1. yüz (Toplam 1 yüz)

ARİF ANLAR, SAĞIR DİNLER

İletiGönderilme zamanı: Cum May 22, 2020 22:58
gönderen Feza Tiryaki
ARİF ANLAR, SAĞIR DİNLER

Boşa kürek çekme bu olmalı. Akıntıya karşı kürek çekme. Emir büyük yerden gelmiş. Parayı veren gücün borusu ötermiş. “Ağzıyla kuş tutsa nafile!” derler ya, öyle; artık, doğruya doğru diyenleri kimse dinlemiyor. Eski bir sözümüz vardır; “Aksarayı sel bastı.” Aynen öyle.

“Aklınla gör, kalbinle işit!”

Aklı olan olur olmaz işe karışmazmış. Ah biz akılsızlar!

Yazılı basında da, bir tek akılsızımız (!) var: Arslan Bulut. En başından beri insanımızı uyarıyor, bir merkezden şişirilen, olabildiğince abartılan salgın (?) işinde dönenleri, asıl hedefin ne olduğunu açıklıyor. Görüntülü konuşmalarını yayınlayan bazı uzman kişiler, namuslu bilim insanları da var ama çoğunluk şöyle:

“Akşam oldu yat, sabah oldu kalk!”

“Isıran it dişini göstermez” derler. Bu işte, çekincesi kalmadı ısıracak çetenin, it dişini gösterdi çoktan. Anlamak istenmiyor.

Bu son haber bari gözü açsa, geleceğini görse insanoğlu. Kendine biçilen donu görse, anlasa, anlatsa, uyansa, uyarsa... Haber dünden:

“Dünyanın ikinci büyük ödeme işlemcisi Mastercard, aşı ya da başka bir önlemle corona virüsü kontrol altına alınana kadar çalışanların ofise dönüşünü istemeyeceklerini, kararı çalışana bırakacaklarını açıkladı. Şirketin Türkiye dahil birçok ülkede toplamda yaklaşık 20 bin çalışanı bulunuyor. Kararı, şirketin üst düzey bir yetkilisi Reuters’a açıkladı.”

Anlama özürlülere, anlayanlar tane tane anlatsalar burada ne denildiğini! “O şeyi” olmadın mı, olmayı reddettin mi, işe gitmene izin verilmeyecek. Ya işsizlik ya “o şeyi” kendine uygulatırsan, sana iş. Ya açlıkla terbiye, ya “o şeyle” yola gelme, elle gelen düğün bayram deyip dolaba girmek! Şimdilik dokunmuyorlar sana, yanlış anlama, kurtuluşun yok.

Anlamazdan gelenler, şu an tuzu kuru olanlar, “o şey” bulunana kadar çalışamayacaklarını nihayet kafalarına soksalar. Vakit varken buna karşı önlemlerini alsalar... Kobaylığa hayır deseler... Dünya nüfusunun azaltılma projesini, tek dünya devleti kurulmasının amacını, diktatörleşme, özgürlüklerin kısıtlanması, bireylerin insan haklarının ellerinden alınma gerçeğini, hele hele ülkemizde belli bir yaş üstüne ve altına yapılan işkenceyi bunun nedenini bir dillendirseler...

“ Sor, seni soranı.”

Bir öğren, seni niye soruyor, arayıp buluyor. O seyahat belgeleri ne? Senin kayıt altına alınman, bir tür fişlenme, özgürlüğünün kısıtlanması değil mi bu? Ne o yanına refakatçi alma zorunluluğu? 65 yaş ne zamandan beri "zihinsel engelli kişi" kapsamına sokuldu? Engeli olan, sıkıntısı olan zaten durumuna göre davranır.

Refakat, eşlik etmek, yardımcı olmak, yol göstermek demek.

Refakatçi, hastanede hastaya yardımcı olan kimse.

Kimin yanına refakatçi verilir? Yani kime bir veli, bir koruyucu tayin edilir?

Belli bir yaşın altındaki küçük çocuğun, ana babası olmayan kimsesizin, bunamışın, bir beyin hastalığına yakalananın, ne yaptığını bilmeyenin, delinin, bedensel ve zihinsel engellinin, kimsesi olmayan yatalak hastanın, malına el konulan zihinsel engelli yaşlının... yanında bakıcısı, refakatçisi olmalıdır.

Daha kimlerin yanında refakatçi olur? Hastanede yatan, hemşirenin bakımını aşan ağır bir hasta bakımı gerektiren hastanın, yalnız kalamayan hastanın, küçük çocukların... Bebelerin... Eğer yoğun bakıma kaldırılmamışsa hastanız, ziyaretçi yasağı olan o tür odalarda değilse henüz, toplumdan soyutlanmamışsa... Her an ölümü beklenmiyorsa... yanında refakatçisi durur.

Ülkeni yönetenlerin neredeyse hepsi, bu kıskaca alınan, çocuk muamelesi edilen altmış beş yaş ve üstünün, üstündeyseler, yani yaşını başını almış kişilerse, emeklilik yaşları gelip geçmişse, 65 yaş ve üstü denilen ne olduğu belirsiz ülkemize has yeni çıkan bu uygulamanın içindeyseler ve onlara ayrıcalık tanınıyorsa, yine Çölaşan'ın son yazısında dediği gibi, maskeler bile onlar için geçersizse... Bu sözlerin sonunu içinizden siz geçirin, sözümü tamamlayın... Gazeteci Emin Çölaşan yazıyor:

“Maske olayı çok ilginç... Son iki gün içerisinde ekrandan izledim. Kılıçdaroğlu Anıtkabir'de, herkes maskeli ama o maskesiz.

Tarım Bakanı, İçişleri Bakanı, Gençlik Spor Bakanı çeşitli yerlerde. Çevrelerinde bulunan herkes maskeli ama onlar maskesiz.

Sen topluma çağrıda bulunup “Herkes maske takmalı” diyeceksin ama bu aleti kendin kullanmayacaksın, kötü örnek oluyor.

Yoksa maske takmamak bir “Büyüklük (!)” gösterisi mi?” (Emin Çölaşan)

*

“Sorma hekimden, çekenden sor!” Halkından al gerçeği, “Ne döv, ne dövül!”

Hem, “Sorucu ol ki, bilici olasın!”

“Sökük demiş ki, “Gidiyorum!” iğne tutmuş.” İyi mi olmuş, kötü mü?

“İş işten geçmeden,” dönen dolabı, başa gelecekleri öğrenmeyen kalmamalı...

Ne demeli, her şey ortada, tüm bu haberler gazetelerimizde, televizyonlarımızda, dünya basınında...

İstanbul’daki, adı ortak kendi ortak hastanenin önceki günkü açılış törenine, canlı videolu yayınla katılan Japon başbakanı açıkça sonumuzu demiş. Bu “şeyin şey iğnesi” gerekir mi gerekmez mi, isteniyor mu, istenmiyor mu değil mesele, bunların gayesi “o şeyi” herkese yedirmek! Böylece insanları kontrol altına almak, ele geçirmek. Köleleştirmek...

“Abe: Aşının adil dağıtımı bizim için çok önemli.”

“Arife bir işaret yeter”miş, daha ne desin elin adamı?

Sözleri aynen böyle:

“Japonya'da geliştirilen ve virüse umut olabilecek Avigan ilacından Türkiye'ye de bağışlayacağız. Corona virüsüyle mücadelede uluslararası yardımlaşma çok önemli. Aşı çalışmaları ve bulunduktan sonra adil dağıtımı bizim için çok önemlidir.”

Ya açtıkları bu hastanenin büyüklüğü, o geçeceği varsayılan sayılara ulaşılamadığı için devleti zarara sokan köprüler gibi, burada da, günlük bakılacak otuz beş bin, yatırılacak üç bine yakın sayıda hastayı, yüzlerce klinik odasında aletlere bağlayacakları insanı nereden bulacaklar?

Başbakan “Abe” bilmeyene bildirmiş:

“Bu hastane Türk ve Japon işbirliğinin bir dayanışmasıdır. Bu hastane büyüklüğü ile şimdiden dünyanın en büyük hastaneleri arasına girmiştir. 2682 yatağı, 782 klinik odasıyla corona virüsüyle mücadelede kritik bir rol oynayacaktır. Tam kapasitede 35 bin günlük hasta kapasitesine sahip. Üç helikopter pisti de bulunuyor.”

Benim gözlerim yaşardı. Ya sizin? “Bayram değil seyran değil, eniştemiz bizi ilacıyla – adil dağıtım sözü verdiği o şeyle, yani “o yeni grip şeyiyle” öpecek!”

Cumhuriyetin koruyucu hekimlik anlayışı çok gerilerde kaldı. İnsanları 5G dedikleri çok amaçlı ileri teknoloji tehlikelerinden, cep telefonlarının yan etkilerinden, evlerde- bellerde ışınlanmadan, zehirli- sahte gıdalardan, genetiği değiştirilmiş doğal olmayan ürünlerden, kirlenen havadan sudan - tarım ilaçlarıyla, diğer zehirli kimyasallarla kirletilen topraktan koruyacaklarına, koruyucu önlemlerle kanseri, kalp krizlerini önleyeceklerine, insanlara parklı, bahçeli, yeşillikli sağlıklı yaşam alanı sağlayacaklarına; dev hastanelerde çözüm aranıyor...

Neler oluyor? Nereye götürülüyor insanlarımız?

“Arif olan anlar!”

Feza Tiryaki, 22 Mayıs 2020

Ek: “Şey”ler mecburiyetten.
Hani bir zamanlar iktidarın meclis başkanı demişti: “Şeyini şey et..... şeyi.”

Sap derken saman demeyelim de...