1. yüz (Toplam 1 yüz)

Emperyalizm Bizi Affeder mi, Affetmez!.. (CIA'nın Çetecileri - 29) / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Cmt Oca 05, 2013 16:57
gönderen NİLGÜN BAŞTUĞ
Emperyalizm Bizi Affeder mi, Affetmez!.. (CIA'nın Çetecileri - 29)

"Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr'i, Üçlü Antlaşma'yı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. AFFETMEZ!.."

Bağımsızlık Savaşı bitmiş, Lozan Antlaşması görüşmeleri başlamak üzeredir. Meclise dört bir taraftan kutlama telgrafları gelmektedir. Gazi Mustafa Kemâl Paşa, müthiş bir öngörüde bulunmuş ve Refik Şevket Bey'e "Emperyalizm Türkleri affetmeyecektir." demiştir. Konuşmanın devamında Mustafa Kemal, bağımsızlık bilincinin öne çıkarılmasını da ısrarla vurgulamıştır.

1920-1938 yılları arasında, bu on sekiz yıllık süre içersinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkler tarafından, Türk budunu için yönetilen, düşmanlarının dahi saygı duyduğu, örnek aldığı tam bağımsız bir devlettir. Atatürk ve Türkiye, ezilen ulusların önderidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Misak-ı Milli sınırları içinde, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür.

Ancak 10 Kasım1938 Gazi Mareşal Mustafa Kemâl Atatürk'ün HAKK'a yürüdüğü tarih Türkiye için bir kırılma noktası olmuştur.

Türk milleti Atatürk'ün Cumhuriyet'in ana temeli olan "Bağımsızlık" anlayışını gözardı etmiş, altı ilkeyi ise parçalayarak benimsemiştir. Bu duruş, köstebek yer altında kazı çalışmaları yapan ve yer yüzüne çıkmak için alaca karanlık, puslu bir havayı bekleyen "KARŞI DEVRİM"cilerin işine yaramıştır.


2. Paylaşım Savaşı'nın bitmesi ile birlikte emperyalizmin yeni patronu ABD'nin elinde Türkiye'ye karşı kullanacağı bir koz vardır: Sovyet tehlikesi...

Bu tehlikeye karşı ABD/TÜRKİYE askeri işbirliği şarttır.(!) ABD, Sovyet saldırısına karşı Türkiye'yi korumalıdır.(!)

Türkiye, 1939'da yapılan ticari antlaşmalarla, "Büyük ayı"nın yatağının ucuna oturmuştur.

20 Eylül 1948'de ve daha sonraki tarihlerde "Büyük ayı" Türkiye'yi ve daha önemlisi Türk ordusunu yatağına atmayı başarmıştır.

20 Eylül 1948 ve 26 Mart 1950'de İsmet İnönü Hükümeti ve ABD Genel Kurmay Başkanı Lawton Collins arasında yapılan görüşmeler sonucunda, her iki devletin ordusunun da tehlike karşısında işbirliği yapmaları kararı verilmiştir.

Hele 1949'da müracaat edilen NATO'ya, 1952'de girildikten sonra, ABD'nin kapsama alanı iyice genişlemiş, orduda NATO ve ABD yanlısı devşirmeler türetmiştir.

Gönüllü devşirmeler!..

Ancak, Türk ordusu içinde var olan ve direnişe devam eden Milliyetçi ve Avrasyacı subaylarla, halen ulus devletin en önemli koruyucusudur. Orduda bu anlayış var oldukça ulus devleti çökertmek ve bölmek mümkün değildir.

O zaman?

Küresel çetelerin amacı Türkiye'yi "BÖL/PARÇALA/YUT" sistemi ile ele geçirmek ise yapılacak tek şey, fikren ve bedenen Türk ordusunun bir şekilde "kafes"lenerek esir alınmasıdır. Yalnız; bu konuda son derece planlı hareket etmek gerekmektedir. İlk önce görsel ve yazılı basın kullanılarak, Türk milletinin büyük bir çoğunluğu derin bir uykuya yatırılmalıdır.

Örneğin: her sınıftan, sendikalardan, bürokrat ve öğretim üyelerinden, sivil toplum örgütlerinden, dinci, laik, kapalı,açık her sınıftan, köşe yazarları ve gazetecilerden, en önemlisi iktidar için her tarafa lastik misali esneyen siyasetçilerden gönüllü devşirmeler yaratılırken, piyasaya da sahte Atatürkçüler de pompalanmalıdır. Ve öyle yapılmıştır.

Öyle ki, onlar meydanlarda "Ne darbe, ne şeriat" diye bağırmalı, "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganı, tümünün yaşam felsefesi olmalıdır. Çocuklarını yabancı dilde eğitim yapan okullarda okutan, Atatürk ilke ve devrimlerini bir kadeh "ak şerbet"in (aslan sütü) özdeşleştiren, laik ve Cumhuriyetçi rozet Atatürkçüleri... Onlara verilen görevi halka "koyun sürüsü- geri zekalılar-nohutçular-fasulyeciler" diyerek yerine getirmişler, milleti aşağılamışlar ve Atatürk'le Türk milleti'nin arasındaki bağı gevşetmişlerdir.

Diğer taraftan birileri kalkmış, "Atatürkçülük düşünseldir, eylemsel tarafı yoktur" demiştir. Bunun yanı sıra 2012 yılında etkinlikler ve alan eylemleri düzenleyen o çok büyük demokratik kitle örgütünün resmi vep sitesinde yayımlanan bir yazıda "ATATÜRK TEPEDEN İNME"dir denilmiştir. Bu yazının altında çok ünlü bir profesörün imzası vardır. Uzun söze hiç gerek yok, gerçek Atatürkçülük, rütbeli ve cübbelilerin eliyle tırpanlanmıştır. Atatürkçüler anti-emperyalist milliyetçilik, bağımsızcılık ve en önemlisi devrimcilik özelliğini kaybetmişlerdir.

Halkı ALLAH'la aldatanların yanı sıra, milleti ATATÜRK'le aldatanlar türemiştir.

Diğer taraftan karşı devrimcilerin, CIA, MOSSAD ajanlarının eli ordunun kozmik odasına kadar girmiştir. NATO'cu paşalar, Amerika hayranı komutanlar, Yahudilerle ikili anlaşmalar yapıp, Siyonistlerden madalya alan omuzu bol yıldızlı generaller, milletin gözünü boyamışlardır. Emperyalist kültüre teslim olan Türk milleti yaklaşan facianın henüz farkında değildir.

Ancak NATO'yu yük sayan, ABD'ye sırtını çeviren, ülkenin bölünmez bütünlüğünü hâlâ inatla koruyan komutanların varlığı küresel çeteleri rahatsız etmektedir.

O zaman Bağımsızlık Savaşı'nda küresel çetelerin kumanda ettiği yedi düvelin ordusuna diz çöktüren Türk ordusundan intikam alınmalıdır. Bu intikam aslında Türk milletinden alınmakta, Türk vatanı üzerinde bölünme planları yapılmaktadır.


"Her halde ordu düşmanlarımızın birinci hedefi taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevanı ve müşkülat kalmaz.

Binaeleyh bir zabit için "YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM" vardır."
Mustafa Kemal Paşa- 31/Temmuz/1920 Afyon Kolordu Karargahı


4 Temmuz 2003'te "Pandora'nın Kutusu"nun artık yalama olmuş kilidi bir kere daha açılmış, karanlıklar prensinin eli ABD askerinin üniformasını giyerek ve kendi uydurdukları istihbarat raporlarına dayanarak Süleymaniye kentinde on bir Türk askerinin başına çuval geçirmiştir.

Kuleli Askeri Lisesi'nde Kimya öğretmeni "IŞIK EVLERİ"nin kurucusu Hüseyin Hilmi Işık'ın talebesi, zamanın Genel kurmay Başkanı Hilmi Özkök, bu rezaleti sineye çekmiştir.

Erdoğan bu aşağalayıcı olay karşısında Amerika'ya "bir müzik notası" dahi vermek zorunluluğunu hissetmemiştir. ABD, Türk askerinden 1 Mart Tezkeresi'nin öcünü almıştır.

Geçmişi binlerce yıla köksalan Türk ordusu tarihinde bu kadar aşağılanmamış ve zelil bir duruma düşürülmemiştir. 4 Temmuz Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk milletinin onurunun alaşağı, askerinin gururu yok edilerek yeniden şekillendirilmeye başladığı dündür.

Ama...

22 Aralık Aralık 2012... Zifir karanlık... Şeytanın süvarilerinin çatal dilli mızraklarını Türk yurdunun bağrına sapladığı gün... Türk'ün şerefinin, haysiyetinin ve onurunun bozuk para gibi harcandığı gün...



21 Aralık günü, PKK'lıların inlerinin bulunduğu Şırnak-Ilıcalar'da arama yapan JÖH (Jandarma Özel Harekat) timi, bir grup teröristle çatışmaya girmiş ve iki terörist ölü olarak ele geçirilmiştir.

Olağan bir haber... Ancak; ölü ele geçirilen iki teröristin üzerindeki silahlar son derece dikkat çekicidir: ABD yapımı FGM-148

Bu silahlar sadece Amerikan ordusunun envanterinde vardır. JÖH , ölü teröristlerin üzerinde çıkan Made-in USA silahların görüntüsünü kayda almış ve savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Yani Türk askeri görevini yapmıştır. Gerçi bu Amerika'nın ilk sabıkası da değildir.

22 Aralık...

O gün Türkiye'de adeta güneş tutulmuştur. Sabah 05.00'te harekatı gerçekleştiren ve savcılığa suç duyurusunda bulunan JÖH timi uyandırılır. Tugay Komutanı, Genelkurmay'ın emriyle sorgulama yapacağını bildirir. SORGULAMAYI İNCİRLİK ÜSSÜNDEN US HELİKOPTERİ İLE GELEN BEŞ AMERİKALI SUBAY YAPAR.

Her ne kadar, Genelkurmay Başkanlığı böyle bir olayın gerçekleşmediğini ilan etmişse de, olay ayniyle vakidir.

Türk toprağında, Türk subay ve askerlerine doğrudan doğruya, savaşta esir edilen askere yapılan muamele reva görülmüştür.


Yüzbaşı Faruk: İngiliz işgal subayına selam vermeyen yiğit asker... Albay Reşat: (Çiğiltepe), Mustafa Kemal'e verdiği sözü yerine getiremediği için intiharı göze alan şerefli subay...

Ve özel bir Paşa... Özkök'ten sonra sadece askerinin değil, Türk milletinin şerefi, haysiyetini bir kere daha ABD'li askerlerin ayakları altında çiğnetmiştir.

Bu davranış ancak bir sömürge ülkesinin askerlerine yapılabilirdi.

"Hayatında bir an bile olsa subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun şerefini korumak için tek bir çaresi vardır. ŞEREFİNİ KORUMAK!

Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır."
Mustafa Kemal Paşa

O zaman sadece subaylar için değil tüm Türk milleti için "Ya İstiklâl- Ya Ölüm" vardır.

Fakat arkadaşlar, "ölmeyeceğiz", bağımsızlığımız ve yeniden Kemalist (MİLLİ) Devrim'in inşası için mücadele edeceğiz.

Figen ÖZEN, 5 Ocak 2013