1. yüz (Toplam 1 yüz)

Aaa kuşa bak! - Misilleme

İletiGönderilme zamanı: Cum Eyl 13, 2013 18:45
gönderen Misilleme
"Aaa kuşa bak!" - Misilleme

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 'Ulusal Halk Hareketi' idi Haziran direnişi.

Bu direnişin böyle bir ilk olmasından ayrı olarak bir de yarattığı farkındalık vardı.

Neydi bu farkındalık?

Şiddete şiddetle karşılık vermeyen, orantısız gücü orantısız zeka ile yerle bir eden.

Bu orantısız zekanın ürünü olan mizah, direnişçilere güç verirken karşı tarafı çaresiz bıraktı,

amiyane tabirle "devrelerini yaktı".

Tabi bu durum, bazı kesimlerin işine gelmedi.

Çünkü hem örgütlü, hem de örgütsüz, hem cesur, bir o kadar da 'yapıcı'ydı direniş, bazılarına ekmek çıkmadı.

Düşünün; bir polis insanları gaza boğuyor. Ve o acıyla bile çöpü söküp atmaya çalışan birisine aynı insanlar "N'apıyorsun sen! Onlar bizim vergimizle yapılıyor!" diyebiliyor.

Verilen mesaj açık:

"Biz bu ülkenin ev sahibiyiz, sen aldığın oylarla 'kiracı' olarak seçildin. Evin duvarlarını boyayabilirsin, eyvallah. Fakat kolonları sökmeye, binayı yıkmaya kalkarsan sana dur deriz. Fakat bunu da evimize zarar vererek değil, esas zarar vereni evimizden defederek yaparız."

Bu direnişe katılan insanlar, hangi düşünceden olursa olsun Türk Bayrağı ve Atatürk posterlerini kendilerine "saf" olarak belirledi.

Kısaca;

Pasif direniş dedik, provokasyona prim vermeyelim dedik.

Taş atana, saldırana, amacı başka olana "sen gelme ulan ayı" dedik.

Olaylar sırasında John Lennon'ın

" Olay şiddet kullanımına dönüştüğü zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek,yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır.''

sözünü de paylaştık.

Ve geçmişe baktığımızda da şiddetle şiddete yönlendirilen, silahla silahlandırılan, sonuçta da birbirini kıran (ki iki taraf birbirini kırınca ortam kime kaldı iyi düşünün) bu şekilde hem kayba uğrayan üstüne de darbeye zemin hazırlanan "senaryo"nun gönüllü figüranları olalı sadece 33 sene geçti.

Böyle gerçekler tokat gibi yüzümüzde dururken ne oldu, ne değişti?

Nedir bu şiddet eğilimi?

Tamam, gençlerimizi kaybettik, katlettiler! (Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan)

Mevcut zihniyetle onun dilinden şiddetle yenişme şansımız olmadığını görmüyor musunuz? Zaten bizim olaya yaklaşımımız bu şekilde değil.

Bir mücadele sonunda yendiğin insanlara dönüşerek kazanılan zafer, zafer midir?

Bunu farketmeyip, anlık duygular ve "gaz"la hareket edildiğinde kimlere hizmet edebileceğinizi, daha acısı kimlerin istediği kıvama geleceğinizi düşündünüz mü?

"Pasif direniş"le devre dışı kalan 'yıkıcı' kesimin ekmeğine yağ sürmek, onları olaya dahil ederek direnişi lekelemek, karşı tarafa koz vermek neden?

...

Romantizmle kurtulan bir devlet hatırlamıyorum ben.

Bilen varsa bana söylesin.

Bazen mücadele, bir adım geriye çekilip resmin bütününü görmeyi gerektirir.

Ortalığın hiç olmadığı kadar "başıbozuk" dolu olmasının sebebini düşünün?

Tam da bu sırada PKK'nın 'çekilme durdu' demesini,

akabinde Hükümet'in, BDP/PKK'nın isteği üzerine "Demokratikleşme paketi(!)"ni hemen hazırlamasını.

Bunları düşünün.

Düşünürken de unutmayın:

"Parmak güneşi gösterdiğinde sadece aptallar parmağa bakar."


13 Eylül 2013