1. yüz (Toplam 1 yüz)

Malumun İlanı! / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Pzt Oca 05, 2015 16:23
gönderen Balasagun
Malumun İlanı!

Resim
26/Ekim/2011 TBBM’de “TERÖR” konulu bir kapalı oturum gerçekleştirilmiştir. Bu kapalı oturumun kayıtlarının 10 yıl süreyle gizli tutulması gerekmektedir.

Ancak; CHP Sakarya Milletvekili Engin Özkoç TV ekranlarında, canlı yayında bu kapalı oturumda konuşulanları ifşa etmiştir.

BDP Grup Başkan Vekili’nin, süreç ile ilgili talepleri (!), ihanetin TBMM’de dahi ayyuka çıktığının belgesidir.

Bu taleplerin ifşası malumun ilanından başka bir şey değildir.

CFR’nin, göbek bağını kestiği parti, iktidarını bu ihanet sürecine borçludur. BDP’li Grup Başkan Vekili’nin TBMM’de dile getirdiği taleplerin tamamı bilinen gerçeklerdir. Bakmayın siz bir takım kişilerin mal bulmuş mağribi gibi bu altı maddenin etrafında odaklanmasına.

Yalnız takdir edilmesi ve alkışlanması gereken bir husus malumun ilanı da olsa bu kapalı oturumu; her şeye rağmen Sn. Engin Özkoç’un kamu oyu ile paylaşmasıdır.

1- Türkiye’nin 25 eyalete bölünmesi.

2- Öcalan’ın serbest bırakılması

3- Özerklik koşullarının gündeme getirilmesi

4- Eyalet başkanlarının TBMM’ye getirilmesi

5- Özerklik hakkının saklı olması

6- Her eyaletin kendi özerk güvenlik güçlerinin olması.


Aslında Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi konusu, AKP’nin; Kurucular Kurulu tarafından hazırlanan “Ak Kitap”ın 8.sayfasında yer almıştır. İktidar partisi Aslan Bulut’un deyimiyle bir “küresel ihale”nin partisidir.

Sayfa 8: Partimiz, merkeziyetçi devlet anlayışından uzaklaşmayı öngörmektedir.

Sayfa 35: Çağımız bir yönüyle küreselleşme çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin, devlet sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı çağdır.


8. ve 35. sayfada yer alan bu maddeler “Council on ForeignRelations”; merkezi Newyork’ta bulunan Dünya Hükümeti’nin icra organı Dış İlişkiler Komitesi’nin gönderdiği memorandumdan kopyalanmıştır.

Ancak Kenan Evren’in ve Turgut Özal’ın eyaletleşme ve federasyon konusundaki tozlu raflarda sıra bekleyen isteklerini de göz ardı etmek elbette mümkün olmayacaktır.

İlki ABD’nin “bizim oğlanlar”ıdır, diğeri ise “Amerika’nın Tonton Amca”sıdır.

Prens Sabahattin’in torunlarının iktidarında eyaletleşme ve başkanlık sistemi isteği hıyanet-i vatanın sınırlarını çoktan aşmıştır.

TBMM’de arsız ve aymazca konuşan vekil elbette gökten zembille inmemiş ve/veya indirilmemiştir.

“PKK ile görüşen şerefsizdir.” diyenlerin döşediği kaldırım taşları, bu PKK’lı vekilin konuştuğu kürsünün temelini oluşturmuştur. Yavuz hırsız ev sahibini bastırmış, bastırmayı bırakın yurtseverleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunanları âdeta cezalandırmıştır.

O tarihten itibaren şeref, Türkiye’yi terk etmiş ve bu sözcük mağazaların isim tabelalarında sadece bir sözcük olarak kalmıştır.

Mondros Ateşkes ve Sevr Antlaşması tarihin kokuşmuş çöplüğünden çıkarılmış ve Türk milletinin önüne konmuştur.

OSLO-İMRALI-KANDİL-ERBİL şeytan dörtgeninin oluşturduğu planlar ve gizli antlaşmalar uygulanmaya başlanmış ve ihanetin zirve yaptığı bu sürece de “Analar ağlamasın!” denilmiştir.

Cehennemin gayya kuyusundan duyulan Wilson’un hırıltıları, toprak üzerinde seslendirilmektedir. Büyük Kürdistan ve Ermenistan…

Ayna kırılmış ve sırlı yüzdeki bütün gizler, kirli iş ve anlaşmalar ortaya dökülmüştür.

Valiler, kaymakamlar, hakim ve yargıçlar “Büyük Abi”nin memleketine staja gönderilmiştir. Tahmin ettiğiniz gibi staj konusu da elbette “Eyaletleşme sistemi”dir.

ABC- İspanya gazetesinin haberine göre; Kamu Güvenliği Müsteşarı Mehmet Ulvi Saran (2007 AKP aday adayı), PKK ile yapılan barış (!) görüşmelerinde IRA (Kuzey İrlanda) örneğini araştırmak üzere Londra gitmiştir.

IRA örneği, teröristlerin siyasi aktör ve terörizmin devlet yönetiminde etkin olması, Türkiye’nin belirli bir bölgenin (Güneydoğu ve Doğu Anadolu) kendi toprakları olmadığını kabul etmesi ve öldürülen teröristlerin ailelerine tazminat ödenmesi, adı geçen bölgelerde ÖZERK BİR YÖNETİM’in kurulması demektir.


Görüldüğü gibi iktidar partisi Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi konusunda PKK’nınn siyasi uzantılarıyla koalisyon ortaklığı yapmaktadır.

“Tayyip Erdoğan, 1991 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak Genel Başkan Necmettin Erbakan’a bir Kürt raporu sundu. Raporu ilk yayınlayan, gazeteci Ruşen Çakır, “Erdoğan, danışmanlığını yapan Mehmet Metiner’e hazırlattığı 18 Aralık 1991 tarihli raporu fazla vakit geçirmeden Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a elden teslim etti” diyordu.” Arslan Bulut

Şimdi “Kürt Raporu” ilgili yapılan röportajda Erdoğan’a sorulan soruları ve verilen yanıtları süzgeçten geçirelim.

Soru: “Bu değişim süreci içerisinde eğer ülkede yaşayan bazı grup insanlar milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?”

Yanıt: “Onun kararını yine halk verecek. İsteyen ayrılabilir.”

Soru: “Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler.”

Yanıt: “Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir.”


Görünen odur ki kişinin fikri de zikri de aynıdır. 1991-1992 yıllarında yazılan ve/veya yazdırılan bu rapor malumun ilanının eski bir nüshasıdır.

Malumun ilanına göre de bu düşünceye sahip olan kişiler için Anayasa’nın 3.Maddesi yok hükmündedir.

“Madde 3- Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.

Türkçe’ye saldırı geçmişte Anadolu halkının ve hatta İstanbul’da yaşayanların dahi konuşmadığı yazı dili Osmanlıca ile yapılmakta, yakılan, gönderden indirilen ve hakaret edilen Türk bayrağını sahiplenme ise yakalarına taktıkları bayrak rozetiyle göstermelik bir sahiplenme ile ifade edilmektedir.

Yerseniz!

2. Maddeye, “Öcalan’ın serbest bırakılmasına” gelince; yaratıklar açık Öcalan’ın PKK’nın Nisan’da yapılacak kongresine katılacağını söylemektedirler.

Üstelik iktidarın biat kültürünün çemberi içine hapsedilmiş vekilleri, ar damarlarını çatlatarak “Türk milleti Öcalan’ın serbest bırakılmasına alıştırılıyor” demektedir.

Aslan inine hapsedilince, kurtlar küresel narkozla uyutulunca meydan, ne yazık ki çakallara kalmıştır. Hırsızlık sadece ayakkabı kutusuna sığdırılan milyon dolarlarla, babanın oğula verdiği emirle sıfırlanan paralarla, faizi ile iade edilen dudak uçuklatan çoklukta avrolarla yapılmamaktadır.

CFR’nin göbek bağını kestiği partinin koalisyon ortağı PKK’nın siyasal uzantıları, silahlı güçleri Türk’ün son yurdunda vatan topraklarını çalmaktadır.

Çalmak bir yana ana vatana tecavüz edilmektedir. Ama alt satırlarda yer alan çakal ulumasına, devletin her kademesinde hükümran olan iktidarın sesi dahi çıkmamaktadır.

HDP Eş Başkanı Demirtaş da yaptığı konuşmada, “Geldiğimiz nokta artık bu mücadelede dananın kuyruğunun kopacağı noktadır” dedi. Demirtaş, “Dananın kuyruğu kopacaksa bugün, 100 yıl önceki gibi, kuyruk değil dana bizde kalacak. Bizi Suriye’deki gibi paramparça etmek isteyecekler. Kürt, Türk ile Arap’la aynı binada aynı şehirde yaşayamaz hale gelirse o zaman işte emperyalistlere ekmek çıkacak” diye konuştu. Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Deniyor ya ‘bölünmeyelim’ diye. Bölünmemenin alternatifi tek olmak değildir. Biz ‘tek yürek’ derken onlar ‘tek millet, tek dil’ olmaktan bahsediyorlar. Bugüne kadar bölen parçalayan politikalar tekçi politikalardır.”

Bu söylem devlete, Türk milletine bir meydan okuyuştur. Türk milletinin egemenliği çalınmış ve iktidar tarafından PKK’nın siyasi uzantılarına rüşvet olarak verilmiştir. Bu rüşvetin karşılığı ise ne pahasına olursa olsun, iktidar koltuğunun desteklenmesidir.

TBMM’de, alanlarda, salonlarda ihanet çığlıkları atılmaktadır. Bu söylemler iktidarın yaptığı gizli anlaşmaların ve verdiği sözlerin ifşasıdır.

Sadece radikal İslamcılar değil, ılımlı İslamcılar ve tatlı su solcuları bölücülerle ittifak halindedir.

İşin en acı tarafı Türkiye’yi sarsacak bir depremin fay hattıyla oynayan dış güçler ve işbirlikçiler, olmayan muhalefetin ve Türk milletinin sessizliğini gururla seyretmektedirler.

TSK’da “emir ve komuta zinciri ve verilen emre itaat” olmazsa olmazdır. Emre itaatsizlik suçtur. Ancak söz konusu vatansa, emre itaatsizlik suç değil, görevdir.

Silahsız kuvvetlere gelince… Onlar da vatan savunmasında cephe oluşturmak zorundadır.

Figen ÖZEN, 5 Ocak 2015