1. yüz (Toplam 1 yüz)

Ankara'dan Silivri'ye Nazlı Bir Mektup / Nilgün BAŞTUĞ

İletiGönderilme zamanı: Sal Mar 27, 2012 7:59
gönderen NİLGÜN BAŞTUĞ
Henüz kendisini tanıma şansına nâil olamadım.

Ancak yıllarını bu mesleğe vermiş, hiç bir zümreye taraf olmadığı için gazetecilik mesleğini yılmadan Silivri'de devam ettirmeye çalışan bu yürekli kadının gökyüzüne kavuşacağı günü ben de sabırla bekleyenler arasındayım.

O'na dair kurduğum satır aralarında özgürlük kelimesini hiç kullanmadım.

Görebilme şansım olsaydı eğer bizi birbirimizden ayıran gamlı bir duvar, dili lâl olmuş bu insan selinin içinde asıl özgür olan sensin demek isterdim.

Şimdilik Sevgili Müyesser Yıldız'ın yerini dolduracak bir sürü renkli kalem var basında. (Gerçekten mesleğini layığı ile icrâ edenleri tenzih ediyorum.)

Üstelik bu renkli kalemler sizi hiç yormuyor.

Nasıl mı?

Yazınızı yazmak için masanızın başına oturduğunuzda karşıdan arayan bir ses önce telefonu icat eden Alexander Graham-Bell'in ruhuna bir güzel Fatiha okuyor.

Artık gazeteleri ve hatta televizyon kanallarını bile arka planda yer alan ve sizin o hiç görmediğiniz Amerika'lı uzmanlar yönetiyor. Yahut kraldan fazla kralcı olan batılı hayranlar...

Çölde vaha mîsâli görsel bir yanılgı eşliğinde dolaşan biz seyyahlara dizilerde, filmlerde, haberler ve köşe yazılarında şırıl şırıl akan suyu gösteriyorlar.

Sanırım hikayesini bilmeyen yoktur. Edinburg doğumlu Alexsander Graham Bell sağır ve dilsiz insanların dolaylı olarak da olsa seslerin dünyasını kavramalarını, onlara nasıl yardım edebileceğini düşünür. Graham Bell, sağırların sessizliğini ortadan kaldırmayı başaramadı belki ama birbirinden kilometrelerce uzakta ki insanların birbirlerini duymalarını sağladı.

Boston Üniversitesi'nde sesleri yeniden mekanik olarak üretme fikri ile çalışmaya başladı.

Eğer ses dalgalarını elektirik akımına dönüştürmeyi başarabilirse, elektrik akımının da bir devrenin diğer ucunda sese dönüşebileceğini anladı.

İşte hikayenin bizim için önemli olan kısmı da burada...

Zira biz de telefon ile arayan ensesi kalın ses dalgalarını elektirik akımına dönüştürmeyi başarmak ile kalmıyor, diğer devrenin ucundan gelen sese: "sesime ses vermek ile kalma, sesini keserim" nağraları ile bir kaç ayar daha çekerek renkli kalemleri hayatımızın panayırına bırakıp, kaçıyor.

Bir telefon ile hop yazı işleri karşında...

Nereden isterse oradan başlasın Nihâvend makamına...

Elbette bu renk cümbüşü içinde sazı eline alan gazeteci öyle ideoloji, basın kavramı ve tarafsız habercilik gibi boş işler ile uğraşmıyor. Uğraşan en yakın adalet sarayında adaletin tüm incelikleri öğretildikten sonra suya sabuna dokunmadan Silivri'ye gönderiliyor.

Düşündüm de soğuk bir Ankara sabahı sana yazmadan bu şehirden ayrılmak olmazdı.

Ankara'dan Silivri'ye nazlı bir mektup, Anıtkabir'in huzuru ve kucak dolusu sevgiler gönderiyorum.

Nilgün BAŞTUĞ, 27 Mart 2012
nilgunbastug@gmail.com