1. yüz (Toplam 1 yüz)

Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -4 / Arslan BULUT

İletiGönderilme zamanı: Çrş Mar 27, 2013 9:45
gönderen Oğuz Kağan
Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -4

• Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebepleri
• Atatürk’ün örnek aldığı devlet başkanı kimdir?
• Atatürk’e göre millet ve milliyetçilik tanımı
• Türk Milleti’nin tek ve ortak tanımı nedir?
• Korkut Özal’ın tarihi itirafından Erdoğan’a..?
• Türkçülüğün bugünkü esasları ne olabilir?


Atatürk’ün millet ve milliyetçilik tanımı...

Millet:

Zengin bir hâtıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.

Türk milliyetçiliği:

Türk milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimaî heyetinin hususi seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.

Türkiye’nin kuruluşunda bazı ders kitaplarını bizzat Atatürk yazmış veya yazdırmıştır. Bugün geometride kullandığımız bütün Türkçe kelimeler Atatürk’ün eseridir. Vatandaş için Medeni Bilgiler kitabı da bunlardan biridir. Atatürk bu eserde millet ve milliyetçilik meselesini şöyle anlatır:

“Zengin bir hâtıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.

Bu tarif tetkik olunursa bir milleti teşkil eden insanların rabıtalarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyetiyle insanî hisse gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır.

Filhakika; maziden müşterek zafer ve yeis mirası;
İstikbalde tahakkuk ettirilecek aynı program;
Beraber sevinmiş olmak, beraber aynı ümitleri beslemiş olmak;

Bunlar elbette bugünün medenî zihniyetinde diğer her türlü şartların fevkinde mâna ve şümul alır.

Bir millet teşekkül ettikten sonra, efradının devlet hayatında, iktisadi ve fikri hayatta müştereken çalışmak sayesinde vücuda gelen milli harsta (kültür) şüphesiz milletin her ferdinin çalışma hissesi, iştiraki, hakkı vardır. Buna nazaran bir harstan olan insanlardan mürekkep cemiyete millet denir, dersek milletin en kısa tarifini yapmış oluruz.

Bundan evvel tespit ettiğimiz târiften mülhem olarak diyebiliriz ki milliyet meselesi ferdî ve müşterek hürriyet meselesidir.

O halde meseleyi prensip halinde ifade edelim.

Türk milliyetçiliği, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimaî heyetinin hususi seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır.”


Milliyetçiliği yeniden öğrenmeli ve öğretmeliyiz

Yıllardır medyada milliyetçilik üzerinde körün fili tarif etmesi gibi bir tartışma sürüp gidiyor. Yazılanların, konuşulanların yüzde 90’ı milliyetçiliği kötülemek içindir! Milliyetçilik, bir milletin enerji direniş seviyesidir. Bu seviye aşağı çekildiği zaman, milletin direnecek, hatta yaşayacak gücü kalmaz.

Millet, milliyet, milliyetçilik konularıyla ilgili dünyada ve Türkiye’de çok bilimsel eser vardır. Fakat niyet kötü olunca, bilime başvurmaya ne gerek var!

Bu meseleyi Türkiye’de en iyi aydınlatan bilim adamlarından biri rahmetli İsmâil Hâmi Dânişmend’dir.

Dânişmend, şöyle diyordu:

“Milliyet prensibinin bütün milletler için müşterek bir târifi yoktur. Milletten millete değişen birçok târifleri vardır. Fransızlar ’kültür’, Almanlar ’ırk’esasına göre izah ettikleri halde İsviçreliler ’vatan’, Romanyalılar ’dil’, Avusturyalılar ’mezhep’esasına dayanmışlardır. ABD’de ’vatandaşlık’, Çin’de ’kültür’, Batı Asya, Kuzey Afrika ve Arap aleminde ’dil’esastır.

Fransız milleti, çeşitli ırkların birbirine kaynaşmasından oluştuğu için Fransız milliyetçilerinin ’ırk’esasına dayanması mümkün değildir. İsviçre için milliyeti ’dil’ile izah ederseniz konfederasyonu dağıtırsınız.

Bütün dünyada milletler arasındaki bu ihtilâflar, yazık ki bizde fertler arasındadır.

Türkçülük tarihinin son olgunlaşma devresinde tespit edilebilecek en acı vaziyet işte budur. Bizde yalnız bir Türkçülük değil, birçok Türkçülük vardır ve hatta bunlar arasındaki ihtilâflar zaman zaman husûmet derecesine vardığı için Türkiye’de milliyet fikri henüz müşterek bir îmân esası olamamış, bilâkis bir tefrika ve ihtilâf âmili şeklinde kalmıştır!

Herkes milliyetçidir: Fakat milliyetin bütün milletçe müşterek ve mukarrer bir mânâsı olmadığı için şahsî telâkkilere tabi muhtelif ve mütenâkız târiflere tesadüf edilir. İşte bundan dolayı bizde milliyet ölçüsü bazılarına göre ’ırk’, bazılarına göre ’kültür’, bazılarına göre ’vatan’, bazılarına göre ’Turancılık’, bazılarına göre ’Anadoluculuk’ve hatta bazılarına göre ’vatandaşlık’tır. Dil, ideal ve tarih birliği de bunlara eklenebilir.

Bu ihtilâflara resmî vesikalarda bile tesadüf edilir.

İlmî bakımdan bunların hepsi de doğru ve hepsi de haklıdır. Yanlış ve haksız olan nokta, bu ilkelerden her birinin bir târife esas kabul edilmesi ve bu suretle umumi bir milliyet târifi yerine birçok mütenâkız târifler ortaya atarak tehlikeli bir manevî tefrikaya meydan verilmiş olmasıdır.

Milliyetin târifi bir siyaset meselesi değil, bir ilim meselesidir. Şahsî ve siyasî mülâhazalarla kurulmuş indî nazariyelerle keyfî târiflerin hiçbir ilmî kıymeti yoktur.”


Türk milliyetinin tek ve ortak tanımı

İsmâil Hâmi Dânişmend “Türk Milliyetinin tek ve ortak tanımı”nın yapılabileceğini söylüyordu:

“Milliyet meselesinin dünya kültüründe yeni bir ilim sahası teşkil edebilecek kadar araştırılmış ve esaslara bağlanmış olduğundan bihaber vaziyette mantık oyunlarıyla kitleleri oyalayıp durmanın gelecek nesillere karşı ne büyük bir sorumluluk olduğu meydandadır.

İlim âleminde üzerinde ittifak edilen en son ve objektif tanıma göre millet, herhangi bir esas etrafında toplanmış, dayanışma halinde insan kütlesi demektir.

Etrafında toplanılan bu esas bazen Fransa ve Çin’de olduğu gibi kültür, bazen Slav ve Arap âlemleriyle Romanya’da olduğu gibi dil, bazen ABD’de olduğu gibi vatandaşlık, bazen Avusturya’da olduğu gibi mezhep, bazen da İsviçre’de olduğu gibi vatan kavramından ibaret olabilir.

Bir camianın millet sayılabilmesi için bunlardan herhangi birinin etrafında toplanılmış olması yeterlidir. Bunlardan herhangi biriyle birbirine bağlanmış camiaya millet (nation) ismi verilmesine karşılık bu çeşitli bağların birden fazlası veyahut hepsiyle birden bağlı cemiyetlere de milliyet (nationalite) denilir.

Millet, siyasi ve suni bir oluşum olduğu halde milliyet yahut kavmiyet doğal bir oluşumdur.

Fransa, İsviçre, Belçika gibi milletlere karşılık Macar, Fin, Alman, Lapon Samoyed vesaire gibi efradı arasında çeşitli bağlar bulunan cemiyetlerin her biri milliyet yahut kavmiyet vaziyetindedir.

Türkiye Türklüğü, bilimsel olarak siyasi ve suni bir millet midir, yoksa doğal bir oluşum sayılabilecek bir milliyet yahut kavmiyet midir?

Tarihi oluşum bakımından Türkiye Türklüğünün muhtelif ırklarla dillerin birbirine karışmasından oluşan Fransız milleti veyahut çeşitli diller konuşan birtakım ırk kırıntılarının müşterek bir vatanda yan yana gelmesinden doğan İsviçre milleti gibi siyasi ve suni oluşumlarla kıyaslanmasına hiçbir surette imkân yoktur.

Etnoloji, antropoloji, etnoğrafya, tarih, dilbilim gibi klâsik ilimlerin ittifakıyla sabittir ki milâdın onbirinci asrında Anadolu’yu fethederek bugünkü Türkiye devletini kuran Oğuz Türklüğü, ana Türk ırkının devamından başka bir şey değildir, lisanı da müstakil ana Türk dilinin devamıdır ve kültürü de en eski pastoral kültürüne dayanır, üç tarafı denizlerle çevrilmiş bir yarımada şeklindeki ana vatanının bir coğrafi birliği vardır ve bu çerçeveden dokuz asırlık muhteşem mazisi etrafına da taşıp yayılarak geniş bir tarih birliği meydana getirmiştir..

İşte bundan dolayı, bir ırk birliği, dil birliği, kültür birliği, vatan birliği, din birliği ve muazzam bir tarih birliğiyle birbirine bağlanmış olan Türkiye Türklüğü siyasi ve suni bir millet değil, doğal bir oluşum niteliğine sahip kuvvetli bir milliyettir.

Bu kuvvetli bağları inkâr ederek, Türklüğü yalnız bir tek milliyet esasına dayanıyor saymakla onu suni ve siyasi bir oluşum gibi göstermiş ve zayıflatmış olacağımızı unutmamalıyız.

Bu bakımdan ırkçılık, Turancılık, dilcilik, vatancılık ve kültürcülük bir kül halinde ele alınınca nasıl eleştirilebilir ve ayıplanabilir?

Tabii bütün bunlar, hep aynı bir hakikatin çeşitli cephelerden görünüşü demektir; ırkçının da, kültürcünün de vatancının da gördüğü hep aynı milli bünyedir.

O halde bütün Türk âleminin merkezi ve bugünkü ana yurdunda genel Türk tarihinin varis ve mümessili olan Türk milliyeti, vatandaşlık, vatan, dil, din, ırk, kültür, ideal ve müşterek tarih birliğiyle birbirine bağlı fertlerden mürekkep bir kütledir.”


Küreselcilik şerefsizliktir!

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried, Milliyet’ten Yasemin Çongar’a “Bence milliyetçiliğin temelinde gurur yok. Milliyetçilik, özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar milliyetçi olmaz; gururlu insanlar dünyaya açık olur” diyordu..

Fried, “Türkiye’deki milliyetçilik sizi ne kadar kaygılandırıyor?” şeklindeki çanak soruya ise “Kaygılandırıyor. Milliyetçilik bütün dünyada kötülük yanlısı bir güçtür. Burada yurtseverlikten ve ülke gururundan değil; dünyaya, düşmanlar bazında, bir tür aşiret gözüyle bakan dar milliyetçilikten söz ediyorum. Bu haliyle milliyetçilik, 21’inci yüzyıldaki ihtiyaçlarımızı karşılamıyor” cevabını veriyordu.

Anlaşılıyordu ki Amerikan ihtiyaçlarına göre yeni bir milliyetçilik tasarlanmış! Türkiye’de de bazı tercüme solcular “yurtseverlik” diyordu, bu bir tesadüf müydü acaba?

Türkler, “şeref” kelimesini sever! “Gurursuz” demez, şerefsize “şerefsiz” der!

Fakat “gurur” kelimesini şöyle kullanabiliriz mesela:

Türkiye’de milliyetçiliğin yükselmesinden kaygı duyuyorsun da Irak işgalinde 1.5 milyon Müslüman’ı öldürürken iyilik mi düşündün? Bu mu senin gururlu yurtseverliğin?

Asıl milli şerefi yok eden küreselleşme, şerefsizliktir! “Seçilmiş” bir ırk adına sürdürülen ırkçı saldırılar da şerefsizliktir!

Atatürk’ün söylediği gibi “Gerçi bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz, herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir..”

Bugün için dünyaya düşmanlık bazında bakan, hodbin ve mağrur Amerikan, İngiliz ve İsrail milliyetçiliğidir!“Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 ülkenin haritası değişecek” diyen eski ABD Dışişleri Bakanı Rice değil miydi? El Kaide’yi CIA kurmadı mı? Sonra da El Kaide markalı eylemler üzerinden, “terörist devlet” ilan edilen İslâm ülkelerini işgale başlamadılar mı?

İslâmı yeni tehdit, yeni düşman olarak seçen ABD değil mi?

Bir diğeri de Kur’an’ı Kerim’e “Şeytan Ayetleri” diyen Salman Rüşdi! O da milliyetçilik düşmanı imiş!

Milliyet’in röportaj için seçtiği kişi, şeytani bir küreselci! Üstelik adam, “Bombaylılık, İstanbulluluk gibi coğrafi kimlikler, kendi içinde çoğulluğu ve kısmiliği daha iyi ifade ettiğinden, ırk, din, milliyet bazlı kimliklerden daha anlamlı. Bende aidiyet hissi ülkelere karşı değil, şehirlere karşı” diyor!

Tam da küreselleşmenin tanımını yapıyor. Küreselleşmeciler, işte böyle, ırkını, dinini, milliyetini yok sayan kimliksiz ve şerefsiz bir insan tipi oluşturmak istiyor ki ortada güçlü bir devlet kalmasın; şehir devletleri kurulsun ve bütün insanlık Wall Street sermayesinin kölesi olsun!

Arslan BULUT, 26 Mart 2013
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr