1. yüz (Toplam 1 yüz)

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FRANSIZ DEVRiMİNDEN ETKİLENMİŞ MİDİR? MİTHAT AKAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 09, 2016 1:39
gönderen mithat akar 1923
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE FRANSIZ DEVRİMİ

Öncelikle belirtmekte fayda var ki, Türk milliyetçiliği hiç bir siyasi partinin sınırlarına hapsedilemeyecek kadar hudutları geniş bir kavramdır. Bu yüzden, aşağıda ele alacağımız ana başlığın konusunu partiler üstü zeminde değerlendirirsek, daha fayda sağlayıcı bir çalışma yapmış oluruz.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FRANSIZ DEVRiMİNDEN ETKİLENMİŞ MİDİR?

Milliyetçilik, her ulusun tarihsel, sosyal, kültürel koşulları içerisinde farklı şekillense de milliyetçilik tanımını, mensup olunan ulusun çıkarlarını, bütün çıkarların üstünde tutmak, şeklinde tanımlamak mümkün. Fakat her ulusun tarihsel süreç içerisinde farklı iktisadi ve politik çıkarları olduğundan dolayı, milliyetçiliğin bütün uluslar için genel ve ortak bir tanımını tam anlamı ile yapmak mümkün değildir. Daha farklı bir ifade ile Batı merkezli bir ülkenin milliyetçilik anlayışı ile bir Üçüncü Dünya ülkesinin milliyetçilik anlayışı, farklı koşullarda şekillenir ve farklı çıkarları temsil eder.
Resim

Farklı kaynaklardan beslenen tanımları, şablon olarak ela alıp bir başka ülkeye uyarlamak ise bu nedenle mümkün değildir. Bu açıdan Türkiye'de yapılan en büyük hata, milliyetçilik fikrinin doğuşunu Fransız Devrimi ile başlatmak ve Atatürk'ün Türk milliyetçiliği ilkesini de Fransız Devriminin etkisinde kalarak yorumlamak oluyor. Şu gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Fransız Devrimi sonucu başlayan milliyetçilik akımı burjuvazinin önderliğinde monarşiyi devirmek için, ekonomik sınırları belirleme esasında şekillenen bir milliyetçiliktir. Yani Fransız Devrimi için sermayenin kapsadığı sınırlar "vatan", bu vatanın üzerinde yaşayan yurttaşların toplamı "ulus", bu iki temel kavramı tek merkezde toplayan, burjuvazinin politik temsilciliğini yapan kurum da Fransız devleti" olarak tarihteki yerini bulmuştur.

Tarih ilerledikçe görülmüştür ki, Fransız ulusunun ekonomik - siyasi - askeri ve kültürel çıkarları, Fransız milliyetçiliğinin gereği bütün çıkarların üstünde tutulmuş ve Fransa emperyalist bir devlet olarak toplumsal yapısını örgütlemiştir.

Türk Milliyetçiliğinin Tarihsel Kökleri

Türk milliyetçiliği, Fransız devrimi sonucu ortaya çıkan milliyetçilik anlayışından çok daha farklı temellerde şekillenmiştir.

Türk milliyetçiliğinin kökleri siyasi ve kültürel olarak binlerce yıllık geçmişe dayanır. Gerek devlet yapısı, gerek devlete bağlı ordu teşkilatlanması, din anlayışı, yazı ve konuşma diliyle oluşan Türklük bilinci, Göktürk Kağanlığından bu yana tarihin süzgecinden geçerek bu günkü halini almıştır. Türkler “Türk” adını ilk olarak taşıyan Göktürk Kağanlığından bu yana siyasal, kültürel, askeri olarak genel çıkarlarını, bütün çıkarların üstünde tutmuşlardır. Yabancı kültürel etkilere karşı kök kültürümüzü koruma yönünde bir direnme çizgisi belirleyen, esarete karşı hürriyeti savunan milli kültürümüzün kökleri, Batı ülkelerindeki gibi bir kaç yüzyıllık geçmişe değil, binlerce yıllık tarihe dayanır.

Fakat ele aldığımız konu Atatürk'ün savunduğu Türk milliyetçiliği ilkesi olduğu için şimdilik bu konuyu daha sonra ele almak üzere noktalıyoruz.

Ziya Gökalp ve Milliyetçilik

Türk milliyetçiliği yakın zamanda, Atatürk'ün "Fikir babam" dediği Ziya Gökalp tarafından sistematik olarak ele alınmış ve tanımlanmıştır. “Türkçülüğün Esasları” adlı eseriyle milliyetçiliği bir metot haline getiren Gökalp, Türk Devriminin programı olan 6 Ok'un da Atatürk ile birlikte mimarlığını yapmıştır.

Gökalp, milliyetçiliği, tarihsel gelişimin mantıklı bir sonucu olarak görmektedir. Osmanlının kurtuluş projesi olarak İslamcılık, Batıcılık ve Osmanlıcılık anlayışına karşı Gökalp, Türk milliyetçiliğini ( Türkçülük fikrini ) tek kurtuluş yolu olarak görmektedir. Gökalp’e göre "kültür" ve "medeniyet" milliyetçiliğin kilit kavramlarıdır. Kültür kavramı, millet tanımının odak noktasıdır.

Gökalp, önce Türkiye'de birlik sağlanması, sonra Türkmen boylarının birleşmesi ( Oğuz boylarının birliği ) gerektiğini, son olarak da bütün Türklerin birleşerek Turan kurulması gerektiğini savunarak, milliyetçiliğin yol haritasını o dönemde ana hatlarıyla ortaya koyar.

Yusuf Akçura ve Milliyetçilik

Atatürk'ün yakın dava arkadaşı olan Akçura, milleti : "Millet, ırk ve dilin esasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında birlik ve beraberlik meydana gelmiş insan toplumudur." cümlesi ile tanımlar.

“Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük seçeneklerinden hangisinin Türk Ulusunun kurtuluşuna vesile olacağını.” dile getiren ilk düşünür Akçura'dır. Günümüzde hala Türkçülüğün manifestosu olarak nitelendirilen "Üç Tarz- ı Siyaset" adlı makalesinde Akçura, üç seçenek üzerine yaptığı çalışmada Türk milliyetçiliğini tek kurtuluş yolu olarak görür.

Akçura, milletlerin mevcut yapısını iktisadi temelleri ile açıklama yöntemini izlemiştir. İktisadi yapıları incelerken, bu iktisadi yapı içerisinde sınıfların karşılıklı ilişkisinin, ırklar üzerindeki etkisini de ele alır. Akçura bu açıdan diyalektik metodu ön plana çıkararak, Türkçülük fikrini bilimsel bir zemine oturtur.

Örneğin Avrupa toplumlarını da incelediği "Türklerin Ulusal Uyanışı" adlı makalesinde şu bilgileri vermektedir:

"Lakin Türk milletinin kavmi yeteneklerinin oluşmasına en ziyade tesir eden sebep; fikri olmaktan ziyade maddi, iktisadi olsa gerektir; zaten diğer milletlerin kavmi yetenekleri de fikri sebeplerden ziyade iktisadi sebeplerin tesiri ile sonuçlanmıştır. Fenni keşiflerden doğan büyük değişimler iktisadi devri, Avrupa toplumsal heyetlerinin hakimiyeti mevkisine orta sınıfı (burjuvaziyi) getirdi. Orta sınıfın maddi menfaatleri, milliyetlerin yükselme ve farklılaşmasını icap ettirir. "

Akçura aynı makalesinde din ve ırk konusunu incelerken yine bilimsel esaslarda duruma yaklaşır

"Zamanımız tarihinde görülen umumi cereyan ırklardadır. Dinler, dinler olmak bakımından gittikçe siyasî ehemmiyetlerini, kuvvetlerini kaybediyorlar. İçtimaî olmaktan ziyade şahsîleşiyorlar. Dolayısıyla, dinler ancak ırklarla birleşerek ırklara yardımcı ve hizmet edici olarak siyasi ve içtimai ehemmiyetlerini muhafaza edebiliyorlar.”

Osmanlı'nın dağılması, ulusal kurtuluş savaşı ve beraberinde ulus devlete geçiş sürecimizde, Gökalp ve Akçura, Türk Devletinin kurucusu Atatürk üzerinde fikirsel olarak çok büyük etkiye sahip olmuşlardır. Gökalp sistematik ve fikirsel yaklaşımı ile Akçura da kuramsal ve bilimsel tespitleri ile Türk Devrimine ve Türk Devrimi ile temelleri oturan Türk milliyetçiliğinin bir disiplin dahilinde uygulanmasına büyük katkıda bulunmuşlardır.

Türk Devrimi ile Fransız Devrimi’nin Karşılaştırmalı Analizi

Son 200 yıldır gerileyen ve toprak kaybeden Osmanlı Türkleri, 1.Dünya Savaşı sonrasında Batı emperyalizmi tarafından Anadolu’dan atılmak istenmiştir, Türk’ün Anadolu’da varlığına son verecek olan bu girişime karşı yegâne kurtuluş yolumuz hiç kuşkusuz Türk milliyetçiliği olmuştur.

Atatürk'ün savunduğu milliyetçilik, kimi Batı hayranlarının iddia ettiğinin aksine, Fransız Devriminin milliyetçilik ekseninden temel noktaları ile ayrılır. Fransız devriminde milliyetçilik, yazımın başında da belirttiğim gibi, burjuvazinin iktisadi egemenliğine göre şekillenmiş ve kapitalizmin inşasına dönük bir milliyetçiliktir.

Ancak bizdeki milliyetçilik:

- Emperyalizme karşı milli bağımsızlık.

- Emperyalizmin teşvik ettiği iç ayaklanmalara karşı Türk ulusunun varlığını korumak.

- Batı'nın, Türkleri Anadolu'dan çıkarma amacına ve topraklarımızın paylaşılmasına karşı; Türklerin varlığını ve elde kalan topraklarımızın bütünlüğünü korumak amaçları doğrultusunda şekillenmiştir.

Ulusal Kurtuluş ve Türk Devrimi

Ulusal Kurtuluş Savaşımız aynı zamanda bir ihtilal hareketidir. İşgal kuvvetleriyle işbirliği halinde olan ve azınlıklardan oluşan tüccarlar o dönemin burjuvazisi diyeceğimiz bir gücü oluşturmaktadırlar. Madenleri, demiryollarını, tünelleri, eğitim kurumlarını, bankaları elinde bulunduran yabancı ekonomik egemenliğe karşı, Atatürk millileştirme ve kamulaştırmalarla bir milli iktisat yolu izlemiştir. Bu iktisadi yönüyle bile Türk Devrimi, Fransız Devriminden temelde ayrılmaktadır. İzlenen ekonomik yoldan da anlaşılacağı gibi, Türk Devrimi burjuvaziyi geliştirmek yolunu değil, yabancı burjuvazinin egemenliğini siyasi ve iktisadi olarak ortadan kaldırmak yolunu izlemiştir.

Aslında her iki devrimin de ( Fransız ve Türk devrimleri ) sınıfsal ve ulusal karakterlerinden de görüldüğü gibi, ayrı yol ve yöntemler izlediği ve amaçlarının farklı olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Fakat ülkemizde Atatürk'ü "burjuva devrimcisi" olarak görmekte ısrar eden belli çevreler, bu gerçeği görmezden gelmeye devam ediyorlar.

Çok daha özlü bir şekilde belirtmek gerekir ki, Fransız Devrimi burjuvazinin egemenliğini sağlamak, kapitalizmi bina etmek üzere gerçekleşmişken; Türk Devrimi milliyetçilik ilkesinin yanında, devletçilik ve halkçılık ilkeleri ile kapitalizmin toplumsal yapısının oluşmasını en başından engelleme yönelimindedir.

Fransa’nın Sömürge Milliyetçiliğine Karşı Türk Devrimi’nin Anti Emperyalist Milliyetçiliği

Fransa, tarihin ilerleyen sayfalarında, farklı ülkeleri sömürgeleştirerek egemenlik alanını genişletmek üzere bir milliyetçilik yöntemi izlemiştir. ( Örneğin Cezayir'in işgali, Yugoslavya'nın bölünmesi gibi )

Fransa’dan farklı olarak Türkiye, emperyalizme karşı ulusal egemenliği tesis etmek amacıyla anti emperyalist bir kurtuluş savaşı vermiş; diğer mazlum milletlerle dayanışma ve işbirliği içerisinde olmuştur. ( Örneğin Balkan Antantı ve Sadabad Paktı )

Temel çıkış noktaları bile, iki ülkenin farklı devrim modellerinin, yine farklı olan milliyetçilik ilkelerini ortaya koymaktadır. Türk – Fransız ilişkilerinde bu gerçeği daha net görmemiz mümkün. Fransız milliyetçiliği bize, Fransa’nın ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda topraklarımızı işgal etmesi olarak yansıdı. Türk milliyetçiliği ise Fransa’nın da dahil olduğu emperyalist işgale karşı, ulusal kurtuluş savaşı vermemiz ve ulus devlet kurmamız ile tarihteki yerini aldı.

Milliyetçiliğin Şekillenmesinde İç ve Dış Nedenler

Fransız devrimi ile şekillenen milliyetçilik, Fransa'daki iç çelişmelerin ( Monarşi ve burjuvazi arasındaki iktidar savaşı ) sonucu şekillenmiş, sonrasında bu milliyetçilik sömürgeci ve yayılmacı bir hat izlemiştir.

Türk Devrimi ile daha sistematik hale gelen milliyetçilik ise tarihsel köklerinin yanı sıra, hem dış nedenler ( emperyalist işgal, Türklerin Anadolu'dan atılarak bölgedeki milli varlığına son verilmek istenmesi ) hem de iç nedenler ( İstanbul Hükümeti'nin işgal güçlerinden yana tavır alması, iç isyanlar, Hilafet ve Saltanat egemenliği gibi ) karşısında, bir sistem dahilinde şekillenmiştir.

Bir diğer dikkat çeken nokta devlet – millet ilişkisidir. Diğer Batı toplumları gibi, Fransızlar da önce devlet yapılarını örgütlemiş sonra “millet” olmuşlardır. Oysa Türkler, askeri, sosyal, kültürel yapıları ile binlerce yıldır yaşayan bir millet olarak devlet teşkilatını örgütlemişlerdir.

Hala sömürgecilik temeline dayanan Batılı milliyetçilik anlayışı ile sömürgeciliğe karşı bağımsızlık temeline dayanan milliyetçilik ilkesini aynılaştıran ya da eşitleyen bir anlayış bir çok akademisyen, aydın ve belli siyasi partiler merkezinde yaygın olarak işlenmektedir.. Bu saplantı iki farklı şekilde ortaya çıkıyor :

Birincisi, Batı merkezli tarih anlayışının doğal sonucu olarak Türk Devrimini, kalıplaşmış şemalarla yorumlama sonucunu doğurmaktadır, ikincisi ve daha tehlikelisi Atatürk önderliğinde gerçekleşen Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın içeriğini boşaltarak, Türk milliyetçiliğine farklı anlamlar yükleme, tarihi Batılıların gözlüğü ile tahrip etme sonucunu doğurmaktadır.

Her iki bakış açısı da sakattır. Yarattığı sonuçlar itibariyle de Atatürk’ün, milliyetçiliğin, Türk Kurtuluş Savaşı’nın temel ilkelerden yoksun olarak anlaşılmasına, ilerleyen zamanda da kendi özünden koparılarak tanımlanmasına yol açar.

Her devrim o ülkenin farklı nesnel ve öznel koşulları tarafından kendi yöntemini, stratejisini, programını oluşturur. Atatürk’ün de hiçbir yoruma yer bırakmayan özlü sözünde dile getirdiği gibi: “Her devrim kendi koşullarından kaynaklanır.” Bir ülkenin toplumsal koşulları ve bunun yarattığı sonuçlar, bir başka ülkede bire bir aynı ölçütlerde var olmaz. Temel yönleri ile benzerlikler gösteren farklı milletler elbette bulunmaktadır. Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinin bir kısmın bu duruma örnek olarak verebiliriz. Ancak gelişme koşulları tamamen farklı olan Türkiye ile Fransa’yı eşitlemek, bundan başka Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimini, Fransız Devriminin izdüşümü olarak göstermeye çalışmak, eğer bilgisizliğin bir sonucu değilse büyük bir gafletin sonucudur.

Mithat Akar – Gaziantep