1. yüz (Toplam 1 yüz)

Atatürk ve Aleviler -5- / Selcan TAŞÇI

İletiGönderilme zamanı: Pzr Ağu 22, 2010 20:32
gönderen Oğuz Kağan
ATATÜRK VE ALEVİLER -5-

PKK Sünni bir örgüt müdür!

İlahiyatçı Sosyolog Mustafa Cemil Kılıç’a göre, etnik bölücülüğe mezhepçi ayrışmayı eklemek emperyalist güçler ve yerli taşeronlarının Türkiye’yi bölme projesinin en önemli maddelerinden biri.

Mustafa Cemil Kılıç’la, son dönemde bir yayın organında art arda PKK’nın Alevilerin eline geçtiği yolunda yapılan haberleri konuşuyoruz. Tereddüt etmeden, “kesinlikle gerçek dışıdır” diyor Kılıç. Alevileri PKK ile ilintilendirilmeye çalışmanın, Türkiye’yi dönüştürmeyi amaçlayan çevrelerin son dönemde başvurduğu en tehlikeli yöntemlerden biri olduğunu belirterek devam ediyor:
“PKK, Alevilerin eline geçtiyse, önceden kimin elindeydi, şeklinde bir soru aklımıza gelmektedir. Sünnilerin elinde miydi? PKK, mezhepçi bir örgüt müdür? Yoksa etnik bölücü bir örgüt müdür? PKK’nın içinde Alevi kökenlilerin de bulunması muhtemeldir ama bu durumda PKK üyelerinin neredeyse yüzde 95’nin Sünni inançlı ve Kürt kökenli insanlardan oluştuğunu fark etmemek mümkün müdür? PKK, Sünni bir örgüttür şeklinde bir haber yapmak ne derece yanlış ve tehlikeli ise Alevileri PKK ile ilintilendirmeye çalışmak da o derece tehlikelidir.”


* Nasıl bir tehlikeden söz ediyorsunuz?

Alevileri ötekileştirmek ve Aleviliği bölücülük olarak takdim edip meşruiyetini yitirmesini sağlamaya çalışmaktan. Böylece milli Türk devletinden ümmet devletine giden yolda milli devletin en önemli savunucularından olan Aleviler saf dışı bırakılacak.


Milletleşme sürecinin baltalanması

* Bu amaca ulaşılırsa, Aleviler kendilerini Cumhuriyet’in “öteki”leri olarak görmeye başlarlarsa, aidiyetleri zayıflarsa ne olur?
Alevilerin Cumhuriyete bağlılıkları ve Türk milletine aidiyetleri zayıflarsa bundan yararlanacak olanlar elbette ki rejim karşıtları ve etnik bölücü unsurlardır. Türk milletini etnik kimlikler yoluyla parçalamak isteyen çevrelerin mezhepsel bölünmeyi de devreye sokmaları ülkemiz ve milletimiz üzerindeki emperyalist hedeflere hizmet edecektir. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne kasteden çevrelerin inanç farklılıklarını kaşımaları ve bu yolla Alevi - Sünni çatışması çıkarmaya çalışmaları hem Aleviler hem de Sünniler için tam anlamıyla bir felaket olur. Milletleşme sürecinin baltalanması ve Türk ulusunun atomizasyonu bu topraklarda yaşayan toplumsal kesimlerden hiçbirine fayda vermeyecektir.


* Peki kimlere fayda verir?

Etnik bölücülüğe mezhepçi ayrışmayı da eklemek küresel emperyalist güçlerin ve yerli taşeronlarının en önemli gündem maddelerinden biridir. Türkiye üzerinde çıkar çatışması olan kimi komşu devletlerin de bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde oldukları bilinmektedir.


Ulus kimliği öne çıkarılmalı

36 etnik grup söylemine Alevi, Sünni ve Caferi farklılaşmasını da eklemlemeye çalışmanın “vatanseverlikle asla bağdaşmayan bir tutum” olduğunu da ekliyor sözlerine Kılıç. “Demokratik özgürlükler söyleminin arkasına gizlenen bölücü emellere geçit vermemenin, Alevisi Sünnisi ve Caferisiyle bütün Türk ulusunun görevi” olduğunu, “Alevileri Atatürk, Cumhuriyet ve Türk milletine aidiyetten koparmaya çalışan çevrelerin öteden beri kullandıkları sorunları hızla aşmak gerektiğini” düşünüyor.


* Teşhiste yarış halindeyiz de, tedavi için bir reçeteniz var mı?

Cem evlerinin hukuken ibadethane olarak kabul edilmesi, Aleviliğin de doğru bir biçimde öğretilmesi, Alevi inanç önderlerinin de tıpkı Sünni din görevlileri gibi devletçe finanse edilmeleri, Diyanet işleri Başkanlığının Alevi gerçeğini de göz önüne alarak yeniden yapılandırılması, Şah İsmail ve Pir Sultan Abdal gibi Alevi ulularının hatırlarına ve eserlerine devletçe ve milli güçler tarafından sahip çıkılması Alevi Sünni bütünleşmesine büyük katkılar sağlayacaktır. Alevilerin yüzde 95’inin Türkmen olduğu gerçeği vatansever ve ulusalcı çevrelerin önemle üzerinde durmaları gereken bir husustur. Türkmen kimliğine yapılacak vurgu Türkiye’nin bütünlüğüne yapılmış vurgu olacaktır. Aynı şekilde Alevilerin tarihi önderlerinin neredeyse tümünün Türkmen oluşları, Aleviliğin ibadet dilinin Türkçe oluşu, Alevilerdeki Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi, milli birlik ve bütünlük için çalışan herkesin dikkate alması gereken unsurlardır. Dinsel, mezhepsel ve etnik kimliği değil ulusal kimliği öne alan politikalara önem verilmelidir.

Mustafa Cemil Kılıç, çoğu kişinin diline pelesenk olmuş bir yanlışı da düzeltiyor:
“Aleviliği ve Alevileri bu ülkenin bir zenginliği olarak takdim etmek iyi niyetli olsa da incitici bir söylemdir. Zira zenginlik söylemi sosyolojik olarak ana unsurun yanında yer alan ve hoşgörüyle karşılanan bir farklılık anlamını taşımaktadır. Burada farkında olmadan Sünniliği ve Sünnileri merkezde görme yanlışı kendini hissettirmektedir. Oysa en doğru yaklaşım ve en doğru söylem Aleviliği ve Alevileri tıpkı Sünnilik gibi asli ve merkezi unsur olarak görmektir. Zira Türkiye Cumhuriyeti bir mezhep devleti olarak değil milli devlet olarak kurulmuştur.”

Resim

Atatürk ve silah arkadaşları için ‘Allah Allah’ nidalarıyla dua edilir

Kılıç’la Şah Hatayi Cemevi ve Kültür Derneği’nin düzenlediği “Şah Hatayi’yi Anma” etkinliğinde tanıştık. Konuşurken “Biz Aleviler, sırf o gül yüzlü şahı sevdiğimiz için suçlu sayıldık. Ne cevr-ü cefalar çektik. Sürgün edildik. Darağaçlarına yürüdük. Ama o şahtan hiç ayrılmadık. Adını yasakladılar, yolunu yasakladılar. Ama biz bir gizli sır gibi taşıdık onu kalbimizde. Ama sırrı faş etmedik” diyen bu genç adam aslında bir Sünni’ydi. Hem de İlahiyat mezunu. Hem de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni. İşte bu kimliğiyle yazdığı kitaplarda “Alevi-Bektaşi sevdası”nı haykırıyordu uzun uzun. “Hepimiz Aleviyiz” diyordu.

Camide değilse bir Şaman otağında... Namazda değilse Göktürk’ün kopuzundan bugüne duyurulan deyişde... Özünde, özetle Türklükte buluşmuştu Alevilerle Kılıç... Ve onların Atatürk’le, Cumhuriyet’le buluşmasının “sırrı”nın da bu olduğuna inanıyordu.


İlk defa muhatap alındılar

“Mustafa Kemal ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla birlikte Aleviler’in devlete bakışının kökten değiştiğini” savunan Kılıç’la bu süreci değerlendirdik. Cumhuriyet’in Aleviler için “şeriat yasalarının baskısından, yüzyıllar boyunca haklarında katli vacip fetvaları veren Şeyh’ül İslamların korkusundan kurtulmak” demek olduğunu savunan Kılıç, Atatürk’e olan bağlılığın bir siyasi lidere olan bağlılığın çok ötesine geçtiğini bakın nasıl örnekliyor:
“Onu adeta Hz. Ali’nin reenkarne olmuş hali gibi düşünenler oldu. Kimi Alevilere göre Atatürk hala Hz. Ali’nin yahut Hacı Bektaş Veli’nin don değiştirerek yeniden dünyaya gelmesi biçiminde düşünülmektedir.”

Bu büyük hayranlığın / bağlılığın altında yatan en önemli nedenin Atatürk’ün Alevileri “muhatap alması” olduğuna inanıyor Kılıç:
“Mustafa Kemal Paşa’nın 22 - 23 Aralık 1919’da Hacıbektaş Dergahı’nı ziyaret etmesi akabinde cem ibadetine katılması, Alevi ve Bektaşi inanç önderlerinden destek istemesi Aleviler için tarihi öneme sahip bir olaydır. Çünkü yüzyıllar sonra ilk defa devlet tarafından muhatap alınmışlar ve destekleri talep edilmiştir.

Mustafa Kemal ve ulusal kurtuluş hareketi ile birlikte Alevilerin devlete bakışı kökten değişmiştir. TBMM açıldığında pek çok Alevi, mebus seçilmiş, Atatürk’ün ve milli mücadelenin yanında yer almıştır. Meclis başkan yardımcılığı konumu da dahil Alevi mebuslar çok önemli görevlere getirilmişlerdir.

Cumhuriyet devrimleri, Alevilere yüzyıllar sonra adeta nefes aldırmıştır. Saltanat ve Hilafetin kaldırılışı, mezhepsel ve dinsel temelli tebaa anlayışı yerine ulusal temelde yurttaşlık düşüncesi Alevileri cezp etmiştir. İşte bu ve benzer nedenlerden ötürü Aleviler Atatürk’ü ve Cumhuriyeti baş tacı etmişler, evlerine Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli ile birlikte Atatürk resimlerini de coşkuyla asmışlardır. Bugün dahi bu durum devam etmekte, hem evlerinde hem de cem evlerinde Atatürk resimleri baş köşede durmaktadır.

Alevi cemlerinde Atatürk ve silah arkadaşlarına içtenlikle dua edilmekte ve ibadete katılan canların tümü bu dualara (Allah Allah) nidalarıyla iştirak etmektedir.”


Türkiye’nin atomizasyonunu hedefliyorlar

Mustafa Cemil Kılıç’a göre Aleviler son dönemde özellikle “milli devlete karşı olanlar”ın hedefi haline geldi. “Alevi toplumunun cumhuriyete bağlılıklarından rahatsız olanların, Alevileri tecrit etme, gözden düşürme ve baskı altına alma amacıyla bir dizi provokasyon ve tertibe baş vurduğunu” savunan Kılıç, “Toplumu ve devlet kurumlarını mezhep esasına göre kamplaştırmaya çalışmak Türkiye’nin atomizasyonunu hedefleyen çevrelerin sık sık başvurdukları bir yöntemdir” diyor.


Hristiyanlaştırma projesi

Bu konuda Alevi toplumunun büyük bir sorumluluk gösterdiğini ve ayrışmalara geçit vermediğini vurgulayan Kılıç, bu direnci kırmak için “milli devlet karşıtları” dışında sırada bekleyen başka kesimlerin de bulunduğunu hatırlatıyor. Örneğin “bölücü örgüt”: “Bölücü örgüt ve yandaşları tarafından etnik muhalefet yoluyla Türk devletini yıkma ve Türk vatanını bölme mücadelesine destek yaratmak için mezhep farklılığını istismar vasıtasıyla mezhepsel muhalefet oluşturmaya çalışılmaktadır. Oluşturulmak istenen mezhepsel muhalefet küresel emperyalizmin maşası durumunda olan bölücü örgüt tarafından kendi amaçları doğrultusunda kullanılmak istenmekte ve Aleviler etnik bölücülüğe stepne yapılmaya çalışılmaktadır.”

Aleviler için en ilginç “tehdit” unsuru ise “misyonerler”. Kılıç, Alevileri Hristiyanlaştırma projesine vurgu yapıyor: “Aleviler Hıristiyan misyonerlik çalışmalarının da hedefi haline getirilmek istenmektedir. Kendi inançlarını öğrenme imkanından mahrum kalan Alevi gençlerin Hıristiyanlaştırılmaya çalışılması için yoğun bir faaliyet içerisinde bulunan misyoner örgütler çalışmalarını her geçen gün artırmaktadır.”

Yarın: İŞTE BİZİM DEVLETİMİZ


Selcan TAŞÇI, 19 Ağustos 2010