1. yüz (Toplam 1 yüz)

Bir Onbaşı ve Bir Üstçavuş! / Figen ÖZEN

İletiGönderilme zamanı: Çrş May 13, 2015 11:51
gönderen Balasagun
Bir Onbaşı ve Bir Üstçavuş!(1)

Aslında insanların en büyük düşmanı kendi hırs ve kibirleridir. Üstelik bu hırs sadece o kişinin değil, aynı zamanda yakın çevresinin dahi mahvına sebep olacaktır.

Bir de o kişi bir milletin geleceğine damga vuran adımların ve iktidarın sahibi ise ülkeyi bekleyen felaketin boyutu akıllara zarar verecek niteliktedir.

Eğer hırs iktidar olursa bir savaş çıkacak binler, yüzbinler ve belki milyonlar ölecektir.

Bir Onbaşı!


Adolf Hitler aslında ressam olmak isteyen ancak Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde girdiği sınavda başarısız olan ve bu başarısızlığı asla hazmedemeyen yeteneksizin tekidir. Ancak her yenilgisinin ardında bir başka suçlu arayacak ve hastalıklı beyninde o kişileri fişleyecektir.

Örneğin 16 yaşında kaybettiği annesi için ölüm anında gelen doktor, onun ölümüne sebep olacaktır. Üstelik doktor Yahudi’dir.

Alman Tarihi derslerindeki başarısızlığın tek nedeni de tümü Yahudi olan profesörlerdir. Yoksa, Adolf olağan üstü bir insandır.

Aslında önce ülkelerini daha sonra tüm dünyayı “BEN” merkezli ve hatta kendilerini “Dünya lideri” olarak gören tüm siyasetçilerin ortak hastalığı “Megalomani ve Narsizm”, Hitler’in ve Almanya’nın geleceğine damga vuracaktır.

Hitler de tüm narsisler gibi kendine aşıktır. Özgüven eksikliğini ani öfke çıkışlarıyla kapatmaya çalışacaktır. Tüm megalomanlar gibi büyüklük hezeyanı ve büyüklük kuruntusu tüm yaşamı boyunca hep öne çıkacaktır. Kendine aslında var olmayan bir çok üstün nitelikleri yakıştıran Hitler; hırsını zorlayacak ve Almanya’yı yöneten koltuğa oturmayı başaracaktır.

Aslında bu tanım bir çok ama özellikle bizim ülkemizdeki bir siyasetçi ile tıpa tıp uyuşacaktır.

Aslında korkaktır. Ancak yarattığı “korku imparatorluğu” ile Alman halkını susturacak, çevresindeki herkesi korkutacaktır. SS’leri dehşet saçacak, insanlar sabahın köründe evlerinden alınacak ve hiç dönmeyeceklerdir.

Belki bugün Hitler örneği tiranların SS’leri yoktur. Onların binlerce korumaları ve hırslarına hizmet edecek polis güçleri olacaktır. Tiranlar mensup oldukları millete olan nefretlerini ve korkaklıklarını, polis kalkanlarının arkasında gizleyeceklerdir.

Kürsüde konuşurken bol keseden harcadığı milliyetçi nutuklar, hamasi söylemler Almanların gururunu okşayacaktır.


Günümüzde şahsi ikbal duygusuna yenilen hırsının kurbanı olan siyasetçiler elbette mevcuttur. Ancak belki onların Hitler gibi bir sonu olmayacaktır. Ama bir gün mutlaka sadece mahkemelerde değil, milletin vicdanında da yargılanacaklardır.

1. Paylaşım Savaşı’nda Hitler Bavyera ordusuna gönüllü olarak katılacaktır. Rütbesi onbaşıdır. Ancak bu savaşta alınan yenilgi, tüm Almanlar gibi Hitler’i de moralman çökertecektir.

Hitler, Alman işçi Partisi adlı gizli bir örgüte katılacak ve partinin liderliğini ele geçirecektir. Altı kişi tarafından kurulan bu fırka adını değiştirecek Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi olarak bir çok katliamın altına imza atacaktır. 6 kişi ve gizli bir örgüt.. Partiye Karkeren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) ve bir başka narsist, megaloman Öcalan… Hitler ve Öcalan arasındaki benzerlik müthiştir. Her ikisi eli kanlı katildir.

Öcalan Anadolu’daki Türkleri, Hitler ise Musevi Türkleri (Hazar, Karay-Karaim- ve Kabar Türklerini katletmiştir. II. Paylaşım Savaşı öncesi Hazar, Karay Türklerinin çoğunluğu Polonya’da, Kabar Türkleri ise Macaristan’da yaşamaktadır.

Aslında Hitler Dünya Hükümeti’nin Siyonist efendileri ile iş birliği yapmış, Yahudilerin Filistin göçünü kolaylaştırmış ve II. Paylaşım Savaşı’nın bitiminden (1945) tam üç yıl sonra, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlamıştır.


Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ni ele geçiren Hitler’e, militanları artık rehber anlamına gelen Führer diyeceklerdir.

Führer “Alman milliyetçiliğini ayaklar altına aldım.” demeyecek, aksine onları “Ari ırk” olduklarına inandıracaktır. Milliyetçilik söylemleri ile halkın gururunu ön plana çıkaracak, Almanlara “refah seviyesi yüksek, sanayi devi, yaşanabilir bir yeni Almanya” vaat edecektir.

“Yeni Almanya!”
Bu söylem bize hiç mi hiç yabancı gelmeyecektir. Aslında “Dünya Hükümeti”nin, en önemli icra kuruluşlarından biri olan ABD’deki Uluslar Arası Dış İlişkiler Komitesi’nin (CFR) göbek bağını kestiği ve isim babalığını yaptığı iktidar partisinin de planı ülkeyi dönüştürmektir. Bu dönüştürmenin adı da elbet de “YENİ TÜRKİYE” olacaktır. Bu arada CFR’nin Yahudilerin denetiminde bir kuruluş olduğu bilinen bir gerçektir.

Hitler’in seçim öncesi sadece milliyetçi söylemlere değil, büyük finans kaynaklarına da ihtiyacı olacaktır. İnanması zor ama, “Yahudi kasabı” diye tarihe not düşülen Führer’in tüm destekçileri Yahudi’dir.

Sanayi devleri Thysen, Krupp, Kirdoff, Rotchilds ailesinin Amerika’daki şirketi General Motors, DuPond, Ford, Standart Oil (Rockefeller) kurdukları organizasyonla Hitler’e mali destek sağlayacaklardır.


1933 yılında küresel şirketlerin ve halkın baskısıyla Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg; iktidarı bir megalomana, bir narsiste Hitler’e teslim edecektir.

Hitler’in elbet de vaatleri ve “sanayi devi, refah içinde, yaşanabilir bir yeni Almanya” büyük miktarda paraya ihtiyacı vardır. Führer için Yahudi dostları bir organizasyon düzenleyecekler ve Dünya Siyonist Örgütü’nün katkılarıyla (WZO), finansal destek sağlayacaklardır.

Dikkati çeken bir nokta ise “Hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan” 24 ay hapse mahkum olan ve cezaevinde “Kavgam” adlı kitabını yazan Hitler’in partisinin; ekonomik krizin Almanya’nın üzerine bir karabulut gibi çökmesi, oylarını artırması ve iktidara taşınmasıdır.

Ekonomik kriz! Bu iki sözcük bizim için son derece tanıdıktır. 57. Hükümet zamanında yaşanan ekonomik kriz, ABD’den ithal edilen memur Kemal Derviş; Türkiye’nin kaderini değiştirecek, dönüştürecek bir partinin iktidara gelmesini sağlayacaktır.

Derviş’in ABD tarafından verilen görevleri tamamlamasının ardından, fırlattığı “erken seçim” ipine sımsıkı tutunan Devlet Bahçeli; tutunduğu bu ip ile hem ülkeyi hem partisini küresel çetelerin tuzağına düşürecektir.

Seçimle(!) iktidar koltuğuna oturan Hitler; Anayasa değişikliği hakkını elde edecek ve diğer siyasi partileri yasaklayacaktır.

Yapılan anayasa değişikliğinde özellikle “Alman milliyetçiliği” vurgulanacaktır. Türkiye’de yapılmak istenen ise “Türk’ün ve Türklüğün” yok edilmek istemesidir. İşte Hitler ile saraydaki adam arasındaki tek fark budur.


Hitler ülkede artan işsizliği şimdilik kaydıyla herkesten gizlediği savaş hazırlığı için kullanacak, otobanların yapımı için kolları sıvayacaktır. Tanklar ve askeri araçlar için açılmış bu yollar II. Paylaşım Savaşı’nın alt yapısını hazırlayacaktır.

“Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez….” Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-John Hopkins

John Hopkins’in 2005 yılında yazdığı kitaptaki bu satırlar bizlere son on üç senede yapılan yüz binlerce kilometrelik “dubleyollar”ı hatırlatacaktır. Bu yollarla sadece yandaş şirketler zengin edilmemiş, küresel sermayenin efendilerine de hizmet edilmiştir.

Hitler’in propaganda Bakanı Josef Göbels, tüm basını eline geçirmiş, çok sayda gazeteyi “parti bülteni” yayımlar hale getirmiş, özgür ve çok sesli bir basın yerine, yasaklara boyun faşist bir basın türetilmiştir.

Aslında bu yazının ana konusu yaşam çizgileri fiziksel olarak hiç kesişmeyen, ancak hırsları, hastalıklı beyinleriyle bir onbaşı ve bir üstçavuşun ortak yaşam felsefeleri, iktidar savaşları, merdivenleri hızla tırmanışları olacaktı. Hitler’in iktidar öyküsü araştırıldığında, hala kendini CFR’nin göbek bağını kestiği partinin genel başkanı zanneden saraydaki adamın faşizan idaresi ile bire bir örtüştüğü görülmüştür.

Sanki Nazi Almanya’sında ne yapılmışsa aynen yapılmış adeta “Kopyala-yapıştır” yöntemi uygulanmıştır.

Üstçavuşa gelince; planlarına saraydaki adamın hamleleri sekte vurmuştur.

Önce milletvekilliği, bakanlık ve ardından devlet başkanlığı… Hüsrana uğratılmıştır.

Kim bu üstçavuş? Madem bu yola birlikte çıktık, o zaman sizlerle birlikte devam edeceğiz. Bu yazının devamında, bir üstçavuşun ikbalinin neden ve nasıl parlatıldığını, ardından ona “sır küpüm” diyen saraydaki adam tarafından nasıl çöpe atıldığını göreceğiz.

Malum; “Keser döner, sap döner- bir gün hesap döner.”

Figen ÖZEN, 8 Mayıs 2015