1. yüz (Toplam 1 yüz)

PERDE !

İletiGönderilme zamanı: Sal Ağu 16, 2011 23:45
gönderen Seçkin ERGÜN
Macera ve polisiye filmlerdeki takip sahnesi, filmin en beğenilen kısmıdır ve hep soluksuz seyredilir. Bu seyrediş, sahnenin aksiyon yüklü olmasının yanında filmin başından beri sürekli suç işleyen kişilerin nihayet cezasını çekecek olmasına yaklaşılmasındandır. Kasılmış kaslarla biriken öfke, yerini zafer tebessümüne bırakır.


Hatta suçlunun yakalanmış olması bizi kesmez, hemen oracıkta cezasının verilmesi, yani öldürülmesi beklenir. Ama her seferinde arka plandaki bir başkası silahını adamın alnına dayayan arkadaşına engel olup, mesaj verircesine suçluyu “adalet”e teslim eder. Film bitip de alttan yazılar çıkmaya başladığında biz çoktan alternatif sonun hayalini kurmaya başlamışızdır. Bizim anladığımız adalet mahkeme salonunda görülen değildir. Çünkü mahkeme salonunda anca süründürülür.

Bizde kavgaların en hararetli anında, birbirine kızmış iki kişiden biri diğerine “Seni mahkemelerde süründüreceğim” diye tehdit eder. Mahkemeye vermek haklı olduğunun ispatı için değil, karşı tarafı süründürüp hınç almak içindir.


AKP’de kuruluşundan beri bunu çok güzel kullanıyor. Son seçimlerdeki hayal kırıklığımızın asıl sebebi; medya desteği sayesinde ekonomik başarısızlık ve yolsuzluk dosyalarını halkın gözünden kaçırmayı başaran AKP’nin, sırf bu adaletsiz yargılama yüzünden halktan gereken uyarıyı alacağını umduğumuzdan dolayıydı. “Dünün mazlumu bugünün mağruru” söylemi halk tarafından karşılık bulmadı. Çünkü dünün mazlumu olan sadece Refah ve AKP’ li dinci takımı değildi. Halk da mazlumdu.


Mazlumluğunu sendikal eylemlerle, grevlerle, gece yarısı duvara yazdığı çığlık gibi sloganlara hücrelerindeki acılarıyla ses katanları, arkadaşları alçakça sattı. Bu dönekliklerini çalıştıkları gazetelerde Tayyip için “gömleğini çıkardı, artık değiştiler” manşetleriyle gizleme çalışıp, kendi pis vicdanlarını bol sıfırlı maaş çekleriyle yıkadılar. 9 yıl sonra besleyip büyüttükleri faşist baskının dalgaları kendi yaşam alanlarına ulaşınca Can Dündar gibileri de çıkıp “hata ettik” itirafıyla ve iki eyleme katılmakla bütün bu olanların sorumluluğundan kurtulacağını sandı.


Emperyalistler tarafından yıllardır sömürülen, asıl mazlum durumundaki halkın karşısına çıkan AKP stotükoya karşı savaş ilan ettiğini söyledikçe, egemen sınıfa karşı mücadele ettiğini söyledikçe onları kandırmayı başardı. Halbuki sorsan, statükonun ne olduğunu bilmezler. Bilselerdi son seçimlerde ülke tarihinin en statükocu oluşumuna % 49 oy vermezlerdi.


Silivri ve Hasdal’da ki insanların uğradığı zulme karşı milletin “oh olsun” dercesine duyarsız kalmasına, bu kadar da vicdani değerlerden yoksunlaşmamıza bir türlü anlam veremiyoruz. İyi de toplumun en az % 30’nun kafası yapay gündem furyasından karışık, geri kalan %20’si de bu tutsak edilmiş kişileri mağdur olarak değil, geçmiş dönemim bedelini ödeyen “dinsiz !” Atatürkçüler olarak görüyor. İşin kötü yanı, bu iş haklı – haksız durumundan çıkıp para ilişkisine dönüştü. Eskiden AKP’nin görmezden gelinebilecek uç söylemlerini sineye çekip destekleyenlerin varlıklarının devamı artık onlara bağlı olduğundan, şimdi kesin bir itaat ile bağlılar.


Şehrin her yanındaki reklam panolarında konserler, konferanslar, seminerler ve daha birçok etkinliklerin duyurusu var. Katılımcıların hepsi, - çoğunluğu ya da geneli değil, hepsi- her platformda ve her konuda AKP’ye koşulsuz destek veren kişiler. İhaleler ve rant kaynaklarıyla kalkındırılan sermaye gurubu haricinde AKP diğer sağ partilerden (ANAP, DYP) farklı olarak hızla kendi tabanını yaratıyor. Bunun üstüne orantısız medya desteği ve türlü seçim hileleri yetmezmiş gibi bir de bizim sürücüler direksiyonda uyuyunca, kovalama sahnesi de bir türlü mutlu sonla bitmiyor.


Yani kısacası son 9 yılda kovalayan ve kovalanan yer değiştirdi. Hain, işbirlikçi, yobaz rollerinin değişmez aktörleri olan Said-i Nursi, Abdullah Öcalan, Fetullah Gülen gibiler yeni prodüktör AKP’nin yoğun çabası sonucunda şimdi başroldeler. İnsanlar günün modasına uyup salonları dolduruyor gibi görünseler de “esas kahraman” sahne aldığında kovalama sahnesi geçmişte olduğu gibi gene İzmir limanında son bulacak.

Perde!. . .