1. yüz (Toplam 1 yüz)

"Çirkin Bir Kadın" Olarak Tayyip Erdoğan / Behiç GÜRCİHAN

İletiGönderilme zamanı: Sal Şub 18, 2014 13:29
gönderen Oğuz Kağan
"Çirkin Bir Kadın" Olarak Tayyip Erdoğan

Her şey dönüp dolaşıp insanın içindeki o karanlık bölgeye geliyor...

Üstünü hangi eğitim, danışmanlık, imaj veya retorikle örterseniz örtün, bu karanlık çekirdeğin gölgesi bir katil balina gibi dolanıyor derinlerde; kâh beliriyor, kâh kayboluyor.

Ceninden çocukluğa ve oradan ergenliğe ulaşan o çakıllı yolda yaşananlar, bir varlığı son nefesine kadar gölge gibi takip ediyor.

Bir insanın kaderi de, bir ülkenin kaderi de işte bu karanlık çekirdeğe takılıp kalabiliyor.

Hatta koca bir ülke o insanın en karanlık noktasına büzüşüp tıkanabiliyor.

Bugün hakettiği bir lider tarafından yönetilen Türkiye, işte bu karanlık çekirdeğin çevresinde bir girdaba sürükleniyor.

Erdoğan'ın gölgesi, Erdoğan bizim gölgemiz...bu Millet'in en karanlık noktası şahsında vücud bulmuş durumda.

Ve bu Erdoğan, psikolojisini çok iyi tahlil etmiş ve bu psikolojiyi manipule edecek bütün araçları çevresine yerleştirilmiş güçler tarafından artık zombileştirilmiş bir figür olarak son günlerini yaşıyor.

Psikolojisinin bir çok klinik boyutu var.

Gerçeklikten kopmuş olması; kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmeye başlaması; ("Bu Recep Tayyip Erdoğan değişmez!") kendini doğruluktan muaf görüp her türlü yalanı söyleme lisansına sahip olduğunu düşünmesi; kontrolsüz öfke nöbetleri vs vs.

Bunlar üzerine bir gün bu ülkeden bir Oliver Stone çıkar da, Nixon filmi gibi bir başyapıt çeker mi bilmiyoruz.

Taşradan/çevreden gelip yükselmiş, hırsı zekasından büyük bir adamın iktidarın en zirvesindeyken bile , "sevilmeyen" bir adam olmasının ağırlığını taşıyamaması ;

"Harvardlı zengin çocuğu sarışın Kennedy" figürü ile arasındaki aşk/nefret ilişkisinden doğan aşağılık kompleksini ;

Vietnam savaşı aleyhine gösteriler düzenleyen genç kitlelerle ilgili "neden beni sevmiyorlar" sorusu altında ezilmesini anlatan bu başyapıt ;

Watergate skandalı ile çökerken bile herşeyi inkar etmeye çalışan Nixon'ın üzerinden insan psikolojisinin en karanlık dehlizlerine ışık tutuyor.

İstifası sonrasında Kennedy portresinin önünde durmuş muhasebe yaparken özetliyor Nixon tarihteki rolünü:

"Sana bakınca olmak istedikleri kişiyi; bana bakınca olduklarını görüyorlar"

Bir gün Tayyip Erdoğan'ın filmi çekilirse, Atatürk'ün portresi önünde söyletilmesi gereken cümle bu.

Ama Millet olarak şanssızlığımız; en çökmüş anında bile kendi muhakemesini yapabilecek Nixon kadar bile bir ferasete ve ahlaka sahip değil Erdoğan.

Erdoğan, araftan asla kurtulamayacak bir günahkar ve Türk siyasetinin görüp görebileceği en "çirkin kadın".

"En çirkin kadın" benzetmesi nereden mi çıktı?

Açalım...

Bir erkek olarak sergileyebileceğimiz en kötü zamanlama, o anda kendini çirkin hisseden bir kadına, ne kadar güzel olduğu yönünde iltifat etmektir.

Dışarıdan çok doğru ve akıllı gibi görünen bu hamle, kadın nezdinde ölümcül bir hatadır.

O anda kendini çirkin hisseden kadının, kendisine bu ölçüsüz ve anlamsız iltifatı yapan erkeğe karşı zerre saygısı kalmaz ve erkeğe anında notunu verir.

Ve karakterine bağlı olarak ya kibar bir teşekkürle uzaklaşır, ya da, ağına düşen enayinin bu zaafından sonuna kadar yararlanır.

Tayyip Erdoğan, "çirkin bir kadın"

Siyaseten geçmişindeki bütün çirkinliklerinin ve karakterinin bütün zaaflarının farkında olan Erdoğan kendisine tapan, hayran kitlelere, işte o çirkin kadının iltifat eden erkeğe baktığı gibi bakıyor.

Onların aklına ve muhakeme gücüne zerre saygısı yok.

Tabanının kendisine gösterdiği teveccühü, sergilediği iltifatı hiç bir şekilde haketmediğinin farkında.

Kendisi kadar "çirkin bir kadına" bu kadar iltifat edebilen bir kitleyi ancak faydalanacağı bir sürü olarak görüyor.

Onlara saygısının olmadığının kanıtı, yakın çevresinin şahit olduğu onlarca diyalogda mevcut.

Karısını ne kadar seviyorsa, bu hayranlarını da o kadar seviyor. (Bkz. zamanında gazetelere verdiği "hiç aşık olmadım" demeçleri")

Yanında tutması gereken, geçmişi ile bağlı ama geleceği açısından bir pranga olan bir kitle..

Erdoğan'ın hayalinde, kendisi kadar çirkin bir kadına iltifat edebilen o şuursuz kitle değil; kendisinin ne olduğunu gören ve asla ona yüz vermeyecek olan karşı kitle var..

Bu öfke nöbetlerinin temelinde , asla onun kadar çirkin bir kadına iltifat etmeyecek kitlelerin onu sevmeyecek olması yatıyor.

O yüzden; "ben bu ülke için şunları şunları yaptım, niye hala beni sevmiyorlar" krizlerine giriyor, aynen Nixon gibi.

O yüzden; kendisini sevmesini istediği halde sevmeyen insana karşı gösterilen o kontrolsüz şiddet ile "bak ben değiştim, eski ben değilim" özürleri arasında gidip geliyor.

Bir gün polisleri üstlerine sürerken, diğer gün, "herkesin Başbakanıyım" söylemleri bundan...

Tabanının sevgisi ona sadece aslında olduğu şeyi hatırlatıyor ama o her "çirkin kadın" gibi olmak istediği şeyin peşinde.

Dikkat edin, bütün portrelerinde Atatürk'e benzetmeye çalışıyor kendini.

Asla olamayacağı o adamı sevenlerin onu da sevmesi en büyük hayali ve sevmeyecek olması en büyük travması.

...

Nixon filminde; Mao ile meşhur buluşmasının sahnesinde, yanlarında Kissinger otururken, Mao, Nixon'a şöyle der:

"İkimizde fakir ailelerden geliyoruz, diğerleri de bizim açlığımızın bedelini ödüyorlar"

Bu açlık, öyle milyarlarca dolar, onlarca villa, pırlanta yüzük ve dönümlerce arazi ile doyabilecek bir açlık değil.

Bu açlık; ayağını yıkadığınız babanın asla size sunmadığı bir sevginin açlığı..

Bu açlık; babanın altında ezilmiş ve dolayısı ile saygı duymadığınız annenin sevgisinin doyurabileceği bir açlık değil...

Bu açlık; olmak isteyip de olamayacağınız o ahlak ve akıl seviyesindekilerin doyurabileceği bir açlık.

Bu çirkin bir adam/kadının, o güzel kadın/erkek onu sevmediği sürece başedemeyeceği ve öfkesini gittikçe kabartacak bir açlık.

Bu açlık Kazlıçeşme'daki binlerce "başörtülü bacı"'nın tezahüratı ile değil; Gezi'de tango yapan tek bir kadının bakışı ile doyabilecek bir açlık.

Ve ne yazık ki, onlar seni asla sevmeyecek.

Çevreni istediğin kadar yalaka ile donat,

mideni istediğin kadar arsa, villa, dolar ile doldur,

medyada istediğin kadar köşeden kendine abdest aldırt,

ve Kazlıçeşme'ye istediğin kadar adam taşı,

sen hep Gezi'nin seni sevmesini isteyeceksin.

Ve onlar; istersen İstanbul'u baştan aşağı ağaçlarla donat asla seni sevmeyecek.

Ne yazık ki sen; "Vietnam'ı protesto eden gençler neden beni sevmiyor?" sorusunun cevabını aramak için bir gece Lincoln anıtının merdivenlerinde uyuyan gençlerin yanına bizzat giden ve onlarla konuşan Nixon kadar feraset sahibi bile değilsin.

Olsan, bir gece geziye TOMA'lı, gazlı polislerini yollamak yerine, aynen Nixon gibi o parka girer ve o gençleri anlamaya çalışırdın.

Ve olsan, herşeyin tıkandığını anladığın noktada, koca bir ülkeyi peşinden ruhunun karanlık girdabına çekmek yerine, onurlu bir şekilde istifa ederdin.

Bazılarının senin kadar "çirkin bir kadını" asla iltifat edip, sevmeyeceklerinin ve senin kadar "çirkin bir kadına" iltifat edip, sevenlerin ise asla sana yetmeyeceğinin bilincinde olarak.

Belki de kadınlara saygısızlık etmemek adına şöyle bitirmek lazım..

"Çirkin kadın" yoktur, Güzel Kadın'dan anlamayan akılsız ve ahlaksız erkek vardır.

Behiç GÜRCİHAN, 16 Şubat 2014