1. yüz (Toplam 1 yüz)

AİLEYE SALDIRI

İletiGönderilme zamanı: Çrş Tem 08, 2020 19:32
gönderen Feza Tiryaki
AİLEYE SALDIRI

Yılda, bir iki kez, öyle denk gelir, evde sinema akşamları yapar, yeni çevrilen filmlerden rastgele seçerek, bilgisayara eklenen büyükçe ekranda izleriz.

Eski Yeşilçam filmleriyle yetişmiş, yazlık sinemalarla çocukluğunda tanışmış, sinemanın sinema olduğu yılları ilk gençliğinde yaşamış bir kuşağın bireyi olarak, yenilerde eski filmlerimizin tadını bulamam, her defasında üzülürüm… Kendi kendime sorarım: “Yeni filmler bu kadar mı kötü olmak zorunda?” Sonra içim burkularak düşünürüm:

“Şimdi bu film ne anlattı? Bunu izleyen gençlere ne öğretti? Nerede çevirmişler bu filmi? Meksika mı burası, Amerika mı, neresi? Burası Türkiye olamaz. Biz on sekiz yıldır geri adım gitmiyor muyuz, nerede böyle serbestlik? Suriyeliler, gericiler, kara çarşaflılar nereye gizlenmiş; yoksa bu bir masal filmi mi? “Bir varmış bir yokmuş” la anlatılan, akla hayale sığmayan olaylar… Uçuk kaçık bir ada ülkesinin insanları mı, kim bunlar? Neresi burası?”

Filmler, eğlendirirken, insanı oyalarken, bir şey anlatmak, öğretmek, topluma olumlu – olumsuz bir katkı sağlamak için çevrilir. Nasıl romanla, bir düşünceyi, yaşamı, tarihi bir olguyu, kişiliği, bir dönemi kişilerle, yer ve zamanla veririz, filmlerle de öyle. Romanı okursun, filmi izlersin. Aradaki fark yalnızca bu. Filmde, roman, öykü, olay kahramanlarını sen zihninde canlandırmazsın, onları karşında görürsün.

Bu kez, uzun bir “Korona” karabasanının ardından üç yerli film izledim. Son üç yılın filmlerinden. İlk filmimiz “Aile Arasında” idi. İki akşamda bitirdik, sonu merak edilmeyen, şimdi ne olacak dedirtmeyen bir filmdi. Dün akşam ilk kez televizyonda gösterilmiş. 2017’de çevrilen, o yıl, Ahmet Hakan’ın gazetedeki köşesinde filmi neden çok beğendiğini on maddeyle açıkladığı film. Bu bilgileri filmi izledikten sonra kim neymiş ne değilmiş araştırırken gördüm. Ahmet Hakan’la bu derece ters düşmemize de hiç şaşırmadım, aynı kanıda olsaydık şaşardım. Ona göre buradaki mizah uzun boylu düşündürmeyen mizahmış, küfürsüz güldürmeymiş, içinde “politik gönderme” bile varmış… Ne demezsiniz?

İzlediğim diğer film, Ata Demirer’in hem kadın hem erkek rolünü oynadığı bir film:“Olanlar Oldu”.

Film en çok sevilen Türk komedi filmlerinden biri diye tanıtılıyor bilgi ağında. 2017'de çevrilmiş. Filmdeki Yunan müziği sevgisi göz yaşartıyor. Hümanistlikten kırılacak Ata Demirer. Senaryoyu kendisi yazmış. Demek ki “Yunan yağlaması” kendi içinden gelenler. Kaç yerinde, kendi şarkılarımız yokmuş gibi, o iç bayıltan Yunan şarkıları dinletiliyor, gözü sulanıyor duygulanmaktan oyuncunun, bir tatil yöremiz ( Ege), Yunan’ın bayat bir aşk efsanesiyle, Yunan’ın aşk şarkılarıyla, Yunanca diyaloglarla harmanlanarak tanıtılıyor, baştan aşağı boş boş gülmeye ayarlanmış bir film. Madem bu kadar insancılsınız, tarihteki Yunan’la pek bir övünüyorsunuz, o kültüre hayransınız, neden bu iktidar döneminde Yunan’ın el koyduğu adalarımızdan filminizde hiç söz etmezsiniz? Tek taraflı aşk olur mu? Siz Yunan’ı pohpohlarken bak Yunan yavaş yavaş yurduna el koyuyor…

İnanın, film bitince akılda hiçbir şey kalmıyor. Yok yok, kalıyor, bir sürü edepsiz sahne, açık açık edilen küfürler, saçma sapan, inandırıcılıktan uzak bir yaz aşkı. Tatilci kızla, tekne kaptanının şıpsevdi aşkı; kız, ünlü bir dizi oyuncusu imiş. Bir de kızın takıntısı var, yabancı aksanlı, bozuk Türkçeyle konuşan, robot benzeri hareketlerle kızı her yanda taciz eden eski aşkı. Sonra, kadın kılığına sokarak bir erkeği, ne anlatmak istiyorlar, hangi dönemin, hangi kültürün, hangi dünya görüşünün işidir bu, ayrıca sorgulamak gerek. Anayı oynayacak kadın oyuncu mu bulamamışlar yoksa bu tür ucuz oyunlarla ilgiyi mi artırmayı düşünmüşler?

Üçüncü filmimiz daha da uçuk kaçıktı. Adı da yine aileden alınma: “Ailecek Şaşkınız”.

Bir şirketin en üst yöneticisiyle (patronun oğluyla) emniyet müdürü Elif’in aşk öyküsü… Burada endaze iyice şaşmıştı. Resmi giyimli erkek polislerin içerisinde emniyet müdürü bir kadın, hep gündelik sokak giyimiyle “dişi Rambo” rolünde. Kolsuz bir tişört giyinmiş, saçı başı salkım saçak, bazı zaman, yandan örgülü. Emirleri veriyor, baskınları yönetiyor, tekme ve yumruklarıyla suçluları pataklıyor. Para babası şirket patronları genç kızın önünde “hazır ol da” duruyorlar… Ve burası Türkiye. Dinci iktidarın yönettiği, işi bilenlerin değil aynı yolda yürüyenlerin koltukları doldurduğu, adım adım dinsel bir yönetime giden “yeni Türkiye”. Filmde tek bir türbanlı kadın, başı takkeli erkek, yoksulluk, çirkinlik görmüyorsunuz. Herkes çağdaş. Yanlış dedim, çağ atlamış, uzay çağındalar…

Gökdelenlerin yanı başında ise yemyeşil çayırlı çiftlikler, at yetiştiriciliği, doğayla iç içe yaşam… En üstle en alt bir arada. Fantezinin sınırı yok, bir parçacık gerçekçi yanı da olsaydı keşke bu fantastik güldürünün, seyredenler bu kadar aptal yerine konmasaydı.

“Aile Arasında” filmi de aynı döngü içinde giden bir film. Günümüz Fransa’sında, kuzey ülkelerinde İsveç’te, Norveç’te bile böyle bir aile, böyle bir genç kız, böyle bir bozulmuş bir toplum bulamazsınız. Tüm yozlaşmışlıkların bir arada toplandığı, ölenle bile tatlı tatlı dalga geçildiği bir film. Gülecek yerde kasılıyor insan, bir trajediyi izler gibi içiniz yanıyor filmin kişilerine, kurgusuna, verilmek istenen ana düşünceye…

Yine bu film de, bizim ülkemizde çevrilmemiş, sanki başka bir gezegende çekilmiş, Batı ülkelerine pek bir özenilerek senaryosu yazılmış, toplumun özendirilmemesi gereken bir kesiminin (trans birey) öne çıkarılarak övünçle, özendirilerek anlatıldığı, böyle olunursa daha iyi insan olunur algısını veren bir film. Yeni Dünya Düzenine göre bir yaşam savunuluyor. Cinsiyetler birbirine karışacak ki, aile kavramı bitsin, insan nüfusu çoğalamasın, aile yapısı bozulsun…

Eski karakter oyuncularından, tiyatro sanatçılarından yararlanarak filmi götürmüşler. Filmdeki bar şarkıcısı rolündeki annenin (Demet Evgar)evlenecek kızını oynayan genç oyuncu ise, rolüne hiç uymamış. Çekimden mi, gerçekten mi öyledir, rengi uçuk, yüzü mumya gibi görünüyor. Her sahnesi insanı ürkütüyor. Zayıflıktan kemikleri sayılacak, hayalet gibi, üstünde de hep plajda giyilebilecek türden, göğsü, bacakları açık, dövmelerini gösteren, bir iki parça giysicik var. Avrupa’da bile öyle açık saçık bir giyimle sokaklarda kimseyi göremezsiniz. Bu neyin kafasıysa vur deyince öldürmüşler, başrollerin birini oynayan hastalık derecesindeki zayıf bedenli kızı yarı çıplak sokağa salmışlar. Dün şöyle tanıtıyorlardı filmlerini:

“Gülse Birsel’in yazdığı ve gişe rekorları kıran Aile Arasında filmi bu akşam Show TV ekranlarında izleyicilerle buluşuyor. Kahkaha tufanı yaratan bir komedinin ekranlara geleceği film, oyuncu kadrosuyla da göz dolduruyor.”


Doğru, bizim de gözlerimiz doldu…

Oldu olacak aile kavramını katmasalardı bu saçma sapan anlatılarına. Ben muhafazakârım (geleneklerine bağlı) diyen ünlü Adanalı kebapçı, boynuzlu çıkıyor. Oğlu başkasındanmış. Oğlanlar, kocaman adamlar, nasıl bir akılsa bu, yere ateşle yazı yazarak evlenme teklifi ediyorlar, çevre kirliliğinden başka bir işe yaramayan havai fişeklerle gökyüzünden sevgiliye mesajlar veriliyor, düğünde mikrofondan tüm aile sırları anlatılıyor, dedeleri ölen aile, düğününe devam edebiliyor, yalancıktan ölüye ağlama sahnelerine gülünebiliyor… Namazla bile alay ediliyor…

Filmlerdeki, Yunan diline, şarkılarına vurgunluğu anlamaya zorlanırken, filmin birinde, her ikisi de Türk olan kadınla erkek bir anda Fransızca konuşmaya başlayıveriyorlar. Ne fantezi ama…

“Ailecek Şaşkınız” filminde ayrıca, erkeğin erkeğe ilgisi, iktidarın çoğalma felsefesinin dillendirilmesi ( “İki çocuk az. Yapacaksın 5-6 çocuk. Biri tutmazsa biri tutar.”), hele son sahnede, lokantacı uyanık babanın, inşaatçı zengin aileye buluştukları yemekte sorduğu soru ilginçti;

“ Sizin oğlan anne sütü emdi mi?” “Evet, on beş ay kadar.”

“Bu çocuk hasta olmaz! Bizim iki kız da emmedi, hep mamayla beslendiler, anne de sütten kesilmedi. Ziyan olmasın diye sağdığımız sütleri ben içtim. Kuvvetlendim, kemiklerim güçlendi.”

Bu iğrenç söyleşiyi beğenen oğlan tarafının mutluluk gülümsemesiyle de bu sahneyi bitirdiler.

Seyircide kalan duyguları en iyisi hiç anlatmayalım.

*

Aileye saldırıyorlar.

Toplumun en küçük birimi aile bozulursa geriye ne kalır?

Feza Tiryaki, 7 Temmuz 2020

Re: AİLEYE SALDIRI

İletiGönderilme zamanı: Cum Tem 10, 2020 7:03
gönderen Gönül Pınar Atacı
Kalbine, eline ve kalemine sağlık sevgili Feza. Tüm ilahi ve insani, vatani ve milli, hukuki ve askeri, idari ve ahlaki, ulusal ve toplumsal değerlere ve geleneklere, birikimlere ve kazanımlara saldırmayı ve hakaret etmeyi açık ve gizli statejilerinin ve taktiklerinin temel bir ilkesi ve ögesi yapmış olan eski ve yeni BOP'cuların ve Beşinci Kol'cuların AİLEYE SALDIRMALARI'na ve TOPLUMUN EN KÜÇÜK BİRİMİNİ DE BOZMA emellerine hiç ama hiç şaşmamak gerek.