1. yüz (Toplam 1 yüz)

Açılımın Şifreleri -7- / Arslan BULUT

İletiGönderilme zamanı: Sal Oca 05, 2010 14:40
gönderen Oğuz Kağan
AÇILIMIN ŞİFRELERİ -7-

Mezopotamya Projesi: 4’lü Kürt federasyonu!

* Turgut Özal, Alman Frankfurter Allgemeine gazetesine verdiği demeçte, bölgede kurulacak bir Kürt federasyonunun Türkiye için zararlı olacağına inanmadığını söylüyordu.

* Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki “4 parça Kürdistan”ı birleştirip, bölgede Asurlular gibi bir devlet kurmadıktan sonra, ne Ahmet Türk’ün ciğeri soğuyacak, ne Abdullah Öcalan’ın ne de Barzani ve Talabani’nin

* Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009 Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce “İki ülke arasında güçlü bir stratejik işbirliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu’yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur” diyordu.

Yörünge dergisinin 17-24 Mart 1991 sayısında “Gizli Belgelerde Kürt Örgütler” başlıklı incelemede, “Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Alman Frankfurter Allgemeine gazetesine verdiği demeçte, bölgede kurulacak bir Kurt federasyonunun Türkiye için zararlı olacağına inanmadığını söylüyordu Özal, önümüzdeki günlerde ABD’de Kürt Federasyonu planını Başkan George Bush ile tartışacak” deniliyordu.

Ahmet Türk’ün “4 parça Kürdistan” söylemi ve açılım!

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ise partisi kapanmadan önce gittiği Erbil’deki konuşmasında “Kürtler arasında ortak bir fikir olması önemlidir. Dönem diyalog dönemidir. Silahlı mücadele dönemi değildir. Türkiye’de yaşanan Kürt sorununu biz diyalogla çözmek istiyoruz. Bizim amacımız halkların kardeşliği temelinde bir çözümdür. Kürtlerin üzerindeki baskılar ancak demokrasi ile çözülür. Avrupa Birliği bir birliktir. Neden Ortadoğu halkları arasında da bir birlik oluşmasın ve birbirlerini tanımasınlar. 4 parça Kürdistan’da Kürtler zorluk içinde ve baskı görüyor. Bu baskılar kalkmalıdır ve bu baskılar da demokrasi ile kalkar. Herkes kendini demokrasi ile ifade eder” dedi.

Demek ki, mesele demokratik açılımla, TRT Şeş ile Kürtçe kurs açmakla hatta Kürtçe eğitimle bitmiyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, taviz verdikçe, PKK ve DTP daha fazlasını isteyecek. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki “4 parça Kürdistan” ı birleştirip, bölgede Asurlular gibi bir devlet kurmadıktan sonra, ne Ahmet Türk’ün ciğeri soğuyacak, ne Abdullah Öcalan’ın ne de Barzani ve Talabani’nin.

Barzani ve Talabani, doğrudan İsrail istihbaratı tarafından para ve silahla desteklenerek bugünlere getirilmiştir. Yani onların emelleri İsrail’in emelleriyle karışıktır. Son açıklamalardan anladığımız odur ki, Ahmet Türk ve Öcalan’ın emelleri de sınırlarını MOSSAD’ın çizdiği “Büyük Kürdistan” hedefi ile aynıdır! Bu haritayı eski Amerikan Büyükelçisi Pearson, “Erzurum’dan Bağdat’a uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacaktır” diye açıklıyordu. Barzani’nin İnternet sitesinde de haritaların altına, “Bu bölge sadece ekonomik bir bölge olarak kalmayacak, tek bir siyasi bölge haline gelecektir. İşgalci Türk Ordusu, Kuzey Kürdistan’dan çekilecektir” yorumu yapılıyordu.

Bu durumda demokratik açılım neye yarar? Türkiye’nin kendi eliyle kendi coğrafyasını, kurulmakta olan İsrail güdümlü bir devlete şimdiden peşkeş çekmesine yarar!

PKK açılımının ardında, İsrail’in “Mezopotamya Projesi” var!

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce “İki ülke arasında güçlü bir stratejik işbirliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu’yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur” demişti.

Cengiz Çandar da “Bağdat’ta ’Mezopotamya Birliği’nden Silopi’de ’Barış Grupları’na” başlıklı yazısında “Türkiye ile İsrail ilişkilerinde ara açılırken, Suriye ile vizeyi kaldırarak 40, Irak’la ’iki devlet-tek hükümet’sloganı ile adeta entegrasyona giderek 48 anlaşma imzalanmasının kendiliğinden bölge dengelerine getireceği ’devrimci değişikliği’görmek gerekiyor” ifadelerini kullanmıştı.

Bu arada, avukatları aracılığı ile konuşan terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, şu iddiada bulundu:

“AKP benim yol haritamdan yararlanıyor. Davutoğlu dışarıda, Erdoğan içeride bundan yararlanıyor. Ben yol haritamda Ortadoğu’daki demokratik çözümleri belirtirken Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmini önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle.”

Öcalan’ın daha eski tarihli açıklamalarını araştırınca, gerçekten de “Dicle-Fırat havzasında tarım, su ve enerji konfederasyonu” ifadelerini kullandığını görüyoruz.

The Economist dergisi ise PKK militanlarının Türkiye’ye gelişi ile ilgili haberinde “Bu adım, Türkiye, Amerika, savaşçıların üstlendiği dağlık bölgeyi kontrol eden Iraklı Kürtler ve belki de PKK arasında bir yıllık gizli görüşmelerden sonra gerçekleşiyor” dedi.

Bilindiği gibi Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 günü açıklanan Türkiye İlerleme Raporu’nda, Dicle ve Fırat havzalarındaki barajların ve sulama tesislerinin İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesinden söz ediliyordu.

AKP hükümeti, o dönemde bir taraftan, AB’nin Türkiye’de yeni azınlıklar yaratma politikasına uyum sağlarken, diğer taraftan GAP ve Orta Anadolu bölgelerinde İsrail yatırımlarının önünü açıyordu. İsrail ile imzalanan mutabakat metni 5 Ekim 2004 günü Resmi Gazete’de yayınlanıyor, 6 Ekim günü de İlerleme Raporu açıklanıyordu.

Birincisinde, İsrail, GAP bölgesi ve Orta Anadolu’ya sulama tesisleri yatırımı için davet ediliyor, ikincisinde ise bu tesislerin uluslararası yönetime kavuşturulacağı belirtiliyordu!

3 Şubat 2009 tarihli ve “Olmert, Tayyip Erdoğan’ı Palandöken için mi kolluyor?” başlıklı yazımızda eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’ın “Fırat ve Dicle’nin toplandığı suların havzası sadece Şanlıurfa veya Mardin’le sınırlı değildir. Kuzeyde Erzurum Palandöken Dağı’na kadar uzanır bu sınır. ’Suların idaresi’ne demek? Bu, Palandöken’den itibaren, idareyi onların eline vermektir. Ayrıca bu konsorsiyumda İsrail’in işi ne? Bu ülke Avrupa Birliği’nde midir? Belli ki ABD’nin AB’ye baskısıyla bu şart Türkiye’ye dayatılmaktadır. Bu şart asla kabul edilemez” açıklamalarına yer vermiştik. Vizyonda olan proje “Mezopotamya Projesi”dir.

Resim

Büyük tuzak

Değerli okurlar, Açılımın Şifreleri kitabım henüz yayınlanmıştı ki Yeniçağ gazetesi Genel Yayın Müdürü Hayri Köklü, konu ile ilgili bir dizi yazı hazırlamamı istedi.

Böyle durumlarda gelenek, kitabın bir özetini vermektir. Fakat ben öyle yapmadım. Kitapla aynı paralelde fakat bir kısmı yeni bilgi ve belgelerle bir dizi yazı hazırladım. Yazıyı bitirip teslim ettikten sonraki günlerde edindiğim bilgileri de köşe yazılarıma taşıdım.

Kitapta 2002-2009 yılları arasında, Türkiye’nin terör gündemi ile birlikte, Irak’ın parçalanma süreci, Irak’taki Türkmen varlığının eritilmesi, Büyük Orta Doğu Projesi’nin, ABD, İngiltere, İsrail ve Kuzey Irak bağlantıları ve bu süreçte AKP’nin Türkiye’yi dönüştürmek için giriştiği ekonomik, hukuki, siyasi ve hatta askeri faaliyetler gibi konuları iç içe geçmiş olarak işledim.

Açılım politikaları Türk okurunun takdir edeceği gibi birkaç aydır gündemde olan bir proje değil, Turgut Özal ile başlayan, AKP iktidarı ile hızlanan bir süreçtir.

Türkiye’de etnik ırkçılık faaliyetleri ve “Gerçek ideali İslâm imiş gibi davranan menfaatçi gruplar”ın sürdürdüğü örtülü Hıristiyan misyonerliği, 21’inci yüzyıl başında da Türkleri tarihten silmek için kullanılıyorsa meselenin bütün yönlerini tespit ederek Türk okuruna duyurmak gerekir. Biz bütün bu açılımların Türkiye’ye kurulmuş tuzak olduğunu ispat ettik. Bunu yaparken de açılımın bütün şifrelerini okurun bilgisine sunduk.
A. B.


ABD, Türkiye’den ne istiyor?

ABD, “Kürtçe eğitim, ikinci resmi dil, yer adları, alfabe” gibi dayatmalarda bulunuyor. Hem de 1960 yılından beri!

TBMM’de ’Devlet Adamları Yayın Serisi’ kapsamında basılan “Alparslan Türkeş’in TBMM’deki Konuşmaları” adlı kitap, ABD’nin 1960’ta Kürtçe alfabe hazırladığını ve Güneydoğu’da denemek istediğini gün yüzüne çıkardı.

MHP’nin Meclis Grubu Müdürü Hüseyin Hüsnü Uğur’un derlediği kitaba göre Türkeş’in, 28 Ağustos 1992’de Şırnak ve Güneydoğu’da devam eden olaylarla ilgili olarak TBMM’de yapılan genel görüşmede, “ABD, hazırladığı Kürtçe alfabeyi Güneydoğu’da tecrübe etmek için 1960’ta Genelkurmay Başkanlığı’ndan izin istedi” dediği anlaşıldı. Türkeş’in sözleri şöyle:

“1960 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın Eğitim Dairesi’nde, o sıralarda bir okuma - yazma şubesi vardı. Bu okuma - yazma şubesine Amerikan yardım kuruluşundan 3 kişilik bir heyet geliyor. Diyorlar ki, ’Biz, ilmi araştırma yapıyoruz. Doğu Anadolu’da da ilmi araştırma yapmak istiyoruz. Bunun için bir Kürtçe alfabe düzenlendi Amerika’da. Bu alfabeyi doğuya gidip orada tecrübe etmek istiyoruz. Bunun için Genelkurmay’ın bize yardımcı olmasını, müsaade etmesini rica ediyoruz’ O sırada Genelkurmay ikinci başkanı, sonradan Cumhurbaşkanımız olan rahmetli Orgeneral Cevdet Sunay Paşa idi. Mesele ona intikal ediyor, tabii bu, Genelkurmayda duyuluyor, hepimizde bir infiale, öfkeye de sebep oluyor, ’Bu ne demekmiş, nasıl ilmi araştırmaymış bu, buna ne gerek varmış?’ gibilerden ve Genelkurmay Başkanı’nın da tasvibiyle reddediliyor..

Şimdi bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. 1960 yılında demek ki, ’Kürtçe alfabe’ söz konusu değilmiş, yokmuş..”

Yani Amerikalı çocuklar her sabah “Allah’ın gözetiminde bölünmez tek millet” andı içecek ama büyüyünce, kendi hazırladıkları Kürtçe alfabelerle Türk Milleti’nin içinden ikinci bir millet çıkarmak için çalışacaklar!

-BİTTİ-


Arslan BULUT / YENİÇAĞ, 5 Ocak 2010