1. yüz (Toplam 1 yüz)

Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Prş Oca 07, 2010 1:54
gönderen Oğuz Kağan
Yavşak!...

Adam gelmiş bu yaşa, cüssesinin ve kişiliğinin kaldıramayacağı ne kadar makam-mevki varsa sırayla oturmuş; şimdi de gözünü daha yüksek rakımlara diktiğini ayân beyan haykıracağım diye kirletmediği değer, çürütmediği kavram bırakmıyor. Konuştukça ruhlarımız çöplüğe dönüyor, ağzını açtıkça dünyayla irtibatımızı kesip inzivaya çekilme isteğine kapılıyoruz. “Her şey senin olsun, yeter ki sus; yeter ki o pişkin suratını televizyon ekranından uzatma!” diye yalvarasımız geliyor…

Şımarıklık, sorumsuzluk had safhada. Siyasi hayatında “başarı” namına tek bir örnek yok ama demagoji, ortalığı karıştırma, mağduru oynama, kin kusma deyince ikinci bir rakip bulamazsınız. Şaklaban, mağrur, bencil ve acımasız…

Hayatta acıdığı tek bir kişi var, o da kendisi. Kendine ne zaman acısa ağlamaya başlıyor ve onun ağlamasıyla birlikte başlıyor müthiş bir çevre kirlenmesi. Bu adam ağlamaya başlamışsa, anlıyoruz ki aç nefsi başta kendisi olmak üzere hepimize yeni bir oyun hazırlıyor. İçinde sürekli “Sen daha yukarılarda olmalısın, daha ön planda olmalısın, ikincil roller sana yakışmıyor” diye fısıldayan bir sesle dolaşıyor.

Aslında refikleriyle de sorunlu. “Üçüncü adam” olmayı bir türlü hazmedemiyor. “Birinci adam” olma fırsatını kaçırdı. O noktada gösterdiği bu basiretsizlik yıllardır içini yakıp kavuruyor. Mütevazı görünmek pahasına kaçırdığı post için ağıt yakıyor.

Hayatı travmalarla dolu. Tarihte hep kaybetmiş ve aslında hep kaybedecek olanların ruhları tarafından ele geçirilmiş zavallı bir zombi. Hayatının tek amacı, bu kötü ruhların intikamını almak. Bu ülkeyle, bu ülkenin temellerini oluşturan bütün değerlerle sorunu var. Her fırsatta kin kusuyor, kendince alaya alıyor, dalgasını geçiyor.

Bunu yaparken de orta malı esprilerden, reytingi yüksek eğlence programlarından başka referansı yok. Kullandığı her kelimeden yaşına başına yakışmayan ilgi alanlarına sahip olduğunu, vaktini ucuz televizyon programları seyrederek geçirdiğini, kaderin ve tarihin kahredici bir oyunu sonucu kendisine teslim edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına karşı hiçbir sorumluluk duymadığını, gününü gün etmekle meşgul olduğunu anlıyoruz.

Suratta devamlı ağlamakla sırıtmak arası bir ifade. Duruma göre biri veya diğeri devreye giriyor. Bazen konuşurken sesi titremeye başlıyor, sonra ardından hüngür hüngür bir ağlama geliyor. Koskoca adam kameraların önünde hiç hicap duymadan kadın gibi ağlıyor. Konuştuğu konuyla ağladığı konunun çoğu zaman alâkası bulunmuyor ama olsun, onun canı ağlamak istiyor. Çünkü hayatı zavallı olmak, zavallılığı oynamak ve zavallılıktan medet ummakla geçmiş. Bundan başka “kazanma” yöntemi bilmiyor.

Bazen de üstüne şımarık bir neşe geliyor. Gülmesini kontrol edemiyor, ergenlik çağındaki delikanlılar gibi kızarıp bozararak kötü espriler yapmaya başlıyor. Bu kontrolsüz neşe ne zaman ağlamaya dönüşecek diye ekran başında endişeye kapılıyorsunuz. Tam bir nevrotik. Kişiliği uç noktalarla merkez arasında sürekli gidip gidip geliyor. Bu çarpık ruh hali çevreyi rahatsız etmeye başlayınca, başından geçmiş bir aile faciası hatırlatılıyor, “Büyük bir acı yaşadı, anlamak lazım” diyerek merhamet duygularına sığınılmak isteniyor. Oysa, sevdiklerimizi kaybetmek, bizi daha kaderci, daha sakin yapmaz mı? Hırslarımızdan daha fazla arınmaz mıyız?

Ama hayır, hayatın bu kuralı onun için geçerli değil. Oturmamış bir kişilik, doymayan bir ruh ve hiç sönmeyen intikam ateşi…

Abartma, ortalığı birbirine katma, kendini dünyanın merkezi zannetme, yel değirmenleri ile savaş, maceracılık, devletin kurumları birbirine girdikçe surata yerleşen o arsız mutluluk…

O iflah olmaz şımarıklık, doymamışlık…

Ağız ishali olma, lafın nereye gideceğini bilemeyiş, kalıbının adamı olamayış…

Kıpır kıpır gözler, oynak bir kişilik ve bütün bunların arkasında saklı duran sefil bir korkaklık…

Televizyonda karşınıza her çıktığında ona dikkatlice bakın. Her gün biraz daha uçuruma yaklaşan ülkemizin en temel sorununun, “yavşaklık” olduğunu görmeye başlayacaksınız…


Fatma Sibel YÜKSEK / Açık İstihbarat, 6 Ocak 2010

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 1:42
gönderen bezgin
Resim

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 2:05
gönderen devimsel

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 2:16
gönderen Urunguj
Başlıkta yazılanlardaki 3.esas oğlanı bilmemek için embesil olmak lazım.

Kişilere hakaret niteliği taşıyacak söylemlerden uzak durulmalı. Özellikle de adaletin değil de iktidara yaranmak uğruna yaşadığımız yalan-iftira-KEPAZELİK'in egemen olduğu bir dönemde.

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 14:16
gönderen bozkurtlar diyari
Bu yalandan aglamaya calisan adamin resmine bile tahamül edemiyorum.
Yalanci,iftiraci,milletin parasiyla 100 defa Hacca giden sahtekar.
Sonrada Tanri'yi,dini kimseye birakmayan birisi...

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 19:36
gönderen MansurSah
bozkurtlar diyari yazdı:..
Sonrada Tanri'yi,dini kimseye birakmayan birisi...


Gazete yorumlarını takip edince görülüyor ki bu tayfa her zaman, yurtsever herkese, alakalı alakasız her anda "Atatürkçülük-Kemalizm sizin tekelinizde mi" diye sataşıyor.

Oysa ki İslam'ı, Müslümanlığı kendi tekellerinde tuttukları, aşikar. "Bize oy vermeyen, patates dinindendir" diyen Erbakan'ın 60 yıldır dişiyle tırnağıyla geliştirip büyüttüğü milli görüşün patateslerindendir hepsi.

Bu arada "Yavşak" sözcüğü, Demirel'in manevi oğlu Cavit Çağlar tarafından Mesut Yılmaz'a sarfedilişiyle, tarihe geçmiştir. Ben işin iç yüzünü pek anlayamamıştım, çocuktum. İt iti ısırmaz zannediyordum. Lakin bir kedi ile bir köpeği sarmaş dolaş görüp de meseleyi kozmik barışa bağlamaya yeltenen dervişlere, Mevlana, "hele bir parça ciğer koyun şunların arasına da, görün kardeşliği" demiştir. Artık, Cavit'le Mesut arasında nasıl bir ihale paylaşılmazlığı vücut bulduysa..

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cum Oca 08, 2010 21:57
gönderen antalyalim
Bu aglayan tablo ciko cocuk yakinda Kilicdaroglunun karsisina cikacakmis diye duydum. Kendisi yine kivirmis ama olaki er meydanina cikma yüregini kendinde bulursa o dakikada televizyonu karsisinda bunun timsah gözyaslarini kücük Emrah'in "bizim babamiz hic olmadi ki ayse" derken aglattigi günlere döndürürse Türk halkina cok üzülürüm "gitmeyin cocugun üstüne :( "

Zaten o düelloya bizimki ciksa ciksa kurusikiyla cikar cünkü genelde bu tip adamlarin elinde ici bosaltilmis mermiler olur (bkz:i.MelihGökcek) sadece ses yapsin da insanlar panige kapilsin.
Bizde de saman aleviyle tutusan kücük beyinliler cok oldugundan dolayi düellonun tarihi secim öncesine getirilir ki; daha önce camasir makinesine satilanlar bundan sonra ayni oltaya gelmeyeceklerinden dolayi hafiften koklatilmis bir solucanin verdigi azimle secim sandiklarina kosarlar ve 1000 kisilik köyden 1500 oyla akpnin kazanmasina katkida bulunurlar. :alkolik:

Re: Yavşak!... - Fatma Sibel YÜKSEK

İletiGönderilme zamanı: Cmt Oca 09, 2010 1:34
gönderen utku618
yazıyı okurken aklıma biri daha geldi aynı kavramları içeren, bir yarı kişilik
sürekli ağlayan biri fman diyorum ben ona
yavşaklar bitmedikçe ülkemiz aydınlığa çıkmayacak anlaşılan