1. yüz (Toplam 2 yüz)

Kürdistan'ı kurmak için EVET Kürdistan için değiştiriyorlar

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 02, 2010 0:33
gönderen Başkomutan
KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN "EVET"

AKP iktidarı siyasi hedeflerine ulaşabilmek için her türlü siyasi tezgahı uygulayabilmek için adeta şeytanla yarışmaktadır. Yapılan her genel ve yerel seçim öncesi siyaseti ahlak temelinde değil,yalan üzerine bina ederek seçim propagandası yapmaktadırlar ve kitleyi kandırarak koltukta kalmayı başarmaktadırlar.

Özellikle 22 Temmuz 2007 genel seçimleri ve 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesi bugüne kadar Türk siyasi tarihinde görülmemiş siyasi sahtekarlıklar AKP tarafından büyük bir iştahla uygulanmıştır. Şimdi de 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandum için aynı taktikler uygulanmaya başlanmıştır.

AKP ahlaki,vicdani hiçbir ölçüyü kabul etmeden kendi karşısında yer alan muhalefeti etkisiz hale getirmeye ve sindirmeye çalışmaktadır.Yeter ki, kendi hedeflerine ulaşsınlar .

Ne Allah,kitap,peygamber,ne de hukuk düzeninin bir ölçüsünü tanıyorlar.Türk devlet yapısını babalarının çiftliği haline getirdiler.Devletin gücünü kullanarak ele geçirdikleri yada sıfırdan kurdukları medya organları ile toplumun zihnini zehirli sarmaşık gibi sardılar.Öyle bir kirli propaganda seferberliği başlattılar ki,halk doğruyu yanlıştan ayırt etmeye zorlanmaktadır.


12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandumda "Evet" çıkarmak için yalan ve iftira pompalayarak adeta insanların akıl ve sabır sınırlarını zorlamaktadırlar.AKP her zaman yaptığı gibi sanal kutuplaştırma senaryolarını devreye koyarak "Ya onlarla,ya benimlesin" gibi psikolojik bir tercihe zorluyor.

Bakıyorsunuz siyasi manada menfaatlerini korumak ve yaşatmak için CHP ve BDP ile sürekli işbirliği yapan kendileri olmuş ama yeri geliyor MHP-CHP birlikteliğinden yeri geliyor MHP-CHP-BDP birlikteliğinden bahsederek halkı yine aldatma ve kandırma yoluna gidiyorlar.CHP sayesinde siyasi yasağı kaldırılıp Başbakan olanlar,CHP'nin politik söylemleri sayesinde tekrar tek başına iktidar olanlar ve tüm ihanet politikalarını siyasi yavrusu BDP ile yürütenler şimdi MHP'nin duruşunu ve tavrını gölgelemek için referandum öncesi bu kutuplaştırma söylemlerini yoğunlaştırdılar.

Millete "MHP,PKK(BDP),CHP aynı safta birleşti,onun için referandumda "Evet" oyu vermelisiniz." çağrısında bulunuyorlar.Hadi CHP şimdi referandumdaki "Hayır" gerekçeleri daha aklı başında ve sağduyulu,PKK'nın partisi olan BDP'nin sözde "Boykot" kararı alması ile MHP'nin milli kaygılarla şekillendirdiği "Hayır" duruşunu nasıl yan yana getirebiliyorlar anlamak mümkün değildir.

PKK'nın partisi BDP bugüne kadar aldığı tavizlerin fazlasını istemek adına "Boykot" kararı aldığını duyuruyor,MHP ise bu Anayasa Değişikliğinin AKP'nin BDP ile daha çok ihanet politikası uygulamasının önünü açacağını vurgulamaktadır.Aslında BDP'nin "Boykot" kararı aldık" demesi de AKP ile anlaşmalı yapılmış bir yalanıdır.Çünkü BDP "Hayır" vereceğiz" demiyor."Hayır"vereceğiz" dese AKP o bölgede büyük bir sıkıntı yaşar.

    BDP Diyarbakır İl Başkanı Nijad Yaruk'un "Biz AKP'yle, Başbakan Erdoğan'la, temsilcileri ile kurmaylarıyla tahmin ettiğinizin ötesinde görüşmeler yaptık. Referandum paketi öncesinde de bize söylenen şuydu; 'Biz sizinle asla aynı karede görünmeyeceğiz. Bize destek verebilirsiniz ama gizli destek vereceksiniz' demişlerdi. Buyurun kendilerine sorun böyle olmadığını iddia etsinler" şeklindeki konuşmasını bu açıdan değerlendirmek siyasetin arka planını görmenize yardımcı olacaktır.


BDP Diyarbakır İl Başkanının bu açıklaması henüz yalanlanmadı zaten yapılan yalanlamanın kendisi yalan olur.Çünkü BDP AKP'nin siyasi yavrusudur.AKP ve BDP'nin DNA testleri yapıldığında aynı aileden oldukları anlaşılacaktır.

BDP AKP'nin siyasi tezgahlarına yardımcı olmak için sözde "BOYKOT" kararı aldıklarını açıklamıştır.AKP'de işte bu yardımı "MHP,CHP,BDP aynı safta" propagandaları ile kullanmaktadır.

BDP kendisi ile siyasi manada kan bağı olan AKP'yi mi tercih eder yoksa MHP-CHP gibi milli duyarlılığı yüksek olan partileri mi?

AKP bu akılsız ve aptal propagandalarla tiyatro çevirmeyi bıraksın ve Habur Sınır kapısındaki PKK'lı teröristleri karşılama rezaletini çiftliklerde BDP ile nasıl organize etti,bu millete çıksın onu anlatsın.

BDP ile organize edilmiş o kadar ihanet adımları var ki,hergün aynı şeyleri yazmaktan bıktık

Türk milleti AKP'nin bu siyasi tezgahlarına asla gelmemelidir.

    AKP BDP'ye,BDP AKP'ye kıyamaz.Daha (AB)(D)ullah Öcalan'ı İmralı'dan çıkartacak başarıya ulaşamadılar.Aralarındaki tek pürüz o kalmıştır.BDP "Boykot" kararı "Evet" oyu verecek olmalarını gizleme taktiğidir.Hem daha sözde Kürdistan'ı kuracaklar aile meclisi bu birlikteliği asla bozmaz ve bozamaz...




Yıldıray ÇİÇEK
Ortadoğu Gzt.










Kürdistan'ı kurmak için


Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET"

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 02, 2010 12:25
gönderen ahmetttt28
PKK-KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ=ZORUNLU ÜLKE İÇİ GÖÇ

Güneydoğuda, mersinde istanbulda, adanada…vs PKK yanlısı kürt aileler, türkiyenin tüm topraklarına homojen-eşit biçimde dağıtılacak.
Zorunlu adreslerde ikamet edilecekler.
Hangi şerhin, hangi ilçesinin, hangi sokağına hangi ailenin yerleşeceği önceden kararlaştırılacak.
Her sokağa 1 tane kürt aile düşecek. Asla 2 tane PKK yanlısı kürt aile yan yana olmayacak.
Bu göç ettirilen aileler için yerel halka “-bunlar PKK dan kaçan mazlum ailelerdir, onlara sahip çıkın” denilecek. Misafirperver milletimiz onlara sahip çıkacaktır.
Bu PKK yanlısı kişilerin boşalttığı yerlere(güneydoğu-mersin İstanbul adana….vs,) vatanının ve milletini seven aileler yerleştirilecek.
Bu adres değişikliğine karşı çıkan tm aileler tutuklacanak, çocuklar çocuk yetiştirme yurdunda büyütülecek.
Kürt aydın diye tabir edilen hainler vatana ihanet suçundan ya hapse atılacaklar yada idam edilecekler.
Sınırlar korunacak. sınır ötesinden sızmalar engellenecek. Zaten PKK ya destek veren aileler olmadığı zaman, teröristler etkili eylem gerçekleştiremezler. Sınırötesi harekat yapılsada olur yapılmasada olur. PKK nın elebaşı kadrosuna kuzey ırakta ve avrupada suikastler düzenlenecek.
Bu sistem 1-2 nesil uygulanacak (20-40 yıl)
Devletin egemen olmadığı zamanlarda dış güçlerden destek almış, ilk saldırısını kürt halkına yaparak onları korkutmuş ve sindirmiş olan PKK nın bitirilmesinin en etkin yolu budur bence.

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" Baydemir de 'EVET' diyor...

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 03, 2010 15:25
gönderen Başkomutan
Baydemir de 'evet' diyor...


Referanduma bağladı tüm siyasi hayatını Başbakan Erdoğan.

Varsa Referandum, yoksa Referandum.

Oysa ülkede Referandumla birlikte birçok sorun var çözüm bekleyen.

Başbakan’ın gözü hiçbir şey görmüyor.

Zira Başbakan da biliyor ki, Referandum’da çıkacak olan ‘HAYIR’ sonucu , AKP İktidarının da sonu olacak.

Zannetmeyin ki insanlar Anayasayı oylayacak.

Önce ülkenin bölünmesini oylayacak.

Ülke bölünsün mü, bölünmesin mi?

Açılımı oylayacak.

Ülkenin bölünmesi, milletin ayrışması anlamına gelen ‘Açılım’ın önündeki engeller kalksın mı kalkmasın mı?

Terörü oylayacak.

Terör, askeri, polisi, minibüsteki vatandaşı öldürmeye devam etsin mi, etmesin mi?

Mehmetçiği şehit eden teröristlere gösterilen ilgi, alaka ve hoşgörüyü oylayacak.

Vatanı korumak için askere giden Mehmetçiği şehit edenler, Habur’da Devlet Töreni ile karşılansın mı karşılanmasın mı?


Yolsuzluğu oylayacak.

Belediyelerde, Bakanlıklarda, kamu bankalarında yolsuzluklar devam etsin mi, etmesin mi?

Soygunu oylayacak.

Ülke soyulmaya devam etsin mi, etmesin mi?

İşsizliği oylayacak.

İşini kaybeden insanlar, iş bulamayan gençler, kahvehanelerde aylak aylak oturmaya devam etsin mi, etmesin mi?

Fukaralığı oylayacak.

Halkı fukaralaştıran, fukaralığı, rezillik boyutuna taşıyanların, kendileri jeeplerde gezip villalarda oturanların, kurduğu rezil düzen devam etsin mi, etmesin mi?

Bütün bunların yanında, Osman Baydemir’in hayali gerçek olsun mu olmasın mı, onu oylayacak.

Bakmayın siz BDP’nin sözde ‘veto’ kararına.

PKK’nın Meclis’teki temsilcisi olan parti yöneticileri, Referandum’da ‘evet’ diyeceklerini ikrar ettikleri anda, AKP’de ‘evet’ diyecek vatandaş sayısının dip yapacağını iyi hesap ediyorlar.

Dün gazetelerde ifşa ettikleri, Türk Bayrağı’nın yanına, kendi sözde bayraklarını çekme hayallerinin gerçekleşmesi için, Referandum’da ‘evet’ oylarının fazla çıkmasını en çok BDP ve Baydemir ister.



Lütfü TÜRKKAN








AKP YAPTI...CIA’DAN KÜRTLERE: MERKEZDEN ÖZERKLİK İSTEYİN

Baydemir’in tam olarak ne söylediğine önce göz atalım: “Demokratik Türkiye bütün etnik kimliklerin, emekçilerin, inançların hiçbir tanesinin kendisini dışarıda görmediği, baskılanmadığı, kendini özgürce ifade ettiği ve aynı zamanda gelir dağılımında da adaletin sağlandığı demokratik müreffeh bir Türkiye yaratma projesidir.

Peki demokratik müreffeh bir Türkiye nasıl olacak?

Özerk Doğu Karadeniz olacak. Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Özerk Kürdistan olacak. Biri çıkıp sen yanlış anlamışsın diyebilir ama ben böyle anladım.

AKP’nin, daha doğrusu ABD’nin “Kürt Açılımı” işte tam da buydu ve Osman Baydemir bunu doğru anlamış!


EYALET YASASINI AKP ÇIKARDI

Cemil Çiçek’in serzenişi boşuna…

Neden mi?

Açıklayalım:

15 Temmuz 2004 tarihinde TBMM’den geçen Kamu Yönetimi Temel Kanunu neydi? Merkezi otoriteyi yani Ankara’yı zayıflatan, yerel yönetimleri güçlendiren bu yasayı hangi hükümet çıkardı?

25 Ocak 2006 tarihinde TBMM’den çıkan Kalkınma Ajansları Yasası neydi? Türkiye’yi etnik ve ekonomik temelde 12 eyalete bölen bu yasası hangi hükümet çıkardı?

AKP’nin Osman Baydemir’e kızmaya hakkı var mı? Baydemir’in örneklediği özerk bölgelerin yasal dayanağını AKP yaratmadı mı?

Osman Baydemir daha önce de “bölgemizin su ve enerji kaynaklarını bize bırakın” demişti. Neye dayanarak istemişti bunu? AKP’nin 4 Haziran 2003 günü TBMM’den geçirdiği BM İkiz Sözleşmeleri’ne dayanarak. “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” ile “Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi” isimli bu ikiz sözleşmelerin, etnik ve ekonomik parçalamanın yasal zeminini oluşturacağını bilmiyor muydu AKP?

Bal gibi biliyordu!

Ki o yüzden hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan şöyle diyordu: “Şu anda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, olabilir. Bunu başarmamız lazım”. (Teke Tek, Kanal D, 16 Şubat 2004)

CIA’DAN KÜRTLERE: MERKEZDEN ÖZERKLİK İSTEYİN

CIA için hazırlanmış ve 24 Eylül 1992 yılında yayımlanmış Kürt Raporu’nda bakın ne deniyor: “Türkiye, Irak ve İran’daki Kürtlerin, merkezi hükümetlerinden daha çok özerklik ve siyasi tanınma istemeyi sürdürmelerini bekliyoruz. (…) Her üç durumda da ulusal davaları çerçevesinde hareket edeceklerdir. Zamanla ortak çıkarları ve birbirlerine bağımlılıkları arttıkça birbirleriyle işbirliğine gitmeleri de daha önem kazanabilir”. (Yılmaz Polat, CIA Pençesinde Açılım, Ulus Dağı Yayınları, 2. Basım, 2010, sayfa 78,79)

Başka söze gerek var mı?

Bırakın organı, yer değiştirmesini…

“Üç Maymun”u oynamaktan vazgeçin önce!


Mehmet Ali GÜLLER
03.08.2010


Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" Baydemir de 'EVET' diyor...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Ağu 04, 2010 2:07
gönderen Başkomutan
Baydemir’in sözleri

Ankara en kritik YAŞ toplantılarından birine odaklanmışken, PKK terör eylemlerini sürdürdü. YAŞ devam ederken, askeri araç ve yolcu taşıyan trenin yoluna mayın döşendi. 8 vagon raydan çıktı. Dörtyol’da, Elazığ’da, Erzurum’da gerginlikler yaşandı.
PKK’nın kontrolünde görülen siyasi alanda da önemli faaliyetler vardı. Tunceli’de düzenlenen panelde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, aylardır gündemde tutmaya çalıştıkları “demokratik özerklik”ten ne anlaşılması gerektiğini açık açık söyledi...

İki bayrak

Baydemir, Türkiye’nin özerk bölgelere ayrılmasını -Birinin Kürdistan Özerk Bölgesi olması gerektiğini söyledi. Her bölgenin parlamentosu olmasını, ayrıca Türk bayrağının yanında bir de Kürt halkının yerel renklerinden oluşan bayrağın da gökyüzünde olacağını söyledi ve sordu:

“Belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk bayrağımızla sarı-kırmızı-yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?”
Baydemir böylece “Ayrı bayrağı, ayrı parlamentosu, ayrı dili olan Kürdistan Özerk Bölgesi” istediklerini ilan etmiş oldu.

Göstermelik bölgeler

Kuşku yok ki, Baydemir’in “Kürdistan Özerk Bölgesi”nin yanında, Doğu Karadeniz, Orta Karadeniz bölgesi diye söylediği diğer “özerk bölgeler” kamuflaj malzemesi. Türkiye’nin diğer bölgelerinde ayrı bayrak, özerk bölge gibi talepler yok. Ama “Kürdistan bölgesi ve bayrağını” kamufle etmek için bir taktik olarak diğer bölgelerin de adı sayılıyor.

İki bayraklı üniter devlet!

Baydemir’in, “özerk bölge ve ayrı bayrak” demesinden sonra, PKK-BDP çizgisinin “biz ayrılmak istemiyoruz, üniter yapı içinde demokratik cumhuriyet istiyoruz” söylemi inandırıcı değildir. Başından beri de değildi.

Bu talepler ayrılıkçı taleplerdir. “Özerk bölge, ayrı bayrak, ayrı parlamento”nun adı federasyondur. Bir sonraki aşaması bağımsız devlettir. Bu talepleri gündeme getirdikten sonra “üniter” devletten söz edilemez.

Açılım beklentisi

Hükümetin açılım projesinden PKK-BDP çizgisinin ne beklediği de böylece bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Bu kesimin açılımdan neden memnun kalmadığı, Anayasa değişikliğini neden boykot ettiği de anlaşıldı.

Baydemir’in sözleri “sürpriz” değil elbette. PKK-BDP taleplerinin esas itibariyle adı konmamış bir federasyon talebi olduğu biliniyordu. Ayrıca, Türkiye’den “siyasi çözüm” isteyen uluslararası çevrelerin de kastettikleri Baydemir’in taleplerinden çok farklı değil...


Fikret BİLA
03.08.2010






Adım adım hedefe doğru


Kahtalı Mıçı'nın Kürtçe şarkı -Sevda üstüne- söyledi diye memuriyetten atılıp, içeri tıkıldığı günleri yaşadık. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne baş kaldırmış isyancının heykeli dikiliyor. Üstüne üstlük bir büyükşehir belediye başkanı, Kürdistan Bayrağı dalgalandırmaktan söz edebiliyor.

Anlayacağınız, adım adım ilerliyorlar. Parmak, el, kol derken sıra gövdeye geldi. Kimse kimseye hikaye anlatmasın. 'Açılım Kampanyası'nın başlangıcından bu yana bölücülerin gaza bastığını görmemek için iyi niyetli olmamalısınız. Arada 'Ay-Yıldızlı Bayrağımız' cilalarına kanmayın. Fransız atasözü 'Yavaş yavaş hızlı git'le işe giriştiler. Şimdi 'Erken kalkan yol alır'dalar. Hiç akıllarına gelmeyeni biz söyleyelim, 'Acele giden, ecele gider'.


CNN TÜRK'te bir etnik bölücü daha izledik. Adam tahrik makinesi. Sıkılmadan yalan söylüyor. 'Diyarbakır plakalı otobüsler taşlanıyor' diyor. 'Tarlabaşı'nda Kürtlere hücum edildi' palavrasını sıkıyor. Yahu, sözünü ettikleri, sade vatandaşın evine, işyerine, araçlarına molotof kokteylleriyle saldırmadı mı? Ekrandaki planlamacıları uyarıyoruz; 'Milleti zehirlemeden kaçının'. Yoksa televizyonlar, PKK'nın emrine mi girdi?



Burhan AYERİ
03.08.2010






PKK’nın sarı kırmızı yeşil bayrağı da dalgalansın!



PKK–BDP, federasyon stratejisini adım adım adım uyguluyor. Tunceli’de konuşan Osman Baydemir nihai amaçlarını açıkladı:

“Türk bayrağı Türkiye’de dalgalanmaya devam edecek. Bununla birlikte her bölgede bölgesel parlamento olacak. Bölgemizde ay yıldızlı bayrağımızla birlikte, sarı kırmızı yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?”
Baydemir, aslında demokratik açılım sürecinin nasıl işleyeceğini de anlattığı konuşmasında şunları söyledi:

...demokratik müreffeh bir Türkiye nasıl olacak? Özerk Doğu Karadeniz olacak, Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Özerk Kürdistan olacak. Biri çıkıp sen yanlış anlamışsın diyebilir ama ben böyle anladım. Ben böyle yorumluyorum.

...her bölgede, bölgesel parlamento olacaktır. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi de Kürdistan Bölgesel Parlamentosu olacak.


Yukarıdaki açıklama BDP’nin değil hükümetin açılım projesidir aslında. Hiç çaktırmadan “birkaç ay sonra, hadi daha net konuşalım, anayasa oylamasından evet çıkarsa hemen ardından,” yukarıdaki açıklamanın içeriği yürürlüğe konulacak.

Her şey anayasa oylamasına bağlı.

Referandumdan “evet” çıkarsa BDP’nin açıkladığı “federasyon projesi, sarı kırmızı yeşil Kürdistan bayrağı projesi” aynen yürürlüğe girecek.

Sandıkta ona göre oy kullanın ey millet!


Muharrem BAYRAKTAR
03.08.2010

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" Baydemir de 'EVET' diyor...

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ağu 08, 2010 4:11
gönderen Başkomutan
ABD "PATRON", BARZANİ "ABİ", TALABANİ "AMCA", APO "SAYIN ÖCALAN"

AİLE FOTOĞRAFI BU!



MHP Lideri Devlet Bahçeli bir referandum mitinginde "Referandumun Evet'çileri İmralı, Barzani, Talabani, Hoca Efendi ile ABD" şeklinde tespitte bulunmuştu. Bu tarif AKP'ye destek verenlerin kimler olduğunu göstermesi açısından bir özet olmuştur. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de aynı güçler AKP'nin iktidarı koruması için büyük destek vermişti. AKP bir başına AKP değildir. AKP vücudun bir parçasıdır. AKP'yi ABD'den, Barzani'den, Talabani'den ayırmak mümkün değildir. Vücudun diğer organları da alenen ortadadır.

    Türkiye'yi ABD adına yöneten bir AKP iktidarı vardır. O iktidar aynı zamanda ABD'nin işgallerine uşaklık yapan Barzani ve Talabani'ye en büyük dostluk sergileyen ve birbirine aile ferdi muamelesi yapan bir iktidardır. Bu aile bağları eksik görüldüğü vakit, Türkiye ve bölgemiz üzerinde oynanan oyunları anlamak mümkün değildir.

Bazıları bu aile fotoğrafını gizlemeye çalışmakta ya da zekâ düzeyi bu fotoğrafı görmeye yetmemektedir. Bunlardan birisi de cemaate can vermeye çalışan Eyüp Can'dır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "Referandumun Evet'çileri İmralı, Barzani, Talabani, Hoca Efendi ile ABD" şeklindeki tespitini sulandırmak için bir yazısında demiş ki: Peki bu Barzani ve ABD nereden çıktı? Resmi bir açıklama yaptılar da bizim mi haberimiz yok? Bahçeli, AK Parti, ABD, Barzani, Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan'ı eşitleyerek neye hizmet etmiş oluyor?"

MHP Lideri Devlet Bahçeli eşitlemeden ziyade küresel görev dağılımına ve Türkiye'de oynanan oyunlarda bu güç odaklarının işbirliğine dikkat çekmektedir. Bu referandum sonucu AKP'nin kendisini kurtarması adına önemli olduğu kadar, bölgede Türkiye'nin Güneydoğu bölgesini de içine alacak sözde Büyük Kürdistan'ı kurmak için büyük bir gayretle çalışan ABD, Barzani, Talabani'yi de yakından ilgilendirmektedir. AKP Türkiye'nin başından ayrıldığı vakit Kürdistan'ı kurmaları mümkün değildir.

İşgal edilmiş Irak'ın kuzeyine "Kürdistan" tanımında bulunan bir Cumhurbaşkanı ve "Kürdistan'dan gelen haberler bizi mutlu ediyor."diyen bir Başbakanla yönetilen ve bunlara mezardaki ölüleri bile kaldırarak destek vermeye çağıran Fethullah Gülen'i birbirinden ayırmak mümkün mü
?

    Hergün cemaatin gazete ve televizyonlarda Kürtlerin referandumda "Evet" oyu vermesi gerektiğini söylemesi için konuşturulan 'Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi' (PSK) kurucusu ve bu partide genel sekreterlik yapan Kemal Burkay daha birkaç gün önce yine cemaate yakın Taraf Gazetesi'nde Neşe Düzel'in "Sizce Kürdistan neresidir?" sorusuna "Maraş'ın doğusudur. Sivas'ın ve Maraş'ın bir bölümüdür ve doğusudur. Bir referandumla olur bu.

    Özgür ortamda yapılacak bir nüfus sayımıyla, siz kendinizi ne hissediyorsanız ve nerede kalmak istiyorsunuz diye sorulur." diye cevap vermiştir. Dikkat edin Kürdistan'ın kurulmasını ve Türkiye'nin bölünmesini hedefleyen herkes bu referandumda "Evet" oyu vermek ve verdirmek için adeta yırtınıyor.

    Kürdistan kurulsa mutluluktan uçacak olan Ümit Fırat ve Esat Canan gibi Kürtçü yazar ve siyasetçilerin hararetle referandumdan "Evet" çıkması için televizyondan televizyona, gazeteden gazeteye koşması ve bunların hep cemaatin yayın organları olması da ilişkileri çözmeye yetmektedir. Geçtiğimiz haftalarda yazmış olduğumuz "KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN "EVET" başlıklı yazımız bu oyuna dikkat çekmek içindi.

    Bu süreçte dikkat edin BDP'li yöneticiler de "Federasyon, Özerklik ve Kürdistan kurulsa ne olur?" şeklinde bir atağa geçmişlerdir.

    BDP referandumda sözde "Boykot" kararı alarak, bir yandan AKP'yi verdiği sözler adına köşeye sıkıştırmaya çalışmakta diğer yandan da AKP'nin elini rahatlatıp "bölücülüğe verdikleri destekleri" maskelemektedirler.


Referanduma "Hayır" demiyorlar ama bir yandan da "Sana destek vermem için Federasyon, özerklik konusunda ışık yak ve söz verdiğin bir şekilde önderimiz Öcalan'ı affet" şartıyla "Evet'i" kabul etme duruşu sergiliyorlar. Terörist başı (AB)(D)ullah Öcalan'ın 12 yıl sonra İmralı'da ilk defa ailesi ile açık görüş gerçekleştirmesi AKP'nin bu konuda yeni bir açılımı olmuştu.

Sol'un, eski Marksist ve komünistlerin hurdalığı olan AKP'nin Kars milletvekili ve aynı zamanda (AB)(D)ullah Öcalan ile "Altı ay" ev arkadaşlığı yapmış olan Mahmut Esat Güven'in geçtiğimiz hafta sonu Hürriyet Gazetesi'nde bir röportajı yayınlanmıştı. Orada verdiği bilgiler AKP'nin (AB)(D)ullah Öcalan konusunda ne kadar yardımsever ve merhamet duygusu içinde olduğunu göstermektedir.

Mahmut Esat Güven diyor ki: Dev-Yol, Dev-Sol, PKK'lı çocukları tanırdım. Öcalan'la altı ay aynı evde kalmıştım. O zamanlar bu kadar ileri gideceğini kestirememiştik. Geçen yıl açılımla ilgili Beşir Atalay'dan Apo'nun şartlarının düzeltilmesini istedim. Hücre psikolojisiyle koğuş psikoloji farklı. 11 yıl tecrit edip hücrede tutuyorsun. Sıradan bir adam değil, bunu kabul etmek zorundasın. Bu gece yatamadım, diyor, ertesi gün olaylar çıkıyor. İmralı'da 60-70 metrekare ev, 300 metrekare bahçe yapsınlar. Şartları biraz iyi olursa daha olumlu mesajlar verecek."


Buraya kadar anlattıklarımız ve Öcalan'ın ev arkadaşlığını yapmış AKP milletvekilinin bu açıklamaları, AKP yandaşı medyada referandumda destek vermek için AKP yalakalığına soyunan "Eski Ülkücü, eski MHP'li" kişilere bir uyanma vesilesi olmazsa, AKP onlara bir İmralı turnesi düzenlemeli ya da Habur'dan gelecek yeni PKK'lıları bunların eline PKK paçavraları ve APO posterleri vererek karşılatmalıdır. AKP ile uyumları olmuşken tam olmalıdır.

Bu referandumun sonucu AKP lehine çıkarsa Kürdistan rahatlıkla kurulacak ve (AB)(D)ullah Öcalan'ın serbest bırakılması hızlanacaktır. AKP'ye bunun için destek veren herkes bunun sorumlusudur.

Eğer bir kişi satılmamışsa, ihanete hizmet etmiyorsa, cahil değilse AKP'nin aile fotoğrafına bakarak referandumdan sonra yaşanacakları rahatlıkla anlar. Anlamak için zekâ ve vatan sevgisi yeter

    AKP'nin aile fotoğrafını tekrar hatırlatalım. "İmralı, Barzani, Talabani ve ABD". Dikkat ediniz AKP aile fotoğrafı içerisinde ne kadar Türk düşmanı varsa onlar yer almakta. Bir tek Türk yok. Olması da mümkün değil. Çünkü AKP'ye göre "Türk diye bir şey yok, Türkiyeli var."

Türk Milleti bunlara referandumda öyle bir ders vermeli ki, var mıymış, yok muymuş, anlasınlar.


Ortadoğu Gzt.
Yıldıray ÇİÇEK



Öcalan'ın serbest bırakılması hızlanacaktır....
ocalan-a-zana-formullu-af-t25708.html

PKK'YA TAVİZ VEREN, KORUYAN KİM, PKK KİME DAHA YAKIN DURUR?


AKP yandaşı yazarlar, yorumcular televizyon ekranlarını adeta istila ettiler İktidar nimetleri ile kurulan yayın organlarında ve devlete ait TRT kanallarında bunlardan geçilmez oldu. Ben hiçbir iktidar döneminde böyle bir yandaş istilası hatırlamıyorum. Bunlar televizyon ekranlarından öyle yorumlarda bulunuyorlar, gazete köşelerinden öyle yazılar yazıyorlar ki, akıl ve mantık sınırını zorluyorlar.

Gözlerini ve ceplerini bürüyen AKP yandaşlığı yüzünden doğruyu, vicdanı ve ahlakı unutmuş bir şekilde propaganda yapmaktalar. Bunların son zamanlarda dillerine, kalemlerine en çok doladıkları konu "Ne zaman demokratikleşme adımı atılsa PKK eylemlerine başlıyor" şeklinde devam eden cümlelerden oluşmaktadır.

İşi o kadar abarttılar ki, meseleyi PKK-TSK işbirliği noktasına getirdiler. PKK'nın yaptığı eylemleri bile TSK'nin yaptığına dair imalar aldı başını gidiyor TSK içinde de yanlış insanlar, hainlere köstebeklik yapan kişiler olabilir. Bunlar bulunur ve en ağır bir şekilde cezalandırılır.

Ama ben daha ziyade AKP-PKK ilişkisine ve hatta işbirliğine dikkat çekmek istiyorum. PKK'nın Türkiye'yi istikrarsızlaştırma ve demokratik düzenini bozma eylemleri yaptığı doğrudur. Bunun için her türlü terör eylemini hayvanda dahi olmayacak güdülerle gerçekleştirmektedir.

Yalnız şuna niye dikkat edilmiyor ve AKP yandaşları milletin bilgilenmesini neden önlemektedir? PKK'ya bu kadar taviz veren kimdir?

PKK'yı Kandil'de koruyan ve besleyen ABD, Barzani ve Talabani ile aynı hedef ve projeler için hizmetlerde bulunan AKP iken, o zaman yapmış oldukları propagandaları kendilerini vurmuyor mu?

AKP iktidarı PKK'yı temizlemek için niye dostları ABD, Barzani ve Talabani'yi ikna etmiyor ya da edemiyor? PKK'lı bir belediye başkanı olan Osman Baydemir'den hukuk çerçevesinde hesap bile soramayan AKP iktidarının PKK'nın temizlenmesi gibi bir düşüncesi olabilir mi? Olmadığı gibi, Habur sınır kapısında PKK'ya tanıdığı gövde gösterisi yapma imkanı ile kimlere hizmet ettiğini göstermiş olmuyor mu?

PKK'ya verdikleri tavizleri gizlemek ve PKK karşısındaki acizliklerini saklamak için PKK'nın sanki bunların politikaları önünde engel olduğu gibi propagandalar yapıyorlar.
PKK'ya her türlü yolu açıp sonra da, yok "TSK-PKK elele" yok "PKK derin güçlerin taşeronu" gibi yorumlarda bulunmanın mantığı var mı?

PKK'lıları ABD-AB baskısı ile cezaevinden çıkartıp devlet kurumlarında misafir eden, onlara yemekli toplantılar düzenleyen sizsiniz, Türkiye'de idamı kaldırmak ve APO'yu kurtarmak için AKP kurulduğu günden bu yana en çok mücadele veren ve başarıya ulaşan sizlersiniz,

2007 yılında yapmaya çalıştığınız yasa düzenlemesi ile (AB)(D)ullah Öcalan'ı İmralı'dan affedip çıkartmaya çalışırken yakalanan sizlersiniz,

22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi PKK'nın kapatılan partisi DTP ile koalisyon kurabileceğinizi söyleyen sizlersiniz, BDP'lilerle rakı sofralarında Öcalan'ın sağlık sorunlarını ve İmralı'daki rahatını konuşan sizlersiniz,

Atatürk Orman Çiftliğinde BDP'lilerle Habur Sınır Kapısı'nda PKK'lı teröristleri davulla-zurnayla karşılama istişareleri yapan ve görüşme basına sızınca oranın güvenlik personelini işten çıkarttıran da sizlersiniz.

PKK'yı koruyan Barzani'yi "Mesut Abi" diye Ankara'da baş konuk yapan ve diğer PKK hamisi Talabani'yi ellerinden tutup (Bir kucağınıza alıp çıkarmadığınız kaldı) Çankaya'ya köşkünün merdivenlerinden çıkartan sizlersiniz,

Türkiye'nin ili Diyarbakır'ı Kürdistan'ın merkezi olarak gösteren Büyük Ortadoğu Projesi'nin haritası hedefleri açıkça gösterirken, bu projede "Eşbaşkanlık" yapan sizlersiniz. O halde PKK ile işbirliği içinde olan sizsiniz, Türkiye'nin geleceğini karanlığa sürükleyen sizlersiniz.

Hem PKK ile kol kola yürüyüp, hem de onu TSK,CHP,MHP yanında göstererek siyaset yapma ikiyüzlülüğü ancak AKP'ye yakışırdı, onlar da kendine yakışanı yapmaktadır.

Sıfırlanmış bir terörle iktidarı devralan ve verdiği tavizlerle PKK'ya nefes kazandıran AKP ve yandaşları, PKK'nın kime daha yakın durduğunu ve duracağını bugüne kadar yaşananlara bakarak görebilirler.



Ortadoğu Gzt.
Yıldıray ÇİÇEK
http://www.ortadogugazetesi.net/makale. ... ur&id=7202

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 16, 2010 3:44
gönderen Başkomutan

BDP'nin 'Evet-Hayır' dememesinin sırrı ne?

Kampanya mı, Şeytan’ın seyir defteri mi? Bunları gözden kaçırmayın!

BDP-PKK KİMLE YANYANA- “Açılım” diye kimsenin görüşü alınmadan başlatılan ve sonra muhalefet partilerine “ne olduğu, kimlerle işbirliği yapıldığı bilinmeyen projeye destek” çağrıları yapılan girişim sürecinde BDP ve PKK ile, İMRALI ile anlaşmalar yapan ama sonra terör şehirlere sıçratılıp, terörün durması için “Özerk bölge, terör örgütüne af ve siyaset yapma hakkı, Anayasa’nın ‘değiştirilemez’ maddesinin değiştirilmesi” taleplerinin pazarlığı su yüzüne çıktığında, halkın şehitlere tepkisi iyice arttığında yapılan U dönüşünü...

-Hükümet üyelerinin bu KESKİN dönüşle yetinmeyip referandum öncesi akıl almaz bir planla BDP ve PKK’yı “CHP-MHP ve dahi YARSAV gibi binlerce yargıç-savcı üyesi olan bir meslek kuruluşuyla, medyanın eleştiri yapan kesimiyle yan yana getirmesini gözden kaçırmayın. Çünkü bu “açılım fiyaskosu”nu önemseyen halkı referandum sürecinde aldatma girişimidir.

BDP ve PKK ile pazarlığa oturan, Habur’dan PKK’lıları böylece getirten, “daha yüzlercesinin geleceğini” söylerken Öcalan’ın “Haydi bakalım sözünüzde durun, isteklerimizi yapın, yoksa başka PKK’lı gelmeyecek” demesiyle planları suya düşen, hemen arkasından BDP’lilerin “Türkiye’yi cehenneme çeviririz” tehditleriyle terörün artmasına neden olan; CHP-MHP-YARSAV veya medya değil, AKP hükümetidir.
Siyasetçi hiç değilse marifetini başkalarının üstüne yıkmayacak kadar dürüstlüğü topluma borçludur. Aslına bakarsanız BDP’nin “Evet” veya “Hayır” demek yerine referandumu boykot etmesi bile iyi düşünüldüğünde- bir işbirliğini göstermektedir.


Ruhat MENGİ
15.08.10


Resim

BDP'nin 'Evet-Hayır' dememesinin sırrı ne?

Dünkü yazımda ‘BDP’nin referandumda Evet veya Hayır demek yerine boykot etmesinin altında yatan samimiyetsizlikten, “bir işbirliğini gizleme” planından söz etmiştim. Peki nasıl?

Aynen şöyle: şimdi düşünün, bu bir seçim değil, bir ülkenin tüm vatandaşlarının haklarını belirleyen anayasasında yapılan değişiklikler. Bunları yanlış buluyorsanız, tek parti tarafından hazırlanıp herkesin dışlanmasına demokrasi ve uzlaşma adına karşı çıkıyorsanız ‘Hayır’ dersiniz, doğru buluyorsanız ‘Evet’ dersiniz.

Ortası yoktur yani... Hele böylesine hukuk devleti ilkesine saldırı anlamında hayati bir değişiklik yapılırken hiç yoktur.

Ama acaba BDP için neden var? O neden ‘evet’ veya ‘hayır’ demiyor da boykot ediyor?
Ve asıl önemlisi, BDP “hayır” dememesine rağmen Başbakan neden israrla:

“CHP-MHP-BDP ve hatta PKK”yı aynı safta gösteren söylemi tekrarlayıp duruyor?

PKK İLE ANLAŞAN KİM?

Tabii olaylara her açıdan bakma alışkanlığı edinmiş birçok kişi “gizlenen açılar”ı da görebiliyor. Hükümet “Kürt açılımı” yapıyoruz diye ortaya çıkarken (DTP) BDP ve PKK ile anlaşmıştı. O günlerde hem bu parti, hem de terör örgütü ile pazarlıklar yapılıyor ve her ikisi de bu pazarlıkların verdiği ilhamla taleplerini arttırdıkça arttırıyorlardı.

Hem de PKK terörünü, katliamları olanca hızıyla sürdürerek. Ne zaman ki bu açılımın BDP-PKK tercümesi olan “özerk bölge, af, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinde değişiklik” noktasına gelindi, terör şehirlere sıçratıldı, dozu arttırıldı, şehitler iyice vicdanları kanattı, ne zaman ki halk açılıma büyük öfke duymaya başladı bu baştan yanlış anlaşma hükümeti fena rahatsız etti. Üstelik referandum öncesinde halkın öfkesi frenlenmeliydi.
Aslına bakarsanız Apo’nun çok önceden “yol haritası”nda söylediği şeyleri tekrarlamaktan başka bir şey söylemeyen Diyarbakır Belediye Başkanı’na “organları yer değiştirmiş adam” dendi. Böylece BDP ile kavgalıymış gibi bir durum yaratıldı.

Aynı anda BDP ile PKK “açılım pazarlıkları”ndan hoop alınarak CHP ile MHP’nin yanına oturtuldu. Oh ne rahat, işte referandum öncesinde her şey unutulmuştu(!)

Ama yine de... Acaba BDP bu taleplerini (şu an için) yerine getiremeyen AKP’nin Anayasası’na neden “Hayır” demiyor? Veya neden “Evet” demiyor? (Nasılsa referandumda Evet çıkması halinde yüksek yargı siyasallaşacağından BDP’nin tüm istekleri yerine getirilse de itiraz edecek kimse kalmayacak).

İKİYÜZLÜ PLAN

İşte bu sorunun cevabını okurumuz Can Türe vermiş:

“Eğer BDP bu değişikliği istemiyorsa neden hayır demiyor, çünkü hayır derlerse Doğu’da büyük bir kesim de hayır diyecek ve sandıktan Hayır çıkma ihtimalini arttıracak. Peki, evet derse? O zaman AKP-BDP yakınlığı ortaya çıkacak ve AKP kendi tabanından bile oy kaybedecek. Oysa şimdi BDP ile PKK’yı ‘muhalefet partilerinin yanına’ yapıştırıyor, onları aynı safta gösteriyor. İlerde şöyle haberler de çıkabilir: ‘Terör örgütü tehditle hayır oyu istedi’. Yandaş medyada çıkacak bu tür haberlerle milli duygular sömürülebilir, Hayır oylarının önü kesilebilir”.
Can Türe mektubunu “bu nasıl ikiyüzlü bir plandır. İşin gerçeğinde BDP Evet diyor ama bunu açıklarsa Hayır çıkacağını bildiği için saklıyor.”

Ne dersiniz Türe’nin yazdıkları akla çok yakın gelmiyor mu?


Ruhat MENGİ
16.08.10



Yeniçağ'ın tespitleri çıkıyor!..

Son tespitleri...

acilimi-in-mimari-barkey-den-2-perde-t26046.html

pkk-dan-akp-ye-referandum-destegi-t26094.html

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ha ... aber=38859


BM arabulucu olsun, silahlar kampa bırakılsın

Ahmet Türk, tekrar toplanacaklarını söyleyerek, “Türk aydınları da davet edeceğiz” dedi


DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk, PKK’nın eylemsizlik kararının çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, BM arabulucu olabilir, silahlar kampa bırakılabilir. Bu şansı bir daha yakalayamayabiliriz” dedi. Türk, DTK’nın bu hafta yapılacak toplantısında ateşkesin kalıcı olmasının şartlarının değerlendirileceğini söyledi.

DTP’nin eski Genel Başkanı, Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Ahmet Türk, Kürt sorununun çözümü için BM’nin “arabuluculuk rolü üstlenebileceğini” söyledi.

http://haber.gazetevatan.com/bm-arabulu ... 5/9/Manset

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 17, 2010 2:44
gönderen Başkomutan

Öcalan omuz verdi ibre ‘Evet’e döndü!

Bölücü terör örgütü geçtiğimiz Cuma günü, beklendiği üzere referandum sonrasına kadar ‘eylemsizlik kararı’ aldığını açıkladı.

‘Beklendiği’ diyoruz, zira 15 Temmuz tarihli Taraf gazetesi, perde arkasında süren pazarlıkları deşifre etmiş ve bir ay önce ‘Ramazan ateşkesi’ manşeti ile müjdeyi (!) patlatmıştı.

Yıldıray Oğur imzalı o yazıda dikkat çeken ifade aynen şöyleydi:

- “Devlet, örgüte referandum öncesi ateşkes diyor.”

İmralı canisi, birilerinin ‘devlet’ini dinledi ve kuzu kuzu ‘eylemsizlik’ kararı aldı.

Demek ki, meydanlarda atılıp tutulduğu gibi PKK ile aynı çizgide olan CHP ile MHP değil, bizzat pazarlığı yürüten ‘Evet’çi takım.
Nitekim, 15 Temmuz tarihli Sabah gazetesindeki şu haber de gerçeği teyit ediyor:

- “PKK’nın ateşkes kararının referandum sürecine olumlu katkı sağlayacağını belirten bölgedeki işadamları ve parti temsilcileri umutlu: Silahların susması referandumu olumlu etkileyecektir.”
Düne kadar muhalefeti ‘PKK ile aynı çizgide’ olmakla suçlayanların, ‘ruh üçüzü’ herzelerini savuranların takkesi bir anda düştü.

Aslında bölücülerin ‘kimin ekmeğine’ yağ sürdüğünü kendileri de biliyorlar.

Öyle ki, bu utanç verici ‘bilgi’ yüzünden, örgütün her saldırısını ‘birinci sayfalarına’ taşıyanlar, sözde ateşkesi adeta ‘satır aralarına’ gizleyiverdiler.

Doğru olanı yaptılar. Zira kafalarına göre maniple ettikleri vatandaş, o kadar da keriz değil. Elbette biri çıkıp soracaktı:

- “Hani PKK muhalefet ile aynı çizgideydi? O halde niye durduk yerde ibreyi ‘Evet’e çevirmek için manevra yaptı?”
Gelinen noktada, inkarı mümkün olmayan bazı gerçekler bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Nedir onlar?

1-) İddia edildiği gibi PKK’nın muhalefete değil, ‘Evet’e çalışmakta olduğu.

2-) Örgütün ‘Evet’ten yana ağırlığını koyması, anayasanın daha sonra ‘yeni bir değişime’ uğrayacağı ve ‘bölücü talepleri’ karşılayacak hale getirileceği.

3-) Apo’nun şartları çerçevesinde, ‘KCK operasyonları’ nedeniyle tutuklu bulunan yaklaşık 1700 kişinin önümüzdeki günlerde birer birer salıverileceği.

12 Eylül’e kadar Öcalan’ın ibreyi ‘Evet’e çevirmesine benzer, ‘daha birçok sürpriz’ ile karşılaşacağımız ortada.
Gelişmeler, ‘timsah gözyaşları’ ile ülkücü ve devrimcilerden devşirilecek oyların aslında ‘hangi amaca’ hizmet ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Pazarlığın oturtulduğu temel herhalde şu:

- “Bu anayasa ile ne özerlik, ne bayrak ne de diğer talepleri karşılayabiliriz. Hele bir ilk üç maddeyi delelim, sonrası gelecektir. Bir adım siz atın, bir adım biz.”

Başka türlü, düne kadar ‘boykottan’söz eden bölücülerin, bugün birden bire ‘saf değiştirmeleri’mümkün mü?
Tabii suyun başındakilerin ‘diledikleri rotayı’ çizme hakları var. Oyunu, ‘istedikleri biçimde’ kurma yetki ve yeteneğine de sahipler.
Ama bütün bunlar olup biterken, en azından ‘yancıların’ hayasız bir şekilde “CHP-MHP-PKK kol kola” hezeyanlarını savurmaları, hangi fikir namusu ile örtüşüyor, onun da sorgulanması gerekir.

AKP ve yancıları, ‘suçüstü’ yakalanmıştır.

Yancıların arsızlığını ‘test etmek’ için bizlere de önemli bir fırsat doğmuştur.
Bugün itibarı ile ‘o teste’ ilişkin yazıyı kaleme alıp, ‘noterden’ onaylatıyoruz.
Kısmet olursa, referandumdan sonra suratlarına çarpıp, iplerini pazara çıkaracağız.
Kendilerini ‘cin’ zanneden, ‘uzaktan’ kumandalı, ‘Türk kimliğine’ diş bileyen güruhun ‘gerçek yüzünü’ bütün Türkiye görecek.


İsrafil K. KUMBASAR
17 Ağustos 2010 / YENİÇAĞ



...Ahmet Altan 'ateşkes'ten dolayı teröristbaşına teşekkür etmişti.Ruşen Çakır dayanamamış referandumla bağlantıyı nihayet kurmuş!..'Ateşkes' referandumun kaderini değiştirecek!..

...

pkk-evet-dedi-t26111.html

pkk-dan-evet-e-katki-neval-kavcar-t26084.html


[img]http://foto.gazetevatan.com/newpics/news/170820100417194076309.jpg[/img]


Referandumun kaderi

PKK’nın en son olarak ilan ettiği “eylemsizlik” kararı öyle bir döneme denk geldi ki Türkiye’de beklenmedik sonuçlara yol açabilir. Öncelikle 12 Eylül’deki referandumun kaderinin bu son ateşkesle büyük ölçüde değişeceğini tahmin edebiliriz. Bunun iki ana nedeni var:

1) Referandum sürecinde PKK’nın saldırılarını sürmesi durumunda, “hayır” çağrısı yapan muhalefet partileri, özellikle MHP bunun propaganda malzemesi olarak kullanacaklardı. Nitekim hükümet ve onu destekleyen çevreler, PKK eylemlerinin ana amacının “referandumu engelleme” olduğunu ileri sürüyorlardı. Dolayısıyla PKK eylemsizlik kararı alarak referandumu engellemek gibi bir niyeti olmadığını göstermiş oldu.

2) BDP’nin aldığı “boykot” kararının referandum sonucuna doğrudan etki yapacağını kestirmek zor değildi. PKK’nın eylemlerini sürdürmesi durumunda özellikle Güneydoğu’da bazı seçmenlerin sandık başına gitmesinin zor yoluyla engellenmesi mümkündü. Şimdiki durumda oy kullanmak isteyen bölge seçmeninin korkacağı pek bir şey kalmamışa benziyor. Daha da önemlisi, Öcalan avukatları aracılığıyla “boykot” kararını sorguluyor ve PKK tabanının “evet”e doğru yönelmesine kapı aralıyor. Son ana kadar ona bakarak hareket eden seçmenlerin nasıl oy kullanacaklarını tahmin etmek zor olmakla birlikte Öcalan’ın son açıklamaları ve ateşkes kararıyla birlikte “boykot” kararına büyük ölçüde gölge düştüğü açıktır.

Ruh üçüzünden ruh ikizine

Başbakan Erdoğan ve onu destekleyenler, BDP’nin “boykot” kararını çarpıtıp “hayır” gibi gösterdiler ve CHP, MHP ve BDP’yi “ruh üçüzü” olarak tanımlamaktan geri durmadılar. Ancak gerek “eylemsizlik” kararı, gerekse Öcalan’ın net olmayan açıklamalarıyla birlikte durum tersine döneceğe benziyor. Hal böyle olunca muhalefetin, özellikle de MHP’nin AKP ile BDP’yi “ruh ikizi” olarak tanımlamasına tanık olabiliriz.

PKK’nın son “eylemsizlik” kararı sadece referanduma etki etmekle kalmayacak, hükümetin Kürt açılımını kaldığı yerden yeniden hızla devreye sokmasına da sebebiyet verebilir. TSK komuta kademesindeki son düzenlemelerin ardından hükümet, tabii eğer arzu ederse, bu ateşkesi “tek yanlı” olmaktan çıkarıp “iki yanlı” hale getirebilir ve bu süreç silahların tamamen bırakılmasına kadar uzayabilir. Tabii bunun için referandumdan güçlü çıkması gerekiyor. Ve görüldüğü kadarıyla Öcalan ve PKK iktidar partisine bu noktada ciddi anlamda katkı sunuyorlar.

Ruşen ÇAKIR
İm (Kod): Tümünü seç
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=bu-ateskesin-arkasi-gelebilir&tarih=17.08.2010&Newsid=323528&Categoryid=4&wid=73

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 17, 2010 20:16
gönderen Oğuz Kağan
BDP anayasaya karşı değil

Demirtaş, mevcut değişikliklere itiraz etmediklerini fakat eksik bulduklarını söyledi.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ''Taleplerimiz karşılanırsa elbette biz bu anayasa değişikliğini destekleriz. Boykot çalışmasını yeni Anayasa için yapıyoruz'' dedi.

Demirtaş, Kayapınar Belediyesince yaptırılan Eko Parkı'nın temel atma töreninde yaptığı konuşmada, sivil toplum kuruluşları ve partilerinin çağrılarına cevap verilerek birkaç gün önce PKK'nın eylemsizlik kararını açıkladığını, bundan mutluluk ve sevinç duyduklarını belirtti.

Sevinçlerinin yarım kalmaması ve çatışmazlık ortamının fiilen gerçekleşebilmesi için operasyonların durması gerektiğini savunan Demirtaş, mübarek ay vesilesiyle de olsa Türkiye'nin çatışmasız günler ve dönemler yaşayacağını umut ettiğini kaydetti.

Yaptıkları çağrının 2 taraftan da karşılık bulması için siyasi çabalarını sürdüreceklerini bildiren Demirtaş, şöyle dedi:

''Sadece 20 Eylüle kadar değildir bu çabamız. Sağlanan ortamın süresiz bir şekilde devam etmesi ve çatışmazlık ortamının kalıcı hale gelmesi, bunun siyasi bir çözüme dönüşmesi için de BDP olarak üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazırız. Çünkü bu ülke ve topraklar haddinden fazla acı, gözyaşı ve kanla tanıştı. Hakkari'den Edirne'ye kadar herkes 'kan dursun' diye feryat ederken, hükümetin buna sessiz kalması mümkün değildir. Ne referanduma ne de seçime kurban edilemeyecek kadar değerlidir barış.

AKP ve Başbakan'a seslenmek istiyorum; yakalanan bu önemli fırsatı kaçırmayalım. Bu sürecin kalıcı barışa dönüşmesi gerçek bir demokratik çözümün gerçekleşmesi için üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Yeter ki bu süreci heba etmelim. Ortamın yaratılmasında emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Bu ortamın kalıcı hale gelmesi için hükümetin elini taşın altına koymasını bekliyoruz. Böylesi dönemlerde atılacak adımlar tarihe yazılabilir. Tersi durum da tarihe yazılır ama sorumluluk hükümete kalır. Bu nedenle gelin gözü yaşlı, yüreği yanık analarımızın hatırı için ülkeye barışı getirmek adına el ele verelim. Referandum ve seçimde siyasi kaygılardan dolayı el ele veremeyebiliriz ama barış için buna değer. Barış için siyasi ve oy kaygıları bir kenara bırakmaya değer. Biz böyle bir noktadayız. Türkiye toplumu artık barış özlemiyle yanarken bu fırsatı değerlendirmek siyasi cesaret gerektirir.''

-BOYKOT KARARI-

Demirtaş, boykot kararını alırken bu tavırlarını ateşkes ile gerekçelendirmediklerini, boykot tavrının siyasi bir talep içeren tavır olduğunu savunarak, ''PKK'nın açıkladığı eylemsizlik kararının, BDP'nin boykot kararından vazgeçmesi şeklinde yorumlanmasını doğru bulmadıklarını'' söyledi.

Boykot kararlarının evet ya da hayırdan daha fazla siyasi bir talep içerdiğini öne süren Demirtaş, siyasi taleplerine karşı bugüne kadar en küçük bir yanıt almadıklarını bildirdi.

Demirtaş, şöyle konuştu:

''Boykot tavrımızı tartışmaya açacak hiçbir gerekçe yoktur. Biz yeni bir anayasa istiyoruz. Bütün toplumun tamamının herkesin kendini bulacağı yeni bir anayasa, seçim barajının düşürülmesini, TMK'nin demokratikleştirilmesini istiyoruz. Meydanlarda villa tartışması yürüten seviyesiz tartışma yürüten siyasilerden daha demokratik bir cümle duymadık. Villa, soy, boy tartışmasıyla Türkiye'nin sorunlarıyla alay etmektir. Bu şekilde Türkiye toplumuyla alay eden Başbakan ve anamuhalefet liderine karşılık boykot kararımızın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Türkiye barış özlemi içerisinde Kürt sorununun çözülmesini bekliyor. Beyefendiler soy, boy ve villa tartışmasında... Böylesi bir rezalet karşısında bizim yeni anayasa talebimiz perçinlenmiştir. Başbakan ve anamuhalefet lideri ikisi de uzaydan gelmiş gibi ülkenin hiçbir siyasi problemine dokunmadan birbirleriyle paslaşarak ülkenin gündemini saptırarak kamuoyunu oyalıyorlar. BDP'nin üzerinde yaratılan basınç, AKP'nin üzerinde yaratılması daha yararlı olur.''

Selahattin Demirtaş, önümüzdeki hafta 30 miting yapacaklarını, halka boykot kararını anlatacaklarını bildirdi.

Gazetecilerin boykotla ilgili sorusu üzerine Demirtaş, boykotla ilgili son güne kadar tartışacaklarını, beklentilerinin hükümetten olduğunu kaydederek, ''Hükümet bu konuda gerçek bir açılım yapmak istiyorsa Meclis'i acil bir şekilde toplayabilir, seçim barajını düşürebilir. Bunlar Türkiye'nin demokrasini güçlendirir. Taleplerimiz karşılanırsa elbette biz bu anayasa değişikliğini destekleriz. Boykot çalışmasını yeni anayasa için yapıyoruz' diye konuştu.


Gerçek Gündem, 17 Ağustos 2010

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 17, 2010 20:55
gönderen Başkomutan
[img]http://www.haberiniz.com/components/com_fpslideshow/images/mansetsaflar.jpg[/img]

BDP'nin kararı "Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Taleplerimiz karşılanırsa elbette biz bu anayasa değişikliğini destekleriz. Boykot çalışmasını yeni Anayasa için yapıyoruz" dedi.

Yukarıdaki haber önemli...


İşte ‘Evet’ için yapılan AKP-PKK ittifakı belgesi!

Önce bir soru?

Ne oldu da PKK durduk yerde bir aylığına yani referanduma kadar sözde eylemsizlik ilan etti?

Referandum PKK’nın umurunda değil zira Kürtlerle ilgili hiç bir şey oylanmıyor!

Öyle olduğu için de PKK’nın Parlamento kanadı olan BDP, evet ya da hayır demek yerine sandığa gitmeme yani boykot kararı aldı!

Hal bu iken PKK’nın herkesi şaşırtacak biçimde alal acele aldığı bu sürpriz sözde eylemsizliğin ardında ne var acaba?

Perde gerisinde yaşananları sunmadan önce PKK’nın ateş-kes kararının referandumda kime yarayacağını sorgulayalım.

Terörün tırmanması AKP’yi vurur çünkü ahali, terörün azgınlaşmasından açılım hikayesini gündeme getiren iktidar partisini sorumlu görüyor!

Verilen her şehit, topluma AKP’nin yaptığı o büyük yanlışı hatırlatıyor!

Öyle olunca da iktidara ders verme adına insanlar bileniyor ve hayır kanadı cepheleşiyor. AKP, PKK terörünün toplum üzerindeki etkisinden o kadar ürküyor ki şehit cenazelerinin kaldırılmasına bile müdahale ederek insanları camilere sokmuyor!

Dahası, şehitleri hatırlatan afiş ve dövizlerin asılmasına bile valileri kullanarak müdahale ediyor.

İşte bundan dolayıdır ki AKP,referandumda Habur vurgunu yememek için iki haftadır PKK nezdinde girişimlerde bulundu!

Önce Barzani’yi aracı kılıp referanduma kadar sözde eylemsizliği yakardılar!

Ardından İmralı’ya, örgüt referanduma kadar sözde eylemsizlik ilan ederse biz de bazı adımları atarız mesajını gönderdiler!

Ankara’nın öbür yakasında konuşulanlara göre Barzani, Kandil’i ikna için bütün gücünü seferber etmiş!

Keza Öcalan’a dolaylı af getirilecek yeni bir düzenlemenin önümüzdeki aylarda Meclis’e getirileceği de en üst düzeyde taahhüt edilmiş!

Sakın bütün bunlara tevatür demeyin, bu görüşmeler olmasa ve o mesajlar gitmese PKK durduk yerde neden sözde eylemsizlik ilan etsin?

Hem Barzani’nin AKP adına ve lehine aracı olmasından daha tabii ne olabilir?

Keza Öcalan’a dolaylı af da AKP’nin daha önce yapmak istediği bir şey değil mi?

Hatırlayın benzer bir teşebbüsü üç yıl önce CHP yakalayıp afişe etmiş ve AKP son anda geri adım atmak zorunda kalmıştı!

Şekilde görüldüğü gibi referandum sürecinde artık AKP ile PKK kol kola girmiş ve kader birliği yapmışlardır!

Güneydoğu’da sandıklar açıldığında, toplam seçmen sayısından hareketle BDP seçmeninin evet diyeceğine 12 Eylül akşamı hepimiz şahit olacağız!

Görüyorsunuz AKP referandum yarışını kaybetmemek ve iktidardan iniş sürecine girmemek için hiç düşünmeksizin ayrılıkçılarla bile beraber olabiliyor!

CHP ama özellikle de MHP,AKP-PKK ittifakını dağa taşa duyurmalıdır!

Bu olayın gösterdiği bir başka şey de AKP’deki panik halidir. Ölülere oy verdirmek yetmedi, PKK ile de yoldaş olunma gereği duyuluyorsa Tayyip’in korkusu büyük demektir!


Sabahattin ÖNKİBAR
17 Ağustos 2010 / YENİÇAĞ







"Apo ‘Boykot’ demiyor"

“Apo ‘Boykot’ demiyor” başlığı, Taraf Gazetesi’ne ait. Bu gazeteye göre, PKK lideri Öcalan, referandumda “gelişmelere göre tavır” alınmasını isteyerek, ‘halkımız son güne kadar düşünmelidir’ demiş. Bu durumu da gazete, örgütün referandumu boykot etme çağrısında yeni bir esneklik göstergesi olarak niteliyor. Bu analiz doğrudur.

“Apo ‘Boykot’ demiyor” söylemi aslında “evet” diyor anlamına gelmektedir. İmralı’daki Apo’nun yandaşlarına “evet deyiniz” şeklinde yapacağı bir açıklamanın geniş halk kesimleri tarafından tepkiyle karşılanacağı bilindiği için bu tür bir söylem uygun görülmüş olmalıdır.

Yapılan bu analiz doğruysa, iktidar yetkililerinin meydana gelen terörist olayları PKK’nın referandumu etkileyerek “Hayır” çıkmasını sağlamak amacıyla planladığı söylemi yanlıştır. Yine AKP yetkililerinin ‘PKK demokratik açılıma karşı olduğu için eylem yapıyor’ değerlendirmesini de Apo’nun son tavrı tamamen geçersiz kılıyor. Zira referandumda “hayır” çıkması iktidarın “demokratik açılım”ının önünü tümüyle kapayacaktır. Apo’nun yapılacak referandumda ‘evet denmeli’ anlamına gelen bu tavrı, iktidarın “demokratik açılımı”nı sürdürmesi yönünde verilmiş güçlü bir mesajdır.

Eylemsizlik kararı iki yanlıdır!

İmralı’da tutuklu bulunan Öcalan iki haftadır, “gemi bozuk” diyerek avukatlarıyla görüşemiyordu. Araya Adalet Bakanlığı giriyor ve bir koster kiralanıyor ve Öcalan avukatlarıyla görüşüyor. Avukatlar, İmralı’dan eylemsizlik talimatıyla dönüyorlar. Ardından PKK derhal “çatışmasızlık” ilan ediyor. Demek ki birileri Öcalan’ın referandum ve PKK’yla mücadele sürecine dahil olmasını istemiş ve Öcalan da bunun gereğini yerine getirmiştir.

BDP, büyük bir hararetle anayasa değişikliklerinde taleplerinin dikkate alınmadığını ileri sürerek referandumu “Boykot” kararı almıştı. 23 Temmuz’da PKK lideri “çatışmasızlık ortamının oluşturulmasına ihtiyaç var” demiş ve BDP ise referandumdaki katı “boykotçu” tavrını bir anda değiştirerek; “Kimsenin iradesine ipotek koyamayız” diye açıklama yapmıştı. Apo mesajını gönderdi. PKK “eylemsizlik” kararı aldı. BDP yeni pozisyonunu belirledi. Demokratik Toplum Kongresi harekete geçti.

Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un “kalıcı ateşkes” için Başbakan ve Cumhurbaşkanı’yla görüşmeye hazır olduğu basında yer aldı. Bu durum “eylemsizlik” kararının tek yanlı alınmadığını gösteren ciddi kanıttır.

Muhtemel gelişmeler!

Referandum sonrasında yaşanması muhtemel gelişmeleri medyada yer almış olan şu söylemlerden çıkarmak mümkündür: “Apo İmralı’dan çıkarılmalıdır”.

“Bugüne kadar Öcalan’la gerçekçi bir ilişki kurulmaması tarihi yanlıştır”. “Detaylarla zaman kaybetmeyin ve kendinizi kandırmayın. Çünkü sorunun çözümü Öcalan’dır”.

Muhataplığın arkasından anayasaya “Kürt” kelimesinin girmesi ya da anayasadan “Türk” kelimesinin çıkması söz konusu olacaktır. Ardından da ya üstü kapalı bir biçimde yani “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” vb. bağlamda “demokratik özerklik” tartışmaları gündeme gelecektir.

Sonraki aşamalar da şöyledir:

Eyalet, federasyon, konfederasyon ve self determinasyon. Sürecin başarılabilmesi için Öcalan’ın tabiriyle yepyeni bir “Demokratik Anayasa”ya ihtiyaç vardır. Bütün bunların mümkün olabilmesinin de tek bir şartı vardır: O da referandumda “evet” çıkması ve ardından yapılacak seçimde de AKP’nin güçlü bir biçimde seçimi kazanmasıdır.



Özcan YENİÇERİ
18.08.10 / YENİÇAĞ






Tek yumurta ikizleri kucaklaştı



Başbakan anayasa değişikliği paketini millete hazmettirmek için sık sık, BDP ve PKK'nın da "hayır" cephesinde yer aldığını söylüyor ve özellikle MHP tabanın kafasını karıştırmak istiyordu. PKK eylemlerinin, kahpe saldırıların giderek artmasını referandumun sonucunu etkileme gayretlerine bağlıyordu. Son zamanlarda panik ve şaşkınlıkla işi boya ve soya kadar götürmesine rağmen bu meseleye girmiyor. Hatta üzerini kapatıp, yok sayıyor. Oysa milletin asıl dikkat etmesi gereken nokta tam da burasıdır.

Kan kardeşleri harekete geçti

Biz hiçbir ilave yapmıyoruz ve tamamen sayın başbakanın mantığından ve yaklaşımından hareket ederek olup biteni anlamaya çalışıyoruz. Başbakan her ne kadar aksisini söylese de, BDP daha ilk günden itibaren bu pakete olumsuz bakmadığını ortaya koymuştu. Parti kararı katılmama yönünde olmasına rağmen, bazı BDP milletvekilleri kabul yönünde oy verilmesi gerektiğini açıkça beyan ederek tabanlarını yönlendirmişlerdi. Nitekim yapılan araştırmalar BDP-PKK güruhunun yüzde 80'nin üzerinde kabul oyu vereceğini ortaya koydu. Sadece bu kadarı bu paketin kimlerin işine yaradığını, AKP ile BDP arasındaki tek yumurta ikizi durumunu anlamaya ve anlatmaya fazlasıyla yeter. Ancak bu kadarla da kalmadı. Referandum günü yaklaşırken "hayır" oylarının ezici üstünlüğünün anlaşılması üzerine AKP'nin kan kardeşleri yeni bir şeyler yapmaları gerektiğini gördüler ve harekete geçtiler. İmralı canisi yattığı yerden "evet" çağrısı yaparken, Kandil canileri de "ateşkes" ilan ettiler.

Hala anlamadın mı?

Tamamen sayın başbakanın penceresinden meseleye bakıyorum ve diyorum ki; ey millet kimlerin nerede saf tuttuğunu, kimlerin kol kola girdiğini, kimlerin seferber olduğunu, kimlerin hangi çağrıları yaptığını, kimlerin hangi tezgahları kurduğunu görmüyor musun? AKP-BDP-PKK ve İmralı işbirliğini hala fark etmedin mi? Bu paketin kabulü için kimlerin çırpındığını hala anlayamadın mı? Daha ne olması gerekiyor? Bu kadar yanıltılmayı, kandırılmayı, kullanılmayı nasıl içine sindireceksin? Seni saf ve bir şeyden anlamaz yerine koymakla yetinmiyor, bir de hakaret ediyorlar. Egemen Bağış'ın hakaretlerini de sineye mi çekeceksin?

Paketin aslı

Artık çok net biçimde anlaşılmıştır. Bu değişiklik paketinin bu ülke ve millete kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Bu paket nereden geldiği belli olmayan villaların, gemiciklerin, pırlanta işlerin, Oger ve Ofer vurgunlarının, 7 yılda sayısı 4'den 40 çıkan dolar milyarderlerinin hesap vermekten kurtulması içindir. Bu paket, PKK'nın talepleriyle birebir örtüşen 1991 Recep Tayyip Erdoğan Raporunun hayata geçirilmesi için hazırlanmıştır. Bu paket, ülke ve millet düşmanlarının hain emellerinin önündeki engelleri kaldırmak için düşünülmüştür. Bu paket kişiye ve partiye bağlı bir yargı sistemi kurulması için gündeme getirilmiştir. Bunların dışında söylenenler tamamen yalandır ve seni kandırmak içindir.

Başbakanın mantığı

Paketin kabul edilmesi durumunda nelerin olacağı bugünden bellidir. BDP ve PKK durduk yerde "demokratik özerklik" safsatalarını dile getirmemişlerdir. Televizyon ekranları boşuna federasyonu ve bölünmeyi savunan hainlerle doldurulmamıştır. Paketi ve paket sonrasında olacakları Türk milletine hazmettiriyorlar. Bugüne kadar da hep böyle olmadı mı? Önce birileri çıktı televziyonlarda sözüm ona demokrasi nutukları atarak ihaneti anlattı. Arkasından hükümet bir adım attı. Milletin bunu sindirdiği görülünce diğer ihanet senaryoları sahne aldı. Bugün artık bölünmeyi, parçalanmayı konuşuyor ve bunun zeminini hazırlıyorlar.

12 Eylül'de istedikleri sonucu almaları durumunda bu konuşulanların hayata geçirilmesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır. Şer cephesindeki seferberlik bunun içindir. Bunun için BDP ve PKK bütün tiyatro oyunlarını bir kenara bırakmış, açık ve aleni biçimde AKP ile omuz omuza vermiştir. Bunun için İmralı canisi yattığı yerden inisiyatif almış ve kabul oyu verilmesi çağrısında bulunmuştur. Bunun için PKK ateşkes ilan ettiğini duyurmuş ve AKP'ye zemin hazırlamıştır. Altını çizerek tekrar ediyorum. Bütün bunlar sadece benim tespitlerim değildir. Sayın başbakanın değişiklik paketinin gündeme sokulduğu günden itibaren ortaya koyduğu mantığın doğal sonucudur. BDP'nin biraz geride durmasını MHP ile aynı safta yer almak şeklinde değerlendirecek kadar akıl, izan ve vicdan sınırlarını zorlayan sayın başbakan; PKK'nın ateşkesinin, İmralı canisinin kabul oyu çağrısının da AKP ile tek yumurta ikizliğinin doğal gereği olduğunu peşin olarak kabul etmiştir.

Bu bir siyasi tercih değil

Herşey apaçık ortadadır. Bütün bu gerçeklere rağmen bu pakete destek verenlerin, terörden, bölücülükten, ihanetten, gelen şehitlerden, akan kandan, Türkiye'nin her yanını saran gerginlik ve çatışmadan şikayet etmeye hakkı olmayacaktır. Çünkü tam da bütün bunların artarak devam etmesine, ihanetin çok daha ilerilere götürülmesine onay vereceklerdir. İmralı canisi, Kandildeki eşkıya ve onların şehirlerdeki uzantıları bütün bunları görerek destek veriyor. Allah korkusu olan, vatanını, milletini, bayrağını seven, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olanların bu cephede ne işi olabilir? Bu pakete "hayır" demek sadece bir siyasi tercih değildir. Bir silkiniş ve bütün bu ihanet sürecine rest çekip vatanına, bayrağına ve imanına sahip çıkmaktır.


Orhan KARATAŞ
Ortadoğu Gzt.

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Cmt Ağu 21, 2010 18:37
gönderen Başkomutan
Resim


İmralı canavarının yakın dostu olan ve 30 yıldır İsveç’te yaşayan Kemal Burkay, Türkiye’ye hakaret ederek “Geri dönmem” dedi

Barıştan yana bir aydınmış!
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 2 hafta önceki Diyarbakır gezisi sırasında aydınlarla basına kapalı yaptığı toplantıda ’şiddete karşı ve barışçı aydın’ Kemal Burkay’la görüştüğünü açıkladı. Bebek katili Abdullah Öcalan’ın yakın dostu olan ve 30 yıldır İsveç’te yaşayan Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay, Atalay’ın teklifini reddetti ve dönmeyi düşünmediğini bildirdi.

“Atalay fikirlerime katılıyor”
Bakan Atalay’ın kendisini bir gazetede çıkan röportajı sonrası aradığını belirten Burkay, şu açıklamaları yaptı: Bakan düşüncelerime katıldığını, fikirlerimi önemsediğini söyledi. “Niye dönmüyorsunuz” sorusu yöneltti. Ben de kendisine dönmek için koşulların uygun olmadığını söyledim. Düşüncelerini açıklayanların halen baskı altında olduğunu vurguladım.


‘Evet’çi Sezen Burkay’la dost
YaklaŞIk 1 yıl önce açılıma karşı çıkanları “2 cihanda lekeli” ilan ederek büyük tepki toplayan şarkıcı Sezen Aksu, referandumda da oyunun ‘Evet’ olacağını açıklamıştı. Kemal Burkay’la da arası iyi olan Aksu, ondan şarkı sözleri almıştı. “Bir kedim bile yok” olarak bilinen “Gülümse” adlı şarkının sözleri de Burkay’a ait...

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 30 yıldır İsveç’te yaşayan PKK’ya yakınlığıyla bilinen Kemal Burkay’ı telefonla arayarak Türkiye’ye çağırdı. Burkay Atalay’a, “Koşullar henüz uygun değil” yanıtını verdi. Sabah’ın haberine göre, Bakan Atalay, şiddete karşı ve barıştan yana tutumundan ötürü yıllardır PKK’nın hedefinde yer alan, 30 yılı aşkındır İsveç’te yaşayan Kürt siyasetçi edebiyatçı Kemal Burkay’la görüştü. Atalay’ın “Türkiye’ye niye dönmüyorsunuz” sorusuna Burkay, “Koşullar uygun değil” cevabını verdi.

Basına kapalı toplantı
İçişleri Bakanı Atalay, iki hafta önce Diyarbakır’a yaptığı gezi sırasında aydınlarla basına kapalı yaptığı toplantıda Burkay’la görüştüğünü açıkladı. Burkay’ın bir gazetede yayımlanan röportajından dolayı telefonla aradığını belirten Atalay, şiddete karşı çıkan ve barıştan yana olan herkesle görüşmelerini sürdüreceklerini söyledi. Atalay’ın kendisiyle görüştüğünü doğrulayan Burkay, “Demokratik açılımdan bu yana hükümetin benimle görüşeceği yazılıp çizildi. Doğrusu ben hiçbir zaman böyle bir beklenti içinde olmadım. Ancak bir gazetede benimle yapılan bir röportajdan dolayı Sayın Atalay, beni aramak istemiş. Özel kalem aracılığıyla beni aradı. Verdiğim mülakattaki düşüncelerime katıldığını, fikirlerimizi önemsediğini söyledi” dedi.


YENİÇAĞ




Resim



Pazarlık yoksa ‘Habur olayı’ neydi?


Son tabloya göre Kandil “AKP Hükümetle anlaştı, ateşkes ilan ettik” diyor, yani gizlenen bir anlaşmayı açıklayarak planı sabote ediyor. Eğer bu da planın bir parçası değilse PKK lideri Öcalan’la Karayılan farklı planlar peşindeler demektir. Öte yanda bu anlaşma ortaya çıktıktan sonra Hükümet dün “Ak Parti hükümetinin illegal bir örgütle masaya oturmasının söz konusu olmadığını” açıkladı. İyi ama Cumhurbaşkanı Gül iki gün önce “Devlet her yöntemi dener” dememiş miydi? Ayrıca, daha önce PKK ile anlaşma yapılmadıysa Habur’dan PKK’lılar durup dururken mi geldi?

Olay iyice karıştı gördüğünüz gibi, meclisteki partileri PKK ile birlik göstermek uğruna teröriste güvenilirse olacağı budur ama biz emin olmadan önce anlayabilmek için resmin bütününe bakalım.

PKK’nın “Ramazan sonuna kadar saldırı yapmama” kararı için BDP Genel Başkanı Demirtaş; “Bu kararın süresiz olması ve Kürt sorununun çözülmesi için önce Hükümet yasal alanda yapması gerekenleri çıkartmalı. ‘Silah bırakmayı tartışmadan önce atılacak adımları görmeliyiz” dedi.

Aynı sıralarda Cumhurbaşkanı Gül ise Bakü yolunda “Terörü bitirmek için devlet her yöntemi dener. Bunun içinde hem silahlı mücadele, hem de siyasi, diplomatik metodlar vardır” diyordu.


HANGİ YÖNTEMİ DENEDİLER?

Şimdi bu gelişmelere “geniş açı”dan bakalım. BDP’nin (ve tabii PKK’nın) Kürt sorunu dediği sorunun gerçekte ne olduğunu kısa süre önce, açılım sürecinde hükümetin başlattığı pazarlıkların arkasından yine kendilerinden duymuştuk. “Türkiye’nin özerk bölgelere bölünmesi ve Güneydoğu’nun Kürt Özerk Bölgesi (yani geleceğin Kuzey Kürdistan’ı) olması, Öcalan’a ve PKK’ya af ve siyaset yapma hakkı, Anayasa’da Kürtlerin Türklerle birlikte kurucu unsur olarak yer alması ve vatandaşlık tanımının değişmesi”… İlk etapta bunlar yapılmadığı takdirde terörün bitmeyeceğini açık açık söylemişlerdi.

Bu durumda Cumhurbaşkanı Gül’e devletin “hangi yöntemleri deneyerek” terörü bitirmeyi planladığını sormak yerinde olurdu ama uçaktaki gazeteciler bu soruyu sormamış. O uçakta hep yeralan aynı isimlerin hiçbiri: “Masaya da oturulsa talepler önceden bilindiğine ve bu talepler Anayasa’nın ‘değiştirilemez’ maddelerine aykırı olduğuna göre bu istekler nasıl verilecek?” sorusunu da sormamış.

BDP daha çok kısa süre öncesine kadar “Artık tek kişinin burnunun kanamaması” ile ilgilenmiyor tam aksine “açılım”la başlayan pazarlıklardan sonra açık açık “isteklerimiz verilmezse ülkeyi cehenneme çeviririz” gibi siyasi bir parti için dehşet verici tehditleri seslendiriyordu. Öcalan “Kürt gençlerinin arasına gerillalar karışırsa bir günün can kaybı bilançosu 30 yıla eşit olur” benzeri tehdidini savuralı iki hafta ancak geçti.

Peki aradan geçen kısacık sürede ne oldu ki PKK eylemsizlik kararı aldı, Demirtaş bunun “Sadece Ramazanla sınırlı olmayabileceğini” söyledi ve aynı sırada Gül “Devlet her yöntemi dener” dedi... Cevaplamaları gereken çok fazla soru var.


BU OYUNUN ANLAMI NE

Acaba devlet “Habur’dan PKK’lı getirtme” dışında hangi yöntemi denedi? Aslına bakarsanız Habur’dan PKK’lıların gelmesi hangi vaatler karşılığında sağlandı.Ki hemen arkasından Apo “Birdaha gelmeyecekler. Önce isteklerimiz gerçekleşsin” dedi.

Acaba BDP israrla referandumu boykot ediyor görünmesine, halkı buna inandırmaya çalışmasına rağmen PKK’nın eylemsizlik kararını sağlayarak (zaten kararları ortak, hiç mesele değil yani) Hükümete açık destek vermiş olamaz mı?

Böylece BDP (Hayır oyu vermediği halde) Anayasa değişikliğini desteklemiyor,karşı çıkıyor havası yaratarak iktidar partisinin referandum kampanyasında BDP ile PKK’yı CHP’nin, MHP’nin, hatta ne alakası varsa YARSAV’ın yanında göstermesini ve kendi gizli ilişkisini kurnazca onların üstüne yıkıvermesini sağlamış olamaz mı?

Neden olmasın, şimdi tablonun tümüne bakınca, Kürt kökenli vatandaşların çoğunun “AKP’nin tek başına hazırladığı” Anayasaya referandumda ‘Evet’ diyeceğini fark edince çok ama çok gerçekçi geliyor böyle bir gizli anlaşma…

Cemil Çiçek; ‘Hayır’ oyu vermeyeceğini, boykot edeceğini söyleyen BDP ve PKK için neden ‘Hayır diyorlar’ dedi?

Aynı konuda Gül ile Çiçek neden tümüyle farklı konuştular ve biri PKK ile anlaşılabileceğini ima ederken diğeri “şimdi de konuyu terör eylemi olmaktan çıkarıp siyasallaştırmaya çalışıyorlar” dedi?

Peki, BDP-PKK boykot ve eylemsizlik kararlarıyla AKP’ye neden yardımcı oluyorlar, plan ne? Şöyle; bu nasılsa seçim değil, sonuçta onların bir kaybı yok. Ama eğer referandum kampanyalarında iktidar başarılı olursa Anayasa Mahkemesi’nin sayısı 17’ye çıkan üyelerinden tam 11’ini AKP atamış olacak, ne derlerse desinler durum aynen bu. Ve bu gerçekleştiğinde artık ‘Değiştirilemez’ maddelerin BDP’nin istediği gibi değiştirilmesini hükümet desteklediği anda önleyecek hiçbir kurum olmayacak.

Zaten iktidara yakın bazı yazarlar bu maddelere de sıra geleceğini bu yıl içinde yazmışlardı. Şimdi herkes düşünsün; Anayasa Mahkemesi şu anda bile baskılar sonucunda ‘hukuk devleti ilkesini’ korumaktan aciz kaldığına göre referandumda Evet çıkacak olursa “devletin, milletin bütünlüğünü” nasıl koruyacak?

Ya da kim koruyacak? Türkiye’nin Sırat Köprüsü’nde olduğunu unutmayın,bu kez iş çok ciddi!


Ruhat MENGİ
Vatan / 20.08.10



Tarih düşelim: Apo ile masaya oturuldu / Yalçın DOĞAN
Tarih düşelim: Apo ile masaya oturuldu


SANKİ ömür boyu hapse mahkum olan o değil. Atıyor, tutuyor, yüksek perdeden konuşuyor. Görüşme masasına oturmuş taraflardan biri havasında. İmralı’da Apo’nun çizdiği son profil bu.

Avukatları aracılığı ile verdiği mesajın tonu ve içeriği bu profile uygun:

“Bana burada dört kez, seçim var, bekle, dediler. Sonuç ortada. Bizi oyalıyorlar. On iki yıldır sabrettim. Ancak, benim de sınırım var. Referandum sonrasında yine, seçim var oyalamasına izin vermeyeceğim. Bir kerede her şeyi bozabilirim. Kim ne yaparsa yapsın, diyebilirim.”

Apo pervasız, kozlar bende, havasında. Belli bir siyasal üstünlük kazanmış, bunu masaya yatırma ve sonucunu alma çabasında.

Apo’yu bu havaya sokan olaylar dizisine, kronolojik olarak bakınca, ateşkes süreci ve devamıyla ilgili kimlerin doğruları söylediği daha netleşiyor.

Daha da önemlisi, terör-referandum denkleminde nereye geldiğimiz açıklık kazanıyor.

TEHDİT VE GÖRÜŞME

31 Mayıs. Apo aradan çekildiğini açıklıyor. Haziran’da, 1993 benzeri, terör azgınlaşıyor, kırka yakın şehit veriyoruz.

Temmuz Başı. Apo’dan Diyarbakır’da demokratik özerklik lafları. Dörtyol’da polislerin şehit edilmesi ile İnegöl’deki gerilime vurgu yaparak, “Bu olaylar başka yerlere sıçrar, çok insan ölür” tehdidini sürdürüyor.

4 ve 11 Ağustos. Tehditler üzerine, Apo’nun 4 ve 11 Ağustos tarihlerinde avukatlarıyla yapması öngörülen olağan görüşmesi iptal ediliyor.

28 Temmuz-11 Ağustos. Bu süre içinde devletin bazı yetkilileri Apo ile görüşüyor.

Bu görüşmeler sonucunda:

1- 15 Ağustos’ta ilan edileceği öne sürülen demokratik özerklik geri bırakılıyor.

2- Ateşkes kararı çıkıyor.

3- Daha da ballısı, Kürtlerin referandumda evet oyu kullanmaları netleşiyor.

AKP SIKIŞTI

Apo’nun bunun karşılığında ne istemiş olduğu kendi açıklamasında var:

“On iki yıldır sabrettim, benim de sınırım var.”

Şimdi AKP’ye destek veriyor. Edası, konuşma tonu, “şimdi koz bende” havasında, Yaşadıklarımıza bakılırsa, siyasal üstünlük kazanmış havasında.

Yine konuşmasına göre, AKP’ye verdiği bu son fırsat. AKP referandum sonrasında ya onun isteklerini, en azından bazılarını, yerine getirmek zorunda kalacak ya da terör yeniden azacak.

AKP referandumda evet uğruna, fena sıkışmış durumda. AKP’nin reddettiği bu pazarlığın devamı olacak. Kaçınılmaz biçimde.

28 Temmuz-11 Ağustos, Apo ile görüşmeler. Buraya tarih düşelim. İlerde lazım olacak.


Yalçın DOĞAN - 21.08.10
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15603164.asp?yazarid=91&gid=61



Kürtler için “Evet”; Boykota “Hayır”... / Cengiz ÇANDAR
Kürtler için “Evet”; Boykota “Hayır”...

“PKK’nın ‘eylemsizlik kararı’nın kalıcı bir ateşkese ve oradan silah bırakmaya uzanması, demokratik siyasetin her alanda işlemesine bağlıdır.

Kürt siyasal hareketi çerçevesinde bu yönde iyimserlik yaratan gelişmeler var. DTK’nın yeniden yapılanması ve eş başkanlıklarına Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un seçilmesi, bu açıdan çok önemlidir”.

Prof. Mithat Sancar “Barışa evet” başlıklı yazısında böyle diyordu önceki gün. Ve, Demokratik Toplum Kongresi, ateşkesin “kalıcılaşması” ve Kürt sorununa “demokratik çözüm yolu arayışları”nın önünü açmak için Diyarbakır’da iki gün sürecek çalışmalar için toplandı.

Başkan Ahmet Türk, “12 Eylül’ün mağduru olan Kürtlerdir. 12 Eylül’ün mağduru olan Kürtler ‘Hayır’ demeyecek” diyerek kendi ibresinin nereye doğru dönük olduğunun sinyalini veriyor.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15603235.asp?yazarid=215&gid=61

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Pzt Ağu 23, 2010 3:47
gönderen Başkomutan
Terörü bitirmenin faturası ... (açılımın getirdiği...

Terörü bitirmenin faturası ne olacak?

Daha “açılım” diye başladıkları ilk günlerde hükümetin vaatleri ve söylemlerinin DTP (bugünkü BDP) nin asıl istediği şeylerle hiçbir ilgisinin olmadığını söylemiş, bunları TV’de Kürt aydınlarla da tartışmıştık.

Biz ‘Hükümetin açılımı ile BDP-PKK’nın açılımı çok farklı, terör durdurulmadan, örgüt silah bırakmadan vaatlerde bulunmak yanlış’ dediğimizde veya muhalefet partileri “Hükümet kimseye danışmadan, tartışmadan vaatlerde bulunuyor, sonra da bize ‘haydi gelin siz de katılın, destekleyin’ diyor” tepkisi gösterdiğinde;

“Bunlar terör bitmesin, analar ağlasın istiyor” popülizmi yapılmıştı. Oysa “Terörü arttırırız” tehditleri altında terörü bitirme pazarlıkları yapılırsa sonunda işin bu noktaya varacağı açıkça ortadaydı.

PKK lideri Öcalan ilk yakalandığında “Türkiye Cumhuriyeti’ne her türlü hizmeti vermeye hazırım” derken süregelen yanlış politikalarla, açılım diye başlatılan hatalı süreçle şimdi Türkiye Cumhuriyeti’ne “Güneydoğu’yu özerk Kürt bölgesi yapacaksınız” dayatması yapacak noktaya geldi.

Bu noktaya gelinmesinde Hükümet’in artık kabul etmesi gereken yanlışları kadar, terör örgütüne ve onun siyasi uzantısına kanlı saldırılar sonrasında bile destek veren, gelinecek noktayı bilmelerine rağmen; özerklik talebini “Kürt sorunu” adı altında yıllarca gizleyen gazete ve gazetecilerin, bazı akademisyenlerin büyük rolünü unutmamak lazım.

Onlar bir yandan orduya , bir yandan yargıya hakaretler yağdırır, hatta mümkünse kökünün kazınması için uğraşırken hiçbir zaman tarafsız bir gözle “Herhangi bir açılım için her şeyden önce terör örgütünün silah bırakması sağlanmalı” demediler. Çünkü silah bırakma son koz olarak bugünlere, “özerk bölgeyi vermezseniz terör örgütü silah bırakmaz” tehdidine saklanmıştı. Tabii daha PKK ile Öcalan’ın affı ve siyaset yapması gibi istekler de var, bununla bitmiyor yani...

Şimdi Hükümet’e o günlerde anlamadığı uyarıların ne anlama geldiğini anlattılar. Bakalım terörün bitmesi karşılığındaki dayatmayı şimdi nasıl çözecekler? Gül’ün deyişiyle devlet hangi yöntemi deneyecek ?

Ve PKK gibi uluslar arası destekli , hatta vizesiz geçiş hakkı verilen ülkeler tarafından desteklenen, onun için de asla İRA ile benzerliği olmayan PKK’ya İRA benzetmesi yapanlar bu durumda ne önerecek?

Ülke yönetenler, terörle mücadelenin elini tutup, Kuzey Irak ’a karlar altında operasyona çıkmış orduyu geri çekerken, bir yandan PKK ile anlaşmalar yapan ABD ’ye körü körüne inanırken bugünleri düşünmeleri gerekirdi. En önemli sorunları günlük siyasete malzeme yapmamaları gerekirdi.

Ama ne yazık ki sonunda tüm yanlış adımlar usta söylemlerle gizleniyor, faturayı da yine millet ödüyor!

http://haber.gazetevatan.com/haber.vata ... id=4&wid=4

...NOKTA)

Konunun ‘Kürdistan’ olduğunu biliyorlardı!

BDP ve Öcalan’ın “Güneydoğu’da özerk Kürt bölgesi” dayatması yeni bir olay gibi algılandı ama hiç de öyle değil tabii... Yıllardır “Kürt sorunu halledilmeli” diyenlerin, “Kürt siyasal hareketi” diyenlerin hepsi bunlarla “Kürdistan devletinin kurulmasının” kastedildiğini biliyordu. Ama ağızlarında “eşitlik, demokratik haklar, Kürtçe yayın” gibi sözler dolandırıp duruyorlardı.

Daha sonra Kürt açılımı sürecinde pazarlıklar başlayınca Öcalan hemen İmralı’dan “yol haritaları”nı ortaya sürdü ve bugün söylediklerinin tıpatıp aynısını (özel ordu isteği dahil) o günlerde anlattı.

Bu arada tabii “Birleşik Krallık” içinde bulunan İrlanda’daki İrlanda Kurtuluş Örgütü IRA ile zaten “17 özerk bölge”den oluşmuş İspanya’daki Katalanlar sık sık öne çıkarıldı. Bu ülkelerdeki yapının, toplulukların, örgütlerin, anayasaların benzemezliği, karşılaştırılamazlığı bir yana bırakılarak “orada olmuş, burada da olsun” baskısına yoğunlaşıldı.

Kısacası “ön alıştırma” tamamlandı, olgunlaştığına ve ortamın açılımla müsait hale geldiğine inanıldığında dayatma başladı. (Üstelik muhtemelen BDP ve PKK bu taleplerinin yapılan Anayasa değişikliğine gireceğine inanıyorlardı ki girmediğini görünce tehditler ve saldırılar arttırıldı, hatırlayın.)

Katalanlar şu anda İspanya’nın büyük problemi durumundalar, özerklik adımının arkasından bekleneceği gibi “ulus olarak tanınmak ve bağımsızlık” talebi geldi, İspanya karıştı. Türkiye’de bu örneğin verilmesi de aynı sonuca gelineceğini anlatıyor.




    Adım adım Anayasa’nın “değiştirilemez” maddelerine yürüyüş başladı, bundan sonra “üniter devlet”ten vazgeçilmesi ve diğer değişiklik talepleriyle önce “4. madde”nin değişmesine, sonra “ilk 3 madde”ye sıra gelecek. Bu referandumda Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini iktidar partisi ile Cumhurbaşkanı’na seçtirme yetkisi verilirse bu karar da hükümete kalmış olacak.

    Nasıl, “Türkiye Sırat Köprüsü’nde” demekte haksız mıyım?

***


‘Masaya oturma’ meselesi!

Aslına bakarsanız “PKK’nın Hükümet’le masaya oturduğunu” önce muhalefet partileri söylemedi, PKK’nın kendisi söyledi. Liderlerinden biri olan Karayılan... Ama daha önce Öcalan da benzer açıklamalar yapmış, devletin onu muhatap aldığını cümle aralarına sıkıştırmıştı. Zaten Habur olayı, bunun ertesinde Öcalan’ın yaptığı “pazarlık konuşmaları” da açıkça anlatıyordu. Bütün bu verilere rağmen Başbakan “PKK’nın Hükümet’le masaya oturduğunun” iftira olduğunu söylüyor.

İyi ama BDP “Hayır demeyeceğiz, referandumu boykot edeceğiz” açıklamaları yaptığı halde BDP’yi ve hatta PKK’yı muhalefet partileriyle “ruh ikizi” yapmak iftira olmuyorsa açık delilleri olan bir durum nasıl oluyor?

Ayrıca bırakın bunların hepsini bir tarafa hiçbir mahkûma tanınmayan hakların 30 bin kişinin ölümünden sorumlu bir teröriste yıllardır tanınması, İmralı’dan parti yönetip devletle pazarlık yapması bile onu masanın karşısına oturtmak değil midir? (Diyarbakır’da BDP İl Örgütü’nün kapı kapı dolaşıp evet oyu istediği haberleri geliyor. Hani boykot ediyorlardı?

***


Ergenekon sırası AYM’de mi?

Gazetede “İkinci Ergenekon davasının dünkü duruşmasında mahkeme AK Parti hakkındaki kapatma davası dosyasının Anayasa Mahkemesi’nden istenmesini karar verdi” haberini okuyunca ‘Hayırdır İnşallah’ dedim, sıra Anayasa Mahkemesi’ni de ‘Ergenekoncu’ yapıp oy çokluğuyla alınan kararında (Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğuna karar verilmesine rağmen kapatma kararı çıkmamıştı) aslında “İktidarı indirmek için bir darbe planı” olduğu iddiası falan mı çıkacak? Ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile ilgili benzer bir iddia?

Demokratik sistemi koruyacak her kurum Ergenekon’la bir şekilde (veya birkaç) ilişkilendirildi. Yüksek yargı kararlarına yargı darbesi filan dendi.

Eh, kapatma kararı verilmemiş olmasına rağmen “yüksek yargının yapısının değiştirilmek istendiği referandum öncesinde” sıra buna gelmiş olabilir. Geldiyse kimsenin şaşıracağını da sanmam; Türkiye’de son yıllarda alıştıra alıştıra neler olmuyor ki?


Ruhat MENGİ
23.08.10 / VATAN

Re: Kürdistan'ı kurmak için "EVET" PKK açılımcıları 'EVET' d

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 24, 2010 23:11
gönderen Başkomutan

Sözde Kürdistan'a "Evet" Provaları

Konuya direkt girelim, bu referandumda "Evet" oyu çıkarsa Türkiye'nin bölünmesi hızlanacaktır. BDP'lilerin özellikle son bir aydır "Federasyon ve özerklik" üzerine yapmış olduğu propagandalar ve İmralı'daki alçağında sanki "Özerklik ve federasyon" kurulmuş gibi ne gibi şekillenmeler olabileceğine dair açıklamaları bu sürecin başladığını göstermektedir.

AKP'nin de "Evet" çıkarabilmek için herşeyi pazarlayabilme zihniyeti içinde olduğu düşünülür ve AKP-PKK arasındaki alenen belli olan sözde ateşkes anlaşması da hesaba katılırsa, Türkiye'yi çok tehlikeli günler beklemektedir.

AKP'nin hiçbir PKK'lı üzerinde yaptırımı ve otoritesi kalmamıştır. Osman Baydemir'in çamın dallarını gösterip, hükümete ve devlete dümdüz ettiği küfürde hala kulaklarda cınlamaya devam etmektedir. Güneydoğu Bölgesinde "Özerklik ve federasyon ilan etme" provaları başlamıştır.


PKK'nın sözde ateşkes kararını açıklamasından sonra bu sürecin hızlanması karşısında şuan kamuoyu sürekli AKP iktidarına "PKK'ya ne sözler verdiniz?" diye sorular yöneltiyor. Başbakan sadece ağzını bozuyor.

Göreceksiniz PKK'nın baskı kurduğu bölgelerin hepsinde referandum sonucu "Evet" olarak çıkacaktır. Çünkü AKP'nin yargıyı ele geçirme düşüncesi en çok BDP'lilere yarayacaktır. Habur sınır kapısında iktidar tarafından ayarlanmış hâkim ve savcılar "Evet" çıkarsa daha rahat ayarlanacaktır. Bu durumda en çok yararlanacakta doğal olarak PKK(BDP) olacaktır.(AB)(D)ullah Öcalan'ın, Murat Karayılan'ın ve BDP'lilerin son açıklamaları AKP iktidarı ile bir anlaşma yapıldığını göstermektedir.

Zaten AKP'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'de "Elbette devlet, terörle masaya oturup pazarlık yapmaz; ama devletin birçok kurumu vardır ve onlar nasıl hareket edeceğini bilir" şeklindeki açıklamasıyla PKK ile yapılan anlaşmanın devlet kurumları tarafından yürütüldüğünü söylemiştir. İmralı'ya gidip Öcalan'la masaya Abdullah Gül yahut "Sayın Öcalan ben geldim" diyerek Recep Tayyip Erdoğan oturup anlaşacak değil ya, doğal olarak zaten devletin kurumları bu diyalogu yürütmüştür.

(AB)(D)ullah Öcalan, AKP iktidarının adeta üzerinde titrediği, her sorunu ve derdiyle ilgilendiği önemli bir isim(!) haline gelmiştir. Başlattıkları Kürt Açılımı için bile "Öcalan ne diyor, bakarız, değerlendiririz" diyen Bülent Arınç'ın sözleri ortada iken "PKK ile anlaştığımızı söyleyen alçaktır, şerefsizdir." demek sadece diyeni küçültmektedir. PKK ile anlaşmaya Habur Sınır kapısında yaşananları bile örnek göstermek yeterlidir.

Bu yazıyı kaleme aldığımız dakikalarda internet sitelerine PKK'nın Kandil sorumlusu Murat Karayılan'dan AKP'yi yalanlayan bir açıklama daha geldi. Murat Karayılan açıklamasında "13 Ağustos'tan 20 Eylül'e kadar eylemsizlik sürecini ilan etmiştik. Gerekçelerden biri Türk devleti adına bazı yetkili organların hükümetin de bilgisi dâhilinde Önderliğimizle geliştirmiş olduğu diyalogdur. Önderliğimiz hem kendisiyle gerçekleştirilen diyalogu hem de birçok STK ve şahsiyetlerin yaptığı ateşkes çağrılarını dikkate alarak hareketimize barışa bir şans verilmesi yönünde mesaj iletmiştir." sözlerini kullanmıştır.

PKK'nın dağ sorumlusu Murat Karayılan ayrıca Başbakan Tayyip Erdoğan'ın PKK'ya yalancı muamelesi yapmasına da "Erdoğan devletin bazı yetkililerinin Önderliğimizle diyalog içerisinde olduğu yönündeki açıklamayı bir iftira ve referandum sürecini etkilemeye dönük uydurulmuş bir yalan olarak tanımlamıştır. AKP hükümeti ve başbakan salt MHP tabanından oy almak için reddedici üslubuyla kendisini tarih karşısında büyük bir yalancı durumuna düşürmektedir." şeklinde değerlendirmiştir. Tabi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'li yöneticiler işin kolayını buldu ve "Başbakana mı yoksa PKK'ya mı güveniyorsunuz?" diye soru yönelterek kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. PKK'nın alçaklıklarını biliyoruz da, sizinde bir tane doğru söylediğinize şahit olmadık.

İktidara geldiğiniz günden bu yana PKK ile kurduğunuz diyaloglar, ilişkiler ve işbirliği yaptığınız konulara da bakınca PKK'nın yalan söylemesini gerektirecek hiçbir şeyin olmadığı açık ve net ortadadır.BDP'liler "Türkiye'ye demokrasi gelecek. Kürt halkına özgürlük gelecek. Demokratik özerk Kürdistan gelecek." diye meydanları inletiyorlar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'da "Özellikle Irak ve Kürdistan'dan gelen bilgiler bizi mutlu ediyor" (7 MART 2002) sözü ile değerlendiğimizde Türkiye'nin başına belanın geldiğini anlayabiliriz.



Yıldıray ÇİÇEK
Ortadoğu Gzt.

Re: Kürdistan'ı kurmak için EVET Kürdistan için değiştiriyor

İletiGönderilme zamanı: Prş Ağu 26, 2010 5:16
gönderen Başkomutan

Anayasa Mahkemesi'ni Kürdistan için değiştiriyorlar

12 Eylül'de halkın oyuna sunulacak olan anayasa değişiklikleri içinde 2 madde önemlidir. Bunlardan birisi Anayasa Mahkemesi'nin diğeri de - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını değiştirecek maddedir. Diğer maddeler, bu iki maddeyi geçirtebilmek için makyaj malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Peki Anayasa Mahkemesi'nin yapısı neden değiştirilecek?

Bunun iki sebebi var:

Birincisi; Anayasa Mahkemesi, AKP'nin kapatılma davasında, bu partiyi, 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı'olarak suçlamış ve mahkum etmiştir. Bu yüzden AKP; devletin laik yapısını değiştirecek eylemlere kalkıştığında kapatılabileceğini düşünüyor. O yüzden bu mahkemeye kendi adamlarını yerleştirerek böyle bir karardan kurtulmanın planlarını yapıyor.

İkinci sebep ise; AKP hükümetinin Kürtçülerle yaptığı pazarlıktır. Bu pazarlığın yapıldığını artık Başbakan Erdoğan bile dolaylı olarak ifade etmiştir. Kendisini bu yüzden eleştiren siyasetçilere 'Şerefsiz!' diye bağırsa da Sayın Erdoğan, Abdullah Öcalan ile devlet görevlilerinin görüştüğünü kabul ediyor.

Başbakan devleti yönettiğine göre; onun herhangi bir memuru; Başbakan'ın izni, bilgisi olmadan terör elebaşısı Öcalan ile görüşebilir mi? Yani Sayın Erdoğan inkar ederken bile ikrar etmiştir.

Cumhurbaşkanı Gül'de tıpkı Başbakan Erdoğan gibi konuşarak PKK Lideri ile görüşme yapıldığını dolaylı yoldan kabul etmiştir.
Bu görüşmelerin yapıldığını Kandil'de yuvalanan teröristlerin elebaşısı Murat Karayılan da açıklamış; Başbakan Erdoğan'ın görüşmeleri inkar etmesi üzerine PKK'dan ikinci bir açıklama gelmiş ve görüşmeler doğrulanmıştır.

TERÖRİSTLER NE KAZANDI?


Bu görüşmelerde PKK'nın geçici olarak, yani referandum sürecinde silahlarını susturması karara bağlanmıştır. Buna karşılık PKK'nın ne aldığı belli değildir.
Lakin; PKK; AKP ile görüşerek onu belli şartlara uymak zorunda bırakmak gibi bir psikolojik üstünlük elde etmiştir. Terör örgütüne bundan büyük bir destek ve moral olamazdı...

    AKP hükümetinin; PKK'nın 1978'den beri temel aldığı Kürdistan isimli bir devleti kurma planı'na; 'barış ve demokrasi' kılıfı altında bir destek vereceği anlaşılıyor gibi... Meşhur Kürt açılımı ile bu yola çıkılmıştı ama halktan gelen büyük tepki üzerine bu konuda frene basılmıştı.

    Şimdi oyun biraz daha derinleştirilmiş gibi.

    Hükümet eğer bu referandumda evet alırsa; PKK'nın istediği bazı yasaları çıkartacak. Bu yasalar; Güneydoğu'da bir Kürdistan kurulmasına ilişkin sürecin önünü açacak türden olacak. Yani PKK'lıların bugün demokratik özerklik dedikleri sistemin yaratılması için, bu hükümet, 'barış, terörü önleme, insan haklarını geliştirme, demokrasiyi kuvvetlendirme' gibi kimsenin karşı çıkamayacağı ambalajlar içinde, Kürdistan'ın yolunu açacak yasalar geçirecek.

    Silahlı Kuvvetler'de, buna karşı çıkacak komutanlar da Ergenekon davaları ile korkutulmuş; susturulmuştur.

    İşte AKP elindeki TBMM'den Kürdistan'ın kurulmasına hizmet edecek biçimde çıkartılacak bu yasaların, Anayasa Mahkemesi'nden dönmemesi gerekiyor.

    Bunun için de bu yüksek mahkemeye; AKP stratejisine bağlı, bu zihniyette olan yargıçlar yerleştirilecek. Böylece Anayasa Mahkemesi'nde çoğunluğu ele geçiren AKP, PKK'lıların istediği o demokratik özerkliği (Kürdistan'ı) kuracak yasaları işletmeye başlayacak.

Plan budur... Bu anlaşma gereğince; BDP'liler 'Kürdistan bayrağı dalgalandırmaktan ve özerk Kürdistan'dan söz etmeye başlamışlardır.

Açık ve büyük bir suç olan bu talepler karşısında hükümet hiçbir şey yapmamakta; baskı altına alınan savcılar da ciddi soruşturmalar başlatamamaktadırlar.


Bu yüzden göreceksiniz ki 12 Eylül'de Güneydoğu'dan en az yüzde 80 oranında evet çıkacaktır.

Benim sözüm sıradan vatandaşımızadır: Eğer Türkiye'nin parçalanmasını istiyorsanız... Eğer PKK'nın hedefine bir adım daha yaklaşmasını kabul ediyorsanız...

Eğer; yargının, hükümet tarafından ele geçirilip tek parti sisteminin padişahlık gibi yürütülmesini içinize sindiriyorsanız, 12 Eylül'de evet diyebilirsiniz...



Rıza ZELYUT
26 Ağustos 2010

Re: Kürdistan'ı kurmak için EVET Kürdistan için değiştiriyor

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 31, 2010 19:29
gönderen Oğuz Kağan
"MİT müsteşarı 20 Temmuz'da Öcalan'la görüştü"

Hükümet ile PKK arasında pazarlık yapıldığı iddiaları sürerken, CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İmralı’da Öcalan ile 20 Temmuz’da görüştüğünü öne sürdü.

Seyhan, 20 Temmuz Salı günü MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan’ın, İmralı’da Öcalan ile görüştüğünü iddia ederek, “MİT Müsteşarı’nın İmralı’ya giderken kayıt altında olmasın diye hava aracı kullanmadığı, deniz aracı kullandığı ve İmralı’ya giriş çıkışların kameralar dahil tüm kayıt cihazlarının kapatıldığı yönünde ciddi bilgiler ve kaynaklardan edindiğim somut bilgiler var. Eğer hükümet bunu yalanlarsa bu konudaki bilgilerimi kamuoyu ile paylaşacağım” dedi.

BAŞBAKAN ERDOĞAN’A SORDU

Hükümet ile İmralı arasında görüşme yapıldığı yönündeki iddialar siyasi kulisleri hareketlendirirken CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, çarpıcı açıklamalarda bulundu. CHP’li Seyhan, 20 Temmuz Salı günü MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan’ın yanına iki şahsı daha alarak İmralı’ya gittiği ve teröristbaşı Öcalan ile görüştüğü iddialarını bir süre önce Meclis gündemine taşımış ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şu soruları sormuştu:

“20 Temmuz Salı günü MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan’ın yanına iki şahsı daha alarak İmralı’ya gittiği ve Öcalan ile görüştüğü iddiaları doğru mudur? Bu gidiş esnasında helikopter yerine deniz araçlarının kullanıldığı ve adadaki kamera sisteminin kapalı durumuna getirildiği iddiaları doğru mudur?

Eğer bu ziyaret yapılmış ise niçin yapılmıştır? Ziyaret sırasında Abdullah Öcalan ile görüşülmüş müdür? Görüşülmüş ise bu görüşmenin içeriği nedir? Görüşme kamuoyundan neden gizlenmiştir? Görüşmeden Başbakan veya hükümet üyelerinden herhangi birisinin bilgisi var mıdır?”

BAŞBAKAN’DAN YANIT ALAMADI

Başbakan’dan sorularına yanıt alamadığını belirten Seyhan, “Cevap vermelerini bekliyorum. Cevap vermesi gereken Başbakan’dır. Bu görüşme neden saklanmış? Referandum süreci ile ilgisi var mıdır? Öcalan ile hükümet arasında bir pazarlığın aracı olarak MİT Müsteşarı mı kullanılmıştır? Eğer bu sorular aydınlığa kavuşturulmazsa, önergeme yanıt verilmezse, zannediyorum hükümet son derece perişan bir duruma düşer” dedi.

DETAYLARI AÇIKLARIM

Seyhan, Başbakan tarafından sorularına yanıt verilmemesi halinde görüşmenin yapıldığına dair elindeki bilgileri açıklayacağına işaret ederek, şöyle dedi:

“Görüşme konusundaki giriş ve çıkış detaylarını açıklarım. Bu konuda kaynaklarıma güveniyorum. Bu görüşme yapılmıştır. Kamera sistemi kapatılarak yapılmıştır. Ve bu görüşmeden de hükümetin bilgisi görüşme öncesinde vardır. Soru önergesini verdim, bekliyorum. Emin olmadığım soruları sormam. Hiçbir şekilde siyasetten nemalanmak amacıyla sansasyonel politikalar söylemem.”

“HÜKÜMETİN AĞZI İFTİRADAN İTİRAFA DÖNÜŞTÜ”

Başbakan’ın, “Devletin bazı kurumları vardır. Bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Hükümet terör örgütüyle masaya oturmaz” sözüne de Seyhan, “Hükümetin ağzı iftiradan itirafa dönmüştür” dedi.


Hürriyet, 25 Ağustos 2010





CHP'li Seyhan'dan yeni iddia: İmralı'ya Adalet Bakanlığı müsteşarı gitti

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İmralı’da Öcalan ile 20 Temmuz’da görüştüğünü ileri süren CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, iddialarına bir yenisini ekledi. Seyhan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e “2010 yılı içerisinde Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya Müsteşar yardımcılarından biri İmralı’ya ziyaret yapmış mıdır? Bu ziyaret yapıldı ise, gerekçesi nedir? Bu ziyaret sırasında İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmış mıdır? Böyle bir ziyaret yapıldı ise kamuoyundan neden gizlemek gereği duyulmuştur” dedi.

BAŞBAKAN 29 GÜNDÜR YANIT VERMEDİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle 29 gün önce TBMM Başkanlığı’na soru önergesi veren ancak yanıt alamayan CHP’li Seyhan, ikinci kez soru önergesi verdi.

20 Temmuz Salı günü MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan’ın, İmralı’da Öcalan ile görüştüğünü ve İmralı’ya giriş çıkışların kameralar dahil tüm kayıt cihazların kapatıldığı yönünde ciddi bilgiler olduğunu vurgulayan Seyhan, Başbakan’a, yeni bir soru daha sordu. Seyhan, Başbakan’a, “MİT Müsteşarı Dr. Hakan Fidan göreve geldikten sonra kaç kez İmralı’ya gitmiştir? Ve hangi tarihlerde gitmiştir” dedi.

ADALET BAKANI 55 GÜNDÜR YANIT VERMEDİ

CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e, Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya yardımcısının İmralı'ya gidip gitmediğini 55 gün önce sormuş, ancak yanıt alamamıştı. İddialarının arkasında duran CHP'li Seyhan, Adalet Bakanı'nın yanıtlaması istemiyle yeni bir soru önergesi vererek, şu soruları sordu:

"ADALET BAKANI MÜSTEŞARI İMRALI'YA GİTTİ Mİ?"

“2010 yılı içerisinde Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya Müsteşar yardımcılarından biri İmralı’ya ziyaret yapmış mıdır? Bu ziyaret yapıldı ise, gerekçesi nedir? Bu ziyaret sırasında İmralı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmış mıdır? Böyle bir ziyaret yapıldı ise kamuoyundan neden gizlemek gereği duyulmuştur?

İMRALI'YA KONUŞMAYI YAZIYA ÇEVİREBİLEN CİHAZ ALINDI MI?

İmralı Cezaevi’ne konuşmayı yazıya çevirebilen bir cihaz alınmış ya da alınması programlanmış mıdır? Böyle bir şey var ise hangi amaç doğrultusunda bu cihaz alınmıştır?

Adalet Bakanlığı bünyesinde inşaat işi yapan firmalar tarafından veya bunların taşeronları tarafından 2007 yılından bu yana yurt dışına seyahate götürülen personelleriniz var mıdır? Varsa hangi gerekçe ile bu seyahatlere katılmışlardır? Bu seyahati düzenleyen kuruluşların ve katılan personellerin adları nelerdir? Bu seyahatler hangi ülkelere yapılmıştır?”


Hürriyet, 31 Ağustos 2010

Re: Kürdistan'ı kurmak için EVET Kürdistan için değiştiriyor

İletiGönderilme zamanı: Çrş Eyl 01, 2010 0:57
gönderen Başkomutan
Demokratik açılım demokratik özerklik midir?

Yandaş ve bölücü siyaset erbabının en belirgin özelliklerinden birisi de, Özgürlük, İnsan Hakları, Demokrasi vb. evrensel kavramları kullanarak, gerçek niyetlerini gizleme konusundaki maharetleridir.

Türk toplumunun yıllarca, ne dedikleri tam anlaşılmayan birtakım açıklamalarla kafasını karıştıran ve toplumu bu açıklamaların arasına özenle yerleştirdikleri, esas niyetlerine dair birkaç kelime ile aldatan bölücü kalem ve siyaset erbabının,'bölücülüğü' bu denli içselleştirmiş olmasının tek hedefinin başbakanın da daha önce ifede ettiği 'hazmettirme stratejisinin 'bir parçası olduğu, gelinen noktada daha iyi anlaşılmaktadır.

Ayrıca bunlardan bir kısmının, isimlerinin önüne eklettikleri " İslamcı " sıfatını, bölücü propagandalarının inandırıcılığını artırmak için kullandıkları ve böylece milli refleksi zaafa uğratarak, toplumsal direnci kırmaya çalıştıkları öteden beri bilinen bir husustur.

Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanının, demokratik açılımı bir türlü açamamaları ve sürekli muğlak ve her tarafa esnetilecek, "İyi şeyler olacak", "Memlekette güzel şeyler oluyor, bunlardan umutlanmamak mümkün mü" ve "Kısa orta ve uzun vadeli planlarımız var" gibi ifadelerinin, terör örgütünde ve siyasi temsilcilerinde meydana getirdiği aşırı beklentinin yanı sıra, bu tür gevşek söylemlerin bölücülüğün toplum tümünde olmasa bile, bir kısmında giderek tolere edilmesine katkı sağladığı göz ardı edilmemesi gereken bir husustur

Cumhurbaşkanının ve Başbakanın demokratik açılıma dair asıl niyetlerinin ne olduğunu anlamamızı kolaylaştıracak iki yazıdan alıntılarla konuyu izaha çalışalım. Birinci yazı Cumhurbaşkanının ev arkadaşı ve "kankası" Fehmi Koru'ya ait. Koru;"Her şey daha yeni başlıyor" başlıklı 22 Ağustos 2010 Tarihli yazısında sonuç olarak " ..Halk oylamasında anayasa değişikliği büyük oranda kabul görürse, seçime kadar geçecek sürede siyaset alanını genişletici bazı düzenlemeler gerçekleştirilebilir. Kesin çözüm ise, yeni baştan yazılmış anayasayla gelecektir. Aman ele geçen fırsatı bu defa kaçırmayalım da.." diyerek, örtülü, beklenti oluşturan ve bir yerlere selam gönderen! ifadelere yer vermiştir.

Aynı gün kaleme alınmış bir diğer yazı ise, Başbakanın akıl hocası Mehmet Metin er'e ait. Metiner de ;PKK'nın yarattığı Kürt sorunu nasıl aşılacak başlıklı yazısında özetle: 'Demokratik Özerklik sonrasında inisiyatifin elinde silah olan PKK'ya bırakılması halinde, PKK'nın kendisine muhalif olan Kürtlere hayat hakkı tanımayacağını ..' ifade etmektedir.

    Fehmi Koru'nun "kesin çözüm yeni baştan yazılmış anayasayla gelecektir, ele geçen fırsatı bu defa kaçırmayalım "şeklindeki ifadelerinden ne anlamamız gerektiğinin ipuçlarını, aynı gün toplanan Demokratik Toplum Kongresinin almış olduğu demokratik özerklik kararı ile DTK Eş Başkanı Ahmet Türk'ün,başbakandan talep ettiği 'yeni sivil anayasa'da aramak gerekmektedir.

    Kaldı ki Başbakan'ın, Ahmet Türkün bu talebine bir gün sonra "Sivas" tan yeni bir sivil anayasa yapılmalıdır sözleri ile cevap vermesi, 3 Eylülde yapılacak olan Diyarbakır mitingi öncesinde tarafların bu konudaki paslaşmalarını açıkça ortaya koymaktadır.

Aynı gün yazılmış her iki yazıyı okuyunca ister istemez "söyleyene değil söyletene bak" demekten kendimizi alamıyoruz. Tabiri caiz ise, "Takke düşmüş kel görünmüştür" bu kadar eşgüdüm ancak eş başkanlar arasında olur, birisi Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP), diğeri de Demokratik Toplum Kongresinin eş başkanı, hem BOP'un ve hem de DTK 'nın nihai amacının, Türkiye'nin sınırlarını değiştirmek olduğunu dikkate aldığımızda, doğal olarak cevabını almamız gereken soru da; Sayın Başbakan! Demokratik açılım dediğiniz, Demokratik Özerklik midir? sorusudur...


Sadir DURMAZ
Ortadoğu Gzt.







ŞUURLU 'EVET'ÇİLER, ŞUURSUZ 'EVET'ÇİLER



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 18 Nisan 2010 tarihinde yandaş Kanal 24 ekranlarından " Anayasa değişikliği sürecini de Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin önemli bir adımı olarak da değerlendiriyoruz. Bununla orada uzun vadede atacağımız adımların önü açılıyor.'' açıklamalarında bulunmuştu. Önce "Kürt Açılımı" sonra "Demokratik Açılım" daha sonrada "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" adı verilen, özünde "PKK açılımı" olduğu her halinden anlaşılan açılım politikaları ile Anayasa Değişikliğinin direkt bağlantısını Başbakan itiraf etmektedir. PKK açılımı çerçevesinde ayarlanan hâkim ve savcılarla, seyyar mahkemelerle Habur Sınır kapısında PKK'lı teröristlere şov yaptıran AKP iktidarı, Anayasa Değişikliğinden sonra daha başka hangi adımlara yol açacaktır?

İşte bütün mesele burada düğümlenmektedir. Türkiye'de ne kadar bölücü çevre ve odak varsa hepsi 12 Eylül 2010 tarihinde "Evet" oyu vereceğini açıklamaktadır. PKK'nın siyasi taşeronu BDP de "Boykot" kararı ile AKP'nin "Uzun vadede atacağımız adımların önü açılıyor'' diyerek tarifini yaptığı konularda pazarlık yapıp elini güçlendirmeye çalışmaktadır. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "Hükümetten taleplerimiz var. Hükümet taleplerimizi karşılamaya yönelik ciddi adımlar atarsa müzakere süreci başlar, biz de yeni anayasayı destekleriz" demesi de, bunun en bariz örneğidir.

AKP hükümeti ile PKK arasında referanduma ve sonrasına yönelik bir anlaşma yapıldığı konusunda artık kimsenin bir şüphesi kalmamıştır. Abdullah Gül'ün ve Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan'ın, Kandil'deki Murat Karayılan'ın ve BDP'li yetkililerin açıklamalarını ortaya topladığımızda İmralı'daki alçakla bir ortak yolda buluşulduğu artık saklanamaz bir gerçek olmuştur.

Türk siyaset tarihinin en büyük yalanı olan "MHP-BDP aynı safta" yalanını meydanlardan haykırırken, birden PKK ile AKP anlaşmasının ortaya çıkmasıyla ne yapacağını şaşıran Recep Tayyip Erdoğan bu anlaşmaya vurgu yapanlara "Alçaklar, Şerefsizler" diye saldırıya geçmişti. Baktı ki, bununda bir faydası yok, sonra ""Biz siyasi iradeyiz, siyasi iktidarız. Biz siyasi iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz bizim asla olmamıştır, yoktur, olamaz da. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Burada bunu birbirine karıştırmamak gerekir." açıklamasını yaparak devletin birimlerinin Öcalan ile görüştüğünü kabul etmiştir.

Türk devletini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetmediği için (!) onu suçlamanın bir manası yok tabi

KCK Yürütme Konseyi Başkanı ve PKK'nın Kandil Sorumlusu Murat Karayılan, AKP iktidarı ve Öcalan arasında yapılan sözde ateşkes anlaşmasının referandum sonucunu tayin edecek noktaya geldiğini savunmuş ve alınan eylemsizlik kararının sürece etkisini şöyle değerlendirmişti: "Neredeyse sonucu tayin edecek bir düzeye gelindiği açıkça ortadadır. Eğer biz şu anda savunma savaşını etkili bir biçimde sürdürmüş olsaydık 'Evetçilerin' kaybedeceği kesindir. Bizim eylemsizliği ilan etmemiz, bir denge oluşturmuş durumdadır."

12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşecek referandum için ölülere bile seçmen kâğıdı gönderecek noktaya gelen AKP iktidarı "Evet" çıkarabilmek için her yola başvuracak durumdadır. PKK Güneydoğu bölgesinde "Evet" oyu yönünde baskı oluşturmazsa, AKP'nin "Evet" çıkarabilmesinin imkânı yoktur. O yüzden PKK ile anlaşma yapmaları gayet doğaldır. AKP'nin tarihe geçmiş birçok siyasi omurgasızlığı bilindiği için, PKK ile böyle bir anlaşma yapmış olması kimseyi şaşırtmaz. Tüm Türkiye görecek 12 Eylül 2010 tarihinde BDP'nin hâkim olduğu bölgelerde en yüksek "Evet" oyları çıkacak ve AKP'nin yandaş medyası "Bölge halkı BDP'ye rağmen "Evet" oyu verdi" diye PKK desteğini gizlemeye çalışacaktır

    Her şeyi bir kenara bırakın sadece 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşecek referandumda "Evet" oyu vereceğini açıklayan kişilere, kurumlara ve çevrelere bakın, bu Anayasa Değişikliği konusunda AKP'nin "Uzun vadede atacağı adımların" farkında olanların olduğunu anlarsınız.

PKK'nın siyasi taşeronu BDP'nin hiçbir yetkilisi "Hayır" vereceğiz demedi, hepsi de "Sandığa gidersek "Evet" oyu kullanırız." dedi. Sadece sözde "Boykot" kararı ile PKK'nın taleplerinin AKP tarafından tam gerçekleştirilmesi için baskı yapmaktadır.

İmralı'dan BDP'ye "Referanduma kadar bekleyeceğiz ve hükümetin tavrına bakacağız. Bu eylemsizlik süreci AKP'nin ne kadar samimi olup-olmadığını açığa çıkaracak. Eylemsizliğe karşı ordunun tavrı da belli olacak. Bu sürenin sonuna doğru gelişmeleri izleyip yeni bir değerlendirme yapacağım. Bundan sonra oyalama kabul etmeyeceğiz." açıklaması ile AKP'nin PKK'ya verdiği sözlerin tutulup tutulmayacağını görerek hareket edeceklerini söyleyerek, "Evet" için anlaştıklarını söylemişti.

    PKK'nın kapatılan partisi DTP'nin Eşbaşkanı Ahmet Türk "Dürüstçe söylemek gerekir ki, Kürtlerin önünde 'hayır'la 'evet' arasında bir tercih olursa elbette ki hepsi 'evet' diyecek. İçinde 12 Eylül olan bir şeye 'hayır' deme şansı yok." diyerek, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş "Evet için bir işaret yeter" diyerek, PKK'nın kapatılan partisi HEP'in eski Genel Başkanı Fehmi Işıklar "Ciddi bir 'evet'le mutlu olacağım." diyerek,

    Türkiye Kürdistan'ı Sosyalist Partisi (PSK) kurucusu Kemal Burkay "Ben kendi payıma, sınırlı da olsa bu anayasa değişikliğini olumlu buluyorum ve referandumda evet oyu verilmesinden yanayım." diyerek, Apo posterleri önünde Kürdistan naraları atarak, PKK'lılara konserler düzenleyen ve Recep Tayyip Erdoğan'ın "Şarkıları yüreğimizi titretiyor" şeklinde övdüğü Şivar Perver "Referandum gelecek için atılan bir adım." diyerek,

    Apo posterleri önünde PKK'lılara "Vallah ben Apo'yu özledim. Dostlar ben Apo'yu özledim" şarkıları söyleyen Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya "Bu geçiş sürecinin dinamiklerine geçiş hakkı tanımasalar da bu referandum 'egemenliğin kayıtsız şartsız' sahibini görmemizin de kapısını aralayacaktır diye düşünüyorum." diyerek,

    PKK'nın kapatılan partisi HADEP'te Genel Başkan Yardımcılığı yapan, aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan'a da danışmanlık yapmış olan Mehmet Metiner "'Evet' demek, Türkiye'de vesayetin zayıflayacağına, demokratikleşmenin güçleneceğine inanmak demektir." diyerek, Barzani ve Talabani çizgisini koruyarak Türkiye'de siyaset yapan HAK-PAR isimli parti Türkiye'deki değişim ve demokratikleşme girişimlerine kararlılıkla destek sunmuş, demokrasinin gelişmesi oranında Kürt sorununun çözüm yoluna gireceğine sürekli bir biçimde vurguda bulunmuştur.

    "12 Eylül'de referanduma sunulacak Anayasa değişiklik paketini de bu çerçevede değerlendiren Partimiz, bütün yetersizliklerine rağmen buna 'Evet' demeyi kararlaştırmıştır." diyerek, "Türkler 1 milyon Ermeni ve 30 milyon Kürt'ü kesti" yalanıyla Nobel Ödülü'nü alan yazar Orhan Pamuk "Evet" oyu vereceğini açıklayarak "Evet" oyunun kimlerin iştahını kabarttığını göstermiştir.


Türkiye'nin bölünmesi için bugüne kadar mücadele vermiş ve mücadelesini sürdürmüş kim varsa "Evet" oyu vereceğini açıklamıştır. ABD, AB, Barzani, Talabani ve PKK "Evet" noktasında buluştuysa Türkiye üzerinde ne hesapların yapıldığını rahatlıkla anlayabiliyoruz. Recep Tayyip Erdoğan'ın "Uzun vadede atacağımız adımların önü açılıyor'' diyerek müjdelediği konu bu "Evet" cephesinin duygu ve düşüncelerine hitap etmektedir. Bu cephe "Özerk Kürdistan ve federasyon" beklentisine girmiştir.

Gelişmelerden anladığımız kadarıyla da AKP'nin bu yönde verdiği sözler mevcuttur. Recep Tayyip Erdoğan'ın Büyük Ortadoğu Projesi'nde almış olduğu "Eşbaşkanlık" görevi de zaten verilen sözlerle örtüşmektedir. ABD'nin BOP projesinde "Diyarbakır'ı merkez yapacağım." diyen bir başbakan tarafından Türkiye yönetilmektedir. Barzani ve Talabani Kürdistan'ı kurma yolunda AKP'nin sürekli kendilerine destek olduğunu defalarca açıklamadı mı?

Türkiye'nin sürüklenmeye çalışıldığı yol bellidir. AKP referandumdan istediği sonucu alırsa Türkiye'nin bölünmesi artık en büyük tehlikemiz olacaktır. AKP bizi hiç yanıltmadı, bizler de hiç yanılmadık zaten "Evet" oyu vereceğini açıklayan şuurlular ne olacağını bilmektedir. "Evet" oyu vereceğini açıklayan şuursuzlar da ne olacağını bilmeden AKP'ye kuyruk olmaya devam etmektedir. 


Yıldırıray ÇİÇEK
Ortadoğu Gzt.