1. yüz (Toplam 1 yüz)

CENNETİN NESİ?

İletiGönderilme zamanı: Cmt Şub 09, 2019 16:40
gönderen Feza Tiryaki
CENNETİN NESİ?


Bu akşam bir değişiklik yapalım, dedi, oğlum, size odamda bilgisayarda bir film ayarlayayım, yandaki büyük ekrandan, ses yükselticileri de açayım, seyredin. Kendisi geçenlerde seyretmiş 2005 yılında çevrilen 2007’de gösterime giren bize önerdiği bu filmi. “ Çok şaşırdım, iki buçuk saat nasıl geçti anlamadım, güzel çevirmişler. Tahmin ettiğimin aksine Müslümanları kötü göstermemişler, tüm dinlere eşit davranmışlar. “ diye de beğenisini belirtti bize.

Film yarı İngilizceydi, ara ara Türkçe konuşuyorlar. Konuyu anlayacak kadar Türkçe çeviri yapılmıştı.

Ne tuhaf oluyor, adam kendi diliyle konuşuyor, sonra canlandırdığı karakter Türkçe konuşmaya başlıyor. Türkçenin güzelliğini de anlıyorsun bir kez daha. Diğer dillerden, özellikle İngilizceden ne kadar üstün olduğunu, ne kadar kulağa hoş geldiğini...

Kim bilir kaç yıl oldu sinemaya gidip film seyretmeyeli. Geçen yazdan beri bilgisayardan da film izlemiyoruz ya. Ne yeni artistleri biliyoruz, ne şu an kimler ünlü, kimler tanınıyor; bir ilgimiz yok sinemayla.

Sinema bir algı yönlendirme alanı. Çevirenin gözüyle görüyorsun olayları. Baş kahramanı, öyle göze sokuyorlar ki, mecbur seviyorsun, benimsiyorsun. Ona bir şey olmasın istiyorsun. Romanlarda da öyle değil mi? Kahramanıyla kendini özdeşleştiremedin mi, sevemedin mi onu, okuyamazsın romanı. Filmin kahramanını sevdirdiler mi, ne isterlerse o düşünceyi veriyorlar izleyiciye, seçme hakkın yok eğer bilinçli değilsen, konuyu tam bilmiyorsan. Seni alıp kendi dünyalarına götürüyor, bir bir diyeceklerini kafana sokuyorlar.

“Haçlı Seferleri” bu filmin konusu.

Filmin Türkçe adı Cennetin Krallığı (Kingdom Of Heaven).

Film, şu sözlerle başlıyor:

“Fransa 1184. Hristiyanların Kudüs’ü ele geçirmelerinin üstünden bir yüzyıl geçmişti. Bir şövalye oğlunu bulmak için evine dönüyordu.”

“İkinci Haçlı Seferi zamanı” anlatılıyor. Kudüs’ü paylaşamayan üç din. Bunlardan Yahudiler pek söz konusu değil filmde. Bir yerde adları geçiyor. Son savaşta, filmin kahramanı demirci, Kudüs’ü korumak için kale halkına seslenirken özeleştiri yapıyor:

“Kudüs nedir? Sizin kutsal tapınaklarınız Romalıların yıktığı Yahudi tapınaklarının üzerine kurulmuş. Müslümanların tapınakları sizinkilerin üstünde yer alıyor. Hangisi daha kutsal? Duvar mı, kilise mi, mezarlar mı, kim buranın sahibiyim diyebilir?”

Filmde, saldırganlığı körükleyen, savaş çığırtkanlığı yapan hristiyan din adamları önde. Müslümanların başında da, “Büyük Türk Komutanı Eyyuboğlu Selahaddin” bulunuyor.

Bu tanımlama filmden değil, orada bu komutanın adı, “Müslüman ordusunun komutanı Selahaddin”. Çirkince de birini seçmişler bu role. Sevimli değil, görünüşü itici. Azrail bakışlı biri. Oynayan oyuncu Suriyeli imiş. Arap mı, Ermeni mi, yoksa başka bir kökenim diyen biri mi bilmiyorum. Ghassan Massoud yazmışlar adını.

“Büyük Türk Komutanı Eyyuboğlu Selahaddin”, Kudüs’ü kuşatarak geri aldı (1187).” Bu söz, "Haçlı Seferleri” anlatısında geçiyor bir ders kitabımızın.

“Eyyuboğlu” için yukardaki büyük “Türk Komutanı” sanı, buradan: Devlet Kitapları “Sosyal Bilgiler 4. sınıf, Milli Eğitim Bakanlığı, 1980 basımı, yedinci basılış”. Uzun yılllar boyunca kullandığımız bu okul kitabından yazdım burayı. Samanlı kağıda basılmış, başında Atatürk’ün şaha kalkmış atlı heykelinin yandan çekilmiş resmi olan, karton kapaklı, iki yüz otuz sekiz sayfalı ders kitabı (Hazırlayanlar, Ferruh Sanır, Tarık Asal, Niyazi Akşit). “Devlet Kitapları”nın devlet kitapları gibi olduğu eski yılların ders kitaplarından.

Ülkemizde; bölücülükle, o yıllarda toplu asker kıyımlarıyla birdenbire ortaya çıkarılan PKK terör örgütünün yandaşlarıyla, bu örgütün kurulup kurulup kapatılan sözde siyasi partilerinin saçtığı zehirle başladı bilimden, gerçekten, akıldan uzaklaşma. Bölücülerin ülkemizi bölmek için sarıldıkları şey de, o olmayan dilleri, olmayan tarihleri, hiç olmayan kahramanlarıydı... “Kürtçe” sözünü Türkçenin seslerine yer değiştirterek İngilizler uydurmuş bir zamanlar, Türk’ten “kürt” sözü çıkarmaları gibi. Kirli çaputlarının rengini Türk tarihindeki Türk devletlerinin renklerinden çaldılar daha yenice, baktılar bunlar yetmiyor, kahraman da bulmaları gerek, başlarındaki başcaniye liderimiz dediler, Türk - İslam tarihinin kahramanlarına da, bu bizimdi dediler, oldu bitti. Düşmanlarımızca korundular, iç düşmanlarımızca da palazlandırıldılar bunlar, geldik bugüne...

Akit denilen Cumhuriyet – Atatürk karşıtı gazete ne demiş Selahattin için, ailesi için, saçmalamanın en uç noktasını görelim:

“... Suriyedeki Selçuklu atabeyi, Türk sultanı Nureddin Zengi'nin çağrısına uyan babası, Suriye'ye göçtü. “Kürtleşen” bu Arap kökenli aile, Şam'a yerleştikten sonra da Türklerin arasında Türkleşti.” Bu saçmalama yetmiyor açıklamaya devam:

“Yani Selahaddin Eyyubi'nin soyu ve ailesi, önce “kürtleşen”, sonra da türkleşen Yemen Araplarına dayanır. Bunda ailesinin yaşadığı çevre, içinde bulunduğu toplum etkili olmuştur. Selahaddin'in kardeşlerinin isimlerinin Turanşah, Tuğtekin, Böri, Şahinşah ve Adil Ebu Bekir olması da ailenin Türkleştiğinin göstergesidir.” (Yeni Akit)

Bizdeki bölücüler, bu iktidar zamanında o derece yüz buldular ki, buradaki Türk komutanın adını, o Türk değildi, “K.rt’tü” diye, tam “açılım yıllarında” Doğu Anadolu’muzdaki bir havaalanına (Hakkâri Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanı, 2014), bir üniversiteye ( Selahaddin Eyyubi Universitesi, kuruluş kararı 2013) verdirttiler. Kendilerince, bu kahraman, bölücülerin kahramanı bundan böyle. Onlar dedi oldu (?). Pek çok olan gibi (Dinci- bölücü işbirliği). Daha ne olacaktı?

İşte böyle, bu adın bölücülerce kullanılmasının bir geçmişi var. Birden buldukları bir altın madeni. İngilizler bu komutanı filmlerinde gösterirlerken neler düşünmüş olabilirler, bu filmin arkasında başka hinlikleri var mı, orayı bilemem. Gördüğüm. her gördüğümüzün ardındaki niyeti de görmemizin gerektiği. Düşman boş durmuyor; dünya bir seyirlik izlesin, eğlenilsin diye çevrilmiyor filmler.

Yoksa, Müslümanlar, kendi topraklarındaki Kudüs’ü, istilacı Haçlılardan geri almak için savaşırlarken, filmi izleyenlere, “Haçlılar kazansın, Müslümanlar püskürtülsünler!” duygusu nasıl verilebilirdi?

Yine dönelim filme.

Sonradan Kudüs’ü koruyan Haçlı komutanı olan, “Ibelinli Balian” bir demirci olarak karşımıza çıkıyor filmin başında. İngiliz oyuncu, pek parlak bir tip. Hem görüntüsü, hem kendisine verilen rolle gönüllere giriveriyor. Demircilik, demir döğme önce belleklere kazınıyor, bu kişi yüceltiliyor. “Ben cinayet işledim.” itirafı bile onu alçalttırmıyor seyirci gözünde, bu söz filmden:

“Bir kafiri öldürmek cinayet değildir, cennete gidiş yoludur.”

Demirci diye tanıtılan filmin kahramanı, filmin sonunda da aynı tanımlamayla yeniden göze sokuluyor. İngiliz kralı üçüncü Haçlı Seferi’ne çıkmış, at üstünde önde, Kudüs’ün bu eski komutanına, kulübesinin önünde soruyor: “İbelinli Balian’ı arıyorum.”

“Ben demirciyim.” Kral yanıtlıyor: "Ben de İngiltere kralıyım.”

Selahaddin’le, o son kuşatmada Kudüs’ü Müslümanlardan koruyan, kaleyi vermemek için direnen komutan olarak anlatılan demirci Balian’ın karşılıklı konuşmaları da ilginç:

“Hristiyanlar bu şehri aldıklarında, bu duvarların içindeki her müslümanı katlettiler.”

“Kimseye dokunmayacağız. Ben onlar gibi değilim. Ben Selahaddin’im. Selahaddin!”


Film dinlerle de kafayı bulmuş. Filmin baş kahramanı Balian’ın babası “Lord”un, aldığı ok yarasından ölürken hekimiyle konuşması:

“Burayı, senin yapan şey artık ölü. Okun ucu içerde kaldı, burada ya bir kist oluşur, kendini korur, ya erir kemikte, ölürsün. Bu Tanrı’ya kalmış.”

Lord’un cevabı: “Biraz daha şarap ver.”

“Kutsal topraklar”a övgü, hipnozlama:

“Kutsal topraklarda ne olduğunu biliyor musun? Yeni bir dünya. Orada doğduğun kişi olamazsın.”

Ölürken denilenler:

“Dünyada zamanım tükenmişti. Hepsi Tanrı’nın işi.”

“Hiçbirimiz sonumuzu seçemiyoruz.”


Hristiyan öğütleri:

“Ruhun her zaman O’na ait olur. Sakın unutma!”

“Unutmam.”

Burada bir güzel, Hristiyan – Müslüman ayrımı yapılıyor. Kolay mı filmi kim çevirmiş?

“Onların peygamberi itaat et der. Ama İsa korur. Ver, der.”

Bizim ünlü bir atasözümüz filmde yol gösterici, bakın:

“Bize ne olacak?”

“Ne ekersen onu biçersin. Bunu duymuş olmalısın değil mi? Kalk!”


Bu da, hayal kırıklığı karşısında denilen sözlerden biri:

“Tanrı yanında olsun çünkü artık benim yanımda değil.”

Kötülüğü olumlu gösteren bir söz:

“Bir gün gelecek, keşke, büyük bir iyilik için küçük bir kötülük yapsaydım diyeceksin.”

Savaşa giden, başroldeki komutana:

“Kesin bir ölüme gidiyorsunuz. Her ölüm kesin. Babana nasıl bir oğlu olduğunu anlatacağım.”

Hayatın, tarihin gerçekleri:

“Bir kral bir kralı öldürmez. Büyük bir krala onu örnek alacak kadar yakın değil miydin?”

“Kralı koru. Eğer kral yoksa insanları koru!”

Haçlıların günah çıkarması değilse ne bu?

“Önce Tanrı için savaştığımızı sanıyordum. Sonra servet ve toprak için savaştığımızı anladım.”

Haçlı komutanın savaşçılarına “insancıl” öğütleri. Sanırsınız, Haçlı seferleri yağma- yakma- yıkma, talan üzerine değildi. Tarihin acı gerçeklerini bilmeseniz inanacaksınız:

“Düşmanın karşısında hiç korkunuz olmasın. Başınızı dik tutarsanız Tanrı sizi sever.”

“Biz insanlar için savaşıyoruz, güvenlikleri ve özgürlükleri için.”

“Eğer burası cennetin krallığıysa bırakalım Tanrı istediğini yapsın.”


Bu sözler de Tanrı üzerine:

“Eğer Tanrı seni sevmeseydi yaptığın bu şeyleri nasıl yapabilirdin?”

“Dünyayı daha iyi yapmayan insan insan değildir.”

“Tanrı anlayacaktır. Anlamazsa Tanrı değildir.”


Filmin sonunda Selahaddin’le, Balian’ın son sözleri, vedalaşmaları, Selahaddin’e sorulan soru ve onun yanıtı:

“Ben Selahattin’im. Selamun aleyküm.” “Esenlik içinde kalın.”

“Kudüs’ün değeri nedir?”

“Hiç!” “Her şey!”


Feza Tiryaki, 10 Şubat 2019