1. yüz (Toplam 1 yüz)

PSİKOLOJİK SAVAŞA DÖNÜK BİR PROPAGANDA: "HDP'NİN %10 BARAJI" / Mithat AKAR

İletiGönderilme zamanı: Pzt Haz 18, 2018 11:18
gönderen mithat akar 1923
Psikolojik Savaşa Dönük Propaganda: HDP’nin %10 Barajı

Muhalefet veya karşı koyma düşüncesi ve eylemi, bir yapının / teşkilatın kendi dinamiklerine dayanarak ortaya koyduğu uzun süreli etkinliğin bir parçasıdır. Küresel merkezlere veya bu merkezlerin doğrudan aktörü olan yapılara bağlı olarak ortaya koyulan muhalefet, emperyalizmin toplumu yeniden tasarımlaması (dizayn etmesi) projesine bağlı bir hareket olur, bu muhalefetin adına ise“denetimli muhalefet” adı verilir.
Muhalefet etme eylemi, seçenek oluşturma planından yoksun olarak gelişirse, “salt karşıtlık” temeline bağlı olarak kendisini var eder. Bu durumda, o muhalefetin ömrü uzun süreli olmadığı gibi, karşı çıktığını iddia ettiği politik iktidarın elini güçlendiren bir iklim oluşturulmuş olur.
Resim


Örneğin “Özelleştirmelere Hayır!” doğru bir karşı koyma halidir. Ancak bu istem seçenek üreten bir hedefle şekillenmezse, mevcut karşı koyma sonuca ulaşmaktan uzak bir duruma yol açar. Yani “Özelleştirmelere Hayır!” karşı çıkışı; “Özelleştirme Karşı Kamulaştırma!” hedefiyle tamamlanmalıdır.
Samimi bir Türk milliyetçisinin / Türkçünün, Atatürkçünün, Ulusalcının veya Kemalistin adına ne dersek diyelim; Türkiye’de 16 yıldır iktidarda olan politik iktidardan memnun olmadığı gün gibi ortada. Mevcut iktidarın 1940’lardan itibaren başlatılan Türkiye’yi emperyalizme teslim etme projesinin son enstrümanı olduğu; “BOP”, “Çözüm ve Açılım Süreci”, “Oslo Müzakereleri” ve “Dolmabahçe Mutabakatı” ile bölücü terör örgütüne alan hâkimiyeti sağladığı; Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle TSK’yı tasfiye etmeye dönük sabotajların ortağı olduğu konusunda da aklı başında bir Türk milliyetçisinin şüphesi olmadığına eminim. Türk

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda kanla kazanılan “Tam İstiklal” ve “Türk ulusunun egemenliği” tabii ki tartışmaya açılacak konular değil.
Politik iktidarın, Türkiye’de, Cumhuriyet’i tasfiye etme ve Federasyona dayalı bir Başkanlık sistemini kurmaya dönük projenin bir parçası olduğu; temel amacın Türkiye’deki toplumsal / milli dinamiklerin zayıflatılması ve uzun vadede tamamen ortadan kaldırılması üzerinden dış müdahaleye açık bir toplumsal yapı oluşturma projesi, elbette kendi karşıtını yaratacaktır / yaratmıştır. Peki, burada karşı koyuşun hangi temelde gelişmesi gerekiyor? Çünkü mevcut
durumun karşıtı, karşıtı olduğu siyasi programın / projenin, müdahalelerin siyasi programı ve projesinden farklı olmalı, değil mi?
Resim

Eğer Milli / Üniter Devlet yapısına dayalı Cumhuriyet hedef alınıyorsa, hedef haline getirilen kurumsal / siyasal yapının savunulması esas olmalıdır. Örneğin “Etni sitelere dayanan BOP’a” karşı; Türk ulusunun siyasi birliği ve toprak bütünlüğü savunusuna dayanan bir stratejiyle birlikte; Türk Devleti’nin kuruluş esaslarına dayanan bir program merkeze alınmalıdır. Ya da iktidarın terör örgütlerini “meşru” zemine oturtma çabasına (Habur İhaneti, Çözüm Süreci v.b.) karşı, terör örgütlerine karşı iktisadi, siyasi, kültürel, ekonomik ve tabii ki askeri mücadele yöntemleri savunulmalıdır.

Ancak seçim sürecinin başlamasıyla birlikte, “Muhalefet etme” kavramı farklı bir içeriğe bürünmüş durumda. Nasıl mı? Anlatayım…
Yüzdelik dilimler üzerinden (matematik hesaplarıyla) siyasi programını belirleyen ana akım partiler; HDP’nin de yüzdelik dilimini de hesap etmişler ve HDP olmadan bu siyasi iktidarın yenilemeyeceği sonucuna varmışlar. Peki, bu düşünce sadece denetimli muhalefete mi ait? Tabi ki hayır… Ana akım medya, “muhalif” birçok basın yayın organı, STK’ların birçoğu, Batı basını seçim sürecinin başlamasından bu yana “Demokrasi”, “İnsan hakları”, “Adalet” söylemleri adına “HDP’nin eşit koşullarda seçime girmesi.”, “Demirtaş’ın serbest bırakılması.” , “HDP’nin meclise girmesi gerektiği” üzerine sistemli bir propaganda başlattılar. Öyle bir algı yönetimi gerçekleştiriliyor ki, adeta bölücü terör örgütü PKK’nın legal uzantısı HDP olmasa, mevcut iktidardan kurtulamayacağımız; iktidarın yenilgiye uğratılması için HDP’nin mutlaka desteklenmesi gerektiği yönünde duygu ve düşünce iklimi yaratılıyor. Yazının girişinde ifade ettiğim “kendi dinamiklerine dayanarak muhalefet etmek” yerine; başka bir “siyasi” aktörü, “Öcalan’ın projesi” olduğunu bizzat genel başkanlarının ifade ettiği yapıya dayanak noktası olarak alıp iktidara karşı muhalefet ortaya koyuluyor.
Kurtuluşu bölücü terör örgütünün legal uzantısına bağlayan bu kişilere tek bir soru sormak gerekiyor: Eğer HDP olmasa, kendinize kimi ya da kimleri dayanak olarak alacaktınız?
Resim

Muhalefet ederken birçok Türk’ün vicdanını ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatan Habur rezaletini, Çözüm Sürecini (haklı olarak) hatırlatan siyasi partiler, şimdi Çözüm Süreci’nde öne sürülen programı Seçim Bildirgelerine madde olarak koymuş; Çözüm Sürecinin muhataplarından biri olan HDP / PKK’nın mecliste mutlaka bulunması gerektiğini salık veriyorlar. O zaman biz de haklı olarak soruyoruz! Neye muhalefet ediyorsunuz? Mevcut iktidarı yenilgiye uğratmanın olmazsa olmaz koşulu olarak HDP’ye destek verilmesi gerektiğini salık verenler, kendi partilerine gönül veren kitlelerin de, gönül verdikleri partiye değil; HDP’ye yöneleceğini görmüyorlar mı?

Geçmişte bunun örneğini yaşadık. Kurtuluş adresi olarak HDP’yi gösteren siyasi partiler iki yönlü bir kayba uğradı:
- HDP’nin adres olarak gösterilmesine tepki duyan küçümsenmeyecek bir kitle, kendi partilerine oy vermedi.
- Yine HDP’nin “Kurtuluş Çaresi” olarak gösterilmesini “mantıklı” bulan belli bir kitle de, kendi partisine değil; HDP’ye oy verdi.
Böylece muhalefet kendi ayağına kurşun sıktığı gibi, karşı çıktığını iddia ettiği politik iktidarın elini daha da güçlendirmiş oldu.

Psikolojik savaş yöntemi olarak kullanılan “HDP’ye baraj atlatma” propagandası, bir projedir. Projenin tepesinde ise her zamanki gibi ABD / AB gibi devletler, Batı’ya bağımlı STK’lar, George Soros’un aktivistleri bulunmaktadır.
Mevcut durumda iktidarı yenilgiye uğratmak için HDP ile dolaylı / dolaysız olarak gerçekleştirilen ittifak; “Özelleştirmeye Hayır!” demek yerine “Siz değil biz özelleştireceğiz” şeklinde bir bakış açısını yansıtmaktadır. Örneği konumuzla somut halde sunacak olursak… Bir dönem bölücü terör örgütüyle masaya oturan iktidara karşı, HDP üzerinden söylem ve program geliştirerek muhalefet etmek; “Türk ulusunun siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü siz ortadan kaldıramazsınız. Bu birliği ancak biz ortadan kaldırırız” demekten farksızdır. Daha kısa bir ifadeyle “Türkiye’de iktidar bölücülük yapamaz ama biz yaparız” ifadesinden farksız bir ifadedir HDP ile yapılan ittifak.

“Denetimli muhalefet” Yerine Gerçek Muhalefeti Ortaya Koymak İçin Ne Yapmalı?

Gerçek muhalefet, öncelikle salt bir karşı durmak eylemi değildir. Karşı çıkmak, mevcut duruma karşı mücadele etmekle birlikte, doğru seçenekle halkın karşısına çıkmaktır. Yani kendi dinamiklerine dayanan bir programla, alternatif (seçenek) oluşturmakla istikrarlı / sürekli bir muhalefet anlayışı oluşturulur.
Peki, tersi olursa ne olur? Yani kökü dışarıda olan merkezlere bağlı muhalefet anlayışı geliştirilirse ne olur? O zaman Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya “demokrasi getirmek için” proje geliştiren merkezlerin uzantısı olunur. Türkiye’nin temel tarihsel – kültürel birikimi inkâr edilir, Türkiye salt iktidardaki partiden ibaret görülür, iktidara karşı çıkayım derken; Türkiye’nin temel dinamiklerine karşı olan projelerin kapsamına girilir.

Son söz olarak… Seçim sürecinde HDP ile dolaylı / dolaysız ittifak yapan muhalefete karşı, iktidarın söylem düzeyinde HDP’ye karşı çıkması, muhalefeti de HDP ile ittifak yapmakla suçlaması toplumun belli kesimlerinde bir yanılsama yaratabilir. Ancak muhalefetin destek verdiği HDP, meclise girdiğinde yine Siyasal İslamcı yapıya uyumlu bir siyaset belirleyecektir. Çünkü emperyalizmin Ulus Devlet yapısına karşı kullandığı vazgeçilmez ikili, gericilik ve bölücülüktür. Gerçek muhalefet ise emperyalizmin temel dayanaklarına karşı bir programla gerçekleştirilir.

Mithat AKAR