1. yüz (Toplam 1 yüz)

KİME "MİLLİYETÇİ" DENİR? / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 20, 2017 13:17
gönderen mithat akar 1923
Millet Varsa Milliyetçilik de Vardır

Millet (ulus) aynı soya dayanmakla beraber, aynı dili konuşan, aynı tarihsel geçmişe sahip, aynı ülküyü aynı heyecanla savunan, amaç ve kader birliği etmiş toplumlara verilen addır. Aynı topraklarda yaşayan ve aynı inancı paylaşan toplumlar, en üst teşkilatlanma organı olan devlet teşkilatı aracılığıyla kendi varlıklarını ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri anlamda devam ettirirler.
Resim

Yukarıdaki tanıma bağlı olarak Türk milletini tanımlarken, Türk soyuna dayanmakla beraber Türkçe konuşan, geçmişi Türk tarihine dayanan, Türk ülküsünü temel ülküsü haline getirmiş, Türk yurdunda amaç ve kader birliği etmiş millete, Türk milleti adı verilir, diyebiliriz. Binlerce yıllık tarihten günümüze,Türk milletinin yaşadığı ve öldüğü, Türkçe konuşulan, Türk kültürünün egemen olduğu, Türk'e yurtluk etmiş topraklara ise Türk vatanı denir.

Bu iki bağlantıdan yola çıkarsak eğer Türk milliyetçiği veya aynı anlama gelmek üzere Türkçülüğü tanımlayabiliriz. Türk milliyetçiliği, Türk ulusunun ve Türk yurdunun menfaatlerini, kişisel ve siyasi bütün çıkarların üstünde tutarak, Türk'ün hürriyetini ve istiklalini savunmak ve bu uğurda Türk dilini, kültürünü, tarihini yabancı kültür ve dillere karşı savunmaktır. Cümle uzun olsa da, tanım bence çok net.

Birçoğumuzun bildiği bu tanımları neden yaptım?

İki nedenden ötürü... Bir, Türkiye'de Türk milliyetçiliğini reddederek siyasi başarı elde edeceğini sanan hiçbir odak bu güne kadar başarı sağlayamamıştır. Çünkü millet (ulus) ve milliyetçilik (ulusçuluk - ulusalcılık değil, milliyetçiliğin eş anlamlısı olan ulusçuluk) tarihsel, kültürel ve siyasi bir gerçekliktir. Gerçekliği reddederek bir kazanım elde etme peşinde koşanlar, ancak bir serap deryasında kendilerini avutmaktadırlar.

İki, Türk milliyetçiliğini savunmayan hatta milliyetçiliğe karşı savaş açan odakların, yukarıda belirtmiş olduğum nedenin önemini fark ederek "milli" söylemlerde bulunması ve bu durumun yarattığı kirlenmeye dikkat çekmek. Çünkü kendi siyasi varlığını devam ettirmek için, "milli" söylemlerde bulunmak, sadece politik bir manevra yapmak amacını içermekten ziyade, milliyetçiliğin içeriğini boşaltan, onu kendisi için "zararsız" hale getirmeye çalışan bir amacı içerisinde barındırmaktadır. Daha özlü bir ifadeyle milliyetçiliğe karşı olanların, milli söylemlerde bulunması "popülizm" uygulamasından daha derin bir etki yaratmaktadır. Kendisine "Türk milliyetçisiyim" diyemeyen odakların, sınırları belirsiz "ulusalcı" kavramını kullanmasından daha sinsi bir plan içermektedir bu yöntem.

Bu durumu somutlayan onlarca örnek mevcut elimizde. Bir dönem "milliyetçiliği ayaklar altına" aldığını iddia eden, "Bana Türkçülükle gelmeyin" diyen, ulusçuluğu "parçalayıcı" olarak gören kişi ve odaklar; son bir yılda Türkçü fikir adamı ve tarihçi Nihal Atsız'ın şiirlerinden kesit okuyabiliyor veya "İstiklal Savaşı" verildiği yönünde propaganda yapabiliyorlar. Ancak söylem düzeyinde ifade edilen bu vurgular yapılırken, arka planda milli/üniter devlet yapısının varlığına son vermeye dönük bir tasarım da yapılıyor.Milli söylemlerle birlikte, milli dinamiklerin parçalanması aynı anda yürütülünce ortaya iç içe geçmiş kavramlar ve uygulamalarla "ince" bir algı yönetimi ortaya çıkmaktadır.

Kurucu İdeoloji Olarak Türk Milliyetçiliği

Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ilkesi ve ideolojisidir. Bu gerçeği, Cumhuriyetimizin kurucu önderi Gazi Kemal Atatürk, "Biz milliyetperveriz ve doğrudan doğruya Türk milliyetçisiyiz." cümlesi ile ortaya koyduğu gibi, kurucu programımız olan 6 OK'ta milliyetçiliği anayasal ilke halinde tanımlayarak ortaya koymuştur. Yani milliyetçiliği ilkesel düzlemde ortaya koymaktan uzak bir algılama ile pratik bir uygulama olarak görmeyen bir hareketin hem başarı şansı yoktur hem de söylem düzeyinde ne kadar "milli" olduğunu iddia ederse etsin;o hareket veya kişinin gerçekten milliyetçi olduğunu öne sürmek imkansızdır.

Eğer bir ilke / ideoloji, kurucu düzeyde bir öneme sahipse, kuruluş aşamasından önce bir yıkılma ve yok olma süreci var demektir. Yoksa "kurucu" ilke olmasının ne anlamı var ki? Dolayısıyla Türk devletinin kurucu ilkesi olan milliyetçilik de, siyasi bir program olarak ortaya çıkmadan önce, bir buhran ve bunalım dönemi mevcuttu. Gazi'nin önderliğinde bir araya gelen Müdafaa-i Hukukçular bu bunalıma milliyetçiliği ve halkçılığı esas alan bir milli kurtuluş savaşı ile karşılık verdiler.

Türkiye ve Türk milleti, şimdi de bir buhran/kriz ve bunalım döneminden geçmektedir. Bu dönemlerde kavramlar birbirinin içine geçer, sahadaki aktörler milletin hassas olduğu konuları istismar ederek kendi çıkarları doğrultusunda çok rahat kullanır. Koşullar provokasyona, kutuplaşmalara, çatışmaya açıktır. Eğer biz kavramları yerli yerine oturtur, kimin AK kimin KARA olduğunu, odakların icraatları içerisinde gözlemlersek, bu çatışmaların önünde büyük oranda geçmiş oluruz. Bununla beraber temel değerlerimizin de istismar edilmesine bir ölçüde engel olabiliriz.

Türkçülük / Türk milliyetçiliği son süreçte en çok istismar edilen konulardan biri. Sahada çalışma yürüten birçok odak, Türk milletinin hassas olduğu konuları bildiği için "MİLLET", "TÜRKLÜK", "İSLAMİ DEĞERLER" üzerinden bol keseden propaganda yapıyor. Referandumda "evet" kullanacak olanların da "hayır" dan yana tercih yapacak olanların da (küçük bir azınlık hariç) büyük bir çoğunluğu "vatansever" olduğu için "evet" ya da "hayır" dan yana oy kullanacağını ifade ediyor.

Türk ulusunun vatansever ve milliyetçi olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Ancak sahada bir plan dahilinde çalışma yürütenlerin, son dönemde milliyetçi olduğunu salık verenlerin ya da bu güne kadar halkla iç içe olmamış, ama toplu taşıma aracına bindiğinde "çoğunluk" olan Suriyelileri fark edince "vay canına Türkçüler haklıymış"" diyen merkezlerin ve kişilerin samimiyetini görmek istiyorsak, onları son birkaç hafta ile değil, siyasi yaşamlarının bütünü içerisinde ve en önemlisi pratik uygulamaları ile değerlendirelim.

Kavram karmaşasının ve siyasi hesapların çözüleceği nihai nokta, eylem/icraattır. Bunun için milletle iç içe olmak ilk ve temel şarttır. Türk milletinin değerlerini kullanarak siyasi hesap peşinde koşanların maskesini indirmenin yolu, gerçeğin kendisi olan Türk milletini tanımaktan geçer. Milliyetçiliğe karşı olanlarla beraber onu kendi hesapları için kullananlar bilmelidir ki "Güneş balçıkla sıvanmaz."

Milliyetçilik ilkesi ile son cümlemin ne alakası mı var? Çünkü millet var olduğu müddetçe, milliyetçilik de var olacaktır. Türk milleti, daha dün "milliyetçi" olanlara değil, milliyetçiliği bir yaşam tarzı, kurucu temel ilke ve milletin diriliş, derleniş ve direniş ideolojisi olarak görenlere inanacaktır. Çünkü "Taş kırılır, tunç erir; ama Türklük ebedidir."

Mithat Akar / Uşak

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226