1. yüz (Toplam 1 yüz)

“Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma yönelik bir tehdittir.”

İletiGönderilme zamanı: Cmt Eyl 24, 2011 21:21
gönderen İrfan Tuna
“Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma yönelik bir tehdittir.”

Yeni bir eğitim-öğretim yılı başlarken, ülkemizin en geniş tabanlı yüksek öğrenim örgütü TÜMÖD adına, görüşlerimizi sayın kamuoyuna sunmak isteriz:

Devletin en yetkili çevrelerince de kabul edilerek açıkça dillendirildiği üzere, yükseköğrenim skandal sayılacak boyutta bir öğrenci seçme ve yerleştirme sürecinin sonunda yapılanmış olarak, bu ders yılına başlamış olacaktır.

Üniversite özerkliğinin ortadan kaldırılmış olması ve üniversitelerde bilimsel özgürlükten söz etmenin olanaksız hale gelmesinin sonuçları büsbütün görünür hale gelmiş bulunuyor. Öğretim elemanları derin bir yılgınlığa ve suskunluğa mahkum edilmek istenmektedir.

Gittikçe ağırlaşan ekonomik sıkıntıların olduğu dönemde, üniversitede okuyan öğrencilerin öğrenime katkı payı adı verilen harçlarına yapılan zamlar, sosyal devlet ilkesiyle çatışmaktadır.

Üniversitelerin dışında bir diğer saygın bilim kurumu olan TÜBA da, bu ortamda ağır bir darbe yemiş ve derin bir çöküntüye uğratılmıştır. TÜBA, üyelerinin seçimi konusu başta olmak üzere tam ve kesin bir biçimde hükümete bağımlı kılınmıştır. Yakın geçmişte TÜBA üyeleri arasına önde gelen cemaat hayranlarından bazılarının yerleştirilmesi için çaba sarf edilmiş; TÜBA üyelerinin kararlı tutumları, bu yöndeki girişimlere fırsat vermemiştir. Yapılan değişiklikler sonucunda TÜBA’nın saygın konumu ve tutumu ağır bir yara almış olacaktır.

Dünya çapında yaşanan deneyler açıkça göstermiştir ki, sağlık sorunlarının doğru çözümü, sağlık hizmetlerinde sosyal devlet anlayışını hakim kılmakla ve sağlık sektörünü ticarethane olmaktan kurtarmakla mümkündür. Buna karşılık, mevcut iktidar bunu yapmak yerine tüm sağlık alanlarını ve bu arada üniversite hastanelerini ticarileştirirken, Tam Gün, Kanun Hükmünde Kararname örneğinde olduğu gibi, bununla çelişen tutarsız ve yanlış düzenlemelerle, ülkemizde sağlık sektörünü onarılmaz bir duruma getirmektedir.

Atatürk Milliyetçiliği asla ırkçılık anlamında çarpıtılmış bir milliyetçilik değildir. Atatürkçülük ve Atatürk Milliyetçiliği öncelikle tam bağımsızlık ve antiemperyalizm demektir. Dolayısıyla eğitim yaşamımızdan geniş ölçüde kaldırılmış olan Atatürk Milliyetçiliği ilke ve kurallarını ismen de ortadan kaldırmak yolundaki girişimleri son derece vahim ve kaygı verici bulmaktayız. Kuşkusuz, intihal suçu lekesini sırtında taşıyan bir yetkiliden,

birinci derecede sorumlu olduğu bir uygulamanın başka türlü olmasını beklemek mümkün değildir. Ancak bu durumun ülkemizin geleceği ve halkımızın esenliği açısından çok ciddi bir sakınca oluşturduğunu belirtmeden geçmemiz olanaklı değildir.

Kuşkusuz, bizim sorumluluklarımız dar anlamda üniversite ile ilgili konularla sınırlı değildir. Ülkemizde Cumhuriyetimizin hiçbir döneminde görülmemiş boyutlara ulaşmış bulunan hukuk ihlalleri ve en temel adalet ilkelerinin çiğnenmesi yönündeki uygulamalar, bilim dünyasını da doğrudan ilgilendirmektedir. Yasanın gerektirdiği koşullar aranmaksızın başlatılan ve bir türlü bitip tükenmeyen tutukluk hallerinin fiili infaz niteliğine dönüşmüş olması, en yetkili makamları işgal edenlerin bile itiraf zorunda kaldıkları korkunç bir durum haline gelmiştir. Özellikle, Özel Yetkili Mahkemeler demokrasinin ve hukuk devletinin gerekleriyle bağdaştırılması asla mümkün olmayan bir durum ortaya çıkarmaktadır. Çok sayıda hapishane ne ile suçlandıklarını bilmeksizin özgürlüklerinden yoksun bulunan insanlarla doludur. Bunlar arasında ülkemizin, dünya çapında ün sahibi saygın rektörlerimiz, bilim insanlarımız da bulunmaktadır ve bunların hemen hepsi içine sokuldukları koşullar dolayısıyla hastalanmışlardır, ölüm tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Yargılamaların bir an önce sonuçlanması ve hukuk ilkeleriyle bağdaştırılması olanaksız tutukluluk hallerinin son bulması, tüm üniversite topluluğuyla birlikte tüm yurttaşların ortak sorunudur. Unutmayalım ki “Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma yönelik bir tehdittir.”

Barışın egemen olduğu ve terör belasının kesinlikle son bulduğu bir toplumsal yapılanmanın, ancak özerk ve özgür üniversitelerin varlığıyla bütünlük kazanacağını bilmemiz gerekir.

Bu konulardaki görüşlerimizi daha detaylı olarak, 1 Ekim 2011 Cumartesi günü TÜMÖD İstanbul Şubesi Olağan Genel Kurulu öncesinde basın toplantısı ile daha geniş bir biçimde değerli kamuoyumuza duyuracağız.

Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI - 24 Eylül 2011

TÜMÖD Genel Başkanı