1. yüz (Toplam 1 yüz)

Ve Finaldeyiz... Türkiye: 83 - Sırbistan: 82

İletiGönderilme zamanı: Pzr Eyl 12, 2010 0:47
gönderen Oğuz Kağan
Bekle bizi ABD: 83-82

Dünya basketbol tarihine geçecek, final gibi bir yarı final maçı vardı Sinan Erdem'de... Tek kelimeyle tarih yazıldı Cumartesş akşamı. Öyle ki tarih yazılırken bir yanda havalara uçan bir topluluk, diğer tarafta ise yıkılıp gözyaşlarına boğulan bir grup vardır. FIBA 2010 yarı finalinde Sırbistan - Türkiye maçı da işte böyle bir maç oldu. Hidayet ile maçın başında 4-3 öne geçtikten sonra son 3 dakikaya dek Sırbistan üstünlüğüyle giden maç, unutulmaz bir finalle sonlandı ve 83-82 kazanan Türkiye, finalde ABD'nin rakibi oldu.

4 saniye kala yediğimiz basketle geri düşen 12 Dev Adam, alınan mola sonrası 0.5 saniye kala Kerem Tunçeri'nin turnikesiyle 83-82 öne geçti. Mola alan Sırbistan, son topu pota altına pas olarak kullandı ancak Velickovic'e Semih'in yaptığı harika blok maçın galibini ve finalisti tayin etti.

KORKTUK! PANİKLEDİK!

Aslında ben dahil birçok insanda, heyecanın yanında biraz da tedirginlik yok değildi. Slovenya maçındaki oyunu kaç kere oynayabilirdik? Slovenya'nın ağabeyi Sırbistan, her yönüyle mükemmel bir takımdı. Turnuvadaki takımlar içinde bu atmosferden etkilenecek belki de son ekipler.

Bu şartlarda başlayan maçta çemberleri döverek pek iyi bir giriş yapamadık. Sırplar ise Velickovic'in üçlükleriyle bir anda öne geçerken ilk 5 dakika 12-6 Sırbistan üstünlüğüyle geçildi. Ardından toparlanan Hidayet, farkın erimesine katkıda bulundu ve ilk çeyrek 20-17 Sırbistan üstünlüğüyle bitti.

İlk çeyreğin en çarpıcı istatistiği bizim 1/5'lik üçlük isabet yüzdemize Sırbistan'ın 4/7 ile cevap vermesiydi. Asistlerde ise 4'ü Teodosic'ten olmak üzere 5 asist bulan rakibe 12 Dev Adam 2 asistle yanıt verdi.

DİRENÇ KIRICI BASKETLER VE KAÇAN SERBEST ATIŞLAR

İkinci çeyrek karşılıklı basketlerle sürerken 15. dakika sonunda yediğimiz 29 sayı, savunmada işlerin istediğimiz gibi gitmediğini gösteriyordu. Özellikle Teodosic'in hücumdaki saha içi komutanlığı sıkıntılarımızı arttırıyordu. Bu arada kaçan dış ve serbest atışlarımız da kanayan yaramıza tuz basıyordu.

Ender ve Kerem Gönlüm'ün sayıları, bu kötü oyunumuza rağmen farkın açılmasını engelledi. Biz çemberleri döverken Sırplar, her basketin değerini çok iyi bildi ve devreyi 42-35 önde tamamladılar.

İlk yarıda Teodosic tek başına, takımının 8 asistinin 6'sına imza atarken, Sırp savunmasının kestiği pas kanallarımız ve 2/9'luk üçlük isabet yüzdemiz sadece 3 asist yapmamıza neden oldu.

TEODOSİC DURMUYOR

İkinci yarıya, klasik beşimizden sadece Ömer Aşık'ın yerine Semih Erden'i sahaya sürerek başladık. Maça fena da başlamadık. Belli ki devre arası, bize iyi gelmişti. Ömer Onan ve Hidayet'in sayılarıyla maçta beraberliği yakalasak da ardından Teodosic önderliğinde 8-0'lık bir seri yakaladılar ve fark yeniden açıldı.

Ancak takımımız yine de yılmadı. Ender Arslan'ın üçlükleriyle bir geri dönüş daha yakaladık ve farkı bire kadar indirdik.

Sırplar kaçmaya çalışırken biz, bu kötü oyunumuza rağmen buna izin vermiyorduk. Uzun forvetlerin savunmasında etkisiz kalan Ersan maçta adeta yoktu. Kenardan gelen enerji kaynağımız Sinan Güler ise erken üçlemiş, üçüncü çeyreğin ortalarında dört faulle sinmişti. O ünlü alan savunmamız karşısında ise çok iyi top çevirip içeride uygun adamı bulmayı başarıyor ve savunmamızı deliyorlardı. Açıkçası, bu şartlar ve düşük şut yüzdemize rağmen son 10 dakikaya 63-60 geride girmiş olmak bizim için büyük şans oldu.

KISALAN TÜRKİYE

Son çeyrekte savunmalar vites yükseltti. 33. dakika 66-64 Sırbistan üstünlüğüyle geçilirken Bogdan Tanjevic, genelde uzattığı takımı kısaltarak Ömer Aşık'ı pivot, Hidayet'i ise dört numarada oynattı. Kerem ve Ender ise iki oyun kurucu olarak sahadaydı. Baskımızı arttıracak bu kadro seçimi belki de son şanımızı denedik.

KEREM TUNÇERİ SAZI ELİNE ALDI VE SEMİH SON NOKTAYI KOYDU!

Hem oyun hem de skorda baştan sona önde giden oyunda son 3 dakikaya girilirken yakaladığımız 9-0'lık seri maçta, Ersan'ın 2-0'lık sayısından bu yana ilk kez öne geçmemizi sağladı. Bu oyunla öne geçmek gerçekten inanılmazdı!

Ardından Ömer Onan ile farkı üçe çıkartırken yine hatalı top tercihleri az daha yenilgimize neden oluyordu. Semih Erden'in smacı sonrası Velickovic'in 4 saniye kala pota altından bulduğu basketle Sırbistan 82-81 öne geçti ancak son topta Kerem Tunçeri, pota altındaki boşluğu harika kullanarak 0.5 saniye kala 83-82 öne geçmemizi sağladı.

Mola alan Sırbistan son topu, pota altındaki Velickovic'e doğru kullandı ancak Semih Erden harika bir zamanlamayla final biletini getiren bloğu koydu. O blok olmasa muhtemelen 0.5 saniyede giden final şansına ağlıyor olacaktık.

Maçın gidişatına bakınca, karşılıklı ikramlar, yarı finale yakıimayan belki de tek olaydı. 9/23 üç sayı, 20/33 serbest atış atan takımımız turnuvadaki en kötü maçını oynarken turnuvanın iki yıldızı Ersan ve Sinan'dan ise neredeyse hiç katkı alamadık.

Yine de Ender'in, takımımızı oyunda tutan üçlükleri ve Kerem Tunçeri'nin sürpriz sayılabilecek son dakikalardaki oyunu, bir kez daha takım içi zenginliğimizin meyvelerini almamızı sağladı.

İtinayla tarih yazılır. Türkiye bu haliyle bile yenilmiyorsa bunun nedenini sahada değil kalplerde aramak lazım. O kalpler ise pazar akşamı son kez, altın madalya için çarpacak! ABD karşısında bu oyunla fazla şansımız yok ama bu kadar kötü bir Türkiye'yi de bir kez daha izler miyiz acaba?

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim


Sporx.com, 11 Eylül 2010

Re: Ve Finaldeyiz... Türkiye: 83 - Sırbistan: 82

İletiGönderilme zamanı: Pzr Eyl 12, 2010 15:22
gönderen Deli Haydar
Geçen gün de söylemiş sepetçibaşı ama iyi ki duymamışım o dediklerini...
Öyle ki, Hidayet Türkiyelioğlu ve arkadaşlarının maddi-manevi lay-layı yetti de arttı kulaklarım için!

Gözlerim ise hep yüzlerinde idi... Sevinçleri hep yarım geldi neden ise...
Ellerinde salladıkları bayrağı tutuşları bile bir kurgunun parçası gibi geldi bana...
Tıpkı şampiyonanın son maçının 12 Eylül akşamına denk geldiğini duyduğumda kafamda kuruverdiğim düzen gibi:

30 yıl önce ABD'nin has adamlarının önce ülkeyi karıştırıp sonra iktidara el koyduktan sonra düzenledikleri Anayasa ile bugün cebelleşenler... Yine ABD'nin kucağında büyüyüp, eğitimi ile semiren taliban değil de kimdir Allah aşkına... 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 30 yıl sonra yine, damgalı devlet düşmanlarının başkanlık-eyalet düzenine geçip bölünüp-yok olmak için sözüm ona halka danışması, rastlantı mıdır yoksa... Diğer yanda her türlü bölücü etkinliğe Kültür Başkenti kılığı ile ev sahipliği yapan yeni-Osmanlı'nın başkenti İstanbul'da düzenlenen basketbol turnuvasının son maçının 12 Eylül gecesine denk gelişi... Ve tabii Eşbaşkan'a göre "bir kırılma noktası" olan halkoylamasının ardından ABD ile Türkiye'nin karşı karşıya gelme olasılığı...

Vay anasını! O olasılık gerçekleşti işte!
Türkiye Cumhuriyeti'nin görünen sonuna da böylesi bir bitiş yaraşırdı!

Ülke darmadağın olmuş; yıkım, hükümet eli ve tüm hızı ile sürdürülüyor...
Ulus fakr-ü zaruret içinde kıvranıyor; içtiğimiz şişe su bile yabancılara satılmış iken Türkiyeli basketbolcular "maddi olarak görün bizi" diye zıplıyor!
Lay lay lay! Doymayanların gözünü toprak doyursun! "Aç mısınız, açıkta mısınız" diye sorası geliyor insanın!

Ağaoğlu Ağa ev dağıtıyor: Lay lay lay!
Eşbaşkan, daha önce bir milyon lira vermeyi düşündüğü kazanmalığı, kişi başı bir buçuk milyon liraya çıkarttığını söylüyor: Lay lay lay!

Dağıtın anacığım devletin toprağı-olanakları üzerine kurduğunuz saltanatınızdan... Dağıtın bol keseden!
Avantasız iş yapılmıyor bu ülkede zahar... Ulusal bilinç-birlik: Ulusal formayı taşımanın gururu da ne imiş!

Lay lay lay! Ayağımızda don, başımızda devlet yok ama maddi olarak da arkanızdayız gençler!
Siz yeter ki ABD'yi de yenin! Yenin de o kutsal teriniz kurumadan eşbaşkanının ve sevgili kardeşinin ellerinden öpüverin!
Öpüverin de harçlıklarınızı koyun cebinize: Ödemeleriniz vardır, sıkışıksınızdır...
Sıcağı sıcağına alın ki ödemenizi, Hakan Şükür gibi mağdur olmayın!

Zaten ne diyor idi, sizin destekleyicilerin birinin reklamında oynayan Gülse Birsel hiç utanmadan:
Aaay hayat çok zor!

Haydi Türkiyeli sepetçiler... Sırp zındığına gösterdiğiniz gibi elin Amerikalısına da gösterin...
Türkler, en aşağı yedi binyıllık bu beşikten yeniden sepetlenmeye çabalanır iken "aldığınız para"nın hakkını verin!
Profesyonel ordulu Türkiye'nin, profesyonel sporcuları!

Ya da bir kez olsun durup düşünün gençler:
Zeki ve çevik olduğunuz kadar, ahlaklı olmaya da çalışın...

Yoksa son saniyeye kadar onca ter döküyorsunuz, emek veriyorsunuz görüyoruz...
Ancak adına Türkiye denen bu ülke şehit kanları üzerine binbir emek ile kuruldu, arada anımsayın gençler!

Kendi hayrınızdan önce bu vatanın hayrını dileyin...
Para-pula, mala-mülke meyletmeyin de...

Çıkarsızca devleşin gençler!

Usunuzdan topu çıkarmadığınız gibi, BOP'u da çıkarmayasınız...
Haydi hayırlısı...

Re: Ve Finaldeyiz... Türkiye: 83 - Sırbistan: 82

İletiGönderilme zamanı: Sal Eyl 14, 2010 17:17
gönderen Deli Haydar
Allah da seni güldürsün Hidayet Efendi!
İstemezsin de yan cebine koydurursun... Açsın, açıktasın herhalde...

Allah kimseye geçim sıkıntısı vermesin elbette! Fakr-ü zaruret içindesin belli...
Yoksa böylesi arsız bir hale düşüp de, başarını gölgeleme aymazlığına düşer miydin hiç!

Re: Ve Finaldeyiz... Türkiye: 83 - Sırbistan: 82

İletiGönderilme zamanı: Prş Eyl 16, 2010 14:56
gönderen Deli Haydar
Pensilvanya Kontu'nun sağ kolu Can Dündar, salonda yaşanan olaylardan dolayı Hidayet Türkiyelioğlu'nun, Erdoğan'ı aradığını ve özür dilediğini söylemiş.
Dili "daha daha"dan başkasına dönmeyen Türkiyelioğlu, "büyükleri"ne gösterilen tepkinin nedenini de anlayamamış!

Cumhurbaşkanı'nın armağan ettiği ve üzerinde kendi imzasının bulunduğu saatine kavuştuğunda, o imzaya dikkatlice baksın Türkiyelioğlu...
Sonra da "o imza" hangi anlaşmaların, hangi demeçlerin altına atılmış, onlara bir baksın! Belki o zaman biraz olsun anlayabilir tepkinin nedenini...

Ya da anlayacağı dilden anlatalım:
Resim

Yine de bir anlam veremez ise:
"Anayasal kurumlardaki güç ve kuvveti cephenize çekinceye kadar her adım erkendir" diyen Hocaefendi'ye sorabilir!
Ya da hiç Pensilvanya Kontu'nu rahatsız etmeden, Mercedes'ini alamadı diye yeri-göğü birbirine katan Hakan Şükür'e de danışabilir!