1. yüz (Toplam 1 yüz)

SALON ATATÜRKÇÜLÜĞÜ VE MÜDAFAA-İ HUKUK ARASINDAKİ AYRIM / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Cmt Ara 23, 2017 21:27
gönderen mithat akar 1923
"Salon Atatürkçülüğü", Sistemin Besleyenleri ve Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı

Söze, cümle kurmaya gelince masa başında, mangalda kül bırakmayan; dilinden Gazi Kemal Atatürk'ü düşürmeyen bir kısım zat-ı muhterem; kendilerine teşkilatlanma modeli olarak Müdafaa-i Hukuk örneğini sunduğumda "Canım o zamanlar eskide kaldı, şimdi işler farklı yürüyor. Oy, sandık, seçim, A ya da B partisinin yönetimde bir yer kapma falan..."
Resim

Evet, bu tipteki "Salon Atatürkçüleri" için Müdafaa-i Hukuk, Milli Mücadele en iyi ihtimalle bir "nostalji" ya da propaganda malzemesidir. Bu "arkadaşlar" önce kendilerini, sonra partilerini kurtarma derdindedirler. Tamamen kişisel çıkar üzerine kurulu bu yaklaşımı "Partimizı kurtarmadan vatanı kurtaramyız" cümlesi ile manipüle ederler. "Atatürkçülük" söylemi ile ittifak kurmayacakları çevre, siyasi grup yoktur. Yeri geldiğinde adalet, demokrasi, eşitlik için "bedel ödemekten" kaçınmaz. Anti emperyalist olduğunu iddia eder, ancak emperyalizmin Türkiye'deki temel aktörleri olan HDP ya da ABD güdümlü terör örgütü Fethullah Gülen yapılanmasıyla aynı tabağa kaşık sallamaktan da çekinmez! Geçenlerde Emekli Tümamiral Soner Polat köşesinde yazmıştı. "Anti emperyalist Amerikancı" başlığını taşıyan köşe yazısında Sayın Soner Polat şu ifadelere yer veriyor: "Tanınmış bir siyasetçi 'antiemperyalist' olduğunu ileri sürüyor. Ama aynı zamanda ABD ile ilişkilerin düzeltilmesini savunuyor. Aynı siyasetçi PKK’nın siyasi kanadı olan HDP ile yakın ve sıcak temaslar kurulmasının faydalı olacağını düşünüyor." ..."Ancak geniş bir kitle medya karartması nedeniyle taşları yerli yerine koyamıyor. Atlantik ve AB’nin yönlendirdiği basın ve yayın organları slogan ve klişe laflarla siyasetçiyi ustalıkla gizliyor. Onu topluma, 'güvenilir ve cesur bir Atatürkçü' olarak pazarlıyor. O siyasetçi de mikrofonu buldu mu mangalda kül bırakmıyor. Böylece olgulardan kopuk yapay bir siyaset zemini oluşuyor. Gerçeklerin yerini demagoji alıyor. Sağlıklı, dürüst ve analitik analizler toplumda karşılık bulamıyor." ( Soner Polat, "Anti emperyalist Amerikancı", 20.12.2017 tarihli köşe yazısı )

Müdafaa-i Hukuk teşkilatlanmasının özünü anla(ya)mayan bir yaklaşımın ve bakış açısının, Milli Kurtuluş Savaşı'nın özünü, hedefini,programını anlamasını ve günümüzde doğru temellere oturtmasını bekleyemeyiz. Mudafaa-i Hukuk, o günün koşullarında "sistemin dışına çıkarak" örgütlenmektir. Sistemin içinde kalmak, o dönem, İstanbul Hükümeti'nin, Halifenin ve tabi ki işgal kuvvetlerinin belirlediği sınırlar içerisinde kalmak anlamına geliyordu. Bu gün de sistem içerisinde kalmak, 1938'den itibaren adım adım Batı emperyalizmine yapısal olarak bağlanan; iktisadi,siyasi, askeri ve kültürel çerçevenin içine tıkılıp kalmak anlamına geliyor. Peki, emperyalizme bağımlı olan sistemin beslemesini yapan kurum ve örgütler hangileri? NATO,DB, siyasi partiler, medya, Batı'nın fonladığı Sivil Toplum Örgütleri... Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesini reddeden yapı, sistemin içerisinde kalınca bunlardan biriyle şu ya da bu şekilde temas ediyor. Çünkü onlar da aynı yapının içerisinde yer alan ünitelerden biri. Mevcut yapı içerisinde "yer edince" yani "sistemin adamı" olunca; sistemi sarsacak her düşünce sistemine, eyleme, bakış açısına karşı düşmanca bir tavır sergiliyor.

Kendisi Atatürkçü, demokrat, ilerici falandır ama "yer tuttuğu sistemin" içerisinde kalarak bu düşüncesini ve faaliyetini gerçekleştirir. Hal böyle olunca "Atatürkçü" olabilir ama aynı anda Ulus Devlet yapısına, temel kurucu ilkemiz olan Türk milliyetçiliğine karşı olan "HDP ile yakın ve sıcak temaslar kurulmasının faydalı olacağını" düşünmesinin bir sakıncası yoktur! Cumhuriyet, emperyalizme karşı gerçekleştirilen ve başarıyla sonuçlanan bir Ulusal Kurtuluş Savaşı ile kurulmuştur ama " ABD ile ilişkilerin düzeltilmesini " savunmakta da bir "beis" görmez! Atatürk'ün Kurtuluş ve Kuruluş programının temel ilkelerinden biri olan laiklik ilkesinin yılmaz savuncusudur ama ABD güdümlü Fethullahçı terör örgütünün yazarları "basın özgürlüğü" adına savunulabilir! "Salon Atatürkçüsü" olanlar kadar, ideolojisiz Türkçü olan çevrelerde de aynı durum söz konusu. Bu güne kadar politik iktidara ve bölücü terör örgütüne yönelik haklı tepkilerini dile getiren bir kısım "Türkçü" çevreler salt iktidara karşı olmak namına, yeni yüzlü "muhalif" hareketleri koşulsuz desteklemektedirler. Oysa Türkçülük sıradan bir muhalefet hareketi değildir. Kurucu felsefemiz ve ideolojimizdir Türkçülük. Söze gelince en "Türkçü", hatta en "ırkçı" olan bu arkadaşlar da, savundukları partinin Diyarbakır'da Kürtçe - Zazaca pankart açmasını önce sessizlikle geçiştirir, tepkiler çoğalmaya başlayınca da "bu çıkışın gerekli olduğuna dair mazaret teorileri üretmeye başlarlar. BİLDİĞİ ve SAVUNDUĞU DOĞRULARI SAVUNMAK YERİNE, MEVCUT DURUMA UYGUN DOĞRULAR ÜRETMEYE ÇALIŞMAK bu olsa gerek.

Bu çevrelere bu doğruları anlattığımız zaman "E hani senin Müdafaa-i Hukuk örgütlenmen nerede? Lideri kim?" şeklindeki sorular, ceplerinde hazır bekletilir. İşte Müdafaa-i Hukuk'u anlamamanın tipik bir örneği daha.
Resim

Müdafaa-i Hukuk, alan savunmasna yönelik bir örgütlenme modelidir. Yerelden başlar; kongreler, şuralarla programı belirlenir ve vücut bulur. Bir nevi kendiliğinden - tabandan gelişen bir teşkilatlanma yapısına sahiptir. Birbirinden bağımsız şekilde "HAKKIN MÜDAFAASI" temelinde var olan bu yapı, partiler üstüdür ve "lidercilik" üzerine hesalar yapmaz. Lüleburgaz'daki Şİşecam işçisi, Gebze'deki IFF işçileri, Zonguldak'taki maden işçisi, Manisa'daki üzüm üreticisi, Muğla'daki çitfçi,Gaziantep'teki küçük esnaf, bu teşkilatlanmanın halkalarını oluşturur. Farklı bölgelerde, ancak ortak paydalarda birbirinden bağımsız olarak gelişen bu hareket, Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, süreç içerisinde bir elektirik şebekesi gibi birbirine bağlanır ve son halini alır. Bize ebleh ebleh, "Hani teşkilatınız, lideriniz nerede, kim yapacak?" gibi sorularla gelenler, Milli Kurtuluş Savaşı dönemini bir daha incelesin. ( Bu "ebleh" vurgusundan iyi niyetli, samimi arkadaşları muaf tutuyorum. Lütfen onlar üstüne almasın. )

Başkalarının kendilerine sunduğu "hazır çözüm reçetelerine" alışmış olan ve sürekli bir "kurtarıcı" bekleyenler, umarım er ya da geç kurtarıcı olacak olanın Türk milleti, yani kendileri olduğunu geç olmadan anlarlar.

Mithat AKAR
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226