1. yüz (Toplam 1 yüz)

TÜSİAD'DAN ULUS DEVLET KARŞITI "SEÇİM PROGRAMI" / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Cum May 25, 2018 18:39
gönderen mithat akar 1923
TÜSİAD “SEÇİM PROGRAMINI” AÇIKLADI!

Asıl Hükmeden Siyasi Partiler mi Sermaye Gücü mü?

Erken seçim sürecine girilmesiyle beraber, Cumhurbaşkanı adayı olan siyasiler ve seçime girecek olan siyasi partiler sahada sürdürdükleri faaliyetlerde, kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri programları doğrultusunda propaganda çalışmalarına başladılar. “Kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri” vurgusunu özellikle yaptım. Çünkü farklı renklerde ve adlarda olsa da, siyasi partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının ana hedeflerinin aynılaştığı süreç ilerledikçe daha net olarak görülmeye başladı.
Resim

Daha önce çoğu kez vurgulanan bu ana hedefi ve bu ana hedef doğrultusunda şekillenen söylemleri bir kez daha hatırlamakta fayda var.
Öncelikle ana akım siyasi partiler (iktidarı ile muhalefeti ile ) Türk ulusunu ve TSK’yı açıktan hedef almasına, bölücü terör örgütüne Ortadoğu’da en çok destek veren devlet olmasına rağmen, ABD’yi “müttefik” olarak görmektedirler. Hatta kimileri, ABD ile dönemsel olarak bozulan ilişkileri işaret ederek “ABD ile yeniden müttefik olacağız.” vaadinde bulunabiliyorlar.
Yine bütün ana akım partiler, Türkiye’de ulus devlet yapısını tamamen dağıtmak, KKTC’de Türk varlığını ortadan kaldırmak, Atatürk’ü Türk ulusuna “unutturmak” gibi projeleri Türk ulusuna dayatan AB’yi, dâhil olunması gereken bir uluslararası birlik olarak görüyor. Oysa AB’nin programı uygulanacak olsa, AB’ye dâhil olacak bütün bir Türkiye kalmayacak.
Kimi siyasi partiler ise Türkiye’yi doğal düşman olarak açıktan nitelendiren NATO’da kalmayı “milli güvenlik politikası gereği” olarak parti programlarına alabiliyor. Listeyi uzatmak mümkün…

Fakat Türkiye gibi, Batı emperyalizmine bağımlı, küresel şirketlerin ve güç merkezlerinin programına göre yönetilen ülkelerde siyasi partiler sadece, halkın temsil edildiği yanılsamasını yaratan perde önündeki enstrümanlar olarak varlıklarını devam ettirirler. Piyasa demokrasisinin işlediği kapitalist ülkelerde, alt yapıya (ekonomiye, üretim araçları temelinde özel mülkiyete) egemen olan güç, üst yapıyı da(siyasal, hukuksal, kültürel) denetler ve yönlendirir. Rockefeller ve Rothschild ailelerine bağlı şirketler, George Soros Vakıfları gibi örgütlenmeler uluslararası güç dengesi içerisinde, küresel ve bölgesel egemenlik kurmaya dönük program ve projeler geliştirirken; bizim gibi orta kalibredeki kapitalist ülkelerde bu uluslararası güç merkezlerine bağlı sermaye sınıfını temsil eden örgütler bulunmaktadır. Türkiye’de bu örgütün adı TÜSİAD’dır.

Ekonomik Krizin Yapısal Nedeni ve Sermaye Gücünün Siyaset Gücünü Denetlemesi

Kapitalizm geliştikçe mülkiyet daha az sayıda elde toplanır. ( Üretimin ve mülkiyetin temerküzü yasası) Çünkü bir yandan orta ve küçük ölçekli sermaye sahipleri tasfiye olurken, diğer yandan bunları yutarak mülkiyeti kendi merkezinde toplayan büyük sermaye sahiplerinin sayısı da azalır. Bu durum, kapitalizmin egemen üretim sistemi olduğu bütün ülkelerde temel yasadır. Tabi o ülkenin koşullarına göre zaman ve zemin farklılığı gösterir. Kapitalizmin genel yasası olan bu işleyiş, toplumda iktisadi kutuplaşmaya, iktisadi kutuplaşmaya bağlı olarak da siyasi kutuplaşmaya neden olur.
Resim

Borsa ve döviz üzerinden geçimini sağlayan, üretim yapmadan kar elde eden güç merkezlerinin ortaya çıkması, bankalarla sanayi sermayesinin iç içe geçmesi, üretim gücünü (istihdama dönük yatırımları) azaltır ve toplumsal krizi artırır. İşte yukarıda bahsettiğim sermaye gücünü elinde bulunduran sınıfın, siyasi seçkinlerle iç içe geçen ilişkisi bu tip durumlarda, daha da belirginleşir. Sermaye gücünü elinde bulunduran sınıf, siyasi partilerin programını belirleyen “öğütlerini” (yönlendirme ve denetlemesini) örgütlü bir biçimde ortaya koyar. Çünkü sistemin doğasından kaynaklanan yapısal kriz derinleşmekte, genel bir buhrana doğru gitmektedir.

TÜSİAD’ın Batı Emperyalizmine Bağımlı, Ulus Devlet Karşıtı Programı

TÜSİAD’ın son Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’ndan çıkan kararlarla, siyasi partilerin söylem – propaganda ve programlarını karşılaştırdığımızda, yukarıda genel çerçevesini ortaya koyduğumuz ilişki biçimini daha net olarak görmek mümkün.
Şimdi kendi cümleleri ile TÜSİAD’ın programını inceleyelim.

Türkiye Sanayici ve İş insanları Derneği 2018 yılındaki ilk Yüksek İstişare Kurulu toplantısını 24 Mayıs’ta İstanbul'da yaptı. Toplantıya eski ve yeni TÜSİAD başkanları ve üyeler katıldı. TÜSİAD Yüksek istişare kurulu başkanı Tuncay Özilhan yapmış olduğu konuşmada TÜSİAD’ın dış politikadaki yönünün Rusya, Çin ve Ortadoğu değil, Batı olduğunu söyledi. Bu açıklama en son Alman Bakan Roth’la görüşen bir siyasi parti liderinin “Biz Avrupa’yız” açıklamasına ne kadar benziyor değil mi?

Yani TÜSİAD için, Türkiye’nin bölgesel güvenliğini sağlayacak tek gerçekçi politika olan ve enerji ve yer altı kaynaklarının ulusal denetimini sağlama yönünden de Türkiye’ye gerekli olan, bölge devletleriyle işbirliğini geliştirmek değil, günümüzde Ulus Devletin dinamiklerini ortadan kaldırmaya çalışan Batı’ya yönelmek dış politikanın temel yönü olmalı.

Özilhan konuşmasının devamında “Türkiye’nin, küresel eğilimleri ne zaman doğru okuyup dünyayla eş zamanlı olarak değişime uyum sağlamışsa, küresel yarışta öne çıktığını” ifade etti. Acaba bu “küresel eğilimler” ve “eş zamanlı olarak değişime uyum sağlama” konularına Balkanlar, Afrika ve Batı Asya’da, Batı’nın örgütlediği dış destekli iç çatışmalar, kanlı “Arap Baharı”, Irak’ın işgal edilmesi ve fiili olarak üçe bölünmesi, Suriye’de 7 yıldır devam eden Batı destekli terör istilası da dâhil mi?
Resim

TÜSİAD Başkanı konuşmasının devamında merkezi devlet yapısını hedef alan şu tespiti yapıyor: “Devlet içinde gücün bir yerde temerküz etmesini önlemek açısından, yürütmenin yanı sıra yasama, yargı, bürokrasi, özerk kurumlar, medya ve sivil toplumun da bağımsız yapılar olarak etkin bir şekilde fonksiyonlarını yerine getirmesi önemlidir.” Dışarıdan bakıldığında, özellikle “Tek Adam Rejimi İstemiyoruz” sloganı üzerinden, “demokrasi” talebinde bulunan çevreler için, TÜSİAD başkanının yaptığı açıklama cazip gelebilir. Ancak satır aralarında yer alan “özerk kurumlar”, “sivil toplum” ifadeleri yan yana geldiğinde merkezi yapısı ortadan kaldırılmış, dışarıdan denetlenmeye açık hale gelen, toplumu “Özerklik” üzerinden ayrıştıran bir toplumsal / kurumsal yapı özetleniyor TÜSİAD başkanı tarafından.

Konuşmasının sonunda Özilhan, siyasi partilerin söylemlerinde öne çıkardığı AB’ye üyelik konusunda ise “Bölgemizi esir alan risklere ve belirsizliklere karşı elimizdeki en önemli araç, her şeye rağmen yine de Türkiye’nin AB sürecidir”, “Avrupa’dan uzaklaşmak Türkiye’nin milli çıkarlarına aykırıdır.” dedi. AB ile ilgili, yazının girişinde düşüncelerimi belirttim. Bu yüzden tekrar etmeye gerek yok.

TÜSİAD, Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda yapılan açıklamaları özetleyecek olursak…
- Türkiye’nin bölgesel işbirliği yerine (yani Batı Asya İttifakı yerine), BATI yörüngesinde olması gerektiği,
- Ulus Devletten vazgeçmemizi salık veren AB’ye üye olmamızın milli çıkarlarımız gereği olduğu,
- ABD ile ilişkilerin “dengelenmesi”,
- Devlet teşkilatlarının, “özerk kurumlar, medya ve sivil toplumun da bağımsız yapılar “ şeklinde dizayn edilerek, ulusal / merkezi devlet yapısının ortadan kaldırılması ve toplumun “Sivil toplum” söylemi üzerinden ayrıştırılması şeklinde bir program ortaya çıkıyor.

Nasıl? “Eşit vatandaşlık” maddesini programına ekleyen, “Biz Avrupa’yız” diyen veya “ABD müttefikimiz” ifadesini kullanan, “NATO şemsiyesi altında milli güvenlik” savını öne süren parti ya da partilerle, TÜSİAD’ın ortaya koyduğu program arasında fark var mı?

TÜSİAD bu açıklamalarla, ana akım partilere bir yol haritası çizdiği gibi, partilerin de tek merkezden koordine edilen bir fonksiyona sahip olduğunu ortaya koymuştur. Sistemin merkezinde hangi güç merkezi ya da odakların olduğu, bu durumda daha net anlaşılmış oluyor.

Bu yüzden tek başına bir siyasi parti iktidarına karşı çıkmak yeterli değil. Kuklalara değil, kukla oynatıcılara karşı milli kurtuluşa dönük bir mücadele programını benimsemek, kalıcı ve uzun vadeli sonuçlar sağlayacaktır.

Mithat AKAR