1. yüz (Toplam 1 yüz)

Darbeniz Nasıl Olsun? -2 / Arslan BULUT

İletiGönderilme zamanı: Prş Tem 11, 2013 21:00
gönderen Oğuz Kağan
Darbeniz Nasıl Olsun? -2

Açılımı gizli belgeyle bildirdiler!

İktidar ve yandaşları Soros’tan, Yahudi diasporasından faiz lobisinden şikayet edemez. Çünkü AKP varlığı süresince bu türden kurum veya kişilere hizmet etmiştir.

AKP, aslında ABD merkezli bir kuruluş olan CFR projesidir. Parti programı, 2001’in Temmuz ayında bir memorandum olarak gizlice ABD’den gönderilmiştir. O belgede Tayip Erdoğan’a “Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız...” deniliyordu. İşte Erdoğan’ın “Milli birlik ve kardeşlik projesi” dediği açılım projesi de bu projedir.

Dolayısıyla iktidar ve yandaşları Soros’tan, Yahudi diasporasından, faiz lobisinden şikayet edemez. Çünkü AKP, varlığı süresince bu türden kurum veya kişilere hizmet etmiştir.

Medya kimin yandaşı?

Medyadaki yandaşlığın duygusal sebeplerini ise eski Genelkurmay Başkanları’ndan Hilmi Özkök bir sorum üzerine açıklamıştı:

2003 yılının 8 Ocak akşamı sorduğum soru şöyleydi:
- ABD’nin Irak harekat planlarına Türkiye üzerinden ama Türkiye’nin çıkarları adına deil, Amerikan çıkarları adına yaklaşanlar var. Bir psikolojik harekat uygulanıyor. Yalan haberler üretiliyor. Sadece bu konuda değil, bütün milli meselelerde, Türkiye’nin direncini kırmaya çalışanlar var. İki televizyon kanalı sabahtan akşama kadar bu yönde yayın yapıyor. Bu, Türkiye’ye yönelik bir psikolojik harekâtsa, bununla nasıl mücadele edeceksiniz?

Özkök şöyle cevap vermişti.
- Amerika böyle bir olaya başladığında, iki üç sene önceden başlıyor. Belli yazarları maaşa bağlıyor, belli yazarlara yazılar yazdırıyor, kitaplar yazdırıyor, medya kuruluşları vasıtasıyla psikolojik harekâtlar yapıyor. Ancak psikolojik harekât, her zaman topyekun bir faaliyet olarak karşımıza çıkmaz, belli hedefe ulaşmak için de bu tür harekatlar yapılır.

İşte o gün bu gündür bahsettiğim televizyon kanalları ve gazeteler gittikçe çoğaldı, Türk halkının direncini kırmaya yönelik programların aynen devam ettiğini gördük...

Adamlar gece demiyor, gündüz demiyor, harıl harıl çalıştı. Aldıkları maaşları, telif ücretlerini hak etmenin çabasıydı bu ama bir taraftan da damarlarında dolaşan kanın gereğini yapıyorlardı!

Darbeci Soros’un sofrasına oturanlar

Türkiye’de de birçok ‘kuruluş’u karşı devrim için fonlayan ünlü Yahudi spekülatör Soros, 2009 yılı Ekim ayında İstanbul’da, bazı ‘gazeteci’ lerle yemekte buluştu. 7 Ekim 2009 tarihli Yeniçağ’da yer alan habere göre ABD Büyükelçisi Mark Parris İstanbul Bebek’te 18 Şubat 2005’te eski MİT müsteşarı Sönmez Köksal, Cem Duna, Hasan Cemal, Cengiz Çandar ve Can Paker’e yemek vermişti. Sorus’un yemek ekibi de aynı kişilerden oluşuyordu!

Soros’un yemeğine bunlara ilaveten Türkiye’de adı e-mail skandalına karışan AB Komisyonu’nun eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg da katıldı. Soros, 2006 yılında Türkiye’ye 8 milyon dolar aktardığını itiraf etmişti. TESEV, Liberal Düşünce Topluluğu, Stratejik Araştırma Vakfı (SAV) , Türk Demokrasi Vakfı (TDV), Arı Grubu, Yeni Form Dergisi, Toplumsal Sorunları Araştırma Vakfı (TOSAV), Anadolu Stratejiler Araştırma Vakfı (ANSAV), AÇIK TOPLUM VAKFI, TARİH VAKFI gibi bazı sözde sivil toplum kuruluşlarının Soros tarafından fonlandığı bildirilmişti. 2005 yılında USA Today gazetesi, Pentagon’un, çeşitli ülkelerin basın-yayın organlarında Amerikan yanlısı mesajlar çıkmasını sağlamak dahil psikolojik savaş için 400 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığını yazdı.

Habere göre ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı’na bağlı psikolojik savaş uzmanlarınca hazırlanan program, ABD’nin müttefiki ülkeler ile ABD’nin çatışma halinde olmadığı ülkeler de dahil olmak üzere, bütün dünyada uygulanacaktı.

2006 yılında Pentagon’un, psikolojik savaş için ayırdığı teşvik priminden yararlananların adları Ankara Büyükelçisi Wilson’un cebindeydi. Çünkü dağıtımı o yapıyordu.

Müsteşarı Şenkal Atasagun’un yemeği

2003 yılı Aralık ayında MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un, gazetelerin Ankara temsilcilerine bir yemek verdiğini ve “Aranızda bazı arkadaşların yabancı istihbarat servisi elemanları ile görüştüğünü biliyoruz” dediğini nakleden Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bu cümlenin kendisini rahatsız ettiğini belirterek tartışılmasını istiyordu.

Ertuğrul Özkök gibi bir gazetecinin, ABD’nin İstinye’deki kalesinde görüştüğü kişilerin istihbaratçı olduğunu bilmemesi mümkün müdür?

“Ben o sırada zatürree idim” dese, daha mantıklı bir gerekçe olabilirdi!

Sadece Özkök değil, İstinye’deki kalede Amerikan istihbaratçılarının düzenlediği aynı toplantıda, iki Amerikalı strateji uzmanı ve üç Türk tarihçi tarafından verilen “Osmanlıcılık” seminerlerini dinlediği açıklanan ve bugüne kadar bu haberleri tekzip etmeyen Murat Birsel, Tuncay Özkan, Güneri Cıvaoğlu, Hasan Cemal, Güngör Mengi, Cengiz Çandar, Hadi Uluengin, Nazlı Ilıcak ve Taha Akyol, diplomat ile istihbaratçı ayırımını yapabilecek bilgi ve görgüye sahipti..

Gazeteci, mümkün olsa şeytanla da röportaj yapar ama ruhunu şeytana satmaz!

Ve gazeteci, yayınlarda kullanacağı tarih bilincini Amerikalılardan ve onların güdümündeki tarihçilerden öğrenmez!

ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda Siyasi İşler Bürosu sorumlusu Stephen C. Kimmel’in çok önceden bu türdeki yazarlara çengel attığı ve Beyoğlu’nda bir lokantada sık sık biraraya geldiklerini de hatırlatmam gerekir.

SESAR’ın raporunda ise “İstanbul saldırılarından bir hafta önce ABD Büyükelçiliği’ndeki çalışma seansına davet edilen 28 gazeteci ile önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi olası terör dalgasının nasıl karşılanması gerektiği yolunda görüş alışverişinde bulunulmuştur” denilmekteydi! Bu 28 gazetecinin de MİT tarafından biliniyordu.

Açıkça görüldüğü gibi, Türkiye medyası üzerinden Türk halkına yönelik bir psikolojik savaş sürdürülmekteydi. Milletin müşterek sesi olacak basın, Amerika’nın sesi olmaya doğru dönüşmekteydi. Yenişafak gazetesinde çıkan Samarra’da Amerikalı askerlerin genç kızlara düzenli olarak tecavüz etmesini önlemek için kızları köylere gönderen Iraklıların katledilmesiyle ilgili haberden sonra Amerikalıların gazete binasına kadar gelerek, genel yayın müdürünü haber kaynağını açıklamaya zorlamalarıda işin artık sansür boyutlarına geldiğinin bir göstergesiydi.

Medyadaki Edelman operasyonu başlamıştı ve Türkiye’deki basın özgürlüğü, doğrudan ABD tarafından yok edilmekteydi.

ABD operasyonuna karşı Türk gazeteciler savunmasızdı...

Arslan BULUT, 11 Temmuz 2013
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr