1. yüz (Toplam 1 yüz)

Soros’un yorumu / (Çeviri: Erkan GÜÇİZ)

İletiGönderilme zamanı: Pzt May 09, 2016 23:55
gönderen Erkan Güçiz
Erdoğan – Davutoğlu kopuşu Türk demokrasisi için bir fırsat yaratır mı?

Bilge Yabancı – 6 Mayıs 2016

Kurumlar, otokratlar için muhalefeti ve karşıtlarını “kilit altında tutma” veya “yandaşlığa zorlama” yolunda en faydalı araçlardır, ve AKP iktidarda olduğu süre bunları gasp etmeye devam edecektir.

Türkiye Başbakanı Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gittikçe büyüyen ayrışım, aralarında uzun süren bir toplantı ardından parti lideri Davutoğlu’nun istifasını açıklamasıyla resmiyet kazandı. Bir olağanüstü parti kongresinde gelecek lider belirlenecek .

Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki görüş ayrılığı epey zamandır biliniyordu; geçen hafta Erdoğan yanlısı AKP Merkez Yönetim Kurulu tarafından bir kararla yerel AKP kuruluşları başkanlarını seçim yetkisinin Davutoğlu’ndan alınmasıyla doruğa çıktı bu ayrışma. Pelikan Dosyası adlı bir blogda birkaç gün önce çıkan Davutoğlu’nun itibarını sarsmaya yönelik iddia ve komplolardan sonra, Davutoğlu’na karşı “bir iç darbe” dedikoduları yükseldi.

İktidara geldiğinden beri parti kadrosunun saygısını kazanmış olsa da Davutoğlu, güçlü ve bağımsız bir başbakan olduğunu gösteremedi. Erdoğan’a sadakati, anlaşmazlık hallerini dile getirmesine, alternatif politikaları kamu ile paylaşmasına engel oldu. AKP’nin içindeki Erdoğancılar, AKP seçmenlerinden bir itiraz gelmeden Davutoğlu’nu kolayca harcadılar. Ancak parti içindeki bölünmeler Türk politika hayatında temel değişikler yaratarak otoriter eğilimi geriye döndürebilir.

AKP’nin arkasındaki büyük destek tartışma götürmez. Pek çok kişinin beklentilerinin aksine, AKP’ye oy verenler 2013 yolsuzluk skandalı ardından partiyi terk etmedi. AKP ile yakın ilişkileri olan İslam hayır derneği Ensar Vakfı yurtlarında 45 çocuğun cinsel istismara uğramasının iktidar tarafından ört bas edilmesini görmezden geldiler ve hatta partilerini desteklediler.

Kalıcı, devamlı otokrasiyi inceleyen Beatriz Magaloni ve Jennifer Gandhi adlı yazarlara göre, iktidardaki partilerin sağlamlığı ve otokratik rejimlerin dayanıklılığı partinin, muhalefet ve oy veren halk tarafından bir bütün ve yıkılmaz olarak algılanmasına dayanıyor. Bu parti içi birliktelik, parti seçkinlerinin birliği veya seçkinler arası rekabeti ve partiden kopmaları engelleyerek yaratılıyor.

Otoriter rejimlerin devamlılığı konusunda yakın zamanlarda yapılan pek çok araştırma göstermiştir ki hakim parti rejimini ve liberal olmayan yönetimi devam ettirebilmek seçkinlerin birlikte hareketine dayanır. Jason Brownlee, “Demokrasi Çağında Otoriterlik” adlı kitabında, seçkinlerin anlaşmazlıklarını çözümlemekte ve sadakati garanti altına almada parti organizasyonu ana rolü üstlenir, diyor. Ancak farklı görüşleri barındıran geniş bir yelpaze olarak başlayan koalisyonun partileri için, seçkinlerin birlikte hareketlerini gerçekleştirmede güçleri kendi partilerinin dışındakilere yetmez.

Dan Slater, otoriter parti rejimlerinin arkasındaki seçkinlerin ortak davranışları için, “koruma paktı” der. Güçlü, ideal bir koruma paktında, devlet memurları, parti kadrosu, iş dünyası ve toplum seçkinleri ve orta sınıf seçkinleri partinin egemenliğine dışarıdan gelebilecek bir tehdide karşı birleşirler. Bu desteği yönlendiren yalnız maddi çıkarlar endişesi değildir; duydukları tehdit algısından kaynaklanır doğal olarak topluca partinin arkasında olmaları.

Seçkinler, iktidar partisine veya onun liderine yalnız meşruluk vermez, aynı zamanda zorbalık ve maddi imkânlarla iktidarın devamını sağlar.
Seçkinler birlikte hareket etmede kararlı olduklarında parti, maddi, politik, ideolojik ve entelektüel imkânlarını, ülke kaynaklarının ve imtiyazların dağıtımını seçkinlerin birlikteliğini güçlendirmeye kullanabilir. Aynı zamanda, devlet ve onun kurumları üzerinde artan baskısıyla ve özgürlükleri kısıtlayarak, toplumsal ve politik alanda kontrolünü, protestolara ve toplumsal hareketlere karşı gücünü büyütür. Sonuç, iktidar sürecinin uzatılması ve otokrasinin devamı olur.

Demokrasiye geçiş ancak bu seçkinler koalisyonu dağılırsa mümkündür. Parti, seçkilerin arasında doğan anlaşmazlıkları çözemediğinde siyasi veya toplumsal seçkiler partiden uzaklaşır, “demokratlaşma imkânları” doğar.

Organize olmuş bir muhalefetin yardımıyla, bu kırılma noktası, bir ülkeyi yeniden demokrasi yoluna çevirebilir.

Yukarıdaki otoriter rejimlerin devamı görüşünü, Türkiye gibi yarı otoriter rejimlerin olduğu iktidar partileri için de genişletebiliriz. AKP, büyük bir desteği bir araya getirmeyi ve devam ettirmeyi, ve birleşik bir seçkinler grubu tarafından desteklenen güçlü bir liderle yenilmezlik havası yaratmayı başardı. Önceleri, parti içi ufak anlaşmazlıklar çıktığında, Erdoğan’la ihtilafları yüzünden Ertuğrul Günay, Abdullah Gül, İdris Naim Şahin, Bülent Arınç gibi kurucu kadro mensupları partiden ayrıldı. AKP’nin otoriter tutuma doğru kayması ve Kürt barış sürecindeki pozisyonu liberal seçkinlerle ittifakını da sonlandırdı. Yolsuzluk suçlamalarından sonra, parti içinde eleştirel tutumlu bazıları istifa etti.

Yani AKP için, parti içi anlaşmazlık yeni bir şey değil. Ancak, seçkinlerle doğan bu krizler, seçmenlerin büyük desteğini alan Erdoğan’ın lider olarak parti üzerindeki mutlak kontrolü ile, parti bölünmeden atlatıldı. Partiyi terk eden seçkinler ya unutuldu gitti, ya da Erdoğan’a karşı alternatif bir parti kuracak karizmaları veya Erdoğan’ın desteği yoktu. Geçmişte her parti içi çekişmenin ardından Erdoğan, AKP içindeki liderliğini ve tek başına karar verme durumunu daha da güçlendirdi.

Son parti içi gürültülerden sonra senaryolar ne olabilir? En azından olası üç senaryo var. Birincisinde, Erdoğan’a daha sadık yeni AKP yönetimiyle, ekonomik ve siyasi çıkarlar, Erdoğan ailesi (geleceğin başkanı olarak adı geçen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı damadı Berat Albayrak), AKP içindeki, Binali Yıldırım, Efkan Ala, Numan Kurtulmuş ve Bekir Bozdağ gibi Erdoğancılar ve bazı sadık iş çevresinden oluşan daha dar bir klik içinde dağıtılacak.

Bu demektir ki AKP, partiyi toplumlara bağlayan daha geniş yetenekli kadronun entelektüel desteğini ve deneyimlerini kaybedecek. Üstüne, en sadık politikacılardan oluşan daha küçük bir seçkinler grubunun desteği, parti organları çalışanları ve “besleme paktları” veya himaye ile bağlı iş adamları, ekonomik sıkıntılar, büyüyen rekabet ve daha fazla ayrıcalıklar yüzünden bölünen sadık klik’e dayanan bir koalisyonu uzun süre devam ettiremez.

Erdoğan’ın karizması, toplumu sürüklemeye yönelik düşmanlık üzerine kurulu konuşmaları ve “biz”, mağdur edilmişlerle, Batı anlayışlı, laik Kemalist seçkinler, “onlar” arasında yarattığı kriz ortamının partiyi geleceğe taşıyabilmesi şüpheli. Gittikçe daralan bir iç çevreye dayalı, AKP’yi desteklemesi yalnızca maddi çıkarların devamına bağlı destekçilerle parti gelecekte kolaylıkla sallanabilir bir durumda olacak.
Bu senaryoda, iyi organize olmuş bir muhalefet, AKP’nin gittikçe artan otoriter tutumuna meydan okumak için birleşirse ve ortak davranışı harekete geçirebilirse, otoriter eğilimi geriye çevirmek ve demokratikleşme sürecini yeniden başlatmak ve toplumsal barışı yenilemek umudu var.

Ancak ikinci senaryoda, kısa ve orta vadede AKP’nin tepkisi, otoriter kontrolü daha da artırmak, güvenlik güçlerini orantısız bir şekilde kullanmak, muhalefet ve temel özgürlükleri baskı altına almak olacaktır. Erdoğan’ın sorgulanmayan liderliği altında, yeni parti kadrolarının desteği ile AKP, bir yandan karşıt görüşlüleri baskı altında tutar, bir yandan da kurumları yağmalarken, devlet kaynaklarını çıkar dağıtma ağının aracı haline getirebilir.

Ancak duraklayan imalat ve vasat ekonomik büyüme beklentileri ve özgürlükler üzerinde artan baskıyla birlikte, Erdoğan’a sorgusuz sadık küçük bir parti çevresi, AKP seçmen desteğini ve yenilmez görüntüsünü devam ettiremez. Partinin arkasında daha geniş bir “koruma paktı” yokluğunda AKP, artan PKK şiddetin ve sınırlardaki istikrarsızlıkların en sorumlu baş aktörü olacak ve sonunda seçimleri kaybetmeye başlayacaktır.

Parti içi bölünmeden yaralanarak Erdoğan bir zafer daha kazanırsa ve seçkinlerinin anlaşmazlıkları yüzünden muhalefet AKP’nin zayıflığından istifade edemezse, üçüncü bir senaryo olacaktır. Ne yazık ki iki büyük muhalefet partisi, CHP ve MHP, AKP hegemonyasına karşı çıkacak gibi görünmüyor.

MHP uzun zamandır AKP’nin koltuk sayısından fazlasını gerektiren çelişkili durumlarda onun yardıma koşan “bir sadık muhalefet”. 2015 seçimleri ardından sonuçlanamayan koalisyon görüşmelerinde lider Bahçeli’nin ısrarlı tutumu yüzünden parti, seçmenlerinin çoğunun desteğini kaybetti. Liderlik kavgası yaşayan MHP’nin, AKP hegemonyasına karşı hatırı sayılır bir muhalefet olabilmesi beklenemez.

Arkasında ne gibi bir düşünce olursa olsun, CHP’nin, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını desteklemede gösterdikleri uyumlu davranışları şaşırtıcı. AKP’nin teklifinin, HDP milletvekillerini teröre destek vermeyle suçlayarak, devlet gücüyle muhalefeti susturmaya yönelik bir hareket olduğu açık. Komisyondaki HDP milletvekillerine yönelik planlı saldırılar ve kavgalardan sonra CHP desteği sayesinde kanun tasarısı kabul edildi. CHP liderinin tutumu, partinin sadık destekçilerini bile şaşırttı; daha da önemlisi, muhalefet partilerinin AKP’ye karşıt bir koalisyonda birleşmelerinin ne kadar güç olduğunu kanıtladı.

Üstelik AB, sığınmacı anlaşmasına bir parçası olarak vize muafiyeti ve mali yardım vadederken, yeni başlıklar açarak, Türkiye’nin birliğe katılım şartlarını iç boş bir kılıfa çevirdi. Görünüşe göre AB, Türkiye’de otoriter gücün bir elde toplanmasını lüzumundan fazla ciddiye almaya, aday ülkeleri kısa zamanda demokratik reformlara zorlayacak şartlar koymaya niyetli değil.

Bu senaryoda Erdoğan’ın sorgusuz sualsiz AKP liderliği onaylanmış oluyor; zayıf ya da susturulmuş bir muhalefet ve demokratikleşme için dışarıdan baskı yapmayan AB varken, tamamen sessizleştirilmiş bir parlamento ile işleyecek olan Erdoğan’ın güçlü başkanlık sistemine bir engel kalmıyor.

Toplum AKP iktidarını, otoriter davranışlarına rağmen Türkiye’de istikrar ve düzeni sağlayan güç olarak gördüğü süre, AKP ve Erdoğan’ın arkasındaki büyük destek, gelecek seçimlerde yeniden teyit edilebilir.

Ancak Erdoğan’ın liderliği, AKP’nin yarattığı baskıcı rejimi devam ettirmeye yetmeyecek. Rejimlerin devamı, demokratik de olsa, baskıcı da olsa belli bir kişinin karizması veya liderliğine değil, yaygın kurum yapılarına bağlıdır. Erdoğan ve AKP kurumların gücünün ne olduğunu biliyor. Güçlü bir başkanlık sistemi yaratma çabasının altında yatan, seçimleri ve iktidar partisini kollayan anti-demokratik uygulamalarla hukuk sistemi kontrol edebilmek ve toplumun çoğunluğunun fikrini almadan bir anayasa yazmak.

Kurumlar, otokratlar için muhalefeti ve karşıtlarını “kilit altında tutma” veya “yandaşlığa zorlama” yolunda en faydalı araçlardır, ve AKP iktidarda olduğu süre bunları gasp etmeye devam edecektir.

Son günlerde AKP kadrosunun üst kademeleri arasındaki anlaşmazlıklar, AKP’nin bütünleşmiş ve yenilemez görüntüsünü kullanarak yarattığı otoriter davranışı geri çevirmek için ilginç bir fırsat doğurdu. 22 Mayıs’tan sonra bu, AKP seçkinleri tarafından açık bir iç muhalefet mi yaratır yoksa zayıflayan AKP daha değişik parti içi koalisyonlara mı yönelir, zaman gösterecek.

________________________________________
https://www.opendemocracy.net/bilge-yab ... -democracy