1. yüz (Toplam 1 yüz)

UNUTTURMAYACAĞIZ!

İletiGönderilme zamanı: Prş Kas 08, 2018 22:14
gönderen Feza Tiryaki

UNUTTURMAYACAĞIZ!




Son aylarda, özellikle de bu son günlerde, yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının gazete başlıklarında geçmediği tek bir gün yok!

Ne güzel, der, bilmeyen bu sözü okuyunca. “Ne vefalı, değer bilir bir ulussunuz. Kurtarıcınızı, devlet kurucunuzu, devrimlerinizin yaratıcısı, çağdaş Cumhuriyetinizin yapıcısı o büyük Türk’ü hep gündemde tutuyorsunuz.”

Oysa, kazın ayağı öyle değil. Olumsuz haberlerde geçiriliyor Atamızın adı. Cumhuriyet Bayramı gibi kutlu günlerde, Atatürk’ün sonsuzluğa göçüşünün yıldönümlerinde karşı devrimciler hep böyle gemi azıya alırlar. Bu yıl daha da şaşırdılar, her kesimden, her yönden saldırı altında “Atatürk”adı, Atatürk’ün eserleri…

En büyük eserim dediği Cumhuriyet’in doksan beşinci yıldönümünde, çok değil, dokuz gün önce, ilk kez Cumhuriyet’in bir kadın büyükelçisi, erkek katibi ikisi birlikte Yunan tarafını temsil edercesine Kurtuluş Savaşı’nda yendiğimiz, kovaladığımız işgalci, Türk düşmanı Yunan’ın eski tarihinin giysileriyle, sembolleriyle Uganda’da ortaya çıktılar.

İktidarca ilan edilmiş “2018 Truva Yılı” kültür etkinliği adının ardına sığınarak hem de. Truva yılını kutlarmış bu bayan ve erkek, elçilikte verdikleri davette; kan ve irfanla kurulan Cumhuriyet’le, eski Yunan’ın deli saçmalarını, abuk masallarını bir anda karıştırmışlar. Koca yılın ayı günü kalmamış gibi 29 Ekim’de içleri kaynamış antik “Yunan’ın Helenlerine, eski tanrılarına” birden. Kendilerini sözde savunurken, “Truva yılı” için öyle giyindik demişler. Ne alâka, kel alâka örneği…

Bundan daha büyük bir skandal, daha korkunç bir itiraf düşünebiliyor musunuz?

Bu, iki elçilik görevlisinin tek başına yapabilecekleri bir delilik olamaz. Bir benzeri hiç duyulmadı çünkü. Çok çok büyük bir adımın parçası olmalı… Kendi yakın tarihini inkar edip düşmanına sığınmak… Ege adalarının sinsice işgaline susmak gibi. Keşke Yunan’a yenilseydik” diyebilen bir yobaz kadar Atatürk Cumhuriyeti’ne düşman olmak gibi…

Bu duruma öfkelenenleri mi ararsınız basında yayında, bunu fırsat bilip Cumhuriyete laf edenleri, bizim “mozaik” olduğumuzu, Türklük diye bir şey olmadığını ortaya sürmekten, ulus devlete kin kusmaktan bıkmayan kirli kalemleri, Akitçileri mi? Hepsi ortaya çıkmıştı. Zehirlerini akıtan akıtanaydı.

Tahmin edersiniz anamuhalefet kulağının üstüne yattı yine. Andımız tartışmalarına nasıl katılmadılar, savunmuyorlar Cumhuriyet’in öğrenci andını, dolayısıyla ulus devleti, bunda da aynen…

Bu rezalet bitti derken her gün ama her gün Atatürk’e hakaret eden öğretmen haberleri düşüyor piyasaya.

Haberler öyle veriliyor ki, hakaret edenin sözleriyle, hiç saklanmadan, açık açık. Atatürk’e şöyle diyen öğretmen… Şunu şunu diyerek resmini duvardan indiren… İndirirken şunu da söyleyen…

Nasıl o çok büyük reklamlarla tanıtılan, her yandan göze sokulan gündemdeki ünlü (?) kitapta da, Atatürk’e söylenen tüm iğrenç ötesi sözler, Atatürk’ün ailesine, kendisine hakaretler, iftiralar tek tek olduğu gibi alındıysa, bu güne dek bunları bizim gibi duymayana da duyurdularsa, kimse buna dur demediyse, basın yayınımız da aynını yapıyor bu tür haberleri verirken.

Bunların üstüne, üç dört gün önce ortaya çıkıveren KKTC’de 10 Kasım tartışmaları haberi tuz biber ekti. Haberi okuduğum da yüreğime inecekti, öylesine üzüldüm. Acıdan kıvrandım:

“Yavru vatanımız; sen de mi?”

“Varlığını borçlu olduğun “Atatürk Cumhuriyeti’ne” bu ihaneti nasıl yaparsın?” diye toplumdan gelen hesap sorma sözleri bile içimi yatıştıramadı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Atatürk’ü anma programı 9 Kasım’a çekilmişmiş. Nedeni de şuymuş: “Katılımın yüksek olması için.” Çünkü 10 Kasım hafta sonuna geliyormuş. Hafta sonu katılımın yüksek olmayacağını düşünmüşler. Anma etkinlikleri böylece öne alınmış.

Düşünün, yıldönümü üzerine bir an düşünün. Bir olayın üstünden geçen bir yıl, bir önceki yılın aynı günüdür yıldönümü. O günü değiştirmeye, öne almaya kimsenin hakkı yoktur, haddi de (yetkisi) değildir. Bu yapılan anılan günü değersizleştirmedir, seksen yıldır yapılmayanı, akla gelmeyeni yapma cüretini göstermektir. Arsızlaşmaktır, yobazlarla – bölücülerle, Atatürk düşmanlarıyla işbirliğine girmektir.

Bu da ardından gelen bir haber, Konya Milli Eğitimin’den okullara gönderilen genelge:

“10 Kasım’da hiçbir okulda tören olmayacak.”

Tek bir sendika (Eğitim-İş) karşı çıkmış: “12 Kasım’da anma mı olur?” demişler.

Açıklamışlar: “Anma törenlerinin 10 Kasım günlerinde 09.05’te saygı duruşu ile yapılması gerektiği açıktır.”

Bam telini bulmuşlar. Akıllarınca böylece 10 Kasım’daki toplu “Saygı duruşlarını” önleyecekler. Günün anlamını, Atatürk’ün ulusumuz için değerini önemsizleştirecekler…

Kendimizi bildiğimizden beri yüce önderimizin sonsuzluğa göçüş anında, 10 Kasımlarda, saat dokuzu beş geçerken yurtta sirenler çalar, tüm vatandaşlarımız neyle uğraşırlarsa uğraşsınlar o an işlerini bırakır kendiliğinden saygı duruşuna geçerler. Dünyada böyle bir sevginin bir benzeri yoktur, kıskanılan, gözden düşürülmek istenen bu sevgidir, Atatürk’e duyalan gönül bağlılığıdır (şükrandır)…

Atatürk’ün büyüklüğünü ruh yüceliğini insanlık için neler düşündüğünü bir küçücük sözünden bile anlayabiliriz.

Falih Rıfkı Atay’ın, “Atatürk Ne İdi?” kitabından:

Atatürk’ün hayat hakkındaki düşünceleri:

“Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında neşe ve saadete yer bulunmaz” diyorlardı.

Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki, “Madem ki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız müddetçe şen ve neşeli olalım.”

Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat anlayışını tercih ediyordum, fakat şu kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahttırlar. Her hangi bir şahıs, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.”

Şu anda görünüşte de olsa bağımsız bir devletimiz varsa, Atatürk’ün bıraktığı sınırlar içinde özgürce yaşayabiliyorsak, güzel dilimiz Türkçemizle gelişiyor, ilerliyorsak, laik, çağdaş bir hukuk devletiysek, bize böyle emanet edildiyse Cumhuriyet, sonsuza dek, tüm bunları borçlu olduğumuz yüce insanı anacağız, anısı önünde saygıyla eğileceğiz, O’nu hiç unutmayacağız…

Unutturmayacağız!
*
Tam bunları yazarken şu yeni habere takıldım bilgiağında. Dondum:

“Sadece Konya değil, tüm yurt!”

“Okullardaki 10 Kasım anmasının sadece Konya’da değil tüm yurtta 12 Kasım olarak ayarlandığı ortaya çıktı.(Sözcü)”

Doğru mu derken bir haber daha:

“MEB: Okullarda 10 Kasım Atatürk’ü Anma Törenleri 9 Kasım’da…(Haber 7)”
*
Ben sözümü tutacağım, Cumartesi sabahı Atatürk Anıtı’nın önündeyim.

Yukarı kalkan elleri görelim!

Feza Tiryaki, 8 Kasım 2018

Re: UNUTTURMAYACAĞIZ!

İletiGönderilme zamanı: Cum Kas 09, 2018 16:13
gönderen Toprak123
Emeğinize elinize sağlık teşekkürler...