1. yüz (Toplam 1 yüz)

ANKARA'DAKİ TERÖR EYLEMİ: EMPERYALİZMİN AMACI VE HEDEFİ

İletiGönderilme zamanı: Prş Şub 18, 2016 22:21
gönderen mithat akar 1923
ANKARA'DAKİ TERÖR EYLEMİ: EMPERYALİZMİN AMACI VE HEDEFİ

Öncelikle Ortaoğu'daki mevcut duruma ilişkin, Prof.Dr. Sayın Ümit Özdağ'ın yapmış olduğu şu stratejik analizin aktarılmasında fayda var:

" Ortadoğu'da bir iç savaşa müdahil olan devletin, göz önünde tutması gereken başka bir husus ise böyle bir durumda iç savaşı sadece kaynak ülkede tutmanın mümkün olmadığı ve iç savaşın bölgesel bir nitelik kazanma eğiliminin yüksek olduğudur. "

Ankara'daki son patlama en başta Sayın Ümit Özdağ’ın yukarıda alıntıladığımız analizi ve bakış açısı ile yorumlanmalı.

Bu analiz temelinde, Ankara’daki terör eylemini daha doğru bir denklem kurarak inceleyebiliriz.

1991’den bu yana ABD emperyalizminin bölücü terör örgütüne verdiği desteği sağır sultan bile duydu. ABD Özel Kuvvetleri’nin sınır ülkelerde bölücü terör örgütüne verdiği eğitim ise tamamen ayyuka çıkmış bir durumda. Geçtiğimiz haftalarda Silopi’de bulunan ABD menşeli İHA’nın ( İnsansız Hava Aracı) bulunması ise kimi haber kanallarında birkaç dakikalık sunumla geçiştirildi.

Ancak 24 Kasım’da Rus uçağının düşürülmesi sonrası, Rusya’nın PYD/YPG’ye vermiş olduğu destek ise gerek ana akım medyada, gerek de politik iktidar mercilerinde hemen her gün sıklıkla işlenmektedir. Bu açıdan Türk – Rus ilişkileri, ABD’nin belirlediği ölçekte her geçen gün daha da gerilmekte ve iki ülkedeki politik iktidar da ABD’nin bölgedeki bu oyununa alet olmaktadır.

Erdoğan, söz konusu olan, ABD’nin bölücü örgüte verdiği destek olunca “Birimizi tercih et.” demektedir. Bu durum Türk Devlet yapısı ile bölücü örgütü eşitleyen bir algının da dışa vurumudur. Ancak söz konusu Rusya veya Suriye olunca “Zalim rejimlerin piyonu PYD/YPG” tavrı koyuluyor Erdoğan tarafından.

Eğer söz konusu olan, Türk ulusunun varlığını tehdit eden bir örgüt ise, bu örgüte destek veren kim olursa olsun, o ülkeye ve o ülkenin devlet mekanizmasına karşı net bir duruş sergilemek en tutarlı tavır olacaktır. Bu, ABD veya Rusya olsun fark etmez. Erdoğan’ın PYD/YPG merkezinde ABD’ye karşı almış olduğu “Birimizi tercih et” tavrı ancak, bölücü terör örgütünün elini güçlendirir.

Burada üzerinde durmamız gereken konu, Ankara’daki patlamanın ABD ve Batı destekli olduğu yüksek bir olasılık iken; ABD’ye karşı kararsız, ancak ABD’nin hedef aldığı ülkelere karşı mutlak bir karşı tavır alınmasıdır. Bu durum iki açıdan Türkiye’nin milli güvenliğine zarar verir:

1 – Kararsız tavır aldığınız ABD, bildiğini daha kararlı okumaya devam eder. Yani ABD, bölücü terör örgütüne daha aktif destek verir.

2 – Mutlak tavır aldığınız diğer devletler de, ( Rusya,İran,Suriye )Türkiye’deki politik iktidarın bu ikircikli tutumuna karşı Türkiye’ye karşı daha keskin hatlarda cephe alır.


Eğer bu eylem, farklı bir ülkeye ( Rusya ya da Suriye'ye ) ihale edilirse; Türkiye'nin bölgesel ilişkileri bir daha düzelmeyecek boyuta girer. Bu durumda eylemin Batı ülkelerinin bir örtülü operasyonu olduğunu daha net anlamış oluruz. ABD'nin yönlendirmesi ile Türk - Rus ilişkilerinin gerilmesi, Türk Ordusunun Suriye sınır hattında YPG'ye yönelik başlattığı operasyonlar bu terör eyleminin, sınır komşusu bir ülkeye ihale edilmesine uygun bir zemin yaratmıştır.

Göz önünde bulundurulması gereken diğer bir nokta da, 24 Temmuz’dan bu yana Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Doğu ve Güneydoğu’da, ABD’nin “kara gücüm” dediği ve desteğini pervasızca ilen ettiği bölücü terör örgütüne karşı başlattığı operasyonların, ABD’yi rahatsız ettiğidir. Çünkü, ABD’nin bölgedeki temel aktörelerinden olan PYD/YPG/PKK’nın gerçekleştirilen operasyonlar sonucu yıprandığı ve “fena halde dayak yediğini” bizim kadar, ABD’nin kendisi de görmektedir.

Bu temel gerçek göz önünde bulundurulursa, terör eyleminin, hangi terör örgütüne ( El Nusra, IŞİD, PKK/YPG ) ihale edildiği önemli değil. Önemli olan gereken "mesajın" muhataplarına iletilmesi.

ABD ve diğer Batı merkezli ülkeler; Batı illerimizde bu tip örtülü operasyonlar gerçekleştirerek Güneydoğu'daki iç güvenlik harekatını sekteye uğratmak amacını taşıyorlar. Bu açıdan bu terör eylemiyle Türkiye'ye ve Türk Ordusuna mesaj verilmek istenmektedir. ABD, Türk Silahlı Kuvvetlerine "denetimim dışına çıkma" demektedir.

Yakın tarihimizde Türk Ordusunun dikkat merkezini ve motivasyonunu dağıtmak, Batı'nın temel taktiklerinden biri olmuştur. Bununla birlikte, ordunun temel tehdit algısı başka bir alana çekilmek istenmektedir.

Terör örgütü, cephe gerisi olan sınır komşusu ülkelerden beslenmektedir. ( Irak'ın kuzeyi ve son dönemde Suriye'nin kuzeyi ). Bu ülkelere sınırı olan illerimizde alınacak güvenlik tedbirleri, terör örgütlerinin beslenme dinamiklerini ortadan kaldıran bir işlev görüyor. Terörün, iç alanlara kayması ve güvenlik tedbirlerinin Batı illerinde ve Orta Anadolu'da yoğunlaşması, sınıra komşu olan illerde terör örgütlerinin elini biraz da olsa rahatlatır. Sınırdan iç alanlara kayan terör eylemleri, güvenlik kuvvetlerimizin, daha geniş alana yayılmış ve sınırları belli olmayan bir alanda hakimiyet sağlamalarını gerektirecektir. Bu alan hakimiyeti, sınıra hakim olmaktan daha zordur.

Bu açıdan, son birkaç gündür İstanbul'un belli semtlerinde gerçekleşen terör eylemleri ile Ankara'daki patlamayı bütünsel açıdan değerlendirmek gerekiyor.

Amaç, terörü Güneydoğu ve Doğu illerimizden, Batı illerimize taşıyarak, güvenlik kuvvetlerinin alan hakimiyeti sağlamalarını zorlaştırmaktır.

Terör eyleminin, Ankara'da ve üstelik Genelkurmay Başkanlığına 300 metre mesafede gerçekleştirilmesi, üzerinde önemle durulması gereken başka bir nokta.

Son olarak. Türkiye'deki politik iktidarın, ABD merkezli politikalar doğrultusunda bölge ülkelerini karşısına alması ve Suriye'ye terör ihraç etmeye başladığından dönemden bu yana:

Gaziantep, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul - Sultan Ahmet patlamalarında ve yine Ankara'da gerçekleşen son patlamada yüzlerce insan öldü ve Güneydoğu’daki operasyonlarda Temmuz'dan bu yana yüzlerce şehit verdik.

Sayın Ümit Özdağ’ın yazının girişindeki tespitini hatırlayacak olursak: Süreç, bu şekilde devam ederse, Suriye'nin Afganistanlaşması, Türkiye'nin Pakistanlaşması sürecinden; en çok zarar gören ülke maalesef Türkiye olacak.

Mithat Akar - 17.02.2016 Gaziantep