1. yüz (Toplam 1 yüz)

15 TEMMUZ’UN HALKALARI / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Pzr Tem 16, 2017 12:29
gönderen mithat akar 1923
Yanılsama Yaratan İki Halka
Resim

Konuya girerken, öncelikle belirtmemiz gereken birkaç temel gerçek var. Bunlardan ilki ve toplumda yanılsama yaratan en önemli sıkıntı, 15 Temmuz’a yönelik bakış açısıdır. 15 Temmuz’a gerek iktidar odağının, gerek iktidar karşısında olduğunu iddia eden kimi kuvvetlerin sadece kendi merkezlerinden yaklaşmaları, mevcut durumu sadece kendi pencerelerinden değerlendirmeleri temel yanlışıdır.
İktidar odağı, gerçekte bir iç savaş ve işgal girişimi olan harekatı sadece kendisine yönelik bir “kalkışma” olarak topluma yansıtarak bir algı yönetimi gerçekleştirirken; “muhalif” olduğunu iddia eden kuvvetler de salt iktidar karşıtlığı üzerinden duruma yaklaşıp, Batı merkezlerine bağlı olan merkezlere bağlı bir anlayış ortaya koymaktadırlar. Burada iki merkezin de bilinçli ya da bilinçsiz olarak manüpile ettiği temel gerçek, 15 Temmuz’un bir iç savaş ve işgal girişimi olduğu gerçeği ile birlikte, bu operasyonun hedefinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile beraber Türk ulusunun temel varlığının ortadan kaldırılması hedefini içerdiği gerçeğidir. Durumun, uluslar arası zeminden ayrı, sadece “iç dinamiklerin” kendi içindeki bir çatışma ve çelişme olarak yansıtılması yanlış bir teşhis koyulmasına neden olmakta, yanlış teşhis ise yanlış çözüm yolları aranmasına yol açmaktadır. Böylece iktidar odağı kendi statükosunu sağlamlaştırmak yönünde sistemi dizayn ederken, “muhalefet” de iktidara karşı olmak adına uluslar arası güçlerin planına göre hareket etmektedir.


15 Temmuz Küresel Güç Merkezlerinin Bir Operasyonudur

15 Temmuz birkaç haftada, ayda ya da birkaç yılda ortaya çıkan bir “kalkışma” değil. Zaten hiçbir toplumsal olay veya savaş, iç savaş girişimleri kısa bir zaman diliminde ortaya çıkmaz. Her toplumsal olay uzun yılların toplam sonucu olarak ortaya çıkan bir sürecin sonucudur. Türkiye’de 15 Temmuz, ülkemizin 1947’de ABD’ye bağımlı olma, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1952’de NATO’ya dahil edilme sürecinden bu yana uzanan, on yılları kapsayan ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel sürecin toplam sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Daha farklı bir ifadeyle, mevcut durum iktidar odağını oluşturan iki güç merkezinin kendi içindeki çatışmayı aşan, küresel emperyalizmin bir müdahalesi olarak okunmalı. Tekrar etmekte fayda var, küresel odaklar burada politik iktidarı hedef almaktan ziyade, Türk milletini ve Türk ordusunu hedef almıştır.

Çok uzaklara gitmeden, hepimizin bilinçlerinde tazeliğini koruyan birkaç uluslar arası operasyonu hatırlarsak 15 Temmuz’un arkasındaki dinamikler daha net anlaşılır sanırım.

- “Çözüm” Ya da “Açılım” Süreci: “Barışı sağlamak” adına bölücü terör örgütüne sağlanan meşruiyet ve geniş siyasal haklar, Türk milletinde ve TSK’da büyük moral bozukluğuna yol açmış, buna karşın terör örgütü birçok bölgede “alan hakimiyeti” sağlamıştır.

- Ergenekon ve Balyoz Tertipleri: TSK’ya karşı başlatılan operasyonlar ve yürütülen psikolojik savaşla ordu içerisinde ABD’ye karşı duruş alan, Atatürkçü, milliyetçi komutanlar tasfiye edilmiş deyim yerindeyse Türk Ordusu kendi ülkesinde esir alınmıştır. Hem “Çözüm” süreci adı altında terör örgütüne alan açılması hem de TSK’ya kurulan kumpas bizzat Batı merkezlerinden planlanmıştır. Bu konuyu merak edenlere David Philips’in 2007 yılında hazırladığı Türkiye Raporu’nu okumalarını tavsiye ederim.

Belirtmekte fayda var. 15 Temmuz’u gerçekleştirenler, Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde tasfiye edilen komutanlarımızın yerine geçen kuvvetlerdir. Farklı bir ifadeyle, Ergenekon ve Balyoz olmasaydı, 15 Temmuz işgal ve iç savaş girişimini gerçekleştirenler Türk ordusunda kritik komutanlıklarda görev alamayacaklardı. O dönem “Ordu vesayetini kaldırmak lazım”, “Ergenekon’un savcısı benim”, “Türkiye sivilleşmeli” şeklinde ifadede bulunanları da anmak lazım. Bu durumda Ergenekon ve Balyoz’u planlayanlarla, 15 Temmuz girişimini planlayanların aynı kuvvetler olduğunu görmek zor olmaz sanırım.

- ABD’nin Kara Gücüne Operasyon: Son olarak 2015’te Sur’da başlatılan ve bir yıl süren, bölücü terör örgütüne yönelik yürütülen operasyon çok önemli. Türkiye, terörle mücadele tarihinde, karşısındaki belki de en büyük isyan girişimiyle karşı karşıya kalmış, terörle mücadelede ilk kez “meskun mahalde çatışma” sürecini yaşamıştır. Bir yıl kent merkezlerinde güvenlik güçlerimizin sürdürdüğü bu operasyondan en çok rahatsız olan ABD oldu. Operasyonların sürdürüldüğü sırada ABD temsilcileri ve büyükelçilerinin HDP yönetimindeki belediyeleri ziyaret etmesi, hemen ardından “Türkiye savaş ısrarından vazgeçmeli, bunun bedelini Türk halkı ödüyor” şeklinde üstü kapalı tehditlerde bulunmaları, ABD’nin buradaki safını ortaya koymaktadır.15 Temmuz, Sur merkezli operasyon bittikten kısa bir süre sonra gerçekleştirildi.

Yukarıdaki halkaları tekrar pahasına toparlayacak olursak:

“Çözüm” adı altında başlatılan süreç devam ederken, TSK içerisindeki miliyetçi – Atatürkçü subayların tasfiyesi başlatıldı. “Çözüm” sürecinde bölücü terör örgütü kent merkezlerinde bir taraftan yığınak yapıyor, diğer yandan da Suriye’nin kuzeyinde “alan hakimiyeti” ve “meskun mahalde savaş” eğitimi görüyor. Hemen arkasından terör örgütü Suriye’den elde ettiği deneyimi Diyarbakır, Şırnak gibi ilerimize taşımaya kalkıyor. Bu operasyonlar bittikten kısa süre sonra, 15 Temmuz girişimi gerçekleşiyor. Burada aslında birbirini tamamlayan halkalarla karşı karşıya kaldığımız, sürece kuş bakışı bakıldığında,çok net görülüyor.

Yukarıda anlattığım olaylar birbirinden ayrı değil, birbirine bağlı halkalardan oluşmaktadır. Ve bütün bu olaylar, Batı merkezlerinden planlanarak Türkiye’deki vekilleri tarafından devreye sokulmuştur.
Resim

15 Temmuz Planı Ordu ve Millet Tarafından Engellenmiştir

15 Temmuz partiler üstü zeminde incelenir ve Türk milletinin ortak paydaları öne çıkarılırsa o gün gerçekleşen karşı koyuş daha anlamlı hale gelir. Hiçbir halk hareketi partilerin ya da parti liderlerinin talimatıyla açıklanmayacak kadar derin boyutlar içerir. Birilerinin bunu kendi çıkarına kullanması ayrı; milletin ve ordunun ortak hareket etmesi ayrı bir gerçektir. Bu noktada açıklanması gereken temel nokta, 15 Temmuz girişimine karşı eğer TSK içerisinde bir direniş ve karşı hareket olmasaydı, bu girişim Batı merkezlerinin istediği bir sonuçla biter veya en “iyi” ihtimal daha kanlı çarpışmalar olurdu. O gün gerek Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde suçlanan komutanlarımızın gerek de sivil olduğu halde hiç düşünmeden kendi karargahını ve vatanını savunmak için beline silahını alıp giden komutanların gerçeğini kimse unutmamalı.

Unutulmaması gereken temel bir gerçek var. Türkiye’ye dönük hiçbir operasyon, terör eylemi emperyalizmden bağımsız olarak ele alınmamalı. Moda deyişiyle bu gün “FETÖ” denilen ABD güdümlü cemaat de, bölücü terör örgütü ve türevleri de,IŞİD, ÖSO, El Nusra gibi örgütler de aynı güç merkezlerine bağlı hibrit savaşın aktörleridir. Bu aktörlerle samimi bir mücadele en başta antiemperyalist, milliyetçi olmakla daha sonra bunlarla ortak akla sahip olmamakla mümkündür. Bu yönüyle de bunları besleyen ABD’yi “müttefik” olarak görmekte ısrar edenlerin samimiyetini sorgulamak bizim hakkımız.

Mithat Akar

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226

Re: 15 TEMMUZ’UN HALKALARI / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Cum Tem 28, 2017 14:24
gönderen mithat akar 1923
mithat akar 1923 yazdı:Yanılsama Yaratan İki Halka
Resim

Konuya girerken, öncelikle belirtmemiz gereken birkaç temel gerçek var. Bunlardan ilki ve toplumda yanılsama yaratan en önemli sıkıntı, 15 Temmuz’a yönelik bakış açısıdır. 15 Temmuz’a gerek iktidar odağının, gerek iktidar karşısında olduğunu iddia eden kimi kuvvetlerin sadece kendi merkezlerinden yaklaşmaları, mevcut durumu sadece kendi pencerelerinden değerlendirmeleri temel yanlışıdır.
İktidar odağı, gerçekte bir iç savaş ve işgal girişimi olan harekatı sadece kendisine yönelik bir “kalkışma” olarak topluma yansıtarak bir algı yönetimi gerçekleştirirken; “muhalif” olduğunu iddia eden kuvvetler de salt iktidar karşıtlığı üzerinden duruma yaklaşıp, Batı merkezlerine bağlı olan merkezlere bağlı bir anlayış ortaya koymaktadırlar. Burada iki merkezin de bilinçli ya da bilinçsiz olarak manüpile ettiği temel gerçek, 15 Temmuz’un bir iç savaş ve işgal girişimi olduğu gerçeği ile birlikte, bu operasyonun hedefinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile beraber Türk ulusunun temel varlığının ortadan kaldırılması hedefini içerdiği gerçeğidir. Durumun, uluslar arası zeminden ayrı, sadece “iç dinamiklerin” kendi içindeki bir çatışma ve çelişme olarak yansıtılması yanlış bir teşhis koyulmasına neden olmakta, yanlış teşhis ise yanlış çözüm yolları aranmasına yol açmaktadır. Böylece iktidar odağı kendi statükosunu sağlamlaştırmak yönünde sistemi dizayn ederken, “muhalefet” de iktidara karşı olmak adına uluslar arası güçlerin planına göre hareket etmektedir.


15 Temmuz Küresel Güç Merkezlerinin Bir Operasyonudur

15 Temmuz birkaç haftada, ayda ya da birkaç yılda ortaya çıkan bir “kalkışma” değil. Zaten hiçbir toplumsal olay veya savaş, iç savaş girişimleri kısa bir zaman diliminde ortaya çıkmaz. Her toplumsal olay uzun yılların toplam sonucu olarak ortaya çıkan bir sürecin sonucudur. Türkiye’de 15 Temmuz, ülkemizin 1947’de ABD’ye bağımlı olma, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1952’de NATO’ya dahil edilme sürecinden bu yana uzanan, on yılları kapsayan ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel sürecin toplam sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Daha farklı bir ifadeyle, mevcut durum iktidar odağını oluşturan iki güç merkezinin kendi içindeki çatışmayı aşan, küresel emperyalizmin bir müdahalesi olarak okunmalı. Tekrar etmekte fayda var, küresel odaklar burada politik iktidarı hedef almaktan ziyade, Türk milletini ve Türk ordusunu hedef almıştır.

Çok uzaklara gitmeden, hepimizin bilinçlerinde tazeliğini koruyan birkaç uluslar arası operasyonu hatırlarsak 15 Temmuz’un arkasındaki dinamikler daha net anlaşılır sanırım.

- “Çözüm” Ya da “Açılım” Süreci: “Barışı sağlamak” adına bölücü terör örgütüne sağlanan meşruiyet ve geniş siyasal haklar, Türk milletinde ve TSK’da büyük moral bozukluğuna yol açmış, buna karşın terör örgütü birçok bölgede “alan hakimiyeti” sağlamıştır.

- Ergenekon ve Balyoz Tertipleri: TSK’ya karşı başlatılan operasyonlar ve yürütülen psikolojik savaşla ordu içerisinde ABD’ye karşı duruş alan, Atatürkçü, milliyetçi komutanlar tasfiye edilmiş deyim yerindeyse Türk Ordusu kendi ülkesinde esir alınmıştır. Hem “Çözüm” süreci adı altında terör örgütüne alan açılması hem de TSK’ya kurulan kumpas bizzat Batı merkezlerinden planlanmıştır. Bu konuyu merak edenlere David Philips’in 2007 yılında hazırladığı Türkiye Raporu’nu okumalarını tavsiye ederim.

Belirtmekte fayda var. 15 Temmuz’u gerçekleştirenler, Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde tasfiye edilen komutanlarımızın yerine geçen kuvvetlerdir. Farklı bir ifadeyle, Ergenekon ve Balyoz olmasaydı, 15 Temmuz işgal ve iç savaş girişimini gerçekleştirenler Türk ordusunda kritik komutanlıklarda görev alamayacaklardı. O dönem “Ordu vesayetini kaldırmak lazım”, “Ergenekon’un savcısı benim”, “Türkiye sivilleşmeli” şeklinde ifadede bulunanları da anmak lazım. Bu durumda Ergenekon ve Balyoz’u planlayanlarla, 15 Temmuz girişimini planlayanların aynı kuvvetler olduğunu görmek zor olmaz sanırım.

- ABD’nin Kara Gücüne Operasyon: Son olarak 2015’te Sur’da başlatılan ve bir yıl süren, bölücü terör örgütüne yönelik yürütülen operasyon çok önemli. Türkiye, terörle mücadele tarihinde, karşısındaki belki de en büyük isyan girişimiyle karşı karşıya kalmış, terörle mücadelede ilk kez “meskun mahalde çatışma” sürecini yaşamıştır. Bir yıl kent merkezlerinde güvenlik güçlerimizin sürdürdüğü bu operasyondan en çok rahatsız olan ABD oldu. Operasyonların sürdürüldüğü sırada ABD temsilcileri ve büyükelçilerinin HDP yönetimindeki belediyeleri ziyaret etmesi, hemen ardından “Türkiye savaş ısrarından vazgeçmeli, bunun bedelini Türk halkı ödüyor” şeklinde üstü kapalı tehditlerde bulunmaları, ABD’nin buradaki safını ortaya koymaktadır.15 Temmuz, Sur merkezli operasyon bittikten kısa bir süre sonra gerçekleştirildi.

Yukarıdaki halkaları tekrar pahasına toparlayacak olursak:

“Çözüm” adı altında başlatılan süreç devam ederken, TSK içerisindeki miliyetçi – Atatürkçü subayların tasfiyesi başlatıldı. “Çözüm” sürecinde bölücü terör örgütü kent merkezlerinde bir taraftan yığınak yapıyor, diğer yandan da Suriye’nin kuzeyinde “alan hakimiyeti” ve “meskun mahalde savaş” eğitimi görüyor. Hemen arkasından terör örgütü Suriye’den elde ettiği deneyimi Diyarbakır, Şırnak gibi ilerimize taşımaya kalkıyor. Bu operasyonlar bittikten kısa süre sonra, 15 Temmuz girişimi gerçekleşiyor. Burada aslında birbirini tamamlayan halkalarla karşı karşıya kaldığımız, sürece kuş bakışı bakıldığında,çok net görülüyor.

Yukarıda anlattığım olaylar birbirinden ayrı değil, birbirine bağlı halkalardan oluşmaktadır. Ve bütün bu olaylar, Batı merkezlerinden planlanarak Türkiye’deki vekilleri tarafından devreye sokulmuştur.
Resim

15 Temmuz Planı Ordu ve Millet Tarafından Engellenmiştir

15 Temmuz partiler üstü zeminde incelenir ve Türk milletinin ortak paydaları öne çıkarılırsa o gün gerçekleşen karşı koyuş daha anlamlı hale gelir. Hiçbir halk hareketi partilerin ya da parti liderlerinin talimatıyla açıklanmayacak kadar derin boyutlar içerir. Birilerinin bunu kendi çıkarına kullanması ayrı; milletin ve ordunun ortak hareket etmesi ayrı bir gerçektir. Bu noktada açıklanması gereken temel nokta, 15 Temmuz girişimine karşı eğer TSK içerisinde bir direniş ve karşı hareket olmasaydı, bu girişim Batı merkezlerinin istediği bir sonuçla biter veya en “iyi” ihtimal daha kanlı çarpışmalar olurdu. O gün gerek Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde suçlanan komutanlarımızın gerek de sivil olduğu halde hiç düşünmeden kendi karargahını ve vatanını savunmak için beline silahını alıp giden komutanların gerçeğini kimse unutmamalı.

Unutulmaması gereken temel bir gerçek var. Türkiye’ye dönük hiçbir operasyon, terör eylemi emperyalizmden bağımsız olarak ele alınmamalı. Moda deyişiyle bu gün “FETÖ” denilen ABD güdümlü cemaat de, bölücü terör örgütü ve türevleri de,IŞİD, ÖSO, El Nusra gibi örgütler de aynı güç merkezlerine bağlı hibrit savaşın aktörleridir. Bu aktörlerle samimi bir mücadele en başta antiemperyalist, milliyetçi olmakla daha sonra bunlarla ortak akla sahip olmamakla mümkündür. Bu yönüyle de bunları besleyen ABD’yi “müttefik” olarak görmekte ısrar edenlerin samimiyetini sorgulamak bizim hakkımız.

Mithat Akar

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226