1. yüz (Toplam 1 yüz)

MArjinallik. . .

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 07, 2011 14:54
gönderen Seçkin ERGÜN
Koskoca milleti eli kolu bağlı koltuğa oturtup istenilen şekle getirilebilir mi? Bunun bilimsel cevabını bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla bu mümkün. Toplum mühendisliği pek bizim becereceğimiz bir iş değil. Biz milletce tez canlıyız ve genelde o anlık menfaatimizin gereğini yaparız. Toplumu dönüştürüp istenilen şekle getirmek uzun zamanlı iştir. Emperyalist güçler buna uygun planlamalar yapıp bunları uygulayacak olanların göreve gelmesini sağlarlar.

Peki buna karşı koymak mümkün değil mi? Süreci değiştirmek, kaybedilenleri geri kazanmak mümkün değil mi?

Tarih sayfaları bunun mümkün olduğu zamanlarla doludur. Bizdeki en büyük örneğiyse Kurtuluş Savaşıdır. Çarpışan güçler arasında orantısızlık olsa da önemli olan kararlılık ve marjinalliktir. Neleri göze aldığınızdır. Savaş öncesi, savaş sırasında ve sonrasında emperyalistlerin tuzak gibi direnci zayıflatmak amaçlı uzlaşma girişimleri kesin bir dille reddedilip hedeflenen noktaya kararlılıkla yüründü. Burada asıl önemli olan hedefin gerçekçi ve uygulanabilir olması.Tabii bir de hakkınız olması. Tam bağımsız bir Türkiye hakkımızdı ve bunu elde etmek için yürtülen faaliyetlerden (Askeri-siyasi) asla taviz verilemezdi. Verilmedi de.
Güçlü olduğumuz için değil, haklı olduğumuz için.

Hak zaten kendi içince gerekli olan gücü barındırır. . .

Günümüzde bir şeylerin yanlış gittini hisseden insanlar bazı tepkiler gösteriyor. Ama ne yazık ki bu tepkiler genelde kendi canı yandığında, ya da kendi çıkarı zedelendiğinde gösteriliyor. Mesela Tekel fabrikaları satıldığında buradaki işçiler işten çıkarılma anı gelene kadar tepki vermediler. Sonrasında da Ankara'da hepimizin bildiği eylemi yaptılar. Bir fabrika satılıyor, karşı duruş yok, ne zaman ki işten çıkarmalar başlıyor o zaman amaca ulaşma gücünden yoksun, refleks gibi cılız eylemler yapılıyor.

AKP'nin anlayışı belli. Başbakan "Benim işim ülkeyi pazarlamak" dediğine göre çalıştığı fabrikanın satılıp işten çıkarılma anı gelene kadar işçiler neden bu söyleme direnç göstermiyor? En önemli sebebi örgütsüzlük. Sendikalı işçi çok az. Olanlar da sarı sendika.

Sağlık bakanı doktorlar aleyhine bir karar alıyor, doktorlar yürüyüşte. Eczzaneler için bir karar alınıyor, eczacılar eylemde. Son dönemdeki en büyük eylem olan Cumhuriyet Mitinglerinden tutun da en zayıf eyleme kadar hepsi saman alevi gibi. En kötüsü de bu. Bence eylem falan yapılmasa çok daha iyi. Devamını getirilemeyen eylemler hep karşı tarafı güçlendirir. AKP şu anki görünümü Ordu da dahil kimseye taviz verip boyun eymeyen bir parti görünümünde. Bunun sebebi hep bundan.

Genel Kurmay başkanı çıkıyor 'Orduya karşı fiili bir saldırı var, asimetrik savaş halindeyiz diyor" Ordunun en yüksek rütbeli subayının bunu söylemesi bişeydir. Bu bir durum tespitidir. Peşinden ne yapılıyor. " Bu durum kabul edilemez" diyor. Tamam bu da doğru. Tabii ki bu durum kabul edilemez ve gereği yapılır. İşte bütün sonrun da bu "gereği yapılır"da çıkıyor.

Savaşan iki unsur varsa ve taraflardan birisi bırakın karşı saldırıyı, savunma durumunda bile değilse bu işte bir gariplik vardır. Öyle ya, savaş taktiğidir, illa saldırı olacak diye bir şart yok. Bazen savunma da geçerli bir taktik olabilir. Ama ne yazık ki bu bile yapılamıyor. Baştan beri her şey yanlış yapılıyor. Tüm tanımlamalar, tüm işlemler yanlış. Ordunun en yüksek rütbeli subayı "savaş halinden" bahsediyorsa şu an Silivride ve Hasdal'da ki subaylar tutuklu değil esirdir. Dolayısıyla avukatları reddi hakim değil reddi mahkeme talebinde bulunmalıdır.

Herşeyi yapmış olmak için yapıyoruz. Önümüze koyduğumuz gerçekçi hedefler yok. Cumhuryet Mitingleri organize edenler, bu mitingler başladığında ya hükümet istifa edene kadar devam etmeliydi ya da hiç olmamalıydı. Hemen ardından gelen Ergenekon dalgasıyla yaşanılan dağılma hem elinde bayrağı kapıp alanlarda yerini alan katılımcılarda travma etkisi yapıp demoralize etti hem de AKP'nin elini güçlendirip yapmayı planladığı faşit baskılar için "sebep" yaratıldı. Sanki suçmuş gibi "Hükümeti devirmeye yönelik faaliyetler"dendi. . .
Silahla ve şiddetle olanı suç, diğeri meşru hakdır.

Hükümeti devirmek denildiği gibi suç olsaydı CHP ve MHP gibi oluşumlar da siyasi parti değil, terör örgütü kapsamına girerdi. Gerçi buna da az kaldı gibime geliyor. Bu gidişle AKP savcıları bunu da yapar. . .

"CHP ana muhalefet partisidir, marjinal hareketler içinde olmamalıdır" diyor başbakan. Marjinal eylem dediği yemin etmeme eylemi. CHP şimdi geri adım atmanın yollarını arıyor. Daha geçen gün Başbakanın söylediği "Göreceksiniz, tükürdüklerini yalayacaklar" sözünü hiç söylenmemiş sayıp Mustafa Elitaş’ın, “15 Temmuz son gün” sözlerini, “Sürçülisan” olarak değerlendirmesini yumuşama göstergesi gibi gösterip dümeni kırmanın yollarını arıyorlar. CHP seçim sonrası meclise gelip yemin edebilrdi. Ama madem tutuklu olanlarla dayanışma için böyle bir yola girildi sonuna kadar gidilmeli.

Yemin etmeme eylemi sonuç vermedi mi? O zaman tüm milletvekilleri Silivri'ye gidip oturma eylemi yapmalı. Onlara il başkanları kendiliğinden katılır. Sonra delegeler katılır. Sonra seçmenler katılır. Merak eden katılır, simitçi katılır, kötfeci katılır. . . .sonra tüm Türkiye katılır.

Başbakanın bilmediği bir şey var. Marjinal olmamalıdır dediği CHP aslında görüp görebileceği en marjinal partidir. Parti fiili olarak 9 Eylül 1923'de Atatürk tarafından kurulmuş olsa da asıl kökeni Sivas kongresinde bütün ulusal cemiyetlerin bir araya gelerek kurduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'dir. TBMM açıldığında bu grup yine Atatürk'ün girişimiyle Cumhuriyet Halk Fırkası oldu. Yani CHP 29 Ekim 1923 de resmen ilan edilen Cumhuriyeti kuran partidir. Yani diğerleri gibi İş içleri bakanlığına dilekçe verilerek kuyrulmuş parti değildir.

Başbakanın bilmediği dediğime bakmayın, şu an ki CHP yönetim kadrosunun bir kısmı bunun farkında değil, diğer kısmı da inkarı seçmiş.
Y-CHP'nin çıkış noktası sanıldığı gibi bir önceki genel başkanın siyaset anlaşının beğenilmeyip yeni eylem ve söylem uygulama isteğinden kaynaklanmıyor. Bu değişimi ve dönüşümü meşru gösterme maskesinden başka bir şey değildir. Partiye ruhunu veren Atatürk ilkelerinden, milli birlikten de bir vazgeçiş var. Bunun aski olsaydı televizyon ekranlarında anayasının ilk üç maddesinin değişebilir olduğunu söyleyen millet vekili adayı seçimler beklenmeden parti ilkelerine aykırı hareketten dolayı listelerden çıkarılırdı. MHP kaset skandallarından sonra o adayları neden listelerden çıkardı? Parti ilkelerine aykırı hareketten dolayı. Baykal'da bundan dolayı istifa ett. Karısını aldatanı affetmeyip anında infaz ederken, bağlı olduğu Cumhuriyeti aldatanlara gösterilen hoşgörü, sahiplenme yarışında olunulan ileri demokrasinin gereği olsa gerek!

CHP'nin çok uzun süre iktidara gelemiyor oluşunu Atatürkçülüğün modası geçiyor saçmalığına bağlayacaklarına parti binalarını kuşatmış müteahhit kılıklı adamlardan arınmanın yollarını arasınlar. CHP tarihi boyunca "ne pahasna olursa olsun" mantığıyla iktidarı hedeflememiştir. Devletin bir kurumuymuş gibi sorumluluk üstlenip, Atatürk Cumhuriyeti'nin koruyuculuk misyonunu üstlenmiştir. Seçimlerde 1 oy alsa bile bundan taviz veremez.

Kaybetmiş olmak, haksız olmak değildir.

Değişen ve yok olurcasına dejenere olan Türkiye'de CHP'yi bundan ayrı tutmak hem mantıksız hem haksızlık olur.