1. yüz (Toplam 1 yüz)

“Muhalefetin” AB’ye Karşı Tutumu: Tam Bağımsızlık mı Emperyalizme Teslim Olmak mı?/ Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Cmt Kas 26, 2016 17:53
gönderen mithat akar 1923
Muhalif Olmak Adına “Ecnebiden Nasihat Almak”

Bugün Bakırköy Belediyesi temel atma töreni etkinlikleri çerçevesinde, önce ilçenin belediye başkanı sonrasında da Bakırköy Belediye Binası'nın temel atma törenine katılan ana muhalefet lideri birer konuşma yaptılar.

Resim


İlçenin belediye başkanının "Bakırköy farklı etnik grupların bir arada bulunduğu bir bölgemizdir" şeklinde, Türk kimliğini "diğer etnik kimlikler" arasında "alt kimlik" haline getiren konuşmasından sonra, mikrofonu Kılıçdaroğlu aldı. Kılıçdaroğlu konuşmasının bir bölümünde: "Avrupa Parlamentosu müzakereleri dondurma kararı aldı. Müzakerelerin yeniden başlamasını istiyoruz." dedikten sonra " AB ile müzakerelerin özü demokrasidir. Eğer ülkende demokrasiyi savunuyorsan, yargı bağımsızlığını savunuyorsan, CHP son ferdine kadar parlamentodaki tüm milletvekilleriyle getireceğin yasal düzenlemelere destek verecektir. " şeklinde bir değerlendirme yaptı. Bununla beraber Atatürk'ün yüzünü her zaman Batı'ya döndüğünü ifade etti.

Muhalif olmak adına, HDP'ye yedeklenen CHP yönetiminin, AB emperyalizmine yedeklenmesine kendi adıma hiç şaşırmadım. Çünkü HDP’ye yedeklenmek ve aynı anda AB’yi desteklemek kendi içerisinde “tutarlı” bir davranış. Kılıçdaroğlu’nun, bu açıdan AB’ye karşı Ulus Devleti savunması kendi içinde çelişkili bir tutum olurdu. "Ben AB’ye, emperyalizme sonuna kadar karşıyım" diyen CHP’li arkadaşların, Kılıçdaroğlu’nun bu konuşması karşısında ne düşündüğünü merak ediyorum doğrusu. Bu yüzden konunun kısa bir değerlendirmesini yapmak kanımca önem arz ediyor.

AB Demokrasi Getirir mi?

Öncelikle AB’nin bizden ne istediğine kısaca bir bakalım.

AB, üyelik başvurusu yapan ülkeleri önce kendi birliğine alıp, daha sonra o ülkeyi kendine uyumlu hale getiren bir siyasi örgütlenmeye sahiptir. Ancak bu uygulamanın tek istisnası 1987’de tam üyelik başvurusu yapan Türkiye olmuştur. Ancak, o dönem kimi yönleriyle muhafaza ettiği, Ulus Devleti askeri ve anayasal temellerde koruyan yapısı, milli güvenlik anlayışını Batıcı iktidarlara rağmen sürdüren mevcut haliyle Türkiye’nin AB’ye alınması, AB merkezinde yer alan devletler açısından mümkün değildi. Önce Ulus Devlet yapısının tamamen çözülmesi, Türkiye’nin milli dinamiklerinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. AB ülkeleri 1987’den itibaren adım adım Türkiye’nin siyasi – ekonomik çözülmesine neden olan “Müzakere” sürecini bu yüzden başlattı. Buna göre:

- Türkiye’nin Ermeni soykırımı yaptığını kabul etmesi gerekiyordu. ( AB’nin merkezinde yer alan Fransa ve Almanya parlamentoları, yaptıkları oylama ile birçok Avrupa ülkesi gibi sözde soykırımı kabul etmişlerdir. )

- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Türkiye’nin koruyucu tavrı bitirilmeli, Türkiye “garantör devlet” olma konumundan vazgeçmeli.

- Türkiye “Kürt Sorunu” adı altında Türk ulusuna dayatılan meseleyi kabul etmeli, anayasada yer alan Türklük kavramını adım adım ortadan kaldırmalı. Başta Kürtçe olmak üzere, Türkçe dışında diğer diller de resmi dil olarak kullanılmalı.

- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkinliği azaltılmalı, Türk Ordusu küçültülmeli.

- Türkiye resmi ideolojisinden ( yani Atatürk’ün Cumhuriyeti kuran temel felsefesinden ) vazgeçmelidir.

Tek başına yukarıda saydığımız nedenler bile AB’nin temel istek ve amacını ortaya koymaya yetiyor aslında. AB, Ulus Devlet yapısı ortadan kalkmış, temel kurucu unsurunun, yani Türk ulusunun, siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel egemenliği tamamen dağıtılmış, çok dilli, çok etnikli, dağılmaya yüz tutmuş bir Türkiye istiyor. Ancak bu süreç tamamlandıktan sonra, Türkiye’nin AB’ye üye olabileceğinden bahsediyor. Tabi eğer bir Türkiye kalırsa.

Resim

Kendi Elimizle Egemenliğimizi Devretme Önerisi

Kılıçdaroğlu’nun konu hakkındaki düşüncesine gelirsek… Ana muhalefet lideri, bu konuların “tam demokrasi” olduğunu iddia ediyor ve ekliyor : “Başkasının dayatması ile değil, kendi rızamızla bunu gerçekleştirmeliyiz.” Yani kendi rızamızla Kıbrıs verilmeli, sözde soykırım dayatması kabul edilmeli, Türkçe tek resmi dil olmaktan çıkarılmalı, Ege’de Yunan işgali, Yunanistan zoruyla değil, kendi rızamızla olmalı. Kendilerini kutlamak lazım, kendi celladına aşık olan kurban bile bu kadar karşılıksız sevemezdi doğrusu. Yabancı devletlerin, Türkiye’ye karşı tehdit unsuru olarak kullandığı “Müzakereleri Dondurma” kararını dahi, “muhalefet etmek” noktasında kullanan böyle bir “ana muhalefet” varken, mevcut iktidarı kim tutar ki! Muhalif olmak kılıfıyla, Türkiye’nin bağımsızlığını Avrupalı devletlere biat etmek adına teslim eden AB destekçisi muhalefet bir yanda dururken; AB’nin “tehdit ettiği” politik iktidar yapısı da diğer yanda AB ile restleşiyor. Siz, siyasetle ilgilenmeyen bir Türk olsaydınız, dışarıdan baktığınızda kimi haklı görürdünüz? Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden AB’ye destek veren “muhalefetten” mi; AB ile dışarıdan bakıldığında restleşen iktidardan mı? Tabi bir de buna "İzmir tek başına AB'ye girsin" önerisi ile gelen "müptezelleri" de eklemek gerekiyor.

Türkiye’de mevcut iktidarın bu kadar uzun süre varlığını korumasındaki bir neden ABD’nin Türkiye’deki alternatifsizliği ise diğer neden de iktidarın elini bu kadar güçlendiren bir ana muhalefetin olmasıdır kuşkusuz.

Resim


Durum aslında tam bir komedi… Batı emperyalizmine karşı milli kurtuluş savaşı veren Atatürk’ün ilk genel başkanı olduğu partinin şimdiki genel başkanı Avrupa emperyalizmini savunuyor. BOP temelinde Türkiye’de iktidar yapılan diğer parti AB ile restleşiyor! Tabi biz iktidarın “anti emperyalist” olduğunu kesinlikle iddia etmiyoruz. Bu konuda çok defa yazdık, çizdik. Ancak adı üstünde “İktidar odağı”… Onun görevi zaten ABD’nin bölgesel egemenlik planına göre siyaset üretmek. 14 yıldır bunu yeterince ispatladılar. Ancak muhalefette olan bir parti yönetiminin, Avrupa emperyalizmini savunması, bugüne kadar ki ihanet sürecine ortak olmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Ayrıca “Atatürk yüzünü Batı’ya dönmüştür” diyen Kılıçdaroğlu’na biri hatırlatsın, 1914 – 1922 yılları arasında Türk topraklarını işgal eden devletler “Patagonya “ veya “Kongo” devletleri değildi. İşgal orduları da “Mars Silahlı Kuvvetleri” değildi. Bildiğimiz İngiltere, Fransa, İtalya ve onların koçbaşı olan Avrupalı devletler ve onların ordusuydu. Hani sizin “yüzünü Batı’ya döndü” dediğiniz Batı’lı devletler ve onların orduları yani. Türk ulusu, o dönem Batılı olan şimdiki AB ülkelerine karşı bir milli bağımsızlık savaşı vererek Cumhuriyeti kurdu anlayacağınız, sayın ana muhalefet lideri. Aynı zamanda “Avrupa’dan nasihat alarak” medeni olacağına inanan odaklar da Gazi’nin karşısındaki bir başka güçtü.

Atatürk, Avrupa Medeniyeti ve Tam Bağımsızlık

Atatürk’ün bu konu hakkında ne düşündüğüne göz atmak, sanırım en öğretici tavır olacaktır. Bakınız Atatürk “Avrupalılaşma” ve “bağımsızlık” konularında ne düşünüyor.

“Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal vardır ki Ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” (Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922, TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt:17, Sayfa:6)

“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

O halde, ya istiklâl ya ölüm!”
Resim

Ana muhalefet lideri olmasa da, bu partinin tabanında yer alan, kendisini Atatürkçü olarak nitelendiren kadroların, Atatürk’ün konu hakkındaki düşüncelerini incelemesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Mithat Akar / Gaziantep

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226