1. yüz (Toplam 1 yüz)

Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -1 / Arslan BULUT

İletiGönderilme zamanı: Pzt Mar 25, 2013 15:19
gönderen Oğuz Kağan
Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -1

• Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebepleri
• Atatürk’ün örnek aldığı devlet başkanı kimdir?
• Atatürk’e göre millet ve milliyetçilik tanımı
• Türk Milleti’nin tek ve ortak tanımı nedir?
• Korkut Özal’ın tarihi itirafından Erdoğan’a..?
• Türkçülüğün bugünkü esasları ne olabilir?


BAŞLARKEN...

Bu dizi yazıda, 'Türk’ün Kimlik Cüzdanı' başlığı altında, Türk kimliği, Türklerin tarihi kökleri, milli kimliğe yönelik iç ve dış saldırıların sebepleri, Anadolu’da Türk varlığının temelleri gibi konuları ve süreç içinde ortaya atılan iddialara verdiğim bilimsel verilere dayalı cevaplarım ile Türklerin daha güçlü olabilmesi için fikri, stratejik ve jeopolitik tercihlerinin ne yönde olması gerektiğine dair fikirlerimin özetini bulacaksınız. Meseleyi bir bütün olarak incelemek isteyenler Bilgeoğuz yayınlarından aynı adla bir kitap olarak henüz yayınladığım 'Türk’ün Kimlik Cüzdanı'na başvurabilir. Eski Tercüman gazetesinin güzel bir sloganı vardı: 'Her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır.'

Fakat sadece bireyler için değil milletler için de her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır.

Türk Milleti’ni meydana getiren bütün unsurların, taze bir başlangıç yapabilmesi için tarihi gerçekleri bilmesi gerekir. Ünlü İngiliz düşünür ve istihbarat danışmanı Toynbee, 'Tarihi güçler, atom bombasından daha patlatıcı olabilir' diyordu.. Özellikle Türk Milliyetçiliği iddiasında olanlar, çevrelerine ışık saçabilmek için kendilerini tarihi güçlerle donatmalıdır.

Karen Fogg maillerinde “Kullanılacak Kuvvetler: Uyuyan Güzeller” ve “Tecrit edilecek Kuvvetler: Uyuyan Köpekler” ifadeleriyle birlikte “Türk tarihinin hakkından gelmek lazım” deniliyordu.. Türk toplumu üzerinde, dünyanın önemli güç odakları tarafından, birbiriyle eşgüdümlü veya birbirinden bağımsız psikolojik harekatlar uygulanıyordu.. Hepsinin ortak hedefi, “Türk tarihinin hakkından gelmek”ti.. Atatürk’ün gösterdiği hedef ise “çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmak” değil, “Türk kültürünü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak”tı..

Proje: Türk tarihinin hakkından gelmek!

2002 yılının son günlerinde Avrupa Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg, İnternet yazışmalarında, “Türk tarihinin hakkından gelmek lazım” diyordu

2003 yılı başında, İzmir’de İsveç Büyükelçiliği’nin düzenlediği toplantıda 'Türk Milleti diye bir millet yoktur' konulu ve İsveç başbakanı Göran Persson imzalı bildiriler dağıtılmıştı

2002 yılının son günlerinde Avrupa Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg’un bazı Türkiye vatandaşı gazetecilerle İnternet yazışmaları yayınlanmıştı. Karen Fogg, bu mektuplardan birinde 'Türk tarihinin hakkından gelmek gerekir' diyordu. Neden acaba?

2003 yılı başında, İzmir’de İsveç Büyükelçiliği’nin düzenlediği toplantıda 'Türk Milleti diye bir millet yoktur' konulu ve İsveç başbakanı Göran Persson imzalı bildiriler dağıtılmıştı. Neden acaba?

Daha o zamanlar, AKP sözcüleri, henüz Anayasa’dan Türk adının çıkarılması gerektiğini söylememişlerdi. Saldırılar hep dışarıdan geliyordu.

Türk tarihinin hakkından nasıl gelinirdi? Önce, okullarda tarih ve Türkçe derslerinin saati azaltılır, sonra içeriği boşaltılır, yeni tarih, coğrafya, felsefe kitapları yazdırılır... Türk tarihinin destan kahramanları tek tek ele alınır. Fatih Sultan Mehmet Han gibi, çağ açıp çağ kapayanlar, tarihten silinemeyeceği için onlar üzerinde iftiralar üretilir. medyada bunlar sık sık tekrarlanır, iddialar veya uydurmalar tekrarlana tekrarlana, artık kesin kabul haline gelmeye başlar..

Batı’nın namuslu tarihçileri, 'Türkleri çekerseniz, insanlık tarihi yazılamaz' dediği halde, Türk tarihi öyle küçültülür, öyle aşağılanır ki, Türk çocukları aşağılık kompleksi ile yetişmeye başlar... Bu psikolojik harekatın üzerine etnik kimliklerin yüceltilmesini, desteklenmesini de eklerseniz, artık Türk toplumu için tam bir kimlik kayması başlamış demektir.

'Millet, milletin olmak istediği şeydir'

Kadir Koçdemir’in Ötüken Yayınları arasında çıkan 'Milli Devlet ve Küreselleşme' adlı kitabında önemli düşünürlerin tespitleri hatırlatılıyor:
Tarihçi Otto Vossler, milleti tanımlamadaki güçlükleri dikkate alarak şöyle der: 'Millet, bir milletin olmak istediği şeydir.'

Karlheinz Weismann buna şunu ekler: 'Ve bu iradeyi daimi biçimde muhafaza edebilendir:'

Türkiye’nin kuruluş felsefesini ortaya koyanların benimsediği millet anlayışını geliştiren düşünürlerden Fransız ilahiyatçı Ernest Renan, Avrupa milletlerin etnik birer karışım olduğunu dikkate alarak 11 Mart 1882’de Sorbon’da verdiği konferansta şunları söylüyordu:
'Milleti millet yapan şey ırk değildir, çünkü bütün modern milletler etnik karışımdır. Irka dayalı bir millet anlayışı, Avrupa medeniyetini mahveder. Milleti millet yapan unsur din de olamaz. Devletlerin sınırları ile mezheplerin sınırları birbiriyle özdeş değildir. Milleti, tabii sınırları referans alarak tanımlamak kadar tehlikeli ve keyfi bir teori olamayacağına göre coğrafya da milleti millet yapan unsur olamaz. Çünkü tarih, milletlerin hayat alanlarının sürekli değiştiğini göstermektedir.'

'Bizi biz yapan ecdattır'

Renan’a göre millet, maddi olgularla tasvir edilemez:
'Millet bir ruhtur, manevi bir prensiptir. Bu ruhu, bu manevi prensibi aslında bir olan iki şey teşkil eder: Bunlardan biri maziye, diğeri ise hale aittir. Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri, birlikte yaşama arzusu konusunda mutabakat ve bir bütün halinde devralınan mirası yüceltme iradesidir. Bizi biz yapan ecdattır. Kahramanlıkla dolu bir mazi, büyük insanlar, şan ve şeref, işte üzerine milli bir ideal inşa edilebilecek beşeri sermaye budur. Mazide müşterek bir şan ve şeref, halde müşterek bir irade, birlikte büyük işler başarmış olmak ve yine başarmak istemek; işte millet olmak için gerekli şartlar bunlardır.

Tıpkı bir ferdin mevcudiyetinin kesintisiz bir yaşama iddiası olması gibi bir milletin mevcudiyeti de her gün tekrarlanan bir plebisittir.'

Fichte ise milleti bir ağaca benzetir. Münferit kısımlar, ancak ağaç bir bütün olarak varolduğu müddetçe varlıklarını sürdürebilir. İşte bu sebeplerle 'Millet manevi bir ruhtur' tanımını bilenler, Türk Milleti’ni ruhen de çökertmeye çalışıyor, maziyle olan ilişkisini kesiyor ki bugün ne yapacağını bilmez bir hale gelsin!

'Yeni Türkiye' projesinde Kürt’e de yer yok!

Türkiye’yi federasyona çevirme hazırlıkları, hem liberal faşistlerin hem sözde İslamcıların hem de bölücülerin ortak hedefi haline gelmişti.

Fakat Anadolu Cumhuriyeti ile tasarlanan, Hıristiyan-Yahudi karışımı bir federasyondu. Graham Fuller’in 'Yeni Türkiye'sinde Kürt’e de yer yoktu.

Anadolu’da kurmayı planladıkları federe şehir devletlerinin adlarını 2001 yılında 'Veneto’dan Batı Karadeniz Bölgesi’ne' sloganlı bisiklet gezisi sırasında açıklamışlardı. Bu projenin ardından küreselleşme mimarlarının 'yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak' planı çıkmıştı! Anadolu’nun şehir devletleri haritası da basın bildirisiyle birlikte dağıtılmıştı.

Küreselleşmenin şehir devletlerine dönüş olduğu AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a daha partisini kurmadan gönderilen gizli memorandumda belirtiliyordu. Aynı ifadelere İtalyanlar’ın 'Paflagonıa projesi'nde de rastlandı...

Paflagonıa projesi, tıpkı daha önce gündeme getirilen Kapadokya projesi, İyonya projesi, Ağrı dağı projesi gibi, Türkiye’nin kendi içinde şehir devletlerine bölüneceği öngörüsü ile hazırlanmıştı. Bu öngörü, bizim tahminimiz değildi. Proje sahiplerinin hazırlayıp dağıttığı broşürlerde açıkça ifade ediliyordu.

Paflagonıa projesinde aynen şöyle deniliyordu:
'Amacı ulusal devletlerin iç federasyonu (devletler federasyonu) şeklini gerçekleştirmek olan, politik şekilli, Avrupa karakterli bir fenomen geliştiriliyor. Globalizeleşme ve kimliği arama çalışmaları aynı paralelde seyreden iki muhakemeyi birleştiriyor. Orijinin bulunması, kişinin bölgeler ve devletler üstü bir kimlik kazanması olarak yorumlanıyor ve temelinde kişinin birçok ülkenin yurttaşıymış gibi düşünülmesi fikrine ulaşılıyor. Sonuçta, en ideal biçimine çoklu kimlik (çok kimlilik) araştırması olarak dönüşüyor, yani tüm insanların tek, aynı büyük genetik kökten geldiği orijinde, bir çeşit uluana ve ulubaba isminde birleşiyor; Adem ve Havva; ya da Homo sapiens, ya da Austrolopitecus.'

Geliştirilmek istenen fenomen, özellikle Türk’ün ulusal bilincini, yani Türk Milleti’ne mensup olma bilincini yok etmeyi amaçlarken, etnik bilinçleri ortaya çıkarmayı eses alıyordu.

Paflagonıa projesi, Rotary İnternational antetli bir dosyayla tanıtılmıştı. Kapakta projenin iki organizatörü Suadiye Rotary Kulübü ile İtalyan Cıttadella Rotary kulübünün amblemleri yer alıyordu. Projenin sponsorluğunu, İtalyan bisiklet aksesuarları firması Elite ve Luna zeytinyağı firması, ulaşım sponsorluğunu ise Otokoç ve Alitalia üstlenmişti.

Proje dosyası ile birlikte dağıtılan bir haritada ise Anadolu coğrafyası, eski yerleşim bölgelerine göre adlandırılıyordu. Buna göre, Anadolu’daki federe şehir devletlerinin adları şöyleydi:
'Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya.'

İşte, AB’nin İlerleme Raporu ve Başbakanlıktaki Azınlık Çalışma Grubu raporunun öngördüğü, 'Anadolu Cumhuriyeti' böyle bir devlet olacaktı! İçinde ne Türk var ne de Kürt!
İşte bu hedefi gerçekleştirebilmeleri için milliyetçiliği ve milli kimliği yıkmaları gerekiyordu.

Millet her gün yeniden doğar

Türk halkı arasında çok yaygın bir deyim vardır: İman tazelemek![

Millet olma bilincini de milli motivasyonu da iman tazeler gibi her gün tazelemek, her sabah daha güçlü bir millet olarak doğmak gerekir.

Millet olma bilinci, asırların, hatta bin yılların birikimidir. Öyle bir iki haftalık veye 10 yıllık tartışmalarla ortadan kalkmaz ama bir milli kimliğe karşı, medya, sinema ve müzik vasıtasıyla düzenli saldırılar yapılır da buna karşı hiçbir tedbir alınmazsa, o milletin başı beladan kurtulmaz...

Hele bu saldırılar, dünya üzerinde güç sahibi olan devletler tarafından psikolojik savaş olarak yürütülüyorsa durum daha da vahimleşir!

Çünkü milletleşme bir süreçtir. İmparatorluktan milli devlete geçmiş toplumlarda, milli kimlik, 'her türlü vasıta ile' beslenmezse, zayıflamaya yüz tutar!

Milletleşme süreci, Atatürk’ten hemen sonra kesildi. 1944’ten sonra Türkiye, milli devlet rayından çıkmaya başladı.

1960-80 arası, gençlik farklı idealler peşinde koşturulup birbirine düşürüldü. 1980-2004 arasında da sömürgeleşme hızlandı. Bu süreçte, milli kimliği besleyen ne varsa saldırıya uğradı.

1997 yılında ortaya çıkan ve Türk Milliyetçiliğini ırkçılığa kaymakla suçlayan sözde Milli Güvenlik Siyaset Belgesi de bu sürecin sonuna tüy dikti! Etnik bilinçler, bu belgenin açıklanmasından sonra daha da körüklendi! Bu sürecin sonunda Tayyip Erdoğan, Türk Milliyetçiliğini de ayağının altına aldığını söyleyecekti..

Korkut Özal’ın tarihi itirafı

Türkiye’de bölücü zihniyet ve Türk Milliyetçiliği düşmanlığı, bu cüreti Turgut Özal’ın başlattığı 'Anadolu Cumhuriyeti' kurma çalışmalarının Tayyip Erdoğan döneminde hızlanmasından buluyordu!

2008 yılı Kasım ayında ise Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı programında, Korkut Özal, önemli ifşaat veya itiraflarda bulundu. Ağabeyi Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı iken kendisine Türkiye’nin adının 'Anadolu Cumhuriyeti' olarak değiştirilmesinden söz ettiğini açıkladı!

Altemur Kılıç da Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı iken kendisine bir harita göstererek Türkiye ile Irak’ın kuzeyinin bir konfederasyonda birleşebileceğini söylediğini yazdı.

İşte Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin Atatürk ile birlikte tartışmaya açılmasının asıl sebebi bu hedefleri gerçekleştirmekti.

Arslan BULUT, 23 Mart 2013
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr