1. yüz (Toplam 1 yüz)

İstiklâlimize kasteden kayıkçı kavgası...

İletiGönderilme zamanı: Çrş Şub 08, 2012 14:45
gönderen KOLBAŞI
Türkiye üzerine oynanan proje, önce yakın Doğu’nun, sonra, bütün Doğu’nun projesidir. Eğer Anadolu'yu Türkler'den temizlerlerse önleri açılacak. Bu projenin esas aktörü, işbirlikçi oligarşi. Zaten, entegrasyonda esas aktör olarak o kullanılıyor; siyasi-ekonomik-toplumsal-kültürel bir entegrasyon planlanıyor. Şu anda uygulanmakta olan BOP projesi, “ yeniden şark meselesi” uygulamasıdır. Yine başrollerde enternasyonal siyonizmin finansörleri, siyasetçileri kurumsal çalışma içinde harıl harıl çalışan vakıf ve dernekleri vardır. İsme bakmayın! Cisme bakın. Bu cisimler bizim bünyemize ait değildir. Esas merkez bugün ABD’dir; ama ABD, AB, İngiltere, İsrail ve Asya’daki Yahudilikle entegre olmuş vaziyettedir.

Temel kavga iki tarafla kurgulanıyor.
Bunlar her ideolojik kesimi de kontrol ediyorlar. İki tarafı da…

Asıl amaçları bu oligarşik sistemi sürdürmektir. Oligarşik sisteme karşı olan unsurları, konjonktürel süreç içerisinde birbirleri ile kapıştırıp, çözdüler. Şimdi teslim almak, işbirlikçi yapmak istiyorlar ama bunlar için esas olan sistemin sürmesidir.

Bir tarafta, sözde “çağdaş” kesim olarak lanse olanlar; onlar doğrudan doğruya "sermayeye", "eski oligarşiye" bağlı kesimlerdir. Sistem karşıtı hareketler değillerdir. Bilinçli bir şekilde bu konjonktürel süreçte dünya ekonomisine Türkiye’nin entegre olmasını hızlandırıyorlar; hatta Türkiye BOP için Türk’e karşı karargâh yapılmış durumdayken, bizim “Türk-İslâm” coğrafyası,” Osmanlı” coğrafyası, “ Doğu” dediğimiz bölgeyi Atlantik sistemine entegre etme projesine kaypak siyasetleriyle destek oluyorlar, hizmet ediyorlar.
Bugün muhalefetteler...

Diğer tarafta, "özgürlük ve demokrasi projeleriyle" amansızca saldıran; emperyalizme karşı kurulmuş devletimizi yıllardır yıpratan; 40’lı yıllarda İnönü politikaları üzerine inşa olmuş, kompradorlaşmış Türk sermayesinin, 50’li yıllarda, devlet bürokrasisiyle hesaplaşıp iktidarı ele geçiren toprak sermayesi ve feodal ağalar 1950’den beri iktidarda. Bunlar karşı devrimci, dinci ve kimlik siyasetini dayatanlar. Bunların asıl dayandıkları, yoksullaşma ve ekonomik çöküşü yaratan ekonomik politikaları uygulatanlardır. Bunlar da aynı entegrasyonu, açıkça kurumlarımıza saldırarak sürdürüyorlar.
Bugün iktidardalar...

Yani ortada bir karşıtlık yok.

Resim


İstiklalimize kasteden bir kayıkçı kavgası var.
Her iki taraf da, çıkışı AB'ye entegrasyonda görüyor.

Yaşanmış bir süreç vardır.
1900’lerde, Batı’nın Doğu’ya karşı savaşı; Türk’e karşı, İslâma karşı; aynı anlamda kullanılmıştır. Bu nedenle Türklük, kapsayıcı kültürel anlamıyla doğru bir siyaset izlendiğinde, bu coğrafyanın yeniden öznesi olma potansiyelini taşımaktadır.

Türklüğün bu coğrafyada özne olma potansiyeli taşıdığını, bu güçler biliyorlar. Bu nedenle, Türk kimliği üzerine plan yapıyorlar, Türk kimliğini devreden çıkarmak istiyorlar. Ekonomik olarak, kültürel olarak, askeri olarak baskı ve kara propaganda yapıyorlar.

Bu süreçte AKP’yi kullanıyorlar. Onlar AKP’nin yıpranacağını, doğal olarak yıpranacağını, altının boşalacağını; projenin sonuca ulaşabilmesi için daha sonraki, alternatif arayışlarını, kendilerinin karşılaması gerektiğini biliyor ve planlıyorlar. Ve öbür tarafı da buna hazırlıyorlar.

İslamı" islam"la vurdular; ulusal kimliğimizi federasyoncularla siyasal islamcıların işbirliğinde, etnik siyaset güdenlerle, kurumlarımıza saldırarak çözüyorlar. Yarın islam argümanı İran'a saldırıyla kendilerine dönecek bir silah olduğundan, "liberal politikalara soldan ve sağdan göz kırpanları hazırlıyorlar.

Bugün muhalefetteki kadrolar, daha önce kullandıkları kadroların düşünsel haleflerini, temsilcilerini barındıran partiler değil mi?
Bugün muhalefet partilerinde yaşananlar, yukarıda yazdıklarımızın gerçekleşmesi değil de nedir?
AKP eleştirmeni görünenelerin esas dayanağı bu sistemdir. Oysa bu sistem 1940'lardan beri bozuk ilerlemiştir. Gerçek tanıyı koyamazsak; geleceği nasıl kurtarabiliriz?
Mevcut siyasal yapıların durumları bizi yol ayrımına zorluyor.

Bütün bu yaşadıklarımızın, devletin ikili bir iktidar hali yaşamasından kaynaklandığını görmek zorundayız. Devleti ayakta tutan unsurlar tartışmaya açılmıştır. Emperyalizme karşı mücadele ile bağımsız bir ülke kurulabilmiş ve bugün bizim anladığımız anlamda ölüm kalım meselesi yaşanır olmuştur.

Öyleyse biz; zor olanı, mevcut fildişi kulelerinden çıkmış bir ortak platformun halkın arasında, halktan güç alan, yalnızca söylemde değil eylemde birliğe samimi adım atan bir BİRLİK kurmalıyız.
Gerisi,ağlanmak ve yok olmaktır.
Neyin nasıl YAPILAMAYACAĞI üzerine konuşmaktan bıkmadık mı?

Bu aymaz siyasi kadroların siyasi yapılarına biat edecek miyiz; etmeyecek miyiz? Cevap buradadır.
12 Eylül referandumu öncesinde muhalefet partilerini neden bir arada göremedik.
Bir tek kelimenin, "HAYIR!" diyebilmenin ortak çalışmasını yapamayanlar; 2011 Haziran'ında bu zihniyetleriyle bir başarı elde EDEMEDİLER.
Artık emperyalizme karşı mıyız; değil miyiz? Mesele budur.
Hala, çağdaşlaşmayı batılılaşma zannedenler. Kendine gelmelidir.
Haklarımıza saldırı var mıdır; yok mudur? Büyük gücümüzü top yekün kullanacak mıyız; kullanmayacak mıyız?
Yoksa sorunsuz ama kimliksiz birer köle olarak mı yaşayacağız?
Tek başına milliyetçilik, tek başına devrimcilik söylemleri yetersiz ve ayrıştırıcıdır.
Kemalizm, bunları içinde barındıran devrimci ve milli bağımsız modernleşme düşüncesidir.

Kuvay-ı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk düşünce ve eylemi, her aşamada tam bağımsızlık ilkesinden sapmadan hedeflerini çağın koşullarına göre her zaman yeniler.
Siz kendinizi sınırlarsanız; maalesef yenilmeye mahkumsunuz demektir.
Partileriniz ayrışır. Gücünüzü emen bir rekabet içinde yozlaşır.
Nitekim bugün durum budur.
Ben toplantı ve panellerde emek harcayan aydınlarımızın bizleri, mahallerimizde biraraya getirecek hatırlatma ve uyarıları da yapmasını diliyorum.
Sonrası bize kalmıştır. Kulağı üzerine yatanların kendine bile faydası olmaz!...


Tuna Kolbaşı
8 Şubat 2012
tunakolbasi@gmail.com