1. yüz (Toplam 1 yüz)

divan'dan soft power'a

İletiGönderilme zamanı: Prş May 18, 2017 3:57
gönderen ismailşanal
Geleneklerimizin yaslandığı asırlık duvardır usulün esastan önce gelmesi. Belli ki bu yüzden ceza indirimi alıyor herhangi bir tecavüzcü hakim karşısına takım elbiseyle çıkınca.
Rol icabı uslu çocuk olmayı şeker kapmanın kaidesi haline getiren ebeveynler bile içselleştirmiş bu küresel öğretiyi. Tüm dünyayı sömürmek için dilini öğrenmek kadar zaruri her coğrafyanın geleneklerini analiz etmek. Binlerce gazeteciyi uçuk meblağlarla ihya eden sömürge imparatorlarının güncellediği onlarca iş raporundan sadece birisi bu yöresel tavır.
Mesela batı toplumunda ulusal bayrak, bir kolej takımının flaması gibi pek umursanmayan bir sembol iken minicik bir Türk bayrağı yerden kaldırıldığında Anadolu’da coşkuyla alkışlanacağı bilinir.
Ya Allah, Bismillah diyerek açılış yapıldığında kadim bir devletin pek haşmetli başbakanının niçin iki metrelik dere yatağının ıslahına, küçücük bir beton kalıbı için geldiğini sorgulamayız, batı bunu bilir.
Kılıfına uydurmak kitle partilerinde baba mesleği ama minareyi çalmak da ne saçma fikir !
Yeni Türkiye’de çaldıklarını hafızalardan siler yükselen minareler.
Reklam ajanslarının milyon dolarlar kaldırdığı seçim videolarında nefis bir dekor oldu minareler-kubbeler, stratejik ortakla milyon müslüman katlederken fon müziği dombıra üzeri mehter.
Görünen ile mananın, kalp ile kuşamın zıtlığını en görkemli haliyle divan şiirinden bir kesitle anlatır Nesimi;
Sûrette âdem oğlu ve ma’nîde dîv olan
Oldur ki Hakkı tanımamış âşinâ değil
Bir diğer divan şiirinde de yüksek makamlarda yer işgal edenlerin kabalığını ve cehaletini hatırlatır Baki;
Kabâ-yı câh ile âdem geçinsün her kaba câhil
Güher göster güher meydâna gir sen tîg-i ‘ uryân ol
O günden bugüne hiyerarşik dalkavukluk devam ederken devletten ekmek bulamayan insan yarını sanatla inşa eder.
Ahlak bir gün devletin temeli olur lakin ahmak hiçbir zaman sanatın bir parçası olamaz.
Sanat ahlaka götürür, ahmak ise zulme…

Son yüzyılın en süslü mesleklerinden birisi muhakkak ‘spin doctor’ denen kariyer harikası !
Kavramları eğip büken, en faydalı formatı yazıp uygulayan akıl hocası diyebiliriz.
Kennedy’den Hitler’e kadar geniş bir yelpazede çalışan hatta ünüyle kıtaları aşan pop yıldızlarının bile sloganlarını ve sözcüklerini belirleyen mentorlar.
Tek başına iktidar olanların batıya kapıkulu olmasını batıya kafa tutma diye pazarlayanlar da bunlar demek ki. 15 yılın sonunda tükenmiş bir partiyi ‘yükseliş’ naralarıyla referanduma iten ve çöküşü görsel şölene çevirenler yani. Nato himayesinde yeniçeri olmamızı hilafet masallarıyla süsleyen projede sona geldik. Yükselişi balkon konuşmasındaki yüz ifadesinden okuyanlar partili cumhurbaşkanını sevmese de ‘cumhurbaşkan’lı parti kongresinde atılımı izleyecek. Bakalım giderayak kimler atılır…
Bana kalırsa yeni kurulacak hükümetlerin dokusu işleniyor bugünlerde. Ortadoğu’da İran ve Suriye’de bataklığa saplanan ABD büyük ölçüde özel sektöre yüklediği savunma sanayisinde yeni piyonlara saklıyor yeni ölüm sistemlerini.
Raytheon, Lockheed Martin, Northrop Grumman…Yeryüzünde ölüm kusan Abd’nin tüm savaş oyuncaklarını son 15 yıldır bu dev şirketler yapıyor. Ülkemize getirilen ve haftalarca lansmanı yapılan F-35 jetini eskimiş inşaat müteahhitlerimizle eş zamanlı hareket ettireceklerini sanmıyorum.
Terörizmin festival alanı hükümetler gibi görünse de ana sahnenin biraz uzağında bazen yetenekli kişiler görebiliyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Boğaziçi Üniversitesi’nin Liderlik Zirvesi’nde konuşmacı olarak misafir ettiği ABD Silahlı Kuvvetleri emekli albayı Colonel Jill Morgenthaler örneğin…
Soft Power diye dillere düşen yumuşak güç ve acımasız askeri endüstrinin ülkemizde ve Ortadoğu’da yarını nasıl geçireceğini söylüyorum hem de Adam Smith’in 1776’da ekonomik sistemin yenilik kapasitesiyle ilgili söylediklerine yeni bir boyut kazandırarak…
‘Makinelerdeki tüm yenilikleri onları kullananlar bulmamıştır. Birçok buluşun sahibi dışarıdan gözlemleyerek birbirine uzak ve hiç benzemeyen nesnelerdeki olanakları bir araya getirebilen kuramcılardır’ diyor Smith.
Demem o ki ;
Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasi gibi, medya gibi birçok makineyi başta bahsettiğim ‘usül’ ile kurgulayanlara bu ülkenin düşünen nesli olarak yeni icat çıkarıyoruz.
1923 gibi
birbirine uzak ve hiç benzemeyen insanlar bir araya geliyoruz !
Üstelik yüzyıllık özlemle !