1. yüz (Toplam 1 yüz)

Diktatörlüklerin Nedeni Üzerine Bir Sorgulama Denemesi…

İletiGönderilme zamanı: Sal Kas 01, 2011 10:16
gönderen faruk haksal
İnsan toplumsal bir varlık.
Tek başına yaşamayı seçen bir insanın dahi sonunda demir atıp, halatını bağlayacağı bir limana ihtiyacı var…
İnsanların konuşmaya, paylaşmaya, birbirlerinin soluğunu enselerinde hissetmeye gereksinimleri var.
Ama “grup”laşan insan topluluklarının da içlerinde geliştirdikleri ve dışa vurdukları kendilerine özgü farklı psikolojik refleksleri ve boyun eğmeleri var…
Örneğin bir grup, üyelerinin tek başlarına almayı göze alabilecekleri risklerden çok daha fazlasına hazırdır. Bu olguya psikologlar “risk kayması” diyorlar.
Bu olgunun ortaya çıkmasının çeşitli nedenleri var.
Bu nedenlerden bir tanesi, grup üyelerinin, grup tarafından değerli bulunmayı istemeleridir…
Gurubun tutumu bir yöne doğru eğilim göstermiş ise, üyeler tercih edilen yönden daha uç tutumlar sergileyerek diğer grup üyelerinin onayını almaya çalışırlar; aksi yöndeki savlara karşı [daha keskin] mücadele edebilirler ve grupta daha aşırı bir pozisyona geçebilirler. Çünkü bir grup üyesi olmak, bireysel sorumluluğun yükünü azaltır. Pek çok araştırmanın sonucu göstermiştir ki, grup üyeleri, grup kararlarının doğruluğuna kendi kararlarından daha fazla emindirler…
Tekil kararlardan daha kötü olan grup kararlarının doğruluğuna inanmak, gurubun üyelerine sağladığı dayanışma hissinden kaynaklanmaktadır. Grup kararları herkes ya da çoğunluk tarafından alındığı için, üyelerin yanlış yaptıklarını düşünme ihtimalleri azalmış olmaktadır.
Üyeler, gurubun kendilerine ilettiği güven duygusu yoluyla ulaştıkları iyimserlik atmosferi içinde bir “zarar görmezlik” yanılsaması geliştirebilirler…
Bu psikoloji grup içindeki bireyleri, grupta mevcut olan uygunsuz olguları göz ardı etmeye, bir amaç uğruna her şeyin meşru olabileceği [Makyavelizm] düşüncesine saplanmaya, kötü olarak kabul ettikleri düşman gruplara karşı basmakalıp görüşler geliştirmeye, grupla farklı bir yönde oluşmuş düşüncelerini gruptaki öteki bireylerden saklamaya ve guruba uyum göstermek için kişisel tereddütlerini saklamaya yönlendirir ve böylece ortaya büyük riskler taşıyan “görüş birliği yanılsaması” çıkar…
Bu nitelikteki bir yanılsamanın çukuruna düşen grup üyeleri, son olarak da, gurubun görüşleri ile uyuşmayan bilgileri gizleyerek diğer üyeleri “korumaya” çalışırlar.
Tabii burada sözü edilen “koruma”nın ne anlama geldiği ve neye hizmet ettiği düşündürücü bir gelişmedir.
Sözünü ettiğimiz bu toplumsal olgular demokrasinin yeteri ölçüde gelişmediği ya da yurttaşların eğitim seviyelerinin yeterli bir düzeye henüz ulaşmadığı toplumlarda bazı önemli aksaklıkların ortaya çıkmasına neden oluşturmaktadır.
Bu aksaklıkların ilki, liderin bir danışma kurulu ya yönetim kurulu oluştururken, kendisinden faklı görüşlere sahip, daha akıllı, kültürlü ve tartışma içinde kendisinden daha güçlü kişileri tercih etmemesinin yarattığı sorunlardır… Çünkü bu tür toplumlarda liderler, öz/saygılarını [ve karizmalarını] korumak için etraflarına düşük kapasiteli “yandaş”lar biriktirme eğilimindedirler…
İkinci aksaklık, topluluk bireylerinin lidere yaranma ve onu memnun etme arzusunun varlığıdır. Bu olgu olağanüstü riskler taşıyan gelişmelerin kaynağını oluşturur. Çünkü üyeler lidere uyup, tabi oldukça liderin tutumu daha da aşırılaşır ve gün geçtikçe üyeler de bu aşırılaşan tutuma intibak ederler ve gelişme karşılıklı tetiklemelerle hızını artırdıkça artırır. Bu tam bir zincirleme kısır döngü olgusudur.
Etrafındaki yandaş birikintisini toplumun kendisi olarak kabullenen lider, zaman geçtikçe yapıp/ettiklerinin halk üzerindeki etkisi ölçemez duruma gelir ve giderek tek adamlaşır, diktatörleşir ve halkın başına gelmiş bir musibet halini alır…
Diktatörler bir günde oluşmaz…
Durup dururken oluşmaz.
Lider ile yandaşlar arasında zaman içinde meydana gelen ve süreklik arz eden reaksiyonlar zincirinin sonucunda ve sözünü ettiğimiz zemin ve koşullarda oluşur.
Tıpkı Hitler Almanya’sında olduğu gibi, aynen Musolini İtalya’sında olduğu gibi, Franko İspanya’sında ve Güney Afrika Birliği’nde yaşananlar gibi…
Ve tıpkı tıpkı 12 Eylül 1980 sonrası koşullarında iktidara egemen olan “sivil cunta” yapılanmasının sonucunda ortaya çıkan “yenilikçi” diktatörlük gibi…
Şu anda üzerinde çalışır gibi yapılan yeni Anayasa metni ise, işte bu zemin ve koşullarda oluşturulan egemenliğin yasallaştırılması gayretinden başka bir şey değildir, dikkatli olalım!..

farukhaksal@superonline.com

LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
http://www.soruyusormak.com
http://www.dnm-ler.com
http://www.kitlecizgisi.com