1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bildiri

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 11, 2013 19:06
gönderen Seçkin ERGÜN
Yeni kuşak, siber kuşak, bilişim kuşağı saçmalık! Emperyalizm her kuşağı aynı vahşilikte sömürür. Ve yöntemleri hep aynıdır, savaş, kan, ölümler!

Demokrasi ve insan hakları talepleri ise daha büyük saçmalık! Saçma olan bu talepler ve içerikleri değil tabii ki, bağımsızlığını yitirmiş bir ulusun yurttaşları olarak sembolik olmaktan öteye gidemeyecek talep olmaları. Ancak bağımsız bir devlet demokrasiyi kurum ve kuruluşlarıyla uygulayabilir. O zaman önce bağımsız bir devlet olmalı. Demokrasi mücadelesi ancak o zaman anlamlı ve değerince olur. Hele bu talepleri AKPKK’dan beklemek talebin ciddiyetiyle ve içtenliğiyle hiç bağdaşmıyor. Biri terör örgütü, diğeri din bezirganı. Tek ortak özellikleri çağdaş Türkiye Cumhuriyetine düşman olmalı. Biri rejin bazında, diğeri toprak bazında. Yani, meydanlara çıktığında ne istediğini çok iyi bileceksin. Toplum mühendislerinin sana dayattığı yoldan değil, aklının gösterdiği yoldan gideceksin. Tabii niyetin fener alayı tadında coşku yaşamak, arada birilerine birkaç küfür sallamak değilse.

İnsanlık tarihi boyunca pek çok işgal, bağımsızlık savaşları ve mevcut yapıyı yıkma amaçlı halk hareketleri oldu. Kimi başarıya ulaştı, kimi bozguna uğradı. Küba Devriminin hikayesi başkadır. Fransız Devriminin de. Kimi kavgasını Latin Amerika’ya özgü tutkuyla alevlendirdi, kimi Moskova kadar soğuk, sert ve kesindi. Hikaye, geçtiği toprakların karakteristik özelliklerini taşır. Her birinin bilimsel bir dayanağı vardır. Gelişimi, yaşanışı ,sonucu, başarı ve başarısızlığının sosyal bilimlerde karşılığı vardır.

Sadece Atatürk emperyalizme karşı giriştiği savaşta ve sonrasında Türkiye Cumhuriyetini kurma mücadelesini kazanabilmek için bilimselliğin yanına dehayı eklemek zorundaydı. Atatürk’ün sahip olduğu “deha”lık doğuştan kazanılmış bir özellik olsa da gelişimini Türk Milletinin, Anadolu’nun bereketli topraklarında tamamladı. Yani Türk Milleti Ata’sını var etti, Atatürk de Türkiye Cumhuriyetini.

Kültürel ve ideolojik olmayan hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz. Lider olmazsa olur, mücadele Atatürk’ü doğurduğu gibi kendi liderini nasılsa gene doğurur. Bir ideoloji, somut bir hedef olmak zorunda. Yoksa medyaya ve açılımcı bölücülere malzeme olmaktan kurtulamayız.

Günlerdir 77 ilde gösteriler yapılıyor. Milyonlarca insan sokakta. Konuşulan tek şey Taksimdeki PKK’lı ve onlara yardakçılık eden solcu bozmaları. Halbuki o muhteşem kalabalık arasında ne kadar küçük bir azınlıklar. Ama bir damlası bile tüm suyu zehirlemeye yetiyor. Zaten AKPKK’lıların en büyük korkusu bu kalabalığın Ulusalcı bir harekete evrilmesi.

Emperyalistler kuşkusuz 90 sene önceki Türk yenilgisinden dersler çıkardılar. Elde ettikleri en önemli bulgu, en büyük bela, Ulusalcılık!

12 Eylül 1980’de her bireyiyle karanlık hücreye atılan Türk Milleti aradan geçen 30 yılda edindiği tüm deneyimini, karakteristik özelliğini, yaşama güdülerini, en önemlisi de Ulusal reflekslerini bu karanlık zindanda köreltti, yitirdi. AKP iktidarının giderek sürüklediği uçurumun farkındalığıyla hafızamızı geri kazanmak için çabalarımız oldu. 2007’de yapılan Cumhuriyet Mitingleri en belirgin olanıydı. Bu mitinglerde eksik kalanları geçen yıl başlayan Milli Bayram kutlamalarıyla yavaş yavaş gidermeye çalıştık. Silivri eylemleri ve ardından gelen Gezi Parkı eylemleriyle biraz daha tecrübe edindik. Tecrübe dediğin şey ne yapacağını değil, ne yapmayacağını öğrenmektir.

Cumhuriyet Mitinglerinde nasıl AKP’nin yıkılacağına inandıysak (inandırıldıysak), Gezi Eylemlerinde de aynı inanca aynı heyecanla inandık. Günler, geceler boyu polis şiddetine karşı hayatını ortaya koyup direnen insanlara haksızlık etmem istemem ama bu eylem de medyaya kurban edildi. İlk 4 gün penguen belgeseli yayınlayan medya inanın daha faydalıydı. İnsanlar hipnozdan kurtulmuş sokağın cazibesine kapılmıştı. Sonra bir özür dilemeyle tekrar işin içine medya girdi. Bunun yansımaları hemen AKP karşıtı olmanın vecibesi gibi Taksim’e gidip “hacı!” olma turlarıyla kendini gösterdi. İç turizm patladı! AKP faşizmi arka plana itilip bilişim çağının siber haylaz ergenleri konuşulur oldu. Bütün hareket magazinleşti. Peşinden topluluğu ayrıştırmak için APO yandaşları meydana sürüldü. Türk bayrağıyla Apo posteri yan yana verildi. İşgüzar bir savcı mobese kayıtlarını alsa, onca kalabalığın ortasındaki 20-30 bölücü sayesinde Taksimdeki herkesi PKK üyeliğinden yargılar.

Öngörüde, teoride ve pratikte hep bir adım geriden geldik. Deniz Gezmişlerin Kemalist kalkışmalarına kadar bize hep enternasyonelin bayrağını taşıttılar. Son 10 yıldır da Sorosçuların! Çünkü millete hiç güvenmedik. Hep bir şeylere dahil olmakla kazanacağımızı sandık. Atatürk gibi bir deha tekrar gelip bizi kurtaramayacağı umutsuzluğuyla bilmeden dışa bağımlı olduk. Medyada sürekli tecavüzcü, saçma dizi ve yarışmalara kanan Türk Milleti dayatmasıyla halkımıza inancı yok ettiler. Pekiyi iki haftadır 77 ilin meydanlarını dolduran o muhteşem kalabalık hangi milletin ferdi? Biliyor musunuz, buna Atatürk’ün kesinlikle reddettiği “mandacılık” derler. Evet, TESEV’ci, SOROS’cu bir parti başkanından medet ummak mandacılıktır. Emperyalistlerin kesin işgalinden önce bir süre oyalanacakları mandacı yönetim tam olarak budur. Ve asıl işte bu yüzden 77 ilde minyonlar sokaklarda. Asıl büyük tepki AKP ve Tayyip’e değil, içimizde biriken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru CHP’nin mandacı anlayışına duyulan öfkenin taşması.

Bize ne solcu, ne komünist, ne de Atatürkçü olma şansı tanımadılar. Bizim de işimize gelmedi değil hani.

Solcu mu olacaksın, al sana enternasyonel! Al eline Marks’ın, Lenin’in posterini, yürü. SSCB senin zaferin için var! Oysa bizim Atatürk gibi dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devrimcisi varken bu posterleri elimize kim tutuşturdu?

Atatürkçü, Ulusalcı mı olacaksın, al sana Soroscu, TESEV'ci liderler, partiler, dernekler. Ulusalcı kalkışma mı istiyorsunuz, siz uğraşmayın, bizim çocuklar adam başı bir bilete size daha önce hiç yaşamadığınız coşkuyu tattırır dediler. Biz de kandık. Kanmadık aslında. Kanmış gibi görünmek, kandırılmış olmak işimize geldi. Emperyalistlerin bir gecede devşirdiği liderlerle emperyalizme karşı zafer kazanacağız saflığı affedilir gibi değil.

Hani dedim ya her toprağın mücadelesi, kavgası kendi karakteristik özelliğini taşır diye, bu toprakların, Anadolu’nun tek kavgası Milli Mücadele kavgasıdır. Tam Bağımsız Türkiye kavgasıdır. Özgürlük, daha fazla demokrasi, bilişim serbestliği diye bize yutturdukları saçmalık bu kavgadan bizi bir adım daha uzağa taşımak, işi sulandırmak için ortaya atıldı. Bağımsız olmadan hangi özgürlüğü, hangi demokrasiyi edineceğiz?

Gezi Parkı eylemleri başladı, daha 24 saat geçmeden ABD dışişleri, Pentagon, Hollywood yıldızları, AB ülke liderleri birbiri ardına destek açıklamaları yapıldı. Tıpkı Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da organize ettikleri halk hareketleri için yaptıkları gibi. Bu adamlar bizim lehimize açıklama yapıyorsa bu işte kesin bir puştluk vardır diye düşünmek lazımdı. Bu denklem asla ama asla şaşmaz. ABD, AB, yani emperyalistler Türk Ulusu lehine hiçbir gelişmenin destekçisi olmazlar. Bu emperyalizmin kendini inkarı olur. Onlar bizim kadar saf değiller.

2 ay boyunca Akil! heyetini gezdirip sınırsız medya rüzgarına rağmen Kürt Açılımı toplum tabanında karşılığını bulmadı. 600 binden fazla kişinin katıldığı MHP’nin İzmir mitingi onlar için ciddi bir uyarı oldu. Onlar için oldukça korkutucuydu. Gerekli senaryoyu yazıp sahneye koydular.

İlk günden beri içimizde hep duyumsadığımız şüphe? Kullanılıyor muyuz? Kısmen evet ama konuyu böyle değerlendirmek tatsız. Son 10 yılda anlamların ve tüm değerlerin paramparça edildiği ortamda berrak bir hareket zaten imkansız. Kullanılma biraz karşılıklı oldu. Kimin daha karlı çıkacağını bundan sonra yapılacaklar belirleyecek. Bu eylemleri “Milli Mücadele” için eksiğimiz olan deneyim hanesine yazıp buradan bir çıkış noktası edinmek daha olumlu olur. Bu amaç için Banu Avar öncülüğünde bir girişim başladı bile.

Banu Avar Milli İrade Bildirisi yayınlandı. Bu "Bildiri"nin Kurtuluş Savaşımızın yolunu açan Sivas Kongresi Bildirisi gibi tam bağımsız Türkiye'nin müjdecisi olacağı inancındayım.

Türk Devrimi işte böyle olur. Hep de böyle olmuştur. Biz Batılılar gibi siyasetten, stratejiden, uzun dönem plandan falan anlamayız. Doğaçlama en beğendiğimiz ve becerdiğimiz yöntem. Tıpkı 90 sene önce olduğu gibi. Adım adım işgal edilen Anadolu bir önder, bir kurtarıcı beklemeden eline mavzerini, taşını, sopasını alıp gücü yettiğince düşman işgaline, zulmüne karşı koydu.

Madem 90 yıl sonra aynı noktadayız diyoruz, o zaman yapılması gereken de aynı. Banu Avar’ın bu "Bildirisi", içinde bulunduğumuz dönemde çok değerli. Bu bildiri bizi AKP faşizmine ve işbirlikçilerine başkaldıran onurlu, kararlı, ama aynı zamanda saf ve temiz halkı sinsi medya yönlendirmelerinden, Sırrı'nın ve Sorosçuların gönüllüleri olmaktan kurtaracak.

Banu Avar’ın bu Bildirisi Sivas Kongre Salonunda yapılan Kuva-i Milliye çağrısı kadar gerekli ve değerlidir. İnsanın doğurduğu ölümlüdür. Doğa'nın, Vatan'ın doğurduğu ölümsüzdür. Madem biz de Vatan için mücadele ediyoruz, o zaman bu kavganın da kahramanı ve önderi yine Atatürk olacaktır.

Hepimiz Arap Baharının devam filmi çekilen Suriye'de Esad'a karşı mücadele edenleri emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ettikleri için "Özgürlükçü" değil, terörist diyoruz. Onlarla aynı konuma düşmemek için kendi kavgamızı vermek zorundayız. Bu toprakların kavgası da Tam Bağımsız Türkiye kavgasıdır!

Milli İrade Bildirisini mutlaka okuyun. Her gün okuduğunuz yüzlerce yazı, elektronik iletiyi okur gibi değil, önemle okuyun. Vaktiniz uygun değilse akşam evde okuyun. Destek olmak vatandaşlık görevi. Tabii ömrünüzün geri kalanını Ümmetçilerin kulu değil Türk Milletinin, Türkiye Cumhuriyetinin onurlu bir ferdi olarak devam etmek istiyorsanız.

Milli İrade Bildirisi için erişim: http://www.milliiradebildirisi.blogspot.com/