1. yüz (Toplam 1 yüz)

"Hayır" çıkmazsa ne olur? (du...) / Operasyon

İletiGönderilme zamanı: Sal Tem 27, 2010 2:41
gönderen Başkomutan
"Hayır" çıkmazsa ne olur?


Türkiye AKP eliyle "olmak veya olmamak" noktasına getirilmiştir. 12 Eylül referandumu hangisine karar vereceğimizi ortaya koyacak. Oylanan şey birkaç maddelik bir Anayasa değişikliği değil, Türkiye'nin bundan sonra ne olacağıdır. Sandıktan "hayır" dışında bir sonucun çıkması, zaten ayrıştırılan, zaten altyapısı hazırlanan bu ülkenin bir iç kargaşayla bölünme noktasına sürüklenmesi demektir.

Tek yumurta ikizlerinin durumu

Anayasa değişikliğine kimlerin kabul oyu vereceği zaten niyeti de, sonucu da gösteriyor. AKP güruhu için bir şey söylemeye gerek yok. Varlık sebeplerinin gereğini yapıyorlar. Bu parti zaten bunun için kurduruldu, bunun için zemin hazırlanarak iktidara taşındı ve bu sebeple tarihin gördüğü en başarısız hükümet olmasına rağmen ayakta tutuluyor. Birde AKP'nin varlığını fırsat bilen ve bu ülkeye kavgalı, bu milletle sorunlu kanı bozuklar var.

Bunların kimler olduğunu daha önce birkaç defa dile getirmiştim. Bölücü ve hainler başı çekiyor. İktidarla tam bir işbirliği içindeler. Hayal edemeyecekleri imkanlar buldular. Şimdi de referandumda kabul çıkması için uğraşıyorlar. Siyasi kurumları olan BDP'nin bir taraftan boykot çağrısı yaparken, diğer taraftan kişisel tercih olarak olumlu görüş bildirmeleri ve yandaşlarını "evet" için kanalize etmeleri nasıl bir oyun tezgahlandığını da gösteriyor. Tek yumurta ikizi olduklarını milletten gizlemek için arkadan dolanıyorlar.

Yıkmak için işbirliği yaptılar

Dünyada nesilleri tükense de bizde hala ayakta kalan örümcek kafalı Marksistler, liberal kimlikli Yahudi dönmeleri ve çağdışı kalmış yobazlar AKP'nin diğer şakşakçıları olarak sahnedeki yerlerini alıyorlar. Bunların hiç birinin bir diğeri ile ortak noktası yoktur.


Ancak yıkmakta, parçalamakta ve yok etmekte buluşmuşlardır. Onun içindir ki televizyon ekranlarında karşılıklı oturur birbirlerine pas atar ve AKP'ye övgü dizerler. Anayasa değişikliğinin mutlaka kabul edilmesini isterler. Bu değişikliklerin gerçekleşmesi durumunda hain emellerine biraz daha yaklaşacaklarını, bu milletle hesaplaşmalarını biraz daha ileri götürebileceklerini çok iyi bilirler.


Bunlara bir de ikbal arayışındaki zavallıları eklemek gerekiyor. Kimleri kastettiğim bellidir. Son zamanlarda sayıları artan ve eski kimlikleri ile AKP değirmenine su taşımaya uğraşan yanaşmaları anlatmaya çalışıyorum.

Tam tersi doğru olandır

Böyle bir tablodan, böyle bir niyetten faydalı bir sonuç çıkması mümkün müdür? Ülkesini milletini seven, bu topraklarda yaşamaktan, bu vatanın evladı olmaktan onur duyan insanların bu güruhla ne ilgisi olabilir? Detayları bilmesek, hiç bir şeyden anlamasak bile, bunlar ne istiyorsa, bunlar ne söylüyorsa tam tersini yapmak, doğruyu bulmak için yeterli olacaktır. Bunlar bu anayasa değişikliğinin kabulü için seferber olduklarına göre, yapılması gereken şey "hayır" demektir.

Benim mahkemem

Çok şükür okuduğumuzu anlayacak, söyleneni kavrayacak kadar aklımız ve bilgimiz var. Bu anayasa değişikliğinin altında zerre kadar iyi niyet yoktur. Hedeflendiği gayet açıktır. Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştiriliyor. Yeni duruma göre 17 üyeli bir yapı oluşturuluyor. Bu üyelerin 10 tanesi doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.


Yani Anayasa Mahkemesi, tıpkı RTÜK gibi, tıpkı YÖK gibi AKP'nin arka bahçesine dönüşecek. Doğrudan doğruya Recep Tayyip Erdoğan'a bağlı, onun işaretiyle hareket eden, onun menfaatlerine göre karar veren bir düzen kurulacak. Yeni üyeler genç yaştaki insanlardan seçilecektir.


Daha önce örneklerini gördüğümüz gibi yaş haddinden dolayı çok uzun süre onları değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Sonra bu mahkemeden bağımsız ve tarafsız olmasını bekleyeceğiz. TRT, RTÜK, YÖK, TİB ne kadar tarafsız olabiliyorsa Anayasa Mahkemesi de o kadar tarafsız olacaktır. Sayın başbakan bütün bürokratlardan, hatta bakanlardan bahsederken "benim bakanım, benim genel müdürüm, benim müsteşarım" demiyor mu? Söyledikleri dışına çıkanlar için "tutar kulağından atarım" tehditleri savurmuyor mu? Bu defa da "benim mahkemem" olacaktır.


Kararlar şimdiden belli

Önümüzdeki yıl bu zamanlar bir genel seçim var. AKP'nin bu seçimlerde ağır bir tokat yiyeceği bugünden bellidir. Kim iktidar olursa olsun bugünkü hükümetin başbakanı ve birçok bakanı mutlaka Yüce Divan'a gidecektir. Bu bir tahmin değildir. AKP sonrasında bu divanın kurulması iki kere ikinin dört ettiği kadar kesindir. Düşünebiliyor musunuz, Recep Tayyip Erdoğan'ın seçtikleri kendisini yargılayacak. Biz bu yargılamadan tarafsız ve adaletli bir sonuç çıkmasını bekleyeceğiz. Bu kadarla kalsa şükredeceğiz. Çok daha tehlikeli olan durum şudur:


AKP iktidar çoğunluğuna dayalı olarak istediği kanunu getirip meclisten rahatlıkla geçiriyor. Tahkim yasası, yabancıya toprak satışı, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması, mayınlı arazilerin Yahudilere peşkeş çekilmesi, devlet malının özelleştirme adı altında eşe dosta hediye edilmesi bir çırpıda aklıma gelenler. Bu durumda yapılacak olan şey Anayasa Mahkemesine gitmek ve iptal davası açmak. Nitekim, ihanet sonuçları doğuracak bir çok kanun bu yolla iptal ettirilmiştir.


Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesinden sonra AKP'nin yine parmak çoğunluğuna dayanarak İmralı canisine af getirmek dahil, bu ülkeyi parçalayacak yeni düzenlemeler yapmayacağının garantisi var mı? Kimse bir garanti veremeyeceği gibi, yıkım projesi çerçevesinde bu tür kanunların meclise getirilme ihtimali oldukça fazladır. Bu durumda yapılması gereken tek şey yine Anayasa Mahkemesi kanalını işletmek olacaktır. Recep Tayyip Erdoğan'ın atadığı üyelerin böyle bir durumda ne karar verecekleri şimdiden belli değil midir?

Bu yolun sonu uçurum

Hadi birisi çıksın mertçe bunların böyle olmayacağını söylesin. Bunun neresinde 12 Eylül 1980'le hesaplaşmak, bunun neresinde iyi niyet, bunun neresinde ülke ve millet menfaati var? Bu yolun sonu uçurumdur. Böyle bir duruma izin verenler, onaylayanlar her iki cihanda da vebal altındadır. Bir değil, bin defa düşünmek ve bu felaket yolunu millet kararı ile mutlaka kesmek zorundayız.


Orhan KARATAŞ
Ortadoğu Gzt.


...

AKP'nin kalemi kırılmazsa...

12-eylul-de-akp-nin-kalemini-kirin-son-bir-yili-yeter-t25888.html

Devletin hayat damarlarını satması,dış borcu katlaması nedense konuşulmuyor!

Re: "Hayır" çıkmazsa ne olur? / Operasyon

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ağu 04, 2010 15:37
gönderen Başkomutan
Operasyon


Referandum girdabına sokulan Türkiye, asli meselelerini konuşmak için yeteri kadar zaman bulamıyor. İktidar sözcüleri meydanlarda alakasız şeylerle kafa karıştırmaya çalışırken, gerçek hayatta söylediklerinin tam tersini hayata geçiriyorlar. Samimiyetleri olsaydı, başı sonu belli olmayan şeylerle milleti oyalamak yerine, referandumu niçin istediklerini, yaptıkları düzenlemelerin ne getirip ne götürdüğünü millete anlatırlardı.

Anayasa Mahkemesinin yapısını niçin değiştirdiklerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu ele geçirince ne olacağını açıklarlardı. Sanki bu düzenlemeler hiç yokmuş gibi hareket ediyorlar. 12 Eylül müdahalesinin hesabını soracaklarmış. Anayasa değişikliğini de bunun için yapıyorlarmış. Yalanın, milleti hafife almanın bu kadarına bir defa daha "pes" diyoruz.

1-12 Eylül'den hesap soracak en son parti AKP'dir. Siz 12 Eylül'den ve getirdiklerinden rahatsız olmadınız ki hesap sorasınız.

2-Bütün yetkin hukukçular zaman aşımının çoktan dolduğunu ve böyle bir hesap sormanın asla mümkün olamayacağını söylüyorlar.

3-Türkiye'nin acil ihtiyacı 12 Eyül'ü sorgulamak mıdır? Bu referandum terörü sonlandıracak mı, haini vazgeçirecek mi, işsize, yoksula çare olacak mı?

4-O ihtilali yapanlar bir çoğu göçüp gitti. Kenan Evren 90 yaşını çoktan aştı. Bu şartlarda kimden neyin hesabını soracaksınız?

5-Hesap soracağınız adamları baş misafir olarak ağırlayan, saygıda kusur etmeyen, gerektiğinde yücelten siz değil miydiniz?

6-İhtilallerden, muhtıralardan rahatsız olsaydınız, 27 Nisan'dan başlamanız gerekmez miydi?

7-Sizin yaptığınız Anayasanın hesap sormaya kalkıştığınız Anayasadan ne farkı var? İçerik olarak da, şekil olarak da, izlediği yolda neredeyse birebir aynı.

8-Birbiriyle bu kadar ilgisiz konuların yer aldığı, düzenlemede millet ne anlayıp, neye oy verecek?


Bunlar tesadüf mü?

Bu soruları daha da çoğaltmak mümkündür ve hiç biri karşılık bulamamıştır. AKP'nin ne yapmak istediğini anlamak için Anayasa uzmanı olmak gerekmiyor. Yüksek Askeri Şura toplantıları sırasında yaşananlar da her şeyi ortaya koyuyor. Başbakan bir komutanı istemediğinin sinyalini veriyor, malum yargı anında harekete geçerek gereğini yapıyor ve balyoz indiriliyor.


Tutuklama ve ifadeye çağırma kararlarının YAŞ toplantılarıyla paralel gitmesi gerçekten tesadüf olsa bile, bu şartlarda buna kim inanır? Orgeneral Hasan Iğsız'la ilgili gelişmelerin makul ve mantıklı bir izahını yapabilen var mı? Kaldı ki, daha önce yaşadıklarımız da farklı değildi. Bülent Arınç'a suikast bahanesi ile yapılan kozmik aramaların nasıl sonuçlandığını gören duyan olmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratıldığı ile kaldı.


Bu nasıl hukuk?

Açılan davlarda bugüne kadar verilmiş tek bir karar yok. Sonuçlanmış tek bir dosya yok. Ancak yüzlerce insan zan altında. İşinden, mesleğinden, haysiyetinden oluyor. Bu nasıl hukuk, bu nasıl yargı? Eğer iddialar ve iddianamelere dayanılarak birileri hakkında kesin hüküm verilecek olsaydı, birilerinin önü kesilseydi başbakanın şu anda başka yerde olması gerekirdi.

Zira hakkında hazırlanan ve TBMM'de bekleyen dosyalar çok ağır iddialarla doludur. Hakkınızdaki bu iddialar başbakan olmanıza, ülkenin kaderi ile ilgili kararlar vermenize bir engel teşkil etmeyecek, ama kim olduğu, ne amaca hizmet ettiği belli olmayan birilerinin ihbarlarına dayanılarak insanların hem mesleki, hem özel hayatları karartılacak.


Herşey birbirine bağlı

    Türkiye açık ve aleni şekilde bir operasyon yaşıyor. AKP eliyle bütün kurumları, bütün iddiaları, bütün birikimleri yerle bir ediliyor. Devleti ayakta tutan özelliklerin altına dinamit yerleştiriliyor. Herşey birbiriyle bağlantılı, birbirini tamamlayarak gidiyor.

    Anayasa değişikliği çabalarını Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki operasyon takip ediyor. Yargıya ele geçirme gayretlerini, kritik kurumların başına yandaş ve beslemeleri getirmek izliyor. Kendi zenginini oluşturma teşebbüslerine, iş ve meslek dünyasını hizaya sokma düzenlemeleri ekleniyor. Sonra bir bakıyorsunuz bütün taşlar yerlerinden oynamış.

    Kurumlar arasında ahenk bozulmuş. Devlet işlemez hale gelmiş. Ülkenin birliği tartışılmaya başlamış. Fırsatı ganimet bilen ne kadar hain, bölücü, ülke ve millet düşmanı varsa harekete geçmiş. Kimi kahpe saldırılarla mesafe almaya çalışıyor, kimi demokratik özerklik ihanetlerine, ay yıldızlı bayrağı da ekliyor
    .


    Yol ayrımı

    Bütün bu gelişmeler Anayasa değişikliğindeki niyeti net olarak gösteriyor. Gelip takıldıkları yer Anayasa ve hukuk olmuştur. Şimdi onu aşmaya çalışıyorlar. Böylece bir taraftan kendilerini hesap sorulması ihtimaline karşı garantiye almış, diğer taraftan ellerine verilen yol haritalarındaki tıkanıklıkları aşarak başlattıkları yıkım projesini tamamlamak için bütün engelleri kaldırmış olacaklar. Artık işin anlaşılmayan, saklı kalan bir tarafı kalmamıştır.

Türkiye çoktan bir yol ayrımına getirilmiştir.

12 Eylül günü ne tarafa sapılacağına karar verilecektir. Kabul yönünde bir sonuç çıkması durumunda bu ülkenin birliğinden, bu vatanın bölünmezliğinden, bu milletin kardeşliğinden söz etmek artık çok zor olacaktır.

Türk milleti bu oyunu bozmalı ve bu gidişe "hayır" demelidir. Bu "hayır" sadece yıkıma, soyguna, yalana, talana, ihanete olmayacaktır.

Bütün bunlara sebep olanlara da rest çekilecektir. En geç bir yıl içinde genel seçimlere gidileceği unutulmamalıdır. 12 Eylül'de başlayacak şahlanışın 8 yıllık bu ağır yükü sırtımızdan atmakla sonlanacağından hiçbir şüpheniz bulunmamaktır.


Orhan KARATAŞ
Ortadoğu Gzt.

Re: "Hayır" çıkmazsa ne olur? (du...) / Operasyon

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eyl 25, 2010 2:17
gönderen Başkomutan

Müjdeler olsun, operasyon başladı!

Türkiye’yi bölmek, TC’yi, bitirmek operasyonu, “şeytan üçgeninde” , ABD-AB ve yabancı istihbarat örgütlerinin, himaye ve gözetiminde, usta cerrahlar tarafından başlatıldı... Sonuç şimdiden belli; “operasyon başarıyla tamamlanacak ama ’hasta’sizlere ömür!”

    AKP Hükümeti’yle BDP arasında uzun süredir yapılması planlanan fakat Hakkâri’de engellenen görüşmeler, önceki gün Başbakanın TBMM’deki makam odasında başladı... Anlamlı! Aynı Erdoğan fiyaskoyla sonuçlanan “Açılımına” başlarken. “Önce PKK’yı terör örgütü olarak ilan et, sonra konuşalım. Canileri koruyacak, ’şehidimiz’ diyeceksin, sonra bu ülkenin başbakanından randevu bekleyeceksiniz. Bizim kitabımızda yok böyle bir şey” demişti. Anlaşılan, kitabı-mezhebi geniş!

Nereden nereye geldik... Dünkü yazımda da yazdığım gibi idam mahkûmu APO darağacının altından nerelere geldi. Sözde “Barışın Yol Haritası” onda, pusula onun elinde. Talimatlarıyla eylemsizlik sürecek, “diyalog” mu “monolog” mu her neyse, operasyon tamamlanana kadar sürecek...

İlk mutabakat Yeni Anayasa. İki taraf da kendi açılarından yeni bir Anayasa istiyorlar... Anlaşılan, bu konu, önümüzdeki gün ve aylarda tartışmalar ve anlaşmalarla, devam edecek.

Bölücülerin, istedikleri ve bayrağını açtıkları “Büyük Kürdistan’ın” ilk aşaması olan “Demokratik Özerkliğe” yeni Anayasa’da yol verilmesi; önce “eyalet sistemini” gerçekleştirmekle mümkün. AB ve ABD, zaten hep bu sistemi isterler. AB bir süredir Güneydoğu’da okul ve mahkeme binaları inşaatıyla, bu sistemin alt yapısını, herhalde iktidarın bilgisiyle, hazırlamakta.


    Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek buluşmadan önce “Bu görüşmeleri fazla büyütmemek lazım... Bunlar hükümetle Mecliste temsil edilen partinin sorumluları arasında normal konuşmalardır” demiş ve sonra da, “Türkiye’nin her bölgesinin Ankara merkezinden idaresi güçtür” diye adeta eyalet sisteminin sinyallerini vermişti. Tabii DTP’nin Anayasa projesinde, “Türklük” ilkesinin değiştirilmesi, kaldırılması ve anadilde eşitlik yani okullarda Kürtçe öğretimi de olacak! Hatırlatalım Erdoğan da “Türkiye Türklerindir demek yanlıştır... Türkler de, alt kimliktir” demişti!

* * *

“Önü açık” diyaloğun ve eylemsizliğin, ne kadar süreceği belli değil, ama sormak lazım. Çiçek ve arkadaşları “tamam mı, devam mı” derlerken hatta daha başlangıçta “vazgeçilmeyecek” şartları masaya koydular mı? “Demokratik Özerklikten” ve “Büyük Kürdistan’dan vaz geçiyor musunuz?” diye sordular mı?

Acaba BDP’nin istediği gibi Anayasa’dan “Türk milleti” , “Türk” gibi kavramların çıkarılması üzerinde de anlaşıldı mı? BDP’nin “Demokratik Özerklik” kavramı üzerinde uzlaşma sağlandı mı? Anadilde eğitime Cemil Çiçek Bey, sıcak mı bakıyor?

Eğer bu vazgeçilemez ön şartlar ileri sürülmüşse ve karşı taraf kabul etmemişse veya savsaklıyorsa, onurlu bir Devletin, onurlu olmaları gereken Bakanlarının yapacakları tek şey, “Konuşulacak bir şey yok” diye hemen masadan kalkmk olurdu... İsmet Paşa’nın Lozan’da savaşın devamını göze alarak yaptığı gibi!

Eğer amaç, akan kanların durdurulması ise bunu kim istemez... “Biz kana susayan savaş delisi manyaklar değiliz... Kanı durdurmak için onurlu bir barışı isteriz ama ne pahasına? Asıl, hükümetin, hemen söylemesi gerek.” Asla Türkiye’nin bölünmesi, TC’nin sonu pahasına değil!

AKP-Erdoğan, referandumda millete “hapı” yutturdular ama EVET’ler karşısında, %42 de olsa “Hayırlar” da var! Ama organize değiller. Ancak Türklüğün varoluşunun tehlikede olduğunu idrak edince uyanırlar ve çıldırırlar! Umudumuz bunda!

Çanakkale-Tunceli hattı

Uğur Dündar çok anlamlı bir şey yaptı; Çanakkale ile Tunceli’yi kardeş yaptı. Anlamlı çünkü Çanakkale şehitliklerinde yüzlere her kökenden Türkler-Kürtler yan yana yatıyorlar. Bu ortak vatanın savunması için omuz omuza vuruştular ve toprağa düştüler... Et ve tırnaktılar, mezarlarında yan yana yatıyorlar. Şimdi, onları nasıl ayıracaksınız. O şehitliklerde, o savaşlarda, demokratik özerklik, Büyük Kürdistan, “Ana dilde eğitim” mi vardı? Bu, milletimizin, ülkemizin asıl gerçeği, tılsımıdır! Bozulmasına müsaade etmeyelim...

Altemur KILIÇ
25.09.10 / YENİÇAĞ






CHP'li İçli, "yeni Anayasa" açıklamasını değerlendirdi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İl başkanları toplantısında yaptığı “yeni Anayasa” çıkışı ses getirdi.

Erdoğan’ın “Halkımızın çoğunluğunun kabul etmediği hiçbir çözüm gerçek bir çözüm olamaz. 12 Eylül akşamı yeni bir anayasa konusunda startı verdik. Herkes çalışmasını yapsın. 2011 Genel seçimlerinden sonra teklifimizi yaparız. Hazırlıklı olun. Biz de hazırlığımızı yapıyoruz. Hep birlikte bir çalışma ortaya koyalım. Ve yeni bir anayasayı Meclis Başkanlığı’nın koordinasyonunda yapalım. İşi aceleye getirmeyelim. Toplumun içine sinen bir yol bulalım” sözleriyle yansıttığı yeni Anayasa hazırlıklarına ilk tepki CHP’den geldi.

Gazete 5’e konuşan CHP’nin hukukçu vekillerinden Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli yeni Anayasa paketinin içeriğinin “Türkiye’yi 26 parçaya ayıracak bir Federasyon içereceğini” kaydetti. Türkiye’nin çok tehlikeli süreç geçirdiğini kaydeden İçli konuyla ilgili şunları söyledi:

“Dernek mi, parti mi olduğu belli olmayan ve terör örgütü elebaşı Öcalan’ın ‘Bizim parlamentomuzdur’ dediği Demokratik Toplum Kongresi, ana dilde eğitim ve .yerinden yönetim, yani demokratik özerklik istemişti. Zaten bu talep PKK’nın talebiydi. Ancak olayın içeriğine bakacak olursak, AKP zaten bunu planlıyordu. Hatırlayacak olursanız, AKP iktidara gelir gelmez ‘Kamu Yönetimi Reformu’ adıyla bir düzenleme hayata geçirmek istemişti. Bu düzenleme bir anlamda merkezi yapıyı zayıflatıp, yerel yapılanları güçlendiren bir düzenlemeydi. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in bir takım girişimleriyle, üniter yapıyı tasfiyeyi amaçlayan Kamu Yönetimi Reformu geri çekildi. Şimdi yeniden gündeme getiriliyor.”

AKP ile BDP arasında bir çatışma değil “Gizli bir aşk ve uzlaşma” olduğunu söyleyen Tayfun İçli “Boykota rağmen dikkat ederseniz BDP’nin güçlü olduğu illerde yüzde 96’lara varan ‘Evet’ oyları çıkmıştır. İşte bu gizli aşkın Orta Anadolu’da, Karadeniz’de, Marmara Bölgesi’nde anlaşılmasını istemedikleri için görünürde yan yana gelmemeye çalıştılar. Hasip Kaplan’ın Anayasa değişikliği görüşmelerinde Meclis Genel Kurul’da yaptığı ‘AKP’ye iki ünite kan lazımdı. Verdik’ açıklaması da bunun çok önemli bir göstergesidir” dedi.

PKK’nın talepleri arasında “Türkiye’nin sadece Doğu ve Güneydoğusunun değil, bütün bölgelerinin eyalet sistemine geçilmesi olduğunu” hatırlatan Tayfun İçli “Amaçları Türkiye’yi Yugoslavya gibi bir yapıya dönüştürmektir” dedi.

Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılan görüşmeyi, Ahmet Türk’ün Habur’a giderek mahkemeye yaptığı siyasi müdahaleyi hatırlatan İçli, AKP’nin 2011 sonrası gündeme getirmeyi planladığı yeni Anayasa’nın şunları içereceğini vurguladı:

1- BAŞKANLIK SİSTEMİ: Örnek aldıkları model ABD modelidir. ABD modeli de merkezi parlamenter sistem değil, federal sistemdir.

2- VATANDAŞLIK TANIMI: PKK bu konuda çok fazla ısrarcı. Anayasa’da vatandaşlık tanımında Türk ve Kürt ibaresinin beraber yer almasını istiyorlar. Bu yönde bir değişiklik olabilir. Çünkü AKP’li Ayşenur Bahçekapılı 2009 yılının son günlerinde “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız” açıklamasını yapmıştı.

3- ÜNİTER YAPININ KALDIRILMASI: Anayasa’da ‘İdarenin Kuruluşu’nu düzenleyen 126 ve 127. Maddelerinde yapılacak değişiklik üniter yapının son bulmasını beraberinde getirebilir. Üniter yapı yerine “yerinden yönetim” ilkesi yerleştirilerek federasyona gidecek sürecin önü açılır. Zaten terör örgütü PKK da “Demokratik özerklik” istiyor. Demokratik özerklik de bir nevi federal yapıdır. Bu yapıda kendi parlamentoları olacak, kendi güvenlik güçleri olacaktır. Zaten Abdullah Öcalan da Ağustos ayında avukatlarına “Demokratik Toplum Kongresi bizim parlamentomuzdur” diyerek, niyetlerini açığa çıkarmıştı.

4- ANA DİLDE EĞİTİM: Her ne kadar Başbakan Erdoğan ana dilde eğitim taleplerini kabul etmeyeceklerini söylese de, Anayasa’nın eğitim ile ilgili 42. Maddesinde bir değişiklik gündeme gelebilir. Çünkü geçmişte yapılan bazı girişimler ve yine PKK’nın BDP üzerinden AKP’ye ilettiği talepler arasında “Kürtçe eğitim” de var.

(Gazete5 / Ceyhun Bozkurt)
haberiniz.com