1. yüz (Toplam 1 yüz)

İrade-i Milliye ve İstiklâl-i Tam! / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Çrş Eki 02, 2013 22:39
gönderen Oğuz Kağan
İrade-i Milliye ve İstiklâl-i Tam!

İrade-i Milliye ne bir efsane, ne de bir masaldır. Milli irade bir milletin yeniden dirilişi, uyanışı ve vatan savunmasında bir bütün oluşudur. Bu bütünleşme; Mustafa Kemal Paşa’nın milli kurtuluş yolunda yaptığı bir çağrı ile tanımlanmıştır.

“KENDİ KİŞİSEL ÇIKARLARI İÇİN YABANCILARLA İŞBİRLİĞİNE GİREN VE GÜCÜNÜ HALKTAN ALMAYAN KÜÇÜK BİR AZINLIĞIN DIŞINDAKİ TÜM GÜÇLER, ARALARINDAKİ ETNİK, DİNİ VE SİYASİ AYRIMLARI ERTELEYEREK ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELESİ YOLUNDA BİRLEŞMELİDİR.”

İrade-i Milliye, vatan, tarih, kültür ve dil birliğidir. Milli iradenin özü, “İstiklâl-i tam”dır. Tam bağımsızlık bu iradenin parolasıdır. Tam istiklâl Türk’ün namusudur.

Bu anlayıştan, ”Ya İstiklâl-Ya Ölüm” şiarından “ahval ve şerait” ne olursa olsun ödün verilmez, verilemez. “Ya istiklâl-Ya Ölüm” şiarında doğuda ve/veya batıda hiçbir ülkenin mandası olmak, gölgesine sığınmak söz konusu dahi olamaz.

Ancak tam bağımsızlık, ay-yıldızlı bayrağın özgürce dalgalanması ve bir devletin adı ile var olması demek de değildir.

Eğitim, ekonomi, sanayi, tarım, iç ve dış politikada milli ve bağımsız olması şarttır. Dışa bağımlı siyasetçilerin, yönetilerek yönettiği bir ülke ancak yarı sömürge bir devlettir.

Aslında irade-i milliye’nin parolası olan “İstiklâl-i tam” anlayışı; 22 Haziran 1919’da başlayan süreçle bir birlikte, Türk milletinin emperyalizme meydan okuyuşu, küresel çetelerin, her türlü sömürüsüne karşı açtığı savaştır.

Bir milletin var olma şartı olan bağımsızlık, Mustafa Kemal Paşa’ya göre ölümü göze almaktır.

- Bağımsızlık, ölümü göze almakla korunabilir. Hayatın feda edilebileceği tek değer bağımsızlıktır. (1 Aralık 1921)

- Bağımsızlığı millet korur. (1 Mart 1923)

- Bağımsızlığın güvence altında bulunması için emperyalizme ve kapitalizme karşı savaş gereklidir. (1 Aralık 1921)

(Söylev ve Demeçler, C.1-sayfa-242- İstanbul / 1945 baskısı)

Bağımsızlık Savaşı’nı ve bu savaşın ön hazırlığı olan tüm kongreleri Mustafa Kemal Paşa; “Hâkimiyet-i Milliye” anlayışı ile başlatmış ve bu anlayış her türlü yabancı müdahaleyi reddeden ve gücünü milletten daha doğrusu milletin iradesinden alan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temel taşı olmuştur.

Ancak 10 Kasım 1938’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün HÂK’ka yürümesiyle birlikte Milli Türk Devrimi, “İstiklâl-i tam” anlayışı ve milletin egemenliğinin yanı sıra, irade-i milliye de rafa kaldırılmıştır.

1946’da başlayan çok partili sistem ile birlikte, siyasi cambazların etkisinde kalan Türk milleti, iradesini sandığa yansıyan seçim sonuçlarında aramaya başlamıştır.

Kurulan her hükümetle birlikte yapılan uluslararası antlaşmalar, verilen tavizler, iç ve dış politikada dışa bağımlılık, batıya çekilen temennalar, alınan dış borçlar 2013 Türkiye’sinin yarı sömürgeleşme sürecinin ilk adımları olmuştur. Türkiye sanki bir “FETRET DEVRİ” yaşamaktadır.

Emperyalizmin 1920-1938 yılları arasında ertelenen planını sahneye konmuştur. Türkiye artık tam bağımsız bir devlet değildir.

Çünkü “Herhangi bir yönden bağımlı olmak, bağımsızlıktan yoksun olmaktır.” (Mustafa Kemal Paşa’nın Müslüman lider Seyit Cutani’ye yazdığı mektuptan, 9 Kasım 1922)

Örneğin, MİLLİ EĞİTİM’imiz 27 Aralık 1947'de imzalanan ve “Fulbright Antlaşması” olarak anılan ”Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma”nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmiştir.

27 Aralık 1947'de imzalanan Eğitim Komisyonu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyledir.

"Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan Büyükelçisi) verecektir.”

Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden en az ikisinin elçilikteki CIA uzmanları arasından seçileceği yadsınamaz bir gerçektir. Bu antlaşma ile birlikte CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızarak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında beyinleri kefenlenmiş Amerika’nın çıkarları için çalışan ajanlar devşirecektir.

Bu devşirmeler, Türk kimliğini unutarak politikada yer alacak ve Türkiye’yi yönetmek için ABD’nin çizdiği yol haritasının gereği attıkları her adımda ülkeyi borç batağına sürükleyerek daha da bağımlı hale getireceklerdir.

Fırlatılan Anayasa kitapçığı, patlayan ekonomik kriz, ABD’nin maaşlı memuru Kemal Derviş… Parçalanan DSP… Devlet Bahçeli’nin nedeni, hâlâ anlaşılamayan erken seçim diretişi…

2002 seçimleri… Küresel efendilerin çıkarı doğrultusunda hareket etmeye söz veren bir parti iktidardadır.

2013’de çekilen Türkiye fotoğrafından yansıyan karelerde A. Gül-Colin Powell gizli anlaşması, İkiz Sözleşmeler ve Vakıflar Yasası, Kalkınma Ajansları, AB Anayasası’nın imzalanışı ve benzeri nice yasalar göze çarpmaktadır. Ancak Gül-Powell arasında imzalanan antlaşmanın sadece 3.Maddesi dahi Türk milletinin ve devletin, bağımsızlığının yok edildiğinin açık kanıtıdır.

3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: PKK/KADEK’e karşı Türkiye devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî harekâtlar için, ABD askerî makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak.

Hal böyle iken, milli iradenin Türkiye’ye hâkim olduğunu düşünmek mümkün değildir. Türkiye vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak için Misak-ı Milli sınırları içinde Amerika’dan icazet almak zorunda bırakılmıştır. Bu bir utanç belgesidir.

Milli irade ne hileli seçimin sonucunda sandığa yansıyan oylardır. Ne de biat kültürüne secde eden yığınların tabulaştırdığı, siyasetçilerin iktidarlarıdır.

Milli irade; “İstiklâl-i tam”dır. Bugün ülke küresel işgal altındaysa, bu işgalin farkında olanların yeniden başlatacağı Kuvva-i Milliye yolculuğudur.

Bu yolculuk çetin ve engebelidir. Ancak dinlenmemek üzere yola çıkanların azim ve kararı, bu engebeleri yenecek kadar güçlüdür. Analar, bacılar, babalar, kandaşlar, Yörükler, Türkmenler, şehit anaları yollara düşecek, uyuyan milli iradeyi yeniden ayağa kaldıracaktır.

Mustafa Kemal Atatürk “Bağımsızlığı korumak gençlerin görevidir.” (NUTUK) demektedir.

Görev “İstiklâl-i tam”dır. Şiar ise “YA İSTİKLÂL-YA ÖLÜM”dür.

Figen ÖZEN, 27 Eylül 2013

http://www.milliiradebildirisi.org