1. yüz (Toplam 1 yüz)

SIZMA

İletiGönderilme zamanı: Prş Şub 16, 2012 1:33
gönderen Seçkin ERGÜN
AKP’li Bekir Bozdağ “Örgütün içine sızmak için onlar gibi suç işlemek şart” diyor.

Her ülkenin istihbarat teşkilatı var. Ve her ülkenin düşman ya da tehdit gördüğü ülkeler, örgütler var. En geçerli uygulama örgüt içinde “muhbir” edinip bilgileri onun üzerinden edinmek. İstihbarat elemanının direk örgüte girip suç işlemesi çok istisnai bir durumdur ve getirisinin çok büyük olması gerekir. Mesela PKK’nın içinde teröristmiş gibi sızıp onlarla birlikte karakol baskınına katılıp askerlere kurşun sıkıyorsan Murat Karayılan gibi birinin kellesini Ankara’ya getirmen gerekiyor.

MİT mensupları PKK içine terörist olarak sızmış. Onlarla birlikte suçlar işlenmiş. Peki bu Türkiye Cumhuriyetine ne fayda sağlamış? O sayede edinilen bilgilerle örgütün askeri kanadına yönelik başarılı ve kapsamlı bir harekat mı yapılmış? Örgütün lojistik gücü mü perişan edilmiş? Finans ağı mı çökertilmiş?

AKP’nin Oslo’da Apo ve Kandille koalisyon hükümeti gibi tavizler verip güç ve görev paylaşımı yapmasına bakılırsa yukarıdaki amaçlananın hiçbirisi olmamış. Peki bu örgüt içine sızma nedir?

Örgüt içine sızma falan yok. İşin aslı şu; AKP doğu illerindeki yobazları devlet kadrolarına alışı gibi PKK’lıları da MİT bünyesinde işe aldı. Yani MİT PKK’nın içine sızmadı, PKK MİT’in, dolayısıyla Devlet içine alındı. Bunların telaşı ondan. Hakan Fidan açıkça PKK’lılara emniyet mensubu olacakları vaadinde bulunmadı mı?

Zaten PKK’lılar da karakollara Ergenekoncu askerleri öldürmek için saldırıyor. Bi nevi adli kolluk kuvveti yani. Silivri’deki hakimlerin, savcıların yükünü azaltıyor. PKK ile mücadele eden tüm subayların hapiste olduğu gerçeğine bakarsak, bu sözün hiç de abartılı olmadığı anlaşılır. PKK ile işbirliği yapanlarınsa nasıl can siperane kollandığı da ortada.

Bu badem bıyıklıların herkesi aptal yerine koymaları gerçekten artık çekilmez oldu. Geçmiş 10 yılda olan her şey bir yana, sadece bu olay bile AKP’nin tüm kadrolarıyla “vatana ihanet” suçuyla Yüce Divan’a çıkarılması için fazlasıyla yeter. Ama Kılıçdaroğlu “ Başbakan basın toplantısı yapsın, durumu açıklasın “ diyor. Durumun nesini açıklayacak? Siyaset kurumunun en yetkin kişisi neler olduğunu anlamamış, Tayyip’in basın toplantısıyla bilgilendirmesini bekliyor. Merak etmesin. Tayyip elbette basın toplantısı yapacak. Gene Kasımpaşa üslubuyla olan biten tüm gelişmeleri unutturup CHP ve Atatürk dönemi saldırılarına devam edip, ulusal değerlere küfrünü sürdürecek. Böylece CHP’de % 25 oyunu biraz daha kemikleştirecek. Bunların siyasetten anladığı işte bu.

Yandaş medya “her devlet, terör örgütüyle pazarlık -müzakere yapar” yalanını her gün tekrarlıyorlar. Ve bunu örneklendirirken de sık sık İngiltere – İRA örneğini veriyorlar. Bu baştan sona yanlış bir örnektir. İRA İngiltere içinde yaşayan etnik bir grubun isyanı değil, işgal altındaki İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden bir örgüttür. Bu işgal 1167 yılında başlayıp tam 800 yıl sürdü. 1913 yılında kurulan İRA’nın eylemlerinde 3.585 kişi öldü. PKK, bebek - yaşlı, sivil - asker demeden vahşice öldürdüğü on binlerce insanımızla nasıl bir özgürlük mücadelesi veriliyor? Sadece bu örnek bile konuya ne kadar art niyetli yaklaşıldığını gösteriyor. İngiltere – İRA örneğini vererek Türkiye’yi kendi misakı milli sınırları içinde işgalci güç gibi gösterilmek isteniyor. Demokrasi (!) yalanı da en çok burada gerekiyor. Demokrasi vurgusu yetersiz kaldığı zaman da “İleri Demokrasi (!)” denmeye başlıyor. . .

Herkes AKP ve etrafında toplanın işbirlikçilerin çok güçlü olduğunu sanıyor. Yıkılmaz kale gibi görünen bu yapının en büyük sorumlusu 10 yıldır mecliste onlara eskortluk etmekten başka işe yaramayan muhalefet partileri. AKP bir kanun çıkarıyor, muhalefet “yaptırmayız, buna izin vermeyeceğiz” diye feryat ediyor. Sonunda ne oluyor? O uygulama yapılıyor. Malatya’da ki üs için de yaygara kopardılar. Ne oldu? Üs kuruldu. HSYK, Anaysa Mahkemesi ve Yargıtayın yapısını değiştiren kanunlar. . .ve daha bir çok kanun için hep “buna asla izin vermeyiz” söylemi duyuldu ama hepsi tek tek uygulamaya kondu.

Hedefler gerçekçi ve yapılabilir konmalı. Kimsenin bu milleti psikolojik yıkım yaşatmaya hakkı yok. Ligimizin güçlü takımları yaz dönemi hazırlık kampında antreman maçı yapmak için kendinden zayıf takımları seçiyor. Bu hem kazanma alışkanlığını pekiştirmek, hem özgüveni arttırmak için tercih ediliyor. Sırf ses getirsin, facebook’da tıklanma rekorları kırsın diye ateşli söylemler söyleyip ardından yapılana seyirci kalmak iyi değil. Sonra bir düzine gol yiyip daha lig mücadelesi başlamadan takımın birliktelik olgusu, “bu takımdan bu sene de bişey olmaz” duygusu sabitleniyor.

Hedefin ne olduğu önemli değil. Bazı durumlarda çok küçük bir kazanım devrime giden fitili ateşler. En son ne zaman, hangi konuda kazanım elde ettik? AKP’nin yarattığı bu psikolojik üstünlük onları olduğundan çok daha büyük ve güçlü görünmesini sağlıyor. Bir savcının bir hamlesi AKP ve BDP’yi nasıl paniklettirdi gördünüz. Suçüstü tanımı için çok yerinde bir örnek oldu. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Bekir Bozdağ, Sadullah Ergin, Beşir Atalay gibi AKP’nin tüm kadroları televizyonlara üşüşüp açıklama üstüne açıklamalar yaptı. Doğrusu o panik hallerini görmek çok keyifliydi. Bu paniğin Bekir Bozdağ’ın söylediği gibi “örgüte sızmak için suç işlemiş MİT görevlilerini” korumak için olmadığı çok açık. MİT’e sızmış PKK’lılar teşhir olacak diye hepsinin ödü koptu. Aslında “Sızma” illegal yollarla, irade dışı yapılan eylemdir. Bizim gördüğümüz ve korkunun asıl sebebi sızma değil, PKK’lıları direk işe almalarıdır.