1. yüz (Toplam 1 yüz)

Şam Tiyatrosu / Prof. Dr. Mehmet YUVA

İletiGönderilme zamanı: Cmt Ağu 31, 2013 11:12
gönderen Oğuz Kağan
Şam Tiyatrosu

Şam’da bulunan BM heyetinin ziyareti esnasında Suriye devletinin kimyasal silah kullanması ne kadar mantıklıdır? Google Earth programı üzerinden kimyasal silahın kullanıldığı iddia edilen bölgenin nerede olduğu, askeri birliklerin nerede konuşlandığı ve askeri operasyonların nerede sürdüğü rahatlıkla görülebilir. Böyle dar bir coğrafyada kimyasal silah kullanmak sadece düşmana değil dost kuvvetlere de büyük zararlar verir. Suriye devleti ahlâki, hukuki ve siyasi gerekçelerle kimyasal silah kullanmaz ve kullanmadı. Eğer askeri sebepler yeterli olsaydı, Türkiye sınırına yakın, dağlık, derin vadiler ve ormanlık alanlardan oluşan Cebel Elzaviye (köşe dağ) bölgesinden sızan 3 bine yakın ağır silahlarla donatılmış terör gruplarına karşı kullanır ve hiçbir sivil kayıp vermeden onları bir saat içinde telef ederdi. Amma ve lakin bunu yapmamış ve günlerce süren ve Suriye ordusunun onlarca şehit verdiği klasik askeri çatışma yaşanmıştır.

Kimyasal silahın kullanıldığı 21 Ağustos tarihinde hava durumu analiz edildiğinde rüzgarın Şam’da saatte 23-25 km hızla estiği, (bu bilgi dünyanın bütün meteoroloji merkezlerinden teyit edilebilir) teknik olarak her askeri uzmanın teyit edeceği üzere bu hava şartlarında kimyasal silah kullanımının uygun olmadığını bilir. Kullanıldığı takdirde havanın taşıyacağı zehirli gazın muhtelif bölgelerde ölümlere yol açacağı muhakkaktır. Olayın vuku bulduğu iddia edilen bölgeye birkaç yüz metre uzaklıkta yaşayan insanlar bile bu olaydan etkilenmemişlerdir.

Olayın fotoğraflarını servis edenler ve ölenlerin yakınları olduklarını iddia edenler hiçbir önlem almadan olay yerine dakikalar sonra ulaştıklarını ve bu facia ile yüzleştiklerini söylemektedir. Bu siviller ve doktor olduklarını iddia eden şahıslar kimyasal silahla öldürüldükleri iddia edilenlerin elbiselerine ve vücutlarına dokunmakta ve etrafta korunmasız gezinmektedir. Hâlbuki zehirli gazların, ama özellikle sârin gazının (adı üzerinde bulaşıcı gaz) kullanıldığı iddia edilen bir bölgede bunları yapmak intiharla eş değerdedir. Ama gel gör ki, bu sivillere hiçbir şey olmamakta ve günler sonra BM heyetini olay yerinde karşılayan grubun içinde görülmektedir.

Henüz olayın yaşandığı 21 Ağustos'tan bir gün önce onlarca internet sayfasında kimyasal silah kullanımı ve katliamından bahsedilmiş ve Suriye devleti suçlanmıştır. Olay günü onlarca medya kuruluşu henüz herhangi bir tahkikat yapılmamışken bir ortak merkezden yürütülen operasyon misali Suriye devletini suçlayan ve çocukların cesetleri üzerinden yıkıcı ve savaş çığırtkanlığı yapan propaganda faaliyetlerine başlamışlardır. Suud hanedanlığı ve Davidoğlu Amerika’yı yeniden keşfetmiş yetmeler gibi, BM Güvenlik konseyini, NATO’yu göreve çağırmaları esas niyetleri ve bu olayın arkasındaki şer güçlerini teslim etmektedir. Halepçe katliamından sonra bölgemizin şahit olduğu en vahşi katliamı olan Kuzey Lazkiye bölgesinde 23 Ağustos günü yapılan Alevi soykırımı oldu. Kafaları, el ve ayakları kesilmiş, vücutları yakılmış onlarca cesedin gömüldüğü toplu mezarlıklar belgelendi. Bu vahşetin müsebbipleri Kuzey Suriye’de Suriyeli Kürt vatandaşlara karşı yapılan etnik temizlikten sorumlu katiller. Davidoğlu ve Suudi cinayet şebekesi vahhabi zihniyetin kahramanları ve cinayetleri için hiçbir şey demeyen medya ve insan kılıklı mahlûkların faşist, ırkçı, mezhepçi ve tetikçi oldukları aşikâr olup her türlü melaneti yapabilecek kapasiteye sahiptirler.

Han Asel bölgesinde Nisan ayında kullanılan kimyasal silahın incelenmesi için BM’ye çağrıda bulunan Suriye’nin talebi 5 ay geçiştirilmiş, Türkiye’den bölgeye gelen binlerce silahlı terörist Han Asel’de delilleri ortadan kaldırmak için hayatta kalanlara karşı katliam yapmıştır. 10 Temmuz tarihinde Liwa Elİslam (İslam Sancağı) adlı terör örgütü bir video yayınlamıştır. Bu video da örgütün başındaki şahıs olan Zahran Alluş askeri konvoya nasıl pusu kurduğu ve 24 askeri nasıl öldürdüğü görüntüleri yer almaktadır. Bu esnada Zahran Alluş yaptığı telsiz konuşmasında konuştuğu şahsa “ey özgür” (özgür ordu mensuplarının birbiriyle konuşurken kullandığı hitap şekli) bana acilen Han Aselde kullandığınız türden sârin gazı lazım. Bunu bana acilen ulaştırmalısınız” demiştir.

Suudili terörist Abdullah Elhalidi “Sukur El’uz” (İzzet Şahinleri) adlı terör örgütünün başındaki isimdir. Bu şahıs kendi şahsi Twitter hesabında: “eğer gizli olmasaydı bir mücahidimizin ürettiği kimyasal bombayı size tanıtırdım. Büyük ses getirecek eylemimizi ve bizi yakinen takip edin. Kana kan. Darbemiz şiddetli olacak” diye yazmıştır. Bu terörist, babası Suudili Halit İsmail Elşmardal, Suudi vatandaşı olup önce El Nusra saflarında terör estirmiş daha sonra El Kaide ile direkt bağlantılı olan “İzzet şahinleri” adlı terör örgütünü kurmuştur.

ElManar Elmakdisiya haber sitesi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Libya’dan Türkiye üzerinden Bulgaristan’a ve Gürcistan’a kimyasal silah taşındığını keşfettiğini ve bu malumatı 7-9 Temmuz tarihinde Erdoğan ile yaptığı toplantıda paylaştığını bildirmektedir. Erdoğan’ın bunun üzerine Fidan’dan sarin gazını takip etmesini ve düzenli rapor vermesini söylemiştir. Fidan bunun üzerine sarin gazı ile yüklü iki konteynerin Libya’dan Türkiye üzerinden Bulgaristan ve Gürcistan’a ulaştığını bildirmiştir. Bunun üzerine Erdoğan'ın “Bu sârin gazı ile alâkalı detaylı raporun Avrupa Birliği ve Rusya ile paylaşılması gerektiğini, bu gazın Türkiye veya başkaları için felaket oluşturabileceği ve olayın ciddiyetle takip edilmesi” emrini verdiği iddia edilmektedir.

30 Mayıs 2013 tarihinde Adana’da Türk güvenlik güçleri El Kaide’ye bağlı El Nusra örgütü havzasında 2 kg sârin gazı ele geçirmişlerdir. Bu miktar Adana veya Şam kentini tehdit etmesi ve milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet vermesi için kâfidir. 31 Mayıs günü Lavrov Türk yetkililerinden olayın üzerine gidilmesi ve olayın üzerindeki perdenin arındırılması ve bilgilerin bütün dünya ile paylaşılması çağrısında bulunmuştur. Buna rağmen, Erdoğan hükümeti şu ana kadar El Nusra militanlarıyla yaptığı soruşturmanın neticelerini paylaşmamıştır. Bu husus her şeyden evvel Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmekte ve Türkiye’nin malumat sahibi olduğu sarin gazı kaçakçılığı hususu Türkiye’ye ağır sorumluluklar yüklemektedir. Erdoğan hükümetinin bu kaçakçılıkta yer aldığı ve El Nusra tarafından dünyanın herhangi bir yerinde kullanılacak olan bu kimyasal silah ile işbirliği yaptığı iddialarına yol açacaktır.

5 Mayıs günü BM Suriye özel temsilcisi Carla Del Ponti Suriye’de yaptığı ayrıntılı çalışması nihayetinde sunduğu raporda Suriye ordusunun değil, silahlı muhalefetin Han Asel’de Sârin gazı kullandığını yazmıştır. Bütün bu hakikatler ortadayken, AKP hükümetinin ve Suudi hanedanlığının, tarihi, işgâl ve katliamlarla dolu NATO’yu göreve çağırmaları manidardır. Esas amaç, kimyasal silahın kimler tarafından ve hangi amaçlar için kullanıldığını araştırmak değildir. Zaten Suriye’ye karşı “sınırlı bir askeri operasyon arzulayanlar” BM heyetinin raporunu beklemeden Suriye’ye karşı operasyon opsiyonlarını tartışmaya başlamışlardır. Hedef, son birkaç haftadır silahlı terör gruplarına karşı büyük bir taarruz başlatan ve önemli mevziler kazanan Suriye’nin askeri başarılarını engellemeğe odaklıdır. İsrail’i tehdit eden askeri bünyeyi zayıflatmak, Suriye’nin elinde mevcut olduğu iddia edilen yeni hava savunma sistemi ve kabiliyetini test etmektir. Suriye’nin sahip olduğu doğal gaz ve petrol rezervlerinin istihdamını önlemektir. İran’ın Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e döşemek istediği petrol boru hattı projesini baltalamaktır. 2014 tarihinde önemli bir doğal gaz üreticisi olmaya aday İsrail’in iktisadi projelerine yol açmaktır. Kuzey bölgesini, Suriye devleti ve ordusundan arındırıp, Suriye’nin Kuzeyinde mevcut olan zengin petrolü de katarak, Barzani’nin kontrolündeki Kuzey Irak bölgesinden aktarılacak petrolü bu bölgeden Akdeniz’e taşımaktır. Orta-Doğu’nun Hong Kong’u olarak bilinen Halep tekstil ve ilaç sanayisini, stratejik tarım ürünleri olan zeytinyağı, pamuk, buğday ve Halep fıstığını (Antep fıstığı) tahrip etmektir. Emperyalist devletlerin askeri işgâl kuvveti olan NATO’nun, gericiliğin ve faşist, ırkçı, mezhepçi Suudi hanedanlığının ve beslediği tetikçi şeyleri ve cinayet şebekeleri karakterlerine uygun davranıyorlar.

Peki, Erdoğan-Davutoğlu rejiminin çapsız ve beceriksiz politikaları Türkiye’nin hangi ulvi amaçlarına hizmet edecektir? “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” tarihi söyleminden, “Yurtta savaş, cihanda savaş” formülünü ilke edinen Erdoğan-Davutoğlu rejiminin bencil çıkarları için Türkiye’yi komşularıyla kavga ve savaşa dahil etmesi aklı selim bir politikanın ürünü olamaz.

Prof. Dr. Mehmet YUVA, 28 Ağustos 2013

Resim
http://www.milliiradebildirisi.org