1. yüz (Toplam 1 yüz)

Mazlumun zikri, fikridir: VII - Ülkemizdeki Sulama projelerinin, HES’lerin, Enerji Üretiminin Durumu / Yurttaş Mazlum Çoruh

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 01, 2016 2:27
gönderen Erkan Güçiz
Ülkemizdeki Sulama projelerinin, Barajlı ve Barajsız HES’lerle Enerji Üretiminin Durumu Nasıldır?

Sayın Aydın; buraya kadar yazdıklarımdan yorulmuş olabilirsiniz. Buradan sonra özetlemeye çalışacağım. Bu özetler, on yıllık merak ve araştırmalarım ve hesaplarımın sonuçlarıdır. Dileyene ayrıntılı cevaplar verebilirim.

I. Ülkemizin sulamalı tarım yapılabilir alanları, 210 000 000 dekardır. Bu kadar alanın doğadan gelen suyun haricinde ihtiyaç duyacağı su miktarı, biraz dikkatli hesapla, 2 milyar metreküptür. Ben hesaplarıma 6 milyar olarak aldım. DSİ, 90 000 000 dekarı sulama hedefine aldığını, bunun 45 000 000 dekarını sulamaya açtığını söylüyor. Bu kadar alan için akarsularımızdan aldığı su miktarı, 35 milyar metreküp! Bunun anlamı şudur: DSİ tarım alanlarımıza, bitkilerin gökten gelenden yeteri kadar yararlanmadığını düşünerek sulama mevsiminde 78 santim yüksekliğinde su taşımaktadır. DSİ her tarım alanına ülkemize bir yılda yağan ortalama sudan daha fazlasını 3-5 ay içinde boca etmektedir. Bu kadar suyun yaptığı, tarım alanlarının tuzlanması veya bitkisel toprakların yıkanması sebep olmaktır. Özetle fakirleşmemizin alt yapısını hazırlamaktır. Bu işlemi, bu milletin parasıyla ve evlatlarının eliyle yapmaktadır. Ülkeyi borca batırmak, sefaletin bir başka yönüdür. HES’lerle ise vadilerde yaşayanları canlarından bezdirmektedir. Bu durum ancak melânet kelimesiyle ifade edilebilir. (Melânet kelimesini ‘sınır tanımayan kötülük olarak kullanıyorum.)

II. Ülkemizdeki akarsuların neredeyse tümü, böyle bir sulama anlayışına ve büyük ölçüde barajlı ve Halkın HES dediği santrallarla elektrik üretimi için tahsis edilmiştir. Bunun neticesinde çok özetle şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:

1. Ülkenin 1,5 Trilyon USD’lik kaynakları yok edilmiştir. Çevrelerde paha biçilemez çeşit ve büyüklükte varlıklar yok edilmiştir, edilmektedir.

2. Toplamda 8 000 000 dekar en değerli tarım toprakları ve kamu arazileri yok edilmiştir, edilmektedir.

3. 1,5 milyon yurttaş yerlerinden sökülmüştür, sökülmektedir. Yıllarca yaşadıkları çevrelerden, üretim alanlarından uzaklaştırılmış siyasal olayların maşası haline getirilmişlerdir.

4. ‘Sulama yapıyoruz’ adıyla tarım alanlarımız çoraklaştırılmıştır, çoraklaştırılmaktadır. Bu ülkenin gelecekte aç kalmasına sebep olabilecektir.

5. HES’lerle havzalar yaşam çekilmez hale getirilmektedir. Havzalarda yaşayanlar canlarından bezer hale gelmişlerdir. Bu utanmazlık, akıl dışılık devam etmektedir.

6. Yapılan tesislerin büyüklüğü nedeniyle, potansiyelden yararlanma oranı çok düşük seviyelerde inmiştir. Doğa olağanüstü derecede tahrip edilmiştir.

7. Çok büyük fizikî ve sosyal kültür kayıpları yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

8. Ülke, DSİ’nin planlama ve proje anlayışlarının ve uygulamaları sonucunda, her yıl en az 50-60 milyar USD faiz ödemeye mahkûm edilmiştir. Kaynaklarımız yok edilmektedir.

9. Hidrolik imkânlardan dünyanın en pahalı elektriği üretilmiştir, üretilmektedir.

10. Ülkenin hem hidroelektrik imkânları, aday tarım alanları ve yaşam sahaları yok edilmiştir.

11. Ülkenin elektromekanik sanayisinin gelişmesi önlenmiştir. Yatırımlarda ve işletmelerde devlet-yurttaş ortaklığı gibi çok değerli bir kamu yönetimi imkânı yok edilmiştir, edilmektedir. Havza insanlarının yatırımdan ve işletmelerden hakları olan payları almaları önlenmiştir.

12. Yabancıların iş sahalarına, sanayisine paramızla destek verilmiş, ülke borç altına sokulmuştur. Geleceği karartılmış edilgen hale getirilmiştir.

13. Havzalarda kaynaşma, bütünleşme imkânları yok edilmiştir. Bazı havzalarda ana kollar üzerinde yapılan barajlarla coğrafyamızın yırtılması ve parçalanması fiilen gerçekleştirilmiştir.

14. Çevrelerde, iklim bozulmuştur, karlar yağmaz olmuştur; tabiat fakirleşmiştir. Baraj havzalarında erozyona sebep olunmuştur.

Bütün bu olumsuzlukların karşılığında yılda üretilen enerji, 60 milyar kWh; suya kavuşturulan -maalesef batırılan, çoraklaştırılan- alan, sadece 45 000 000 dekardır.

DSİ, yukarıda 14 başlıkta topladığım melânetleri kötülükleri, barajlar, HES’ler ve sulama projeleriyle işlemiştir, işlemektedir. Bütün bu kötülükler, plan ve projelerle, aşağıdaki mühendislik ve ekonomik sefaletlerle işlenmiştir. (Buradaki ‘sefalet’ kelimesi yoksunluk, eksiklik, fakirlik olarak okunmalı ve nesneler için kullanıldığı bilinmelidir. Failleri tanımıyorum ve durumları hakkında değerlendirme yapmak durumunda, görevinde ve arzusunda değilim)

En büyük melanet, barajlı HES planlamaları ve projelerindeki mühendislik sefaletleriyle işlenmiştir:

1. Barajlardan önce alınması gereken su bekletme tedbirlerine başvurulmamıştır. Öncelikle yapılması gereken yüzeylerin bitkilendirilmesi işlemi yapılmamıştır. Yer kabuğuna, zemine su yükleme olanağı kullanılmamıştır. Doğanın zenginleşmesi sağlanmamış ve erozyon engellenmemiştir.

2. Özellikle 1800 rakımının üstünde insan yerleşimlerinin olmadığı yerlerde, her türlü yaşayan ve kuru göl çukurları, tektonik çukurlar ve diğer göller gibi, çok kolay ve ucuz su bekletme yerleri ve olanakları kullanılmamıştır.

3. Barajların aklın ve mühendislik ilkelerinin emri olarak 1800 ve daha yukarıda, insan yerleşiminin olmadığı rakımlarda, yapılması gerekirdi. Bu yapılmamıştır. Ülkemizdeki barajların çok büyük kısmı bu rakımdan daha aşağılardadır. 50 rakımında dahi baraj yapılmıştır. Bu çok derin bir mühendislik sefaletidir. Akıl almaz, kabul edilemezdir.

4. Barajlar aktif (faydalı) hacimleri için yapılırlar. Ülkemizde, tesisler göz önüne alındığında faydalı hacimlerde bekletilebilecek su miktarı 10-12 milyar metreküptür. Buna karşılık yapılan barajların faydalı hacimlerinin toplamı 110 milyar metreküptür. Yapılan faydalı hacimlerin %90’ı kullanılmamaktadır; boştur. Görev yapmayacak, yapamayacak barajlar yapılmıştır; yapılmaya devam edilmektedir. Bu durum da mühendislik açısından derin bir sefalettir. Akıl almaz, açıklanamaz bir durumdur. Kötü amaç aranmaması mümkün değildir.

5. Barajlar aktif hacimleri için yapılırlar. ‘Bir barajın aktif hacmi, toplam hacmin yüzde sekseninden az olmamalıdır’ temel ilkedir ve çok sade bir kuraldır. Bu kurala uyulmaması halinde barajın ekonomikliği kalmaz. Ülkemizde yapılan barajlarda bu hal tersinedir; ölü hacimler, toplam hacmin yüzde ellisinden çok fazladır. Bunun en acı örneği Atatürk Barajıdır. Bu durum da açıklanamaz bir mühendislik sefaletidir.

6. Gerek barajlar gerek sulama projeleri yatırım ekonomisi açısından asla incelenmemiştir. Bayındırlık eseri olma sınırı hiçbir projede dikkate alınmamış, kaça mal olursa olsun, refah yaratacağı iddia ve söylemleriyle halka sunulmuşlardır. Bunun sonucunda yatırımlara harcanan kaynakların yıllık maliyeti, bu tesislerin yıllık gelirlerinin on mislinden fazla olmuştur. Bu durum, ülkeyi devamlı artan borç sarmalına sokmuştur. Ülkenin ekonomik geleceğini dolayısıyla siyasi geleceği karartılmıştır.

7. Halk, ‘ucuz elektrik ve bol üretim’ gibi büyük yalanlarla kandırılmış; dünyanın en pahalı elektriğine mahkûm edilmiştir.

Uluslararası kabul görmüş anlayış, plan ve projelerin durumlarını, ürettikleri ürünlerin maliyetlerinin piyasada var olan fiyatlarla karşılaştırarak değerlendirmektedir. Bu anlayışta sebepler, olumsuzluk, bilgisizlik, beceriksizlik ve akıl yetmezliği, korkaklık, suiistimal ve ihanet olarak derecelendirilmektedir. Bir plan veya projenin ihanet olarak sıfatlandırılması için üretilen ürünün piyasadaki fiyatlardan %50 daha fazla olması yeterli görmektedir.

Ülkemizdeki barajlı santralların ürettiği elektriğin 1 kilovatsaatının maliyeti, 60 cent’in üstündedir. Halen ülkemizde kullanılan elektriğin fabrika çıkış fiyatı 6-7 cent arasında olmayı gerektirir. Pahalılık, %50’yi bırakınız, %500 %1000 ve daha fazla olmaktadır.

Bu kadar büyük bir melânetin tanımlaması, henüz yapılmamıştır.

HES’ler bu işin neresinde?

HES’ler, görevsiz içi boş barajları yapan bir zihniyeti taşıyan kafalardan çıkmış projelerdir. Doğayı tahrip etmektedirler, havzalarda yaşamın sürekliliğini, kalıcılığını yok etmektedirler. İnsanları yaşadıkları yerlerden göçe zorlamaktadırlar. Bu durum devlet denen o yüce tüzel kişiliğin yapabileceği şey değildir. Yapan devlet de değildir; onun organı DSİ’yi yönetenlerdir. Böylelikle ‘Baba Devlet’ algısı tahrip edilmiş, ‘Zalim Devlet’ algısı yaratılmış milletin devlete olan saygısı, bağlılığı azaltılmıştır.

Devlet halkına kötülük yapmaz, yapamaz; çünkü tüzel kişiliğini belirleyen anayasasında, yasalarında böyle bir şey yazmaz. Yazılamaz da… Çünkü yasalar, meşruiyet halinde geçerlidirler.

İzninizle bir benzetme yapayım: HES’ler, salhane kasabının tıraş yaparken attığı kesiklerdir. Büyük sorun, kasabın katliamları, barajlardır. Kasabın katliamlarını bir kenara koyup, kasap tıraşının kesikleri, HES’ler için feryat etmek başka bir çarpıklıktır.

Elbetteki HES’ler, doğru projeler değillerdir; ama barajların yaptıklarının yanında onların kötülüğü çok ama çok küçük kalır. HES’lere karşı mücadele eden Vatandaş Mustafa’ya, Yurttaş Kazım’a ve diğerlerine saygı duymamak mümkün değildir. Çünkü bir akılsızlığın, hatta ahlaksızlıkların öncelikli kurbanı onlar oluyorlar. Onlar felâketi ilk ve en derin hisseden yurttaşlarımızdır.

Benim sözüm entelektüel geçinenleredir; mühendis ve iktisatçılaradır.

Durumu, ‘Yamaç Santrallarıyla Çözüm’ anlayışıyla yapılacak planlama sonuçlarıyla süregelen uygulamaların sonuçlarını bir tabloda karşılaştırırsak daha iyi görürüz.
Devamı yarın...



Önceki Bölümler

I - Konuya girerken...
II - Konumuz, Su ve Su Krizi… Algılatılan Endişe…
III - Su Yönetiminin Alfabesi
IV - Akarsularımızı nasıl yönetmeliyiz?
V - 352 milyar kWh enerji nasıl üretilmeli?
VI - Bu Kadar Enerjiyi Yamaç Santrallarıyla Kaç Paraya Üretiriz?