1. yüz (Toplam 1 yüz)

İlk Türk Kilisesi 4 Yıl Önce Kurulmuştu…

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 13, 2012 10:10
gönderen faruk haksal
İlk Türk kilisesi, 2008 yılında İstanbul’da düzenlenen sade bir törenle açılmıştı...
Bu önemli olay, girişime omuz verenlere, omuz verenlerin müritlerine ve bu oldukça “demokratik” çizgide cambazlık yapan ruhani liderlerine kutlu olmuş... Onlar da mütevazı bir biçimde mutlu olmuşlardı…
Dolayısıyla bu dikkat çekici gelişme, aradan geçen 4 yıl boyunca da tüm ulusumuz için hayırlara vesile olmuş, afiyetle sindirilmiştir.
Ve sonuç olarak da, bu özgürlükçe tırmanış için amin diyen cümle T.C. nüfus kağıtlı Neo-Hristiyan din kardeşlerimizin duaları kabul, gayeleri makbul ve temennileri maksut oluşmuştur…
O günleri hatırlıyor musunuz, bilemiyoruz…
Takvim 2008 yılını gösteriyordu.
AK Parti’nin dini bütün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı kadrolarının bu amaçla gerçekleştirmiş oldukları 25 Ağustos 2005 tarih ve 2559 sayılı kararı ile değiştirilen imar planı ve AK Parti iktidarının İçişleri Bakanlığı’nın onayı ile, İstanbul Valiliği’nin 18 Ağustos 2006 tarih ve 4665 sayılı izni uyarınca, ülkemiz ilk Türk Protestan Kilisesi’ne kavuşmuş oluyordu…
Atina’da cami yapılabiliyor mu?
Hayır, yapılamıyor.
Oysa Yunanistan bir AB üyesi.
Yunanistan özgürlüğün beşiğinde sallanan demokratik ülke.
Ama Atina’da cami yasak!
Ve Türkiye’de, üstelik Türklere ait bir Hıristiyan kilisesi faal.
Bu girişimin lideri konumundaki İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı Başkanı pek sayın Timur Topuz şöyle konuşmkuştu o günlerde:
- Kilisemizin üye sayısı şimdilik 65 kişi. Ama misafirlerle beraber bu sayı 100’e ulaşıyor. Vakfımızın kuruluş amacı, Türkiye’deki Protestanların dini ihtiyaçlarına hizmet etmektir. İzmit’teki Protestanlar rica etti, oradaki binamızı onlara verdik. Eskişehir Protestanlarına da kiralayarak tahsis ettiğimiz bir binamız var.
Bu pek sayın başkan bey neyin nesidir; kimin fesidir?.. Araştırılamaya değer bir konudur. Ancak, bizce mesele bu kadar basit değildir.
Şimdi, bu yazıyı okuyan bazı kişiler diyebilir ki;
- Ne var bunda, efendim. Türkiye demokratik bir ülkedir. Türkiye laik bir memlekettir. Türkiye’de her yurttaş istediği dine inanır; istediği mabette ibadet eder... Doğru!.
Ancak, bu doğrunun da, kendine özgü bir “ancak”ı var...
Her Türk vatandaşı tabiidir ki, istediği biçimde kendi özel inanç dünyasını özgürce oluşturabilir. Ancak, mesele bu noktada, bireysel özgürlüklerin çizgisinden çok daha değişik mecralara doğru yönelmekte ve her köşede farklı anlamlar yüklenmekte, işlevler görmektedir.
Nasıl mı?
Şöyle:
Meseleye bir bütün olarak bakmakta büyük bir yarar mevcuttur.
1.- Türkiye’de Devlet’in küçültülmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde ciddi bir beyin yıkama faaliyeti sürdürülmektedir.
2.- Avrupa Birliği önderliğindeki “Uluslararası Topluluk”un ülkeyi federasyon şifresi doğrultusunda bölünmeye sürüklediği artık sağır sultanın bile duyduğu bildiği bir gerçektir.
3.- “AB’ye uyum” kisvesi altında çıkartılan kanunlarla Türkiye’nin bölünmesinin alt yapısının hazırlanmakta olduğu da yine doğrultudaki açık gerçeklerden bir diğeridir.
4.- Dolayısıyla ülke halkına yıllardır uygulanan “psikolojik savaş” yöntemleri ile milli kültürümüzün, milli değerlerimizin ve bizi birbirimize bağlayan ne varsa hepsinin yıpratılmaya çalışıldığı bir ortamda... Ve Türk halkının yüzde 99’undan fazlasının Müslüman olduğu göz önüne alındığında, Hıristiyanlık propagandalarının ve misyonerlik örgütlenmelerinin Anadolu’da kol gezdiği bir ortamda... Ülkemizin kültürel başkenti olan İstanbul’da bir Türk/Hıristiyan Kilisesi’nin açılmış olması, hafife alınacak bir konu değildir…
Bu girişim, ciddi bir örgütlenmenin önemli bir delilini teşkil etmektedir.
Mesele din değildir… Vicdan özgürlüğü hiç değildir!
Sorun milletin bölünmesine giden yolda, milli değerlerin erozyona uğratılması ve bizleri birbirimize bağlı kılan ve kaynaştıran ortak kültürün yok edilmesi ile ilgi yeni ve zinde bir girişimdir...
Üstelik değirmenin suyunun nereden geldiği meselesi de bir başka konudur...
Baksanıza, 65 üyeli bir vakıf vardır ortada...
Bu vakıf İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kendi çıkarı doğrultusunda imar planı değiştirebilmektedir…
Bu Vakfın İstanbul’da üzerine kilise inşa ettikleri mülkleri, İzmit’te arazi bağışlayabilecek bütçeleri ve Eskişehir’e kadar uzanabilmiş kolları vasıtasıyla, sahip oldukları arazileri yeni “girişimci”lere kiraya verecek ölçüde bir güçleri ve örgütlenmeli mevcuttur...
Peki… Bu güç, bu örgütlenme ve sessiz ve derinden yürüyüş karşısında biz, bizler, yani her birimiz ne yapıyoruz?..
Sahip olduğumuz değerlere karşı gösterdiğimiz umursamazlığı, bilinçsizliği ve aldırmazlığı sorgulamak akıllarımıza geliyor mu?
Yoksa Tele-Volelerimiz, her nevi magazin, çet-magazin, mega-magazin... Ve Süleymanlı dizilerimizle mi karşı duracağız bu kültürel tırmanışa karşı?
Bu tırmanışın gücünü ve yönünü görmüyor muyuz?
Ve eğer görebiliyorsak… Ne yapıyoruz bu gücün tırmanışına karşı?

Faruk Haksal

farukhaksal@gmail.com

LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
http://www.soruyusormak.com
http://www.dnm-ler.com