1. yüz (Toplam 1 yüz)

TORBAM TORBAM!

İletiGönderilme zamanı: Pzr Oca 13, 2019 10:50
gönderen Feza Tiryaki
TORBAM TORBAM!

"Poşet" sözünü oldum olası sevmem. Bir kere adı itici, anlamsız. İlk seslemi (hecesi) “po”, bir anlamı yok, ikincisi “şet” de öyle. Po, ardına bir po eklesek, popo desek uyuduruk da olsa bir anlamı çıkar. Şet’in kullanıldığı bir söz hiç yok. "Muaşeret", vardı eskiden, eskiyip ortadan kalktı, adabı muaşeret derdik, yerini görgü kuralları gibi tertemiz bir Türkçe söze bıraktı gitti. Yanlış demişim, oradaki “şet” değil, anlamsız bir Arapça ek,“şeret” eki. Benzerlik, ses benzerliği.

Naylon torbalar ortaya çıkınca, yaygınlaşınca, seksenlerde bu adı kim verdiyse vermiş, öyle de kalmış başımıza. Fransızca “pochette”den geliyormuş bu uydurukça söz, İngilizcesi de bir benzeriymiş: “ Pocket”. Bir de anlamı küçültmeliymiş, cep demek değil, cepçik; torba değil, torbacık.

Köylümüz kentlimiz ayrım yapmadan öğrenivermiş, bu anlamsız, pat diye indirilip dilimize yapıştırılan sözü: “Poşetin var mı, poşet verelim mi? Şunları poşete koysak. Poşet elimde çıktım yola...”

Şunu övünerek diyebilirim, bağışlayınız o kadarcık övünmemi: Bu söze o kadar gıcıktım ki, o kadar yoz – ters geliyordu ki bana, bir kez bile kullanmadım. Torba gibi anlamını bildiğimiz, daha ağzımızı açarken gözümüzde canlanıveren bir nesnenin bu güzel adını bırakıp neden Fransız’ın diline sarılalım?

“Torbam torbam!” diyerek az korkutmadı masal cadıları bizi. Dilenciye de torbacı denirdi. “Elin ağzı torba değil ki büzesin!” demiş atalarımız, söylenceler üzerine, hadi naylon torbanın ağzını yırtmadan büz bakalım?

Bu yazacaklarım da bir gözlem. Batı’da pek rastlamadığımız, yurdumuzda yaygın olan bir davranış biçimi: Yolda, belde elimizde naylon torba taşımak. İşyerlerinin, markaların adını taşıyan naylon torbalar. Elimizle, yürürken yaptığımız elin ürününün, iş yerinin bedava reklamı.

Bu davranışı; çanta, sepet, heybe... yerine naylon torba kullanmayı kim ne zaman nasıl öğretti bizlere, nasıl bir anlayıştır bu, nasıl bu kadar yaygınlaştı, çözmesi güç.

Kimi gözlemleseniz yolda bayırda, çarşıda pazarda, hiç ayrımsız herkesin elinde bir “poşet” görürsünüz. Aldığını taşır, verdiğini onla götürür, alacağı için hazır eder, cebine kor. Adamın eşi terzidir, terzi değilse bile kırsal yerlerde her kadın dikiş bilir. A, bir bakarsın adam işine giderken, tarlaya giderken, gezmeye giderken elinde adi bir naylon torba. İçine tıkmış ne yiyecekse, neye gereksinimi varsa gün içinde. Neden bir torba diktirmez, neden hazır çantalardan (bez - hasır - dokuma - deri - örgü) birini alıp kullanmaz? Kadınsa bu naylon torbaları taşıyan, içiniz daha çok acır. Gün gelir, bu durumdan rahatsız olduğun için kendin alıp naylon torba yerine kullan diye çevrendekilere çanta verirsin. Kullanılmaz. Varsa yoksa o hastalık gibi kanımıza bulaşan, etimize yapışan, çoğunlukla da ne taşındığını gösteren, içi görünen naylon “poşetler!”

Bizim en eski torbacığımızın adı; “dağarcık.” Deriden (meşin) yapılan torbacık. Dört köşe, üçgen bezlere eşyayı sararak yaptığımız çıkınlar da var. Azık torbası, para çıkını... Bunların büyüğü bohça. Çeyiz bohçası en bilineni. Yorganları sardığımız yorgan bohçası. Çamaşır sarılan çamaşır bohçası... Çuval, içine eşya koyduğumuz büyük torbalar. Omzumuza astığımız, boynumuzdan geçirerek takıp taşıdıklarımızın eski adı heybe. Kol çantaları, heybelerin gelişmişi, cepleri, gözleri olanı, açılır kapanırlı, kapaklı.

Ya sepetlerimiz? Sazdan, ottan, daldan... örülen sepetler... Tekerlememiz bile var: “Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna.”

Bu kadar geçmişi görkemli bir ulus, dünyayı önünde dize getirmiş, başka uluslara örnek bir Kurtuluş Savaşı’yla devletini kurmuş bir ulus, el sanatlarında ünlü, ürettikleri göz kamaştıran Türk ulusu, nasıl “naylonlara” tutsak edildi, “naylon poşet” tuzağına düşürüldü, nasıl bu çirkinliği benimseyebildik, toplum bilimcilerimiz, sorun, nedenini söylesinler.

Şimdi, gülmeyin, “torba yasa”yla çıkarılan bir yasayla, naylon torba, yok, "poşet" paralı olmuş da, halk bundan hoşnut değilmiş de, siyasetçiler halkı mağdur etmeyeceklermiş, meydanlarda bez torbalar dağıtacaklarmış da, "poşet" kullanımı, son on günde, geçen yıla göre yüzde altmış azalıvermiş de, bu şu kadar ton naylon demekmiş de, çevre korunacakmış da böylece... diye büyüklere masallar anlatılıyor.

Gündem, bu saçmalıklarla dolduruluyor. Her türlü, yiyecek içecek naylonlarda satılsın, ince naylonlar zaten serbest olsun, naylon kaplar, şişeler geri dönüşlü olmasın, çöpler daha evlerde ayrıştırılarak atılmasın... Doğa bunlarla kirletilsin...

Ormanı keserek, yeşili yok ederek, koyları, dağı bayırı yerleşimlere açarak çevreyi betona teslim et, HES’lerle doğayı kurut, öldür... Üstüne üstlük nükleer santral kurdurt ele; güneşe, rüzgara döneceğine... Tüm bunları, yapılırken seyret!..

Sonra, ama poşet “25 kuruş”, dört tane alsam iki lira... diye sızlan. 2017’den beri uygulanacağını bildiğin bir eyleme böyle şaşır... Karşı çıkma adına, yok kasalarda aldıklarını paltona koy, yok kasa fişini geri götür torba parasını al, senin kirli torbanı mağaza başkasına satsın, hem de üç kuruşluk naylon torbaları on katına yirmi katına satsınlar, işverenlerin, şirketlerin cepleri dolsun dursun... Sana da akıl versinler; “Bekle, sıra bez torba dağıtmaya da gelecek. File dağıtacağız...” Parasız, diyecekler, işi hemen sadakaya çevirecekler. Kimler zengin edilecek, torbaları kime diktirecekler, sorma orasını. Hani eskinin kese kağıtlarından, kağıt torbalardan söz eden var mı? Gazeteye kitaba kağıdımız yok torbaya nasıl olsun? Nerede kağıt fabrikalarımız? Beyaz iple örülü eski filelerimiz hani? Sen bekle yalnız... Kendini kullandırt!

Özüne dönmek o kadar mı zor? Elinin tersiyle “naylonu” itmeyi, atalarının öğütlerini tutmayı, eskinin güzelliklerine dönmeyi, dayatmalara başkaldırmayı, kendi yolunu kendin çizmeyi şimdi öğrenmeyeceksin de ne zaman öğreneceksin?

İşte fırsat!

Feza Tiryaki, 12 Ocak 2019