1. yüz (Toplam 1 yüz)

İtibarda tasarruf olur mu

İletiGönderilme zamanı: Pzt Eyl 17, 2018 7:38
gönderen zafer atun
Bu soruya hangi pencereden baktığınıza bağlı. Ayrıca cevap sizin sosyal, ekonomik, kültür ve eğitim durumunuzla da direk ilgili. Bir sorudan ne kadar çok çıkarıma ulaştık. Neyse, bugün yaşadığımız koşullarda toplumun giderek cahilleşmesi ve tekdüze bakış açısına göre itibarda tasarruf olmaz. Ben demiyorum büyük çoğunluk diyor. Elin gavuruna ne kadar haşmetli ne kadar zengin olduğumuzu her fırsatta göstermeli hatta gözüne sokmalıyız. Bunun için de hiçbir masraf ve paradan da kaçınmamalıyız.

Bırakın altın varaklı çatal kaşık ve bardakları en lüks makam arabaları en lüks jetler, uçaklar en lüks saraylar, yazlık saraylar, en lüks yiyecek ve içecekler, en lüks mobilyalar vb. bu uğurda feda olsun. Lükste sınır yok. Her şey size sizin isteklerinize bağlı. Bastırın parayı ardından isteyin. Neticede para konuşur.
Arşimet’in kaldırma gücü halt etmiş siz paranın kaldırma gücüne bakın 0.987 gr ağırlığı olan banknot en kallavi kantardan bile daha çok kaldırma gücüne sahip. Daha önce de yazmıştım. Toplum Maladaptive sendromundan muzdarip (hayal aleminde yaşamak). Nasıl hayal ediyorsa öyle olacağını zannediyor. Bundan 20-25 yıl önce nasıl aşırı şatafat, aşırı özenti içerisinde olan veya yaşayan insanlara görgüsüz, cahil, aptal yaftası vuruluyordu ise bugün toplumun geneli birbirinden görüp etkilenerek yani bir nevi mahalle baskısı nedeniyle aynı davranış kalıplarını abartarak benimsediğinde bu görgüsüzlük değil normal bir davranış zenginlik ve itibar göstergesi olarak algılanır oldu. İşte tam da bu yüzden itibardan tasarruf olmaz.

Belki kıçınıza giyecek donunuz olmayabilir ama iki katlı içerisinde hastanesi çeşit çeşit yatak odaları ve toplantı odaları olan fiyatını bile bilemediğiniz yeni bir uçağın alınması bir övünme göstergesi olabilir. Hem düşünsenize Ankara’da eski Atatürk Orman Çiftliği’ndeki yapılı Aksaray, gerek Amerika’nın beyaz sarayı gerekse Rusya’nın Kremlin’inden gerekse Alman şansölyesinin sarayından çok daha büyük ve gösterişli. Nasıl ama, bu ülkelerin liderleri her ülkemize geldiklerinde morarıp hasetten çatlıyorlar bir düşünsenize. Kimiz biz Osmanlının torunları zamanında yedi düveli titretenlerin torunları.
Ya bugün, sevgili vatandaş bugün eti, sütü, peyniri, samanı, pirinç ve mercimeği, enerjiyi, kağıt ve kuruyemişi, buğdayı, mısırı, zeytinyağını, tıbbi malzemeyi, ilacı, makine yağları ve ekipmanlarını, teknolojik ürünleri, ayağına giydiğin spor ayakkabıyı vb. ithal eder oldun. İşte ilk anda aklıma geliverenler bunlar.
Sen artık kendine yetebilen Bir ülke (bir tarım ülkesi veya teknoloji ve bilim üreten bir ülke ya da bir sanayi ülkesi) değilsin.
Senin ülken tekstil üreten ama onun bile hammaddesini ithal eden bir ülke. Mesela 15 ton tekstil ürünü satıp bir tane yabancı marka araba alabilen veya 3 ton tekstil ürünü satıp bir iphone yada apple bilgisayar alabilen insanların ülkesi.
Artık tarım, hayvancılık, teknoloji, sanayi, bilim sana çok uzak kavramlar. Hatta bugün bazıları, dünyanın öküzün boynuzları üzerinde olduğuna bile inanıyorlar. Sana bilim adamı değil hizmet sektörü ve bu hizmet sektöründe çalışacak garson, komi, tezgahtar, işçi, amele lazım. Yani düşünen değil cahil ve bilgisiz insan lazım. İşte bu yüzden üniversitelerin fizik, kimya, matematik, biyoloji gibi temel bilim dallarının çoğunu kapattın. Çarpım tablosunu bilmeyen temel bilimlere uzak sınıfta kalmanın olmadığı ve artık okullarında bir şey öğretilmeyen cahil kindar ve dindar bir nesil oluşturdun. Bu nesil yaşça büyüyerek ve onlar da çocuk sahibi olarak çocuklarına örnek olarak okumadan, üretmeden, bilmeden, öğrenmeden her gün çoğalarak geliyorlar.
Geleceğin ne olacak zannediyorsun elin oğlu uzay teknolojisi kullanırken sen Tarkan okuyup kılıç kalkan ile savaş hayal edersin. Kurtlar Vadisi,söz,isimsizler gibi hayalperest diziler ile televizyon ekranlarında ülkeyi, dünyayı kurtarır hayallerinde veya ekranda başarıdan başarıya koşarsın.
Aslında bugün Osmanlının son batış dönemi ile aynı durumdasın.
O zaman da iğneden ipliğe hatta kibrite kadar ithal edilirdi. Parası olan ihtiyaçları alabilirdi. Halk boyunduruk altında cahil, aç ve sefil bir durumdaydı. Dönüp bir bak, bugün Cumhuriyet döneminin o parlak günlerinden bugüne ürettiğin ne kaldı. Maalesef bir şey kalmadı sarımsak bile Çin’den geliyor. Sen hala hayal kuruyorsun. Dünyanın en büyük havaalanı İstanbul’a yapılıyor diye kıvanıyorsun ama o havaalanının kuşların göç yolunda ve en kötüsü de İstanbul’un su havzalarının üzerinde yapıldığına ayıkmıyorsun. Beş sene sonra şehri İstanbul susuzluktan ve sıcaktan kırılırken ne yaptık yahu hata etmişiz diyeceksin ama heyhat çok geç. Hem sen o havaalanını belki de paran olmayacağı için hiç kullanamayacaksın. Ama bunu yapan şirkete müşteri garantisi verildiği için kullanmasan, kullanamasan da vergilerin ile oranın müşteri açığını gene sen kapatacaksın. Yani her yapılan iş her yapılan proje aslında cebine para koymak yerine cebinden para çıkartıyor. Ama sen hala bön bön seyrediyor bir de üstüne seviniyorsun. Sana pes diyorum sevgili çok ama çok iyiniyetli vatandaş.

İtibar denilen saygınlık ve güven verici olma durumu zannedildiği gibi mâlla, mülkle, kap kaçakla, araba veya uçakla kazanılmaz. Ancak bu gereçleri size satan ülkelere para kazandırırsınız. Yani aslında bu tip harcamalarınızla sadece siz fakirleşirsiniz.
Dünyanın Müslüman coğrafyasının yoğun olarak yaşadığı Asya ve orta doğu coğrafyası neden devamlı bir kaos, kan ve savaş durumunda da elin Avrupası neden hep bilimsel çalışmalar gelişmeler içerisinde diye bir düşünsek. Elin gavuru rahat ve refah yaşantısında tekdüze ve monotonluktan kendini deneysel yemekler yapmaya, otobanda giden arabaların giderken ürettiği enerjiyi nasıl depolayacağı veya bunu ışık enerjisine çevirerek geceleri otobanları bu enerji ile masrafsızca aydınlatmayı düşünüp yaşamına geçirirken bizler ne yapıyoruz.
Müslüman coğrafyasında en son ne zaman dünyayı şaşırtan ve insanların hayatını kolaylaştıran bir icat yapıldı. Bilime ne tür bir katkıda bulunuldu. Hangi İslam ülkesi bir Almanya’ya bir Amerika’ya bir Avusturalya’ya, yaşam ve refah düzeyinde veya bilim ve tıpta rakip olabildi. Bir düşünün, ya da boş verin düşünmeyin açın televizyonu o tiryakisi olduğunuz dizi başlamak üzere 45 dakikalık reklam salvosunu atlatır atlatmaz dizinize adapte olup huşu içerisinde dizinizi seyredin.
Siz mi kurtaracaksınız, boş verin.

Zafer ATUN
15/09/2018
zaferatun.wordpress.com