1. yüz (Toplam 1 yüz)

“BOYKOT!”

İletiGönderilme zamanı: Cum Nis 21, 2017 10:42
gönderen Feza Tiryaki
“BOYKOT!”

“ #PınarUrunleriBoykot ”

“İzmir Karşıyaka’da sandıktan % 83.11 “Hayır” çıktı.”
haberi kimilerini pek üzmüş. Aslında, bu, “Egemenlik Ulusundur!” anlayışıyla kurulan, Kurtuluş Savaşı’nın en başından beri egemenliğin Türk ulusunda olduğu, ulusun, egemenliğini, kurduğu meclisi aracılığıyla, temsilcileri eliyle kullandığı Atatürk Cumhuriyeti’nde hiç yapılmaması gereken bir halk oylamasıydı. Arap – Afrika ülkeleri tipi bir başkanlığın ülkemizin bölünmesi için istendiği, ulus devletin yerine çoklu yönetimlerin getirilebilmesinin tek yolunun bu olduğu yıllardır söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor. Bunu “başdanışmanlar”, son haftalarda “günah bizden gitsin” anlayışıyla mı, alıştırmak için mi her nedense zaten söylediler. Madem bu akıl dışılığı kimse engellemedi, toptan bu dayatmaya boyun eğildi, böyle bir konuda halk oylamasına gidelebildi ülkemizde, o zaman da alınması gereken oy oranı en az yüzde seksenler olmalıydı. Hiçbir hile, düzen bu sonuca karşı duramazdı.

İki gün sonra, 23 Nisan’da ulusal egemenliğin kurulduğu günün bayramı kutlanacak. Çocuklarımıza nasıl anlatacağız bir hafta önce biz şunu şunu yaptık, bunu bunu ettik, şöyleydi de böyleye çevirdik... diye?

Tabii, bayramı kutlamaya yüzümüz kaldıysa... Kutlatacaklarsa... Bir engel çıkarılmayacaksa... Bir yanda ulusal egemenlikle, kanla, irfanla kurulan kurulan Türkiye Cumhuriyeti gerçeği var; diğer yanda, ulusal egemenliğini oylamaya sunan, oylatan, egemenliğin sandıkla geri alınabileceğini sanan günümüz siyasetçileri, buna yardımcı olan siyasi partiler, siyasi liderler, tarafsızlığı yitirtilmiş yargı, siyasete bulaştırılmış üst düzey görevliler, yüksek memurlar... Bir de bir ton gazeteci, televizyoncu, algı yönetiminde uzmanlaşmış yandaş kadro var...

Orada sonuçlarla oynanamamış, oylara yer değiştirtilememiş, kapıda silahla nöbet tutulmamış, oyunu ispat et, yoksa görürsün denmemiş, insanlar işle aşla, dinle imanla korkutulmamışlar ki, Karşıyaka’dan böyle bir sonuç çıkmış. Oylamada neler neler olduğunu, yasaların keyfe göre çalakalem yazılmış bir uyduruk dilekçeyle nasıl yürürlükten kaldırıldığını, çiğnendiğini, hepsini hepsini küçük bir araştırmayla görmek mümkün.

Karşıyaka öyle bir oy oranı çıkarmış. Neden koyar ki bu oran durduk yerde bazı iş adamlarına?

Tek adamlık isteyen, çağdaş ülkelerden koparak geri İslam ülkeleri gibi olmayı seçen, geleceğini tek bir kişinin iki dudağı arasına bırakmaktan çekinmeyerek oylamada evet dediğini duyuran bu iş adamı, feyzbuk sayfasından bölge vatandaşına sopa göstermiş. Bölgenin spor kulübü için, firması adına: “Sponsorluğu gözden geçirmeliyim” yazmış.

Bu küçücük haberin bundan sonrasını, bu yoruma tepkileri gazetelerden okuyalım:

“Facebook hesabından “sponsorluğu gözden geçirmeliyim” yazan Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Selim Yaşar’a İzmirliler tepkilerini Pınar ürünlerine boykot çağrısıyla gösterdiler:

“ #PınarUrunleriBoykot ”

“Pınar’ın patronu Selim Yaşar, İzmirlilerden özür dilemiş, ancak Hayır cephesinin tepkileri dinmek bilmemişti.”
dedikten sonra bilgiağı gazeteleri, halkın boykot çağrısına sert sözlerle yanıt veren bir milletvekilinin haberini yorumsuz yayınlamışlar.

Bakın ağza gelen nasıl söylenebiliyor? Dilin kemiği yok!

AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık’ın “Sabah” gazetesine söyledikleri:

“Eğer birileri ülkeye hizmet anlamında tırnağı dahi olamayacakları Selim beye saldırıyor ve taciz ediyorsa bu barbarlıktır, vahşiliktir, yamyamlıktır. Diğer bir taraftan da suçtur.”

Kimin ülkemize daha çok hizmet ettiği belli olur mu? Belki bir işçi emeğiyle daha çok hizmet etmiştir. Ne demek bir patronun tırnağı dahi olamamak?

Boykot çağrısı demokratik bir hak değil mi? Geçenlerde, Amerika’da, şirketin güvenlikçi çağrısıyla dövülerek uçaktan indirilen doktorun haberini duymuş olmalısınız.. Olayın resimleri, kaseti dünyaya yayılınca, Amerikan halkı, aynı gün o uçak şirketini boykot kararı almış, biletler geri verilmiş, kimse uçmamış, şirketin hisseleri bir kaç saat içinde batmış, tepe taklak gelmişti. Şirket özür dilemiş, halk özrü kabul etmemiş, kimse de sen o şirketin patronunun tırnağı olamazsın dememiş boykotçulara. Birey değerlidir, insan hakları çiğnenemez.

O vatandaş olmasa, işveren neyini kime satacak? Malı kim üretecek? Alt tarafı bir süt - yoğurt firması burası. Ülkemizde böyle onlarcası var. Olmadı üreticiden süt alır, yoğurdu neyi kendimiz de yapabiliriz, hem de iyi ederiz, katkısız, sağlıklı besleniriz... Sonra, “Müşteri velinimetimizdir” anlayışını ne zamandır unuttuk biz?

Taciz etmek midir hem bir boykot çağrısı? Yoksa böyle bir çağrı, ben tüketiciyim, ben önemliyim, bana posta koyamazsın mı demektir?

Sonra boykot çağrısı yapmaya barbarlık denir mi? Barbarlık, ilkellik demek. Bu yetmemiş, vahşilik!” denmiş. Yabanilik. Bu da yetmemiş, yamyamlık denmiş. Yamyam, yani insan yiyen, insan eti yiyen. Bunlardan sonra da bu suçtur denmiş. Hani, Fransa'ya, daha böyle bir iki ülkeye, iktidar eliyle boykot ilan edilmedi miydi bir zamanlar. Yok arabanı almayız, malını yemeyiz, açtığın alışveriş merkezlerine gitmeyiz, gibi, çocukça laflar edilip, ertesi günü dönüldüydü.

AKP’li vekil bunları demiş ama içi soğumamış olmalı ki devam etmiş:

“Boykot edebilirler. Bir avuç soytarıdır bunu yapacak olanlar. Hiç şüpheniz olmasın ki milyonlarca vatansever demokrat insan da Selim beyin ürünlerine sahip çıkar. Mesela ben Hüseyin Kocabıyık olarak bir kamyon Pınar ürünü alırım. Ben de öyle destek veririm.”

Burada boykota suç denmiyor. Neymiş? Boykot edebilirlermiş.

Ama, burada işin aması var. Boykot edenler soytarı imişler. Ve bir avuç imişler. Bir avuç iseler zaten ses getirmez öyle bir boykot, neden mesele yapılıyor ki?

Sonra boykot olursa milyonlarca vatansever bu ürünlere sahip çıkarmış. Ne oldu şimdi? Egemenlik tek kişiye verilsin başkanlık gelsin diyenler vatansever oldu, demokrat oldu, demokrasi yanlısı yani, buna karşı çıkanlar, Atatürk Cumhuriyetini, ulusun egemenliğini savunanlar, egemenlik ulusundur diyenler, vatan haini... İyiymiş... Bir kamyon ürün alarak destek vermek... İşadamına cepten veya partiden her neredense bir servet ödemek... O da iyiymiş...

Soytarı, maskara, hileci, güce yaltaklanan anlamına geliyor. Şimdi boykotçu kime yaltaklanıyor burada. Kime maskaralık yapıyor? Kime sırnaşıyor?

Gazeteye verilen demeç (açıklama) aynı hızla sürüyor:

“İşi bu noktaya dökmek ilkel, demokrasiden nasip almamış adamların işidir. İbretle izliyoruz. Ne söyleyebilirim? Selim bey hiç merak buyurmasın. Bu ülke onu biliyor tanıyor.”

Bu sözlere göre de boykotçu, ilkel, yani gelişmemiş, olduğu gibi kalmış, demokrasiden payını almamış, yani halkın egemenliğine dayanan yönetim biçimini bilmeyen, halk egemenliği kavramını 97 yıldır öğrenememiş...

Susulmuyor, devam:

“Bir kere bunları Karşıyaka halkının lanetlemesi lazım. Bu aile buranın spor kulübünü yıllarca ayakta tutmuştur. 19 yıldır bu kulübün sponsorluğunu yapan bir isimden söz ediyoruz. Bu aşağılık zihniyete sahip olanların hiçbiri Selim Yaşar’ın tırnağı bile olamaz. İzmir’e yaptığı hizmetin onda birini yapamaz. Manyaklık bu.”

Pınar ürünlerini boykot etmeye kalkışanlara "bunlar" deniyor, kişiye bu şu işaret adılı kullanılmaz diye biliyoruz biz. Bari "onlar" denseydi. Söylenene bakarsanız, Karşıyaka halkı da boykot edelim diyenleri lanetleyecek. Lanet, dinsel bir terim, dinden kovma, kargışlama, bilinen deyişle beddua etme. Halk, ilenecek: “Kötü duruma düşün, Tanrı size merhamet etmesin diyecek!”boykotçulara. Yine boykotçular “aşağılık” bir zihniyete (anlayış) sahiplermiş. Burada, tırnağı bile olamamak deyimi kullanılıyor, ikinciye... Değerce birinden çok çok aşağı olmak anlamında. Boykot yapmaya kalkışmak da manyaklık diye niteleniyor. Manyaklık, manyakdan gelen bir Fransızca söz. Türkçesi deli, delilik, dengesizlik, aptallık. Açıklama sürüyor:

“Eğer bir takım insanlar Karşıyaka’ya spor kulübüne bu semte büyük fedakarlık yapmış bir insana bile demokratik hakkını kullandı diye saldırıyorlarsa bir patoloji var demektir. Bunun muhatabı da Selim Yaşar değildir. Bu hastalarla Karşıyaka mücadele etmelidir. Sayın Karşıyaka Belediye Başkanını da çok severim. Kendisinden ricam Karşıyaka’ya fitne saçmaya çalışan bu bir avuç hasta için bir sosyal psikolog görevlendirsin.”

Patoloji, tıp terimi, hastalıkları dokuları inceleyerek araştırma. "Patoloji var" demek ne demek orasını çıkaramadık. Bu hastalar diye tanımlananlar yine boykotçular olmalı. Hasta, sağlığı bozuk kimse demek. Fitne, ara bozma demek. “Fitne saçma” TDK sözlüğünde yok, “fitne sokma”, insanları birbirine düşürmek anlamına geliyor... Kim düşürüyor insanları birbirine?

Sonra boykotçuların bir avuç olduğu yeniden belirtiliyor. Az sayıda hasta. Sosyal psikolog görevlendirmek; sosyal, toplumla ilgili demek, psikolog, ruh bilimci. Belediye başkanına görev veriliyor, bir vekilin böyle bir hakkı var mı? Belediye Başkanlarına görev verebilirler mi?

Verdiği buyrukla, bu bir avuç hasta boykotçuyu sosyal psikologlar inceleyecek, tutumlarını, davranışlarını, ilişkilerini...

Neden mi söylenmiş tüm bunlar?

Bir iktidar vekilinin, halkını bir iş adamı karşısında yermesini, aşağılamasını halk için kullandığı tanımlamaları sıraya dizersek;

"Değersiz, hasta, adi, yamyam, barbar, vahşi, halk egemenliği nedir bilmeyen, soytarı, yalaka, fitneci, deli, aptal, lanetlenmesi gereken..." bu boykotçular, tırnağı kadar etmedikleri, semtlerinin topçularına yani spor kulüplerine yardım eden bir iş adamının ürünlerini nasıl almayalım diyebilirler? O değerli kişi, holdingin başı kişi, her şey diyebilir, kolay mı iktidarın yanında olmak? İktidarın istediğini yapmış, bunu da duyurmuş, oyunu gizlememiş. Bir avuç boykotçu hastayı(!) da ruh bilimciler inceler artık...

Bize de "Haydi oradan!" deyip, bu olanları hayra yormak düşer...

Feza Tiryaki, 21 Nisan 2017