1. yüz (Toplam 1 yüz)

CUMHURİYET'İN İLK 15 YILI VE SON 15 YILI - 2 / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Sal Oca 30, 2018 19:17
gönderen mithat akar 1923
Diplomatik Alanda ve İç Güvenlik Alanında “Çömez” Cumhuriyet’in Başarıları

Birinci bölümden devam... Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Milli savunma sanayi, milli ekonomi" gibi temel konularda Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında işaret ederek , bu dönemde gerekli iktisadi- siyasi ve diplomatik hamlelerin yapılamadığına dair görüş beyan etmesi üzerine, konuya dair daha önce yapmış olduğum inceleme yazısını yeniden yayınlıyorum. İçerik itibariyle aynı temel konulara sahip olan sürece değinildiği için, inceleme yazımda bir düzeletme ya da ekleme yapmadım.

Atatürk, iktisadi bağımsızlıkla birlikte bütün olarak ele aldığı siyasi bağımsızlık ve bölge merkezli milli dış politikada esaslarını da Türk Devrimi’nin vazgeçilmez ilkeleri ve uygulamaları olarak görüp, değerlendirmiştir. Bir devletin / ulusun siyasi bağımsızlığını kazanması ve bu kazanımı sürekli hale getirebilmesi için, ulusal tehdit kaynaklarını doğru tespit etmesi ve buna bağlı olarak da ulusal güvenlik kavramını doğru bir zemine oturması gerekiyor. “Kavram” doğru bir zeminde tanımlanmazsa, sorunun “Kaynağı” da doğru olarak tespit edilemez. Erdoğan’ın “Çömez” olarak nitelendirdiği dönemde, yani Cumhuriyet’in ilk döneminde, devletin kurucu asli unsuru, TÜRK ULUSU olarak tanımlanmış; Türk Devleti ise siyasal anlamda ULUS DEVLET; toprak bütünlüğü anlamında ÜNİTER DEVLET olarak bina edilmiştir. Bir devletin Milli / üniter yapısı, o devletin kurucu temel yapısıysa, o yapıyı ortadan kaldırmaya dönük federasyon, konfederasyon, etnik tanım temeline dayanan siyasi yönetim şekilleri, ulus kavramının temel ilkelerinden laiklik ilkesini ortadan kaldırmaya dönük dine dayalı yönetim istemleri temel tehdit kavramları olarak tespit edilebilir. Daha kısa bir ifadeyle; devletin siyasi yapısını, toplumun ulusal birliğini, milli sınırları değiştirmeye dönük ve toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen her türlü siyasi – silahlı girişim milli tehdit kavramına dahil edilir.
Resim

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, milli varlığımızı tehdit eden 16 ayaklanma meydana gelmiş, bu ayaklanmalar da Türk ulusunun varlığını ortadan kaldırmak isteyen harici düşmanlar ( İngiltere, Fransa ) tarafından doğrudan desteklenmiştir. Bu dış destekli iç ayaklanmalarda Gazi Kemal Atatürk almış olduğu askeri – siyasi önlemlerle Milli Devletin varlığını korumasını bilmiş, dolayısıyla siyasi bağımsızlığımızı garanti altına almıştır. İç güvenliğin sağlanması ve siyasi bağımsızlık arasında doğrudan bir bağ vardır. Çünkü iç tehdit kaynağını ortadan kaldıramayan bir devlet, uzun vadede siyasi bağımsızlığını kaybeder. O dönem Cumhuriyet tarihine karşı olan en geniş çaplı ayaklanmalardan biri Şeyh Sait ayaklanmasıdır. Doğrudan İngiliz destekli olan ve Şeriatçı bir Kürt Devleti kurma amacıyla başlayan ayaklanma 13 Şubat 1925’te başlamış 28 Haziran 1925’te tamamen sona erdirilmiştir. Milli varlığı tehdit eden dış destekli bir ayaklanma, Cumhuriyet’in “Çömez” olmasına rağmen, 125 gün gibi bir sürede bastırılmış; Milli Kurtuluş Savaşı sonucu kurulan Cumhuriyet ve Cumhuriyet’in asli kurucu unsuru olan Türk ulusunun varlığı korunmuştur.

Günümüze gelelim. Bölücü terör örgütü ilk silahlı terör eylemini 15 Ağustos 1984’te gerçekleştirdi. Bu makalemi yazdığım 11 Ocak 2018 tarihi itibariyle de malum terör örgütünün örgütsel varlığı, milli güvenliğimizi tehdit eden ölçüde devam ediyor. Politik iktidar, son 15 yılda bölücü terör örgütü ile bırakın askeri anlamda mücadele yürütmeyi, 1999 yılında askeri anlamda yenilen terör örgütü ile “Çözüm Süreci” adı altında, “Müzakere” ve “”Mutabakatlarda” bulunmuş; milli varlığımızı tehdit eden terör örgütü ile aynı masada pazarlıklar kurmuştur.

Diplomatik Alanda: “Bağımsız Milli Dış Politika” ve “Stratejik Derinlik”

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Atatürk dönemi “Çömez” Cumhuriyet, iktisadi anlamda devletçi – kamucu – halkçı modeli uygulayarak askeri zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşımızı ekonomik anlamda taçlandırmış; Misakı-ı İktisadi hedefiyle, ekonomik anlamda dışa bağımlılığa son vermiştir. Aynı dönemde Batı devletlerinin desteklediği gerici – bölücü ayaklanmalar, askeri yöntemlerle bastırılarak ulus devlet varlığımız korunmuştur. Bu yolla ulusal varlığımızla birlikte, siyasi bağımsızlığımız da sürekli hale getirilmiştir. “İç cephenin” korunmasını sağlayan iktisadi – siyasi bağımsızlık yaklaşımı, dış politikada da, iç politikanın bir devamı olarak kendini ortaya koymuştur. İngiliz ve Fransız emperyalizminin hedef aldığı bölge devletleri ile milli menfaatlere dayalı karşılıklı işbirliği ve dostluk ilişkilerini geliştiren Atatürk, Batı emperyalizmine karşı bölge devletleri ile ortak bir cephe kurmuştur. Bu ittifak ilişkisine dair en çok bilinen örneklerden biri Sadabat Paktı; Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imza altına alınmıştır. Sadabat Paktı, sınırların karşılıklı korunmasına, iç işlerine yönelik karşılıklı güven ve saygı yaklaşımına, dışarıdan kışkırtılan ayaklanmalara karşı ortak tavır alma esasına dayanıyordu.
Resim

Günümüzde ise Suriye’ye yönelik terör ihracından tutun, Batı emperyalizminin hedef aldığı devletlerin “hasım” ilan edilmesine kadar, Türkiye’nin iç güvenliğini – dolayısıyla milli güvenliğini – tehdit eden bir dış politika anlayışı siyasete egemen bir yaklaşım haline gelmiştir. 2011’den bu yana Suriye ile geliştirile (mey )en ilişkiler, İran ve Rusya ile diplomatik ilişiklerde sürekli olarak yaşanan “gel –git” ilişkisi, Suriye’nin kuzeyinde adeta bir devletsiz ordu niteliğine bürünen bölücü terör örgütünün varlığı Cumhuriyet’in “Çömez” dönemiyle kıyaslanamayacak ölçüde bir milli strateji yoksunluğunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Çömez: “Medreselerde müderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan öğrenci, Birinin kendi işini öğreterek yetiştirmeye başladığı kimse, çok oturan, tembel, kısa boylu, ilerlememiş medrese öğrenicisi”

Atatürk dönemi Cumhuriyet’in ilk 15 yılı, kimseden özellikle Batı emperyalizminden, ders almamıştır. Ama günümüzde bile hala ders niteliğinde uygulanması gereken, ilkelerle ve örneklerle doludur.

Günümüzde ise Batı emperyalizmine askeri, siyasi, ekonomik anlamda bağımlı bir toplumsal sistem egemen – yönetici hale gelmiştir.

Objektif ( nesnel ), tarafsız olarak bakan herkes kimin “Çömez” olduğunu görmekte zorlanmayacaktır. Ancak bu kavramı, Cumhuriyet’in ilk dönemi için hala kullanmakta ısrara edenler varsa, onlara hatırlatırız. Cumhuriyet’in “Çömez” dönemi, 200 yıldır gerileyen ve toprak kaybeden bir ordunun 1922’deki Büyük Taarruz ve Meydan Muhaberesi sonucu kurulmuş; iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel anlamda “İstiklali tam Türkiye’yi” hedef edinmiştir. Eğer bir “Çömezlik” yapılacaksa, o “Çömez”lerden bu topraklarda bolca var. Sadece hatırlatalım dedik.

Mithat AKAR

Makale ilk olarak Türk Devrimi Gazetesi'nde ( http://www.turkdevrimi.com/yazarlar/mit ... iz-2/1830/ sayfasında ) yayınlanmıştır.