1. yüz (Toplam 1 yüz)

SOĞUK

İletiGönderilme zamanı: Prş Oca 19, 2012 13:12
gönderen Seçkin ERGÜN
İstediğin kadar gündemi takip et. Bilgin, bilincin, donanımın bir yerden sonra iflas ediyor. Sapla saman öylesine karışmış durumda ki, bu durumdan sağlıklı bir sonuç çıkarmak çok zor gibi görünüyor. Aslında değil. Sandığımızdan daha kolay. Karşımızda birkaç badem bıyıklı var sanırsak işimiz zorlaşır, perde gerisinde onları, yöneten durumunda emperyalistlerin olduğunu hep aklımızda tutarsak işimiz kolaylaşır.


Son beş yılda görülmekte olan bazı davalar var. Türkiye’nin gündemi çok başkayken nereden çıktığı belirsiz birileri durduk yerde darbe karşıtı yürüyüş gerçekleştirdi. Ordu muhtıra vermemiş, Milli Güvenlik Kurulunda gerginlik falan da yok. Omuzları yıldız dolu bir paşa basının önüne çıkıp, çatık kaşları ve azarlar ses tonuyla esip gürlememiş. Ne Sincan sokaklarında tank vardı ne de Meclisin üstünden alçaktan uçuş yapan uçak. Durduk yerde bu “darbe” yürüyüşü nereden çıktı? Sayıları da öyle pek önemsenecek gibi değildi. Limoncu tezgahındaki kalabalıktan biraz fazlacaydı.


Nedeni kısa sürede anlaşıldı. Bu yürüyüşlerin hemen peşinden Ergenekon, Balyoz, Andıç gibi davalar peş peşe açılıp, hepimizin bildiği sansasyonel tutuklamalar, canlı yayında ev baskınları, pijamalarla tutuklanan subaylar görür olduk. Bu davaların her aşamasında Emniyet ve medyanın yoğun şekilde delil ürettiği pek çok kez deşifre oldu. Genelde “Sehven” denilerek geçiştirilmeye çalışılsa da, bu davaların dayanak yoksunluğunu kamufle etmek amacının dışında asıl amaç AKP güdümündeki medyayı seyreden ve inanmaya hazır kişilere görsel malzeme amacını taşımasıydı. Sonradan “sehven” deyip geçiştirseler de bu uydurma deliller toplumun geniş bir kısmının bilincine “doğru” kabul ettirilip amacına çoktan ulaşmıştı. Sonraki “sehven” artık onlar için hiçbir şey ifade etmiyordu. Yakın geçmişimizde ne olay olduysa hepsini Ergenekon’a yıkmaya çalıştılar. Buraya kadar olan kısmı bu davaları ve gündemi az çok takip eden herkes biliyor.


Hrant Dink davası sonuçlandı. Mahkeme bu olayı “Ergenekon” davasına bağlamadı. Hiçbir örgüte bağlamadı. Ergenekon davasından tutuklu bulunanlar arasında Hrant Dink’i yüz yüze ve dolaylı yoldan ölümle tehdit edenler var. Bununla ilgili şahitler, kamera kaydı, telefon dinlemeleri var. Ergenekon iddianamesinde bu örgütün AKP hükümetini düşürmek için ülkede kaos ortamı yaratmak için Ermeni ve diğer azınlıklara saldırılar iddia makamının en önemli ithamını oluştururken, Dink davasının bu şekilde sone ermesi size de garip gelmiyor mu?


Bir tarafta “beni yıkmak için kaos yaratmak isteyenler var” diyen AKP, diğer tarafta bu sebeple tutuklanmış kişiler var. Yıllardır süren davada Ergenekon örgütüne yönelik tek bir silahlı eylem sunamayan savcı ve mahkeme (yani AKP) Hrant Dink davasını neden elinin tersiyle itti? Pekala bu davanın sanıklarını Ergenekon örgütüne dahil edip, kuvvetli bir sunum, kampanya yapabilirdi. Bunun için “sehven” olmadan ilişkilendirme yapılacak yeterince malzeme vardı. Dink davasının hakimi bakın ne diyor; “Terör örgütü olabilmesi için bir eylem değil, birkaç eylem yapmış olması gerekir. Örgütün varlığının ispatlanmış olması şart. Örneğin Trabzon’daki “Mc Donald’s” patlamasını da gerçekleştirdiler. Ama orada da örgüt yok. Yargıtay’dan da karar çıkmış ve örgüt varlığından bahsedilmiyor. Delil durumuna göre örgüt mevcut değil.”


Bir davanın hakimi somut, işlenmiş bir cinayet ve bombalama eylemine rağmen yeterli delil olmadığını söyleyip tutukluları serbest bırakırken başka bir davanın hakimi (Ergenekon, Balyoz. . .) elinde somut delil olmadığı halde rütbesi ne olursa olsun görevi başındaki subayları kolayca tutuklayıp yıllarca sürecek hücre zulmünü hak görebiliyor.


Darbe çığırtkanlığı yapıp düpedüz darbe yapan AKP’nin derin devletle göbek bağı da böylece su yüzüne çıkmış oldu. Şu an mağdur durumda gördüklerimiz, AKP’nin hırpalamasından dolayı sahiplendiğimiz kişiler belki o kadar da masum değildir. Yıllar sonra o kişilerin banka hesaplarına gönderilen yüklü rakamları gazetenin birinde okursak hiç şaşırmayalım. Ergenekon ve Balyoz gibi davalardan tutuklu olanlardan bazıları da dahil!


Dink davasını şu şekilde okuyabiliriz; 1-) AKP mahkemeler üzerindeki hakimiyetinin olmadığını göstermek için iyi bir örnek karar. 2-) Dink davasına bulaşan çok sayıdaki Emniyet görevlisinin üzerine gidilseydi ucu okyanus ötesine ulaşacaktı. (Nedim Şener ve Ahmet Şık ulaştığı için içeride) 3-) Etnik ayrışmayı sıcak tutma. (Uğur Mumcu’yu 5 gün gündemde tutmayı çok görenlerin 5 yıldır Hrant Dink’i sürekli gündemde tutma çabalarının bir amacı olmalı) 4-) Ergenekon terör örgütü zaten AKP’nin kurduğu bir örgüt. Bu örgüt sayesinde hem illegal işlerini gördüler, hem Ulusalcı, Atatürkçü, AKP karşıtı kim varsa içeri atıp korku imparatorluğu kurdular. Birbiriyle zıt kişilerin aynı suçtan içeride olması da bu sebeple. Eliyle koymuş gibi bulunan silahlar, Emniyette kurgulanmış senaryolar, acemice yapılan delil üretme çabası bu örgütün kurucusunun da, yöneticisinin de AKP (yani CİA) olduğunu kanıtlıyor.


Bizi gerçekten çok iyi tanıyorlar. Bu sefer derslerini iyi çalışmışlar. Emperyalistleri geçmişte yendik. Belkide tarihleri boyunca aldıkları en ağır yenilgiyi bizden aldılar. Atatürk önderliğinde tam bir zafer kazandık. Ardından yükselen Cumhuriyet o destansı zaferin silinemez mührü oldu. Ama bu sefer derslerini gerçekten iyi çalışmışlar. Çok büyük ve kapsamlı bir oyun sahneleniyor. Her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir oyun bu. Aldıkları en önemli ders, bizi eskisi gibi önemsiz görmüyorlar. Uzun emek verdikleri belli.

Mesela sırf ABD öncülüğünde NATO saldırıyor diye küstah, kaba, diktatör Kaddafi’ye bile acıyıp sahiplenmek istedik. Hani elimizden gelse, evimizdeki bir odada saklayacağız. Her kim olursa olsun, o an mazlumsa, ezilense, hele bir de ezen ABD, İsrail falansa, bizim tarafımızdan sahiplenmek için yeterli sebeptir.

Atatürk son kurşun sıkılıp da, son düşman denize atıldığında hemen üzerindeki üniformayı çıkarıp en çağdaş şekliyle bir cumhuriyet kurdu. Kendisine krallık, halifelik teklif edildiği halde O’nu hiç bir cephede yalnız bırakmayan silah arkadaşları olan Türk Ulusunu taçlandırıp aydınlık bir geleceğin kapısını açacak Cumhuriyeti kurdu. Savaş meydanındaki yüksek askeri becerisinin daha fazlasını devlet adamlığında gösterdi. Halkının tahsil durumu, ekonomik imkansızlık, asırlardır süren Osmanlı geleneğini umursamadı. Çünkü biliyordu ki, doğru atılacak her adım mutlaka takipçisini bulur. Buldu da. Kaddafi elli küsür sene petrol kuyularının başına oturup keyif yapacağına, aşiret devletini cumhuriyet yapsaydı başına bunlar gelmezdi. Batı tüm gücüyle Suriye’ye saldırıyor. Ve de İran’a. Ama diş geçiremiyor. Neden? Çünkü o ülkelerde ulusal bilinç var. Devlet olma, cumhuriyet olma geleneği var. Suriye’yi savunmak Esad diktatörlüğünü savunmak diyenler var. İyi de Türkiye’nin başında da en az O’nun kadar bir diktatör yok mu? Zamanında PKK’ya yataklık etti diyenler var. Şimdi Atatürk’ün Meclisi PKK’lılara yataklık yapmıyor mu? Kürsüye çıkıp PKK’lılar için “ gerilla, barış savaşçıları, hatta kahraman” denmiyor mu? Hükümet bizzat PKK ile lüks otellerde buluşup ortak strateji belirlemiyor mu? Sahi, ne zamandır mayın patlamıyor. Karakol baskını da olmuyor? Barış mı oldu ne!. . .

Atatürk Türkiye’sinin var olma aşamasındaki dönüm noktalarını sembolize eden günleri yıldönümlerinde anıp, o süreci yeni kuşağa aktardığımız, özel günleri kutladığımız milli bayramları kaldırmaya başladılar. Kendilerinden o kadar eminler ve bizi o kadar küçümseyip değersiz buluyorlar ki, bahane bulmak için çaba bile harcamıyorlar. Mesela 19 Mayıs'ı soğuk bahanesiyle iptal ettiler.

Soğuk hainlerin bahanesi oldu.
Üşümeleri soğuktan değil, kansızlıktan.
Atatürk'ü anma bayramı yasaklanırken,
Ulusal bilinci kuluçka sıcaklığında çoğalan bişey sananlar türemişken
Biz asla üşümeyiz.
Hiç üşümedik de.
Yanarcasına donsak da üşümeyiz.
Sarıkamış' da binlerce şehit veririz,
Gene de üşümeyiz.

Tutkuyu,
Tutkuyla sevdayı onlar bilmez.
Son nefesinde cumhuriyeti haykırıp,
Kadınına aşk şarkısı mırıldanan adamın yüreği,
O adamın milleti hiç üşür mü?. . .

Anca Hristofyas,
Hıristiyan İmam gibiler üşür.
Onlarınki de,
Kansızlıktan. . .