1. yüz (Toplam 1 yüz)

“Sadakat ve Teslimiyet”

İletiGönderilme zamanı: Pzt Şub 12, 2018 0:02
gönderen Feza Tiryaki
“Sadakat ve Teslimiyet”

Sadakat, Arapça kökenli bir söz; birine, bir ülküye içtenlikle bağlanmak. Birine içten bağlı olanın adı ise, sadık. Sadakatsiz; sadık olmayan. Sadakat, Osmanlıca- Türkçe sözlükte; “dostluk, gönülden iyiliğe bağlılık, doğruluk” diye açıklanıyor. Farsça sadakatkâr da, sadık demek, sadakatli olan.

Gelelim “teslimiyet”e: Teslimiyet, yine Arapça asıllı, Osmanlıca -Türkçe sözlükteki anlamı; teslim olma, boyun eğme. Diğer sözlüklerimizde teslimiyet şöyle açıklanıyor:

“Kendini kaderine bırakma, kendini birinin idaresine, iradesine bırakmak. Kendini teslim etmek, bırakmak, istenene razı olmak, kabul etmek.”

Bu iki kavram başarı için -neredeki başarı- siyasetteki başarı için en önemli iki özellikmiş. AKP genel başkanı, AKP il başkanlığı toplantısında söylemiş.

Burada beklenen başarı neymiş? Seçim başarısı. Seçim başarısı ne? Seçimi kazanmak. Hangi seçim? Orada söylenmiş: “Önümüzdeki yerel seçimler ve Kasım 2019 “Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” seçimi.”

“...eğer biz kendi içimizde sadakat, teslimiyet bunları gerçekleştiremezsek arkadaşlar bizim yolumuz açık değildir ve burada başarıyı asla beklemeyin. Her şeyden önce sadakat ve teslimiyet bu iş için aranan iki önemli hususiyettir.”

Siyasi partiler için sadakat (bağlılık) ne kadar uygun bir sözdür bu tanımlara göre? Diyelim bir partinin yönetimi, şu andaki CHP, MHP gibi yanlış tutumlar içinde, kuruluş ilkelerini gözardı eden bir yöneticileri var. Bu duruma ne kadar seyirci kalınacak, ne olursa olsun lidere partiye sadık olma akılcı bir davranış mıdır? Önerilecek bir tutum mudur?

Hele teslimiyet?

İnsanoğlu, tek, Tanrı'sına teslim olur gerektiğinde, yeri gelince. Can verirken, dara düştüğünde, yakarırken... Savaşta düşmanına yenilgide, ölmekten korkarsan teslim olursun. Ya da teslim olmamak, işkence görmemek için ölümü göze alırsın. “Teslim ol” buyruğu “Eller yukarı” deyişiyle aynıdır. Kendini benim irademe bırak, sen artık hiçsin, tutsağımsın, benim yetkim altındasın... Ne dersem kabul edeceksin... Tartışmadan, akıl, gönül süzgecinden geçirmeden, “Tek karar sahibi, tek irade benim!" diyenin her kararına uyacaksın...

Sonra iki seçenek daha sıralanmış aynı konuşmada:

“Ve burada bir başka önemli konu o da; hesabi mi olacağız, hasbi mi olacağız? Eğer hesabi olursak yandı keten helva. Hasbi olmaya mecburuz. Onun için de 'ben' değil 'biz' olmaya mecburuz."

Hesap, sayı bilimi, matematik işlemi. Arapça kökenli. İkinci anlamı (mecaz): anlayış, tutum, tasarlama, tahmin. Hesap etmek; bir işin sonucunu düşünüp taşınmak, hesap sormak; bir sorumluyu sorguya çekmek. Hesabi, hesabını bilen, eli sıkı. Hasbi de, Arapça kökenli, karşılıksız gönüllü olmak demek. Bir karşılık beklemeden yapılan, parasız, bedava. Mecaz ve argo (kaba) anlamı da var bu sözün. İkinci anlamı; haksız yere, nedensiz yapılan. Kaba anlamı, ilgilenmemek, önem vermemek. Hasbilik, gönüllülük.

Hesabını bilmek (hesabi) kelime anlamına bakılırsa hiç de olumsuz bir şey değil. Gönüllülük (hasbilik) de gönüllü olduğun işe göre değerlidir. Her durumun her hareketin gönüllüsü vardır, hesap kitap yapanı, ona göre tavır alanı vardır.

Orada geçen “Yandı keten helva” sözünün aslı, “Yandı gülüm keten helva.” Fırsat kaçtı, yapacak bir şey yok, anlamında bir deyim.

İktidar partisinin seçimi kaybetmesi normal bir olgu değil midir demokrasilerde? Gelişmiş ülkelerde bu bir nöbet değişimidir. Yeni seçilen parti ülkeye yeni bir soluk getirecektir neden fırsatlar kaçsın, dövünülsün... Eğer başka bir yönetim biçimine gidilmiyorsa, ülkenin ayarlarıyla oynanmıyorsa, devletin yapısı dönüştürülmüyorsa...

Konuşmada bir de Anayasa’ya göre kurulan, adları yasaya dayanarak Türk - Türkiye ile başlayan sivil toplum kuruluşlarına göndermeler var:

"Şimdi yeni bir hazırlık var. Bu hazırlıkla da Türkiye'de odalar birliği, aynı şekilde tabipler birliği buna benzer birçok STK'lar, kanunla kurulmuş olanlar, bunlar yeni bir düzenlemeyle yeni bir şekil alacak ve bundan sonraki süreçte böyle devam edecek. Bu STK'lara oturanlar ilanihaye burada artık kalamayacak. Her düşünce grubu kendi STK'sını kurar ve o STK'sıyla yola devam eder."

Bu sözlere yanıtı bir meslek örgütü başkanı veriyor.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Emin Koramaz:

“Kamu niteliğindeki meslek örgütlerinin yapısı Anayasa’nın 135. Maddesi’nde belirlenmiştir. Görevleri ise ilgili meslek alanını kamu çıkarları çerçevesinde düzenlemektir. Başındaki Türk-Türkiye ifadeleri ise kamu kurumu niteliğinden kaynaklanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı’nda nasıl bu ibareler varsa bizim örgütlerimiz de bu kelimeleri anayasadan almaktadır. Kaldırılıp kaldırılmayacağı tartışmaları AKP’nin kendisi gibi düşünmeyen meslek örgütlerini sindirme politikasının parçasıdır. AKP’nin dillendirdiği düzenleme yapılırsa meslek alanları kamu adına denetlenemez. Bu uygulamanın akademik meslek örgütleri üzerinden yapılması da Türkiye’deki aydın, Cumhuriyet değerlerine bağlı kesimlere yapılan saldırıların devamı niteliğindedir.”

AKP meclisindeki bu konuşmada en şaşırtıcı durum, “Şair ne diyor?”la başlayarak okunan Nazım Hikmet şiiri. “Güneşi İçenlerin Türküsü”nden bir bölüm. Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan bu şiir, Türk askerine, savaştan yeni çıkmış, yeni bir devlet kurmuş Türk ulusuna, neler başardın, güneşi bile yakalayacaksın anlamında yazılmamış. Düşmanı zaten kovmuşuz, güneşi yakalamış Türk ulusu, son saldırganını da İzmir’de denize dökerek, dünyayı Lozan’da dize getirerek Cumhuriyeti kurmuş 1923’te. Savaşları geride bırakmış, neyi zaptedecekse “Büyük Önder”i sayesinde etmiş. Devrimlerle de aydınlığı (güneşi) çoktan yakalamış, yurdunun ulusunun ufkunu açmış. Nazım Hikmet’in dedikleri, işte bu Cumhuriyete karşı, komünist rejim isteyenlere ayaklanma, başkaldırı çağrısı. Yakında yeni rejimimizi kuracağız seslenmesi. O yıllarda hep soruşturmaya uğrayan, “Atatürk Türkiyesi”yle sorun yaşayan, Sovyetlerin diliyle Cumhuriyetimize karşı yazan, Cumhuriyete hep muhalif olan Nazım Hikmet...

Siyasal İslam’la, eskinin başka rejimlere öykünen solculuğu...

İşte konuşmadaki o bölüm:

“Şair ne diyor; 'Yüreğimiz topraktan aldı hızını. Altın yeleli aslanların ağzını yırtarak gerindik. Sıçradık; şimşekli rüzgarlara bindik. Kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. Alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını. Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini. Şu güneşten düşen ateşe fırlat. Yüreğini, yüreklerimizin yanına at. Akın var güneşe akın. Güneşi zaptedeceğiz. Güneşin zaptı yakın'. Evet güneşin aydınlattığı vatan topraklarımıza kimsenin el uzatmasına yüreğimizi ateşe atma pahasına da olsa asla izin vermeyeceğiz."

Türkçede ardı ardına sayılan adlar, durumlar önem sırasına göredir:

"Ne FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin alçakça saldırıları ne yıllarca...”

Orada ilk sayılan örgüt, dinci, Cumhuriyet yıkıcı, varlığı ancak 2014’ten beri iktidarca dile getirilen, öncesinde iktidarca çok başka anılan bir örgüt. Diğeri kırk yıldır başımıza bela, eli kanlı, yayılmacı maşası kıyımcı örgüt.

Yine, bu konuşmanın bir yerinde de, sözlerin arasında şöyle bir geçiveren yürek yakan bir haber:

"Güvenlik güçlerimiz sınırlarımız içinde ve dışında yürekleriyle, bilekleriyle, cesaretleriyle, kanlarıyla büyük bir mücadeleyi yürütüyor. Bu sabah itibariyle 1141 terörist etkisiz hale getirildi. Az önce bir helikopterimiz de düşürüldü. Tabii ki bütün bunlar olacak, bir savaşın içindeyiz. Kaybımız da olacak; ama verdirdiğimiz kayıplar da olacak. Dün sayısal olarak çok kabarık miktarda füze depolarını imha edip, yok etmiştik. Tabi bunlar çıldırtıyor bunları. Ama biz tabi bunların bedelini çok daha ağır ödeteceğiz. Belki bizim bir helikopterimiz gidecek; ama onlar bunun bedelini misliyle değil kat be kat fazlasıyla ödeyecekler.”

Şu atasözünü çok severim:

“Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını almış.”

Hem, “sokma akıl sekiz adım gider”miş. “Akıl, kişiye sermayedir,” boşuna denmemiş.

Bir düşünür (Montaigne) akılla ilgili şunları demiş:

“Başkalarının bilgisi ile bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.”

“İnsanlara en adil şekilde dağıtılan nimet akıldır; çünkü hiç kimse, aklından şikayetçi değildir.”


Buyrun değerlendirme sizin. Benden yalnızca duymayanlara haberi iletmesi...

Azıcık da, sözlükleri karıştırırken, kendim için boşa zaman harcamama, dilimizde pek kullanılmayan unutulmuş eski sözleri doğru anlaşılması için bu arada sizlere de iletiverme...

Feza Tiryaki, 11 Şubat 2018
Ek: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/nazim ... 9553yy.htm