1. yüz (Toplam 1 yüz)

Emperyalizm Açısından Çanakkale Savaşları'nın Günümüzdeki Anlamı / Erol BİLBİLİK

İletiGönderilme zamanı: Pzr Nis 15, 2012 17:18
gönderen Oğuz Kağan
Emperyalizm Açısından Çanakkale Savaşları'nın Günümüzdeki Anlamı

Çanakkale savaşları, Balkan savaşlarından itibaren on yıl sürecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş savaşlarının (1912-1922) çok önemli bir evresidir.

Çanakkale’de savaştığımız güçlerden biri, toprakları üzerinde güneş batmayan imparatorluk diye bilinen emperyalist Büyük Britanya İmparatorluğu, diğeri ise Kuzey ve Orta Afrika’yı sömürgeleştirmiş emperyalist Fransız İmparatorluğu’ydu.

Vahşi emperyalizm çağında, birbirleri ile yarışan Protestan Britanya Krallığı ile Katolik Fransa’yı birleştirip, devasa bir güç halinde dünyanın üstüne salan, zamanın en büyük sermaye gücü, hem İngiliz, hem de Fransız Merkez Bankası’nın sahibi olan Rothschield ailesi idi.

Savaşın başlangıcında ortaya konduğu gibi, vahşi emperyalist gücün hedefinde sadece Osmanlı İmparatorluğu yoktu. Çanakkale önüne dizilen bu devasa donanma ve dünyanın dört bir tarafına yayılan sömürgelerden toplanmış askerlerin oluşturduğu kara gücünün hedefi, savaşı finanse eden güç tarafından belirlenmişti.

Haçlı emperyalizmi, savaşın başlangıcında hedef olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu göstermişti. Açıklanan plana göre donanma ve ordu ile Çanakkale geçilecek, Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edildikten sonra, Osmanlı mirasından pay verme vaadi ile yanlarına aldıkları Rusya’ya yardım ulaştırılacaktı.

Birinci Dünya Savaşı konusunda yazanların ittifak halinde belirttiği gibi savaşın asıl hedefi eski tip imparatorlukların tasfiyesi idi. Çanakkale önüne yığılmış bu devasa gücün de asıl amacı, 1905 devriminde sarsılan ve ekonomisi iflas ettiği için bir türlü toparlanamayan Rus Çarlığı’nı, Rothschield sermayesine açmak ve sömürgeleştirmekti.

Vahşi sömürgeciler, birleşik donanma ile Çanakkale Boğazı’ndan geçemeyeceklerini anlayınca, İngiltere’nin, Mısır, Hindistan, Pakistan başta olmak üzere, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan, Fransa’nın Senegal ve Orta Afrika’dan getirdiği askerler devreye sokuldu ve Çanakkale’de kara savaşları başlatıldı.

Dünyanın dört bir tarafına yayılan sömürgelerden toplanmış askerleri, Gelibolu’da karaya çıkartarak Çanakkale’den geçmeye teşebbüs ettiler. O zaman da karşılarında dahi bir asker Mustafa Kemal’in iradesini buldular. Sömürgelerden toplanan askerler sahil şeridine saplanıp kaldı ve Rus Çarlığı Osmanlı İmparatorluğu’ndan önce çöktü.

19.yüzyılda insanlık tarihine vahşi emperyalizm çağını yaşatan sermaye kartelleri, güçlerini birleştirme ve yeni kurumlar oluşturmanın önlerine sereceği imkanları gördüğü için, 20.yüzyılda yeni bir yapılanmaya gitmiştir. Günümüzde Rockefeller ve Rothschield ailelerinin önderliğindeki “Birleşik - Emperyalist Sermaye”, günümüzde daha yumuşak bir ifade ile “Küresel Sermaye” olarak anılmaktadır. Birleşik-Emperyalist Sermaye, hakimiyet alanını genişletmek ve dünya üzerindeki kontrolünü daha kolay sağlamak için 20.yüzyılda yeni organlar oluşturdu. Yeni aktörler sahnede boy gösterdi.

Bu gücünün ana örgütü, Dünya Finans Merkezi’nin bulunduğu New York’ta kurulmuş olan CFR-Dış İlişkiler Konseyi’dir. Renkli devrimlerin finansörü George Soros da bu oyunun güçlü aktörlerindendir.

Erzebet ve Tivadar Schwartz’ın ikinci oğlu olan George Soros (György Schwartz) Soros, 12 Ağustos 1930’da Budapeşte’de György Schwartz adıyla dünyaya geldi. Aile, daha sonra soyadını Yahudiliği daha az düşündüren Soros’a çevirmişti.

Soros’un babası çocuklarını Doğu Avrupa’daki tehlikelerden uzaklaştırmak istiyordu. Bu umudu gerçekleşti ve George Soros, Londra’ya giderken, ağabeyi Paul Soros, New York’a ulaştı.

1947’de Londra’ya giden George Soros, İngiliz vatandaşı ve London School of Economics’de filozof Karl Popper’in öğrencisi oldu. Aşırı bir antikomünist olan Popper’in öğretileri Soros’un siyasi görüşlerinin temelini oluşturdu. 1965’te Sir ünvanı alan Popper, “Açık Toplum” kavramını açıkladı. Bu ifade Soros’un “Açık Toplum Enstitüsü”nde yansımasını buldu.

Soros, 1956’da Amerika’ya geçti. New York Wall Street’te iş buldu.1960’da menkul değerler (Hedge Fund) şirketini kurdu. 1970’de finans faaliyetlerine girdi. Soros, sahibi olduğu “Açık Toplum Enstitüsü”, “Quantum Fonu” gibi kuruluşlarıyla bağışlar yaparak “Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI), “Ulusal Demokrasi Vakfı” (NDE), Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü (IRI), “Hudson Enstitüsü”, “Heritage Enstitüsü” gibi kuruluşları destekledi. Bu kuruluşların tümünde CIA ajanları çalıştırılmaktadır.

“Covert Action Quarterly” adlı önemli bir derginin liberal yazarı Heather Cottin, Soros’tan “Çifte Ajan”, “Emperyal Büyücü”, Açık Toplum Enstitüsü’nden de “Açık CIA” olarak söz etmektedir.

Soros
bir konferansında, “Uluslararası ilişkiler hukuk değil, güç ilişkileridir. ABD en güçlü devlet olduğuna göre iradesini, dünyaya dayatma hakkına sahiptir” derken; bir başka konuşmasında da “SSCB’nin dağılmasından sonra boşalan bölgelerde, yeni oluşan siyasi ve ekonomik ittifakların, bir askeri ittifak olan NATO tarafından tamamlaması zorunludur. Böylece bu ülkeler demokrasiye daha fazla yönelirler. Bugün söylediklerim soyut gelebilir ama, o yöne gitmemiz gerekir” demiştir.

Soros’a ait “Türkiye’nin en büyük ihraç ürünü NATO’nun Türk ordusudur” açıklaması da bu değerlendirmelerin devamıdır.

Burada, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD’nin demokrasi yayması ve bu yayılmanın ABD ve NATO’nun askeri kontrolü altında olması gerekliliği çok net bir şekilde ifade ediliyor. Fakat kast edilen demokrasi, Amerika’nın, ekonomik, siyasi ve kültürel egemenliğini sağlayan, muhalefetsiz bir demokrasidir.

Hegemonik güç sahibi olan ABD; Avrasya ve Ortadoğu’da renkli demokrasi darbeleri ile taşeron yönetimleri iktidara taşırken, onun karşısında taşeron bir muhalefet oluşturuyor ve bu ikiliyi birlikte dizayn ediyordu.

Türkiye’de olduğu gibi iktidar; ABD’ci, NATO’cu, AB’ci, Kürdistancı, yeni anayasacı olarak dizayn edilmişken, muhalefet de; ABD’ci, NATO’cu, AB’ci, Kürdistancı ve yeni anayasacı oluyordu.



Erol BİLBİLİK, 18 Mart 2012
Güncel Meydan