1. yüz (Toplam 1 yüz)

Geçici Koruma Yasası / Mehmet UYSAL

İletiGönderilme zamanı: Sal Haz 05, 2012 10:53
gönderen anter79
GEÇİCİ KORUMA YASASI

Geçen hafta Kilis’teki “özgürlük savaşçısı” kardeşlerini ziyaret eden ABD Senatosunun ikinci ismi Dick Durbin’in 23 Mart 2012’de Obama’ya gönderdiği mektup, Suriye’den kaçan savaşçı kardeşlerine, ABD’nin geçici koruma sağlamasını ardından bu ülkede kardeşleriyle beraber yapacakları terörist organizasyonlarla yaşanacak göç dalgası ile birlikte, göçlerden bunalan Türkiye’ye bir can simidi olacak geçici koruma yasası 29 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İsteyenlerin bakması için aşağıdaki linkleri tıklayarak sadece ABD’de yürürlüğe girmiş olan ve önümüzdeki haftalarda da TBMM’de oylanıp yasalaşacak geçici koruma yasası’nın serüvenine bakabilirler.

23 Mart 2012 Durbin’in Obama’ya mektubu, Durbin Statement on Temporary Protected Status for Syria

29 Mart 2012 Suriyeli göçmenlerin geçici korumaya alındığı karar, Temporary Protected Status Designated for the Syrian Arab Republic

Şimdi gelelim bizim ülkemizdeki boyutuna;

16 Eylül 2011 tarihinde şekillenen ABD’de “Geçici Koruma Yasası” olarak çıkartılan TBMM’ye “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı” olarak 3 Mayıs 2012 tarihinde yasalaşması için sunulan tasarıda Suriye’den kaçan misafirlerimize göçmen statüsü veriliyor. Yeni kanun tasarısında, Türkiye’ye “mülteci” değil de, “sığınmacı” olarak gelenlere yeni haklar tanınıyor. Türkiye göçmenlik konusunda “coğrafi açıdan” farklı bir politika izliyor; Türkiye’nin batısındaki ülkelerden gelen yabancılara “mülteci statüsü” tanınırken, doğudan gelenlere bu hak verilmiyor. Mesela Suriye’de yönetim ile muhalifler arasındaki çatışmadan kaçarak Türkiye’ye gelenler “misafir” statüsünde. Türkiye Suriye’den gelenlere başlangıçta “misafir” olarak hitap etti. Ardından “geçici koruma” altında olduklarını ilan etti. Geçici koruma, uluslararası hukukun kabul ettiği bir uygulama. Özellikle büyük gruplar halinde bir ülkeye kaçışlar olması halinde, bu insanlara mülteci statüsünden farklı olarak toplu bir şekilde geçici bir biçimde güvenlikli bir bölgede ihtiyaçlarının karşılanması öngörülüyor. Göçmen statüsü, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ülkeye pek çok hak sağlıyor. Oysa misafirler bu haklardan yararlanamıyorlar. İşte yeni kanun tasarısı, Türkiye’ye gelen bu sığınmacıların durumlarında da iyileştirme yapıyor. İçişleri Bakanlığı daha önce genelgelerle bu tip iyileştirici düzenlemeler yapmıştı. Şimdi yeni kanun ile bu düzenlemeler yasalaştırılıyor. Mesela; tasarıda; İşkence, cinsel saldırı ya da diğer ciddi psikolojik, bedensel şiddete maruz kalan kişilere tedavi imkânı sağlanıyor. Türkiye’ye gelirken beraberinde getirdikleri kimlikten şüphe edilenler gözetim altına alınacaklar ve bu gözetim 30 günü geçmeyecek ve kişinin mahkemeye itiraz başvurusu yapma hakkı da bulunacak. Başvuru sahibi kişilerin yapılan ilk mülakatlarda taleplerinin doğru olduğu izlenimi edinilmesi halinde, hem başvuru sahibine ve hem de, varsa birlikte geldiği aile üyelerine, uluslararası koruma talebinde bulunduğunu belirten ve yabancı kimlik numarasını içeren 6 ay süreli “Uluslararası Koruma Başvuru Sahibi Kimlik Belgesi” düzenlenecek. Bu işlem, başvurudan itibaren 6 ay içinde tamamlanacak. İsteyene avukat sağlanacak. Başvuru sahibi ve uluslararası koruma statüsü sahibi kişilerden, gönüllü olarak geri dönmek isteyenlere, ayni ve nakdi para yardım desteği sağlanacak. Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişi ve aile üyeleri, ilköğretim ve ortaöğretim hizmetlerinden, sosyal yardımlardan faydalanabilecek. Başvuru sahiplerine verilen en önemli haklardan biri ise, Türkiye’de kalış sürelerinin uzaması halinde, kendilerine çalışma izni verilecek olması. Muhtaç olduğu tespit edilen başvuru sahibine, Maliye Bakanlığı'nın uygun görüşü alınarak harçlık verilebilecek. Daha geniş bilgi sahibi olmak için aşağıdaki linki tıklayabilir ve misafirlerimize sağlanan imkânları görebilirsiniz.
:arrow: Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı Taslağı

Şimdi bu kadar yazdıklarımızdan “ne var ki” diyebilirsiniz. Söz vardır yılanı deliğinden çıkarır, söz vardır savaş çıkartır. Gelen misafirlerimiz sizden geçici koruma istemezler mültecilik statüsü isterler. Yarın ne tepkiler vereceklerini hesap ettiniz mi acaba? Duyumlarımıza göre ileriki haftalarda mültecilik statüsü verilmez ise “yakar yıkarız bu güzelim konteynır ve çadır kentleri” diyorlarmış bizden söylemesi. Yıllarca Suriye ve diğer komşularımızla sıkı olduğumuz ilişkilerimizi ve sıfırcı dış politikalarımızı kim ya da kimler bu hale getirdi. Üç maymun hikâyesini yazarak “bu sevda burada bitmez” diyerek sizleri selamların en güzeliyle selamlıyorum.

Çok eski zamanlarda bir dağın bir yamacında iyi ve akıllı bir maymun kral, diğer yamacında da şeytan yaşarmış. Kralın çok yaşlı ama çok da akıllı üç danışman maymunu varmış. İnançlarına göre öbür yamaçta yaşayan şeytanı gören ve sesini duyanlar sonsuza kadar lanetlenip taş kesilir, maymun krallığı da felakete uğrarmış. Bu üç danışman maymun bir gün kralları için tepede nadide çiçekler ararlarken çalıların arasında bir hışırtı duymuşlar. Merakla çalıları aralayıp baktıklarında şeytanla yüz yüze gelmişler. Şeytan çirkin sesiyle çığlıklar atmaya başlamış. Maymunlardan birincisi görmemek için gözlerini kapamış ama şeytanın sesini duymuş. İkincisi kulaklarını kapamış ama o da şeytanı görmüş. Üçüncüsü ise hiçbir şey yapamamış, şeytanı hem görmüş hem de sesini işitmiş, bu ölümcül sırdan kimseye bahsetmemek için hemen ağzını kapamış. Kalplerinin taşlaşacağını bilerek ormanda dalları yere değen bir söğüt ağacının altına gizlenmişler. Orada korkudan titreyerek saatlerce hareketsiz kalmışlar. Gece yarısı bu sırrı kimseye söylemeyeceklerine, krallarını ve halklarını tehlikeye atmamak için ellerini kapattıkları yerlerden çekmeyeceklerine dair birbirlerine söz vermişler. O günden sonra insanlar ne zaman gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatmış üç maymun görseler anlamışlar ki onlar şeytanı görmüş ve duymuşlardır ama toplumun çıkarları uğruna bunu bir sır olarak saklamışlardır.

“Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.”(A’raf suresi 179.ayet)

Mehmet UYSAL, 5 Haziran 2012