1. yüz (Toplam 1 yüz)

Gençliğe Sesleniş’le Oynamak

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 26, 2019 11:31
gönderen Feza Tiryaki
Gençliğe Sesleniş’le Oynamak

Herkes bilir, “Atatürk’ün Gençliğe Hitabı,” ilkokul dördüncü sınıftan başlayarak ders kitaplarımızın ilk sayfalarında yer almıştır. Kitaplarda, başta İstiklal Marşı, hemen ardında, "Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi" yazılıdır.

Bu iki metin, sınıflarda yanyana duvara asılıdır.

Din dersi kitaplarında da öyle. İşte elimde 1986 yılı basımı bir ortaokul, “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı. İçindekiler kısmından önce, İstiklal Marşı, bu sayfanın ardında Atatürk portresinin (yüz resmi) üstüne yazılı “Gençliğe Hitabe.”

Ders kitaplarımızın başında ilk okuduğumuz ders, budur.

Gençliğe Hitabe’nin, ilk başlangıç bölümü neredeyse ezbere bilinir.

“Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” Nutuk’tan alınmadır. Nutuk nedir diye soran olamaz ama yine de, bilmeyene, unutana kısaca açıklarsak;

Nutuk; Atatürk’ün 1927 yılında, üç ayda yazdığı, 1919’da Samsun’a çıkışıyla başlatıp 1927 yılına kadar süren olayları anlattığı bir belge - kaynak eserdir. Bu eseri Atatürk, 15- 20 Ekim tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Kurultayı’nda 37 saatte (altı gün) okumuştur.

Nutuk, bir önderin, tarihin akışını nasıl değiştirebileceğini, yokolmuş sayılan bir ulusun, dirilip nasıl bir ulus devlet kurabileceğini belgelerle gösterir.

Nutuk, kısaca dersek; “Gençliğe Hitabe” ile biten bir ulusal destandır.

“1919 yılı Mayıs’ının On dokuzuncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyleydi :”… diye başlar Nutuk.

Atatürk, o günlerde içinde bulunulan siyasi ve toplumsal durumu, perişanlığı, yoksunluğu, yoksulluğu, iç düşmanları, bölücü, isyancı dernekleri anlatır ilk önce.

İçinde bulunduğumuz bu son yılları, yüce önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’a başlarken söylediği sözlerle kıyaslarsak, benzerlik şaşırtıcıdır.

Günümüzdeki büyük tehlike; bölücülüktür.

Bölücülük nedir, bölücüler ne yapmak istiyorlar?

Türk ulus devletini, yıkmak, parçalı bir yapıya dönüştürmek.

Türk Ulusu’nun tanımı ne?

“Türk Ulusu” tanımı, Atatürk’ün kendi el yazısıyla şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti (Türk Ulusu) denir.”

Türk tanımı:

“Bu memleket; dünyanın beklemediği, asla ümit (umut) etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine (ayrıcalıklı bir varoluşa), yüksek sahna (sahne) oldu. Bu sahne en aşağı (en az) yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın (doğanın) rüzgârlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu; tabiat oldu, yıldırım oldu, güneş oldu. Türk oldu!

Türk budur! Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir!”

(Söz, Atatürk’ün el yazısından.)

Gençliğe Hitabe’de kime sesleniyor yüce Önderimiz? Türk Ulusu’nun gençliğine. Nasıl sesleniyor?

“Ey Türk Gençliği!” diye. Bu seslenişi de, Afet İnan’ın anlattığına göre, önce Ey “Türk genci” diye yazmış, sonra genci silmiş, yerine “Türk gençliği” yazmış.

Atatürk’ün kendi el yazısıyladır, “Türk Gençliği” seslenişi. Belgelidir. Kendisi okumuştur. Okuması bitince, sonunda, Atatürk’ün gözünden iki damla yaş aktığını anlatırlar. Gençliğe Hitabe onun bunun konserinde çata pata çalınarak okunacak, şamata yapılacak bir yazı değildir. Atatürk’ün Cumhuriyeti gençliğe bırakma vasiyetidir, son öğütleridir.

Gençliğin görevlerini nasıl sayar Atatürk?

“Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Anayasa’nın üçüncü maddesi nedir?

“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir.”

Tekrar soralım:

Sesleniş kime?

Türk gençliğine.”

Türk gençliği ne demek? Türk ulus devletinin gençliği demek.


Türk gençliğinin birinci görevi ne?

Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak, savunmak.

Kim, neleri koruyup savunacak?

Türk gençliği; Türk istiklalini (bağımsızlığını), Türk Cumhuriyetini.

Türk istiklali;Türk ulus devletinin bağımsızlığı demek.

Türk Cumhuriyeti; Türk ulusunun Cumhuriyeti. Ulus devletimiz.

Buraya kadar anlaşıldıysa soralım:

Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’ndaki “Türk” sözü gelişigüzel seçilmiş bir söz mü; yoksa, Türk ulus devletinin korunmasına yönelik, ulusa söylenen bir söz mü?

Gençliğe Hitabe; “Ey Türk istikbalinin evladı!” denilerek sona ermiyor mu? Türk gençliğine görevi anımsatılırken; “İşte bu ahval ve şerait (durumlar – koşullar) içinde dahi vazifen; “Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!” diye seslenilmiyor mu?

Biz de, bugün aynı durumda değil miyiz? Cumhuriyetimiz tehlikede değil mi?

Günümüzün durumunu, bir gazetecinin sözleriyle (Merdan Yanardağ) aktaralım:

“Halkın iradesini hile ve sandık oyunlarıyla gasp eden bu kadro, iktidarı kolay kolay terk etmeyeceğini ortaya koyuyor. Çünkü, karşımızda her hangi bir parti değil, yeni rejim kurmaya çalışan bir siyasal kadro, karşı devrimci bir hareket bulunuyor.” (2 Mart 2019)

Yeni rejimi nasıl kurmak istiyorlar? Yazar açıklıyor:

“Ülke bir ikilemle karşı karşıya.. Toplum ya 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme rotasını yeniden kuracak ya da Emevi yobazlığına bütünüyle teslim olacak. Dönemin siyasal ve toplumsal çatışma ekseni budur.”

Körün fili tarif etmesi gibi bu tanımlama ona bakarsanız. Yalnızca siyasal İslamı tehlike olarak gösteriyor. Bölücülük, Kurtuluş Savaşı başlarkenki İngiliz beslemeli bölücü unsurlar, örgütler aynı derecede önemli değil mi şu an?

Doğası gereği (HDP destekçisi) yazar bunu söylemiyor. Aydınlanma devriminden geçmiş bir ulus, gericiliğe yenilmez, bir şekilde kendini kurtarır ama, aydınlarına, sanatçılarına bölücülük virüsü bulaşmış bir toplum, ulus devletini yitirme noktasına getirilebilir.

Şu anda olduğu gibi.

Bir popçu düşünün. Geçmişte “mağdur” edildi, başına ne işler geldi diye, hayranlarınca korumaya alınsın. Sonra İzmir Marşı ile bir çıkış yakalasın, ününe ün katsın. Açılımlı yıllarda ( Bölünme anayasasının tartışıldığı, Türk kavramının, Türkiyeli adıyla değiştirilmeye kalkışıldığı karanlık günlerde), birden ortaya atlasın, hem de Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’ndaki hitabı, seslenilen ulus adını değiştirerek okumaya kalkışsın. Biraz okuduktan sonra, bitirmeden bıraksın, arkasına, popülerlik adına, İzmir Marşı’nı taksın bu söylevin.

Yaptığı öyle az buz bir bölücülük, ihanet değil. Şimdiye dek kimsenin yapmadığı, sezdirmeden yapılan bir bölücülük şekli. Önce hayran kitlesi yaratma. Milliyetçilik duygularını okşama. Ardından araya bölücü söylemi, bölücülerin yapmak istediklerini, yeni vatandaşlık (!) sözünü, “Türk” yerine “Türkiye” sıkıştırıverme.

Ne diyor bölücüler “Türk” aydını yerine; “Türkiye” aydını. İşte öyle!

“Gençliğe Hitabe” okullardan kaldırılsın diyen iktidardan, yandaştan çok çatlak sesler duyduk ama böylesini, ihaneti çaktırmadan yaşama geçirivereni, oldu bittiye getireni ilk görüyoruz.

Yok, o kadar da ortalık boş değil, sezen sezmiş ilk anda yapılan hinliği ama popçu, bir özürle geçiştirmiş tepkileri. Bir daha yapmam demiş. Hemen de eklemiş. “Başka yerlerde söylerim ama...”

2017’den beri “Gençliğe Hitabe” ülkemizin gündeminde. O yıl çıkarılan bir yönetmelikle Gençliğe Hitabe okullarda zorunlu olmaktan çıkarıldı. Daha da ileri gidildi, özel okulların adlarının Türkçe olma zorunluluğu da kalktı.

2018 yılının okul haberlerinden: “Okullarda denetim olmadığı için Atatürkçülük'ten hızla uzaklaşılıyor. Uzağa gitmeye gerek yok, Ankara'da bazı okulların sınıflarında Atatürk'ün fotoğrafı da, Gençliğe Hitabesi de indirilmiş durumda.”

Bizim popçumuz, bunu aynı yıllarda sahnelerde çoktan yapmış: Türk gençliği seslenişinden “Türk” sözünü çıkarıvermiş, işi bitirmiş.

Bir takipçisi şarkıcıyı Ekim 2018’de uyarmış:

“Atatürk'ün bizzat kaleme aldığı “Gençliğe Hitabe”sini kafamıza göre değiştiremeyiz. Lütfen tavrınızı, sözlerinizi gözden geçirin”.

Popçu sözde geri adım atmış: “Doğru. Daha hassas davranmalıydım. Gençliğe hitabe değiştirilemez. Ben birleştirici olur diye Türk yerine Türkiye diyordum. Başka konularda bunu diyebilirim. Ama Atatürk’ün kaleme aldığını değiştirmemeliydim. Uyarınız için teşekkürler.. Bundan sonra olmayacak..”

Neymiş? Birleştirici olur (!) diyeymiş, bu iş. Atatürk, bilmiyor nasıl sesleneceğini, bu popçu biliyor. Öyle biliyor ki, tıpkı bölücülerin diliyle konuşuyor.

Sonrası? Konu bu özürle bitmiş mi? Biter mi? Böyle bir hareket bilinçsiz yapılır mı hiç?

Hemen 24 Kasım’da yine aynı tavır. Bozkurt adlı bir TV, bu yeni söyleyişe övgüde sınır tanımıyor:

“Haluk Levent'in, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi ve ardından İzmir Marşı performansı muhteşem.” “Haluk Levent'in gençliğe hitabesi!”

24 Kasım 2018 tarihinde bilgiağında yayınlanan, Haluk Levent’ten: Ey “Türkiye”gençliği diye başlatılan okuyuş: (https://www.youtube.com/watch?v=E5V1wzUTjAk)

Geldik, 2 Şubat, 2019’a:

“Şanlıurfa'da sahne alan Haluk Levent, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni değiştirerek okudu.” Haber şöyle sürüyor:

“ABD'nin Irak'a yönelik saldırılarını Gençliğe Hitabe ile eleştiren Levent, kendi hitabesinde seyircilere şöyle seslendi: "Ey Türkiye gençliği. Amerika Birleşik Devleti bombalarıyla sadece Irak'a değil..."

Hitabe’nin sonundaki, gençliğe denen,” Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil(soylu) kanda mevcuttur!” sözünü de değiştirmiş burada. Asil kanı beğenmemiş:

“Bu durumda, vazifen yüreğindedir, yüreğindir." demiş.

Yine bir kaseti. Kağıthane konseri imiş. (28. 11. 2018) Basıyorsun üstüne kaydın, aman o ne? Bir şeyler sayıyor bey’fendi. Keman cazırtılarından, gürültüden ne dediği anlaşılmıyor. “Gençliğe Hitabe” olmuş mu çalgı cızırtısıyla, hayhuyla denen bir bağırtı. Bağırırken bir adlar sayıyor, Laz, Arnavut, Boşnak, Pomak, Hemşi (bu da nedir?), burada bir şey daha diyor anlaşılmaz, sonra toparlıyor bunu, bu insanların oluşturduğu topluluğa Türk diyoruz diyor ve aynı anda duyuruyor: “Ve diyoruz ki; Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen...” Burada rahat rahat sayıyor, Türk sözünü çekincesiz söylüyor çünkü baştan evlere şenlik bir açıklama yaptı ya? Ulus tanımı böyle mi olur? Yine, "düşünmeyeceksin"e kadar okuyor hitabeyi, “düşünmeyeceksin”i üç kez yineleyerek, el kol sallayarak...

Bayramlarda tok sesleriyle askerlerimiz okurlardı Gençliğe Hitabe’yi. Saygılı, ağırbaşlı bir duruşla. Yüreğe güven, güçlülük duygusu vererek. Vurguları doğru yerlerde yapar, Atatürk, gençliğe, gençliğin gür – temiz sesiyle seslenirdi. Tüylerimiz diken diken olurdu, içimiz ürperirdi... Nereden nereye gelmişiz. Kimler sazı ele almış, çalıyor...

Sonra, neymiş? O özür boşaymış. 2016’dan beri her sıkıştığında, bir daha olmayacak sözleri boş lafmış. Cevheri yakalamış, bölücü damarı tam tutmuş, alıştırıyor, Türk gençliğinin kafasını allak bullak ediyor, yolundan niye dönsün?

Sonra gelelim bu 18 Mart’a. Çanakkale’de sahneye çıkartıyor onu belediye. https://www.youtube.com/watch?v=BgvFIR59Mcc

Şarkıcının Gençliğe Hitabeyi nasıl okuduğunu, bu konudaki suçlarını bilmiyor mu konser verdiren başkan? Niye önlemini almıyor? Baktı ki sözleri değiştirdi, niye sahnede anında bunun hesabını sormuyor, Avcılar'da hesap soran Önder Albay gibi:

“Sen hiç Atatürk’ün Gençliğe Hitabını duydun mu?” demiyor.


Burada, bir taşla iki kuş vuruyor ünlü popçu:

Hem konserin gelirini, Çanakkale’de yatan şehitleri öldürenlerin ülkesine, saldırgan Anzak’ın ülkesine bağışlıyor; “Yeni Zelanda'nın aslında bizim için bir anlamı da var. Yeni Zelanda ile burası (Çanakkale) arasında yıllardan beri bir köprü oluşmuş" diye o yalan sözlere inandırıyor dinleyenlerini, hem de yine, başlangıç seslenmesinde, Türk yerine iki kez daha Türkiye diyerek, Hitabe’yi, sahnede oynayan, kıvırtan gitarcıları eşliğinde karnavalda bağırıyorlarmış gibi okuyor. Başlarken Gençliğe Hitabe’ye bu kez dikkat çekmemek için olmalı, “Türk Gençliği" diyor. Ardından Türk İstiklali, Türk Cumhuriyeti sözlerine kılıç sallayıp o sözleri yerinden indiriyor, kendi kafasına göre oraya “Türkiye” sözünü koyuyor.

Dinleyenler ne yapıyorlar?

“Gençliğe Hitabe” hepimizin ezberinde değil mi? Dinleyiciler, sözdeki değişimi fark ettiklerinde ortalık karışmıyor mu?

Herkes bir anda onu yuhluyor mu? Konser alanı terk mi ediliyor? Protestolar göğe mi yükseliyor?

Kıç üstü oturup kalıyor mu popçu Haluk sahnede, ben ne yaptım diye?

Bildiniz, hiçbir şey olmuyor. Açılımın suyu ısıtıldıkça haşlanmaya başlayanlar artıyor, duyularını yitirenler, şöhrete kananlar, derin düşünmeyenler, aldatılanlar... Islık, alkış...

“Gençliği Hitabe”deki, “... içinde bulunacağın vaziyetin (durum) imkân ve şeraitini (koşullar) düşünmeyeceksin!” söyleyişindeki “düşünmeyeceksin” sözünü bile üç kez tekrarlıyor da, “Bu nedir, bu ulusal söylevle oynama hakkını sana kim verdi, densiz!” denmiyor.

Popçu da, yaptığının meyvesini toplamayı sürdürüyor. Yeni Zelanda yetkililerinin sözde insancıl, aslında sahtelik, iki yüzlülük akan cami saldırısı sonrası yaptıkları küresel gösterilerine bu da eklenmiş dün:

“Bir süre önce İstanbul'a gelen Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı Winston Peters, Haluk Levent'e teşekkür etti, konser vermesi için Yeni Zelanda'ya davet etti.”

Şimdi kimse, *Anzaklar için; “ Ama Atatürk... şunu dediydi.” diye, söyleye söyleye bıkmadıkları kurt masalını, yayılmacının kuyruklu yalanını yinelemeye kalkışmasın. O sözleri Atatürk’ün demediğini, bu yalanın belgelerle çürütüldüğünü, bunun, seksen darbesinin bir ürünü olduğunu, Yeni Zelanda’daki anıta yazılan her bir cümlenin de, yalan olduğunu hâlâ bilmiyorsanız, söyleyin, ne yapalım?

Feza Tiryaki, 25 Mart 2019

Ek: *Bakınız bu sözler o uydurulan masal sözlerine benziyor mu?
Atatürk’ün Şükrü Kaya’ya Çanakkale’de konuşması için verdiği kendi yazdığı sözler böyleydi:
“Karşıda da bizimle harp etmiş insanların mezarlarını ve abidelerini görüyoruz. Orada yatanları da takdir ederiz. Medeniyet tarihi yarın karşı karşıya yatanlardan hangisinin fedakarlığını daha haklı ve daha insani bulacak ve daha ziyade takdir edecektir. Tecavüz etmiş onların abidelerini mi, yoksa vatanını müdafaa eden kahramanların hâlâ el uzatılmamış mukaddes taş ve toprak halinde bırakılmış olan bu izleri, bu kahraman izlerini mi? Kat’i hükmü medeni beşeriyetin insani takdirine emniyetle bırakabiliriz.” (Hakimiyet-i Milliye, 26 Ağustos 1931)
http://www.butundunya.com/pdfs/2015/03/023-029.pdf
https://www.youtube.com/watch?v=2JSeJJZVPKw (Etnik kökenleri sayıyor, bunlara Türk diyoruz diyor. Moda kayıkhane konseri)