1. yüz (Toplam 1 yüz)

Yavuz Sultan Selim Han'ın Şah İsmail'e cevabı

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 16:58
gönderen mukanorkan
Yavuz Sultan Selim Han döneminde,

İran hükümdarı Şah İsmail, kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderiyor, hünkâra.
Sandık açılır. İçinden çeşit,çeşit
değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar.

Fakat, sandık açılır açılmaz,
etrafa pek fena
bir koku yayılır.

Önce, hiç kimse bir anlam veremez, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya.

Sonra, mesele anlaşılır.

Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş.

Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor… (!)

Cihan padişahı emir verir,

"herkes düşünsün, bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız.“
Ve çözümü yine kendisi bulur
Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatılır. Sandığın içine, o zamanın en nefis gül kokulu lokumlarından hazırlanmış bir kutu yerleştirilir.

Kutunun altına da, bir satırlık yazıdan ibaret pusula (not) iliştirilir..

Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra,
Şah İsmail'e gönderilir.Sandık, Şah'ın huzurunda açılır.
Sandık açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılır. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanlı Elçisi –Şah’ın tedirgin olmaması için, önce kendisi tatmak kaydıyla- büyük bir saygı ve nezaketle,Şah İsmail'e lokumdan ikram eder.

Bilâhare, görevliler,huzurda bulunanlara teker,teker
ikram etmeye başlarlar, lokumdan. Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.

Osmanlı Elçisi,
Şah'ın şaşkınlığını gidermek için,
lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatır.

Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde,
bu sefer, şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alır;

İSMAİL HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER!!....

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 18:33
gönderen Ozer86
:lol: :lol:

Daha anlamlı bir cevap bulamıyorum.

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 18:50
gönderen MansurSah
Oof of, bunu da mı Ömer Seyfettin yazmış. Sanmıyorum da her kim yazdıysa.. Hani meşhur bir travesti küfrü vardır ya "seni anan doğurmamış, s.çmış." Aynen öyle, bunu yazan da yazmamış, ...

Kuyuya atılan her taşta gaza gelmemek lazım, anahatlarıyla bu başlıkta yazdıklarım bence kafi:

Pembe İncili Kaftan Filan

----
Ram, kusura bakma sözüm var ama henüz kalemi elime alamadım. Daha doğrusu mevcut zırvaları baştan bir tarayıp konuyu daha geniş bir dosya haline getireceğim de, biraz daha zaman.

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 19:45
gönderen AlpereN
Bu yazının gerçekten doğruluğunu çok merak ediyorum.
Şah İsmailide İran Şahı denilerek sanki Acem vurgulaması yapılıyor.
Şah İsmail özbe öz Türkmendir.Şiirlerini Türkçe yazmıştır.Anadolu Türklerine karşı yapılan baskılar sonucunda Türkmenler Şah İsmaile yaklaşmışlar onu kurtarıcı gibi görmüşlerdir.Yavuz Sultan Selimin Çaldıran Savaşına gitmeden önce Şah İsmail yanlısı diye binlerce Türkmen katledilmiştir.
Pir Sultan Abdal bu yüzden idam edilmiştir,
Şahkulu,Celali İsyanlarındada Safeviler yanlılığı vardır.Türkmenleri Safevilere yaklaştıran Osmanlının İktisadi yönetimi ve Alevilere karşı baskıcı tutumu olmuştur.
Pir Sultan Abdalda bir Şiirinde Şah sevgisini dile getirmiştir.Aslında bu sadece kendi değil,Alevi Türkmenlerininde düşüncesini yansıtır.

Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa,
Sizde Şah diyeni öldürürlerse,
Ben de bu diyardan, Şah'a giderim!
Pir sultan Abdal

Gelelim Çaldıran Savaşına, bu savaşı zafer gibi gösterilmesini çok yanlış buluyorum.Sonuçta ortada savaşan 2 Türk Devleti var.Kazanan olmamıştır.Kaybeden Türkler olmuştur. :wink:

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 20:18
gönderen mukanorkan
ÖNÜMÜZDE FAHR-İ KÂİNAT YÜRÜYOR!

Sina Çölünde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş sıcaklık ve kum fırtınası vardır. Çölde ilerlerken Sultan Selim Han, bir ara atından iner. Sultanın ardından tüm devlet adamları da attan iner. Başta Sultan Selim Han ve tüm ordu, kurak ve çorak Sina Çölünde yayan yürümektedir. Ordu harap ve bîtab hâle gelmiştir. Fakat Yavuz, büyük bir edeb ve huşu içinde yürümeye devam etmektedir. Sebebi sorulunca; bütün heybet ve azametinden sıyrılıp, sükunet ve edeple şöyle der: Önümüzde, Fahr-i Kâinat Resûlullah Efendimiz Hazreti Muhammed yürümükteyken, at üstünde gitmekten hayâ ederim! Yavuz ve ordusu bir hafta gibi kısa bir sürede Sina Çölünü geçerek tarihte eşine az rastlanır bir başarıya imza atmışlardır.

mansurşah kardeşim sence bunun bir gerçeklik payı var mı?

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 20:58
gönderen MansurSah
mukanorkan yazdı:ÖNÜMÜZDE FAHR-İ KÂİNAT YÜRÜYOR!

Sina Çölünde yıllardan beri yağmur yağmamasının verdiği kuraklıkla, müthiş sıcaklık ve kum fırtınası vardır. Çölde ilerlerken Sultan Selim Han, bir ara atından iner. Sultanın ardından tüm devlet adamları da attan iner. Başta Sultan Selim Han ve tüm ordu, kurak ve çorak Sina Çölünde yayan yürümektedir. Ordu harap ve bîtab hâle gelmiştir. Fakat Yavuz, büyük bir edeb ve huşu içinde yürümeye devam etmektedir. Sebebi sorulunca; bütün heybet ve azametinden sıyrılıp, sükunet ve edeple şöyle der: Önümüzde, Fahr-i Kâinat Resûlullah Efendimiz Hazreti Muhammed yürümükteyken, at üstünde gitmekten hayâ ederim! Yavuz ve ordusu bir hafta gibi kısa bir sürede Sina Çölünü geçerek tarihte eşine az rastlanır bir başarıya imza atmışlardır.

mansurşah kardeşim sence bunun bir gerçeklik payı var mı?


Yoktur sevgili kardeşim.

Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v) 632 yılında vefat etmişlerdir, Yavuz ise 1470'te doğmuştur. Dolayısıyla birbirleri ardı sıra yürümeleri meselesinde hiçbir gerçeklik payı yoktur.

Devam edeyim de olayın gerçek değil de, batıni, manevi falan her ne menem ise o yaklaşımına göre, "gerçek" olmuş olduğunu varsayalım da kızılca kıyamet esas şimdi kopsun:

1- Madem Peygamber Efendimiz, Yavuz'un önünde yürüyormuş, o noktaya kadar neden at üstünde yürüdü, aklına yeni mi geldi? Yada önceden yürümüyordu da, o sırada mı yürümeye başladı?
2- O karizmatik hareketten sonra, padişah, çölü geçip bitirene dek atına tekrar binmedi de yaya mı takıldı çölde, Mecnun gibi? (Averemo şarkısı o vakitler bestelenmiş miydi : )
3- Resulullah Efendimiz, acaba yalnızca o çölde mi, Yavuz'un önünde yürüyormuş? Madem Fahr-i Kainat, her yerde yürüyordur? Yavuz'a acıdım şimdi bak, ata hiç binememiş garibim :)
4- Dahası benim bildiğim Ridaniye seferleri falan, müslümanlara karşı yapılan seferlerdir. Müslüman kanı dökülen, müslümanların evlerinin şehirlerinin fethedilip ele geçirildiği, onların vergiye bağlandığı savaşlardı. Peygamber Efendimiz, neden müslümanın müslümanı kırmak üzere saldırı halinde bulunan bir ordunun önünde yürüsün? Avrupa'ya yapılan seferlerin önünde yürüsün esas? Ee Avrupa'ya sefer yaparken de padişahlar yayan mı takılmışlar?
5-Hakkaten herhangi bir müslümanın, bu seferleri savunabilmesini nasıl açıklayabiliriz? Lafa gelindiğinde, tüm o savaşların fetihlerin sebebi İslamı yüceltmektir falan ya; madem gaye İslam, neden Osmanlı ordaki müslümanlarla savaşıyor da neden onlarla birlikte "kafir" Avrupa'yı fethetmiyor?

6- En can alıcı nokta: İslam'a, Kur'an-ı Kerim'e göre gaybi Allah'tan başka kimse bilemez. Allah bazen peygamberlerine mucize göstermelerine imkan tanır, ama bu peygamberlere hastır. Peygamberler dışında diğer tüm insanların, bu yönde "özel güçleri, hisleri" falan yoktur. Bu bağlamda, "diğer insanlar göremedi de, Peygamber Efendimiz'i bi tek Padişah gördü/hissetti" tarzı bir yaklaşım, hele bu eklediğin menkıbenin devamına göre, Yavuz attan inip öyle artislik yapınca yıllardır yağmayan yağmur bir anda yağmaya başlamış çöl çok güzel olmuş falan..

Bu tarz uydurmalar ve yakıştırmalar, bir insan olan Yavuz'u, peygamber katına çıkarmaktadır ki, bu bendenizin bildiği İslam'a aykırıdır, hatta buram buram şirkvari kokular yaymaktadır. Yanılıyor muyum?

(Tüm bu muhabbetten ayrı olarak teknik birşeyi merak ettim bilen var mı: Padişahlar koca kıtalararası seferleri, at üstünde mi yapıyorlardı? Sıradan bir süvari mi bu adam yahu, ben olsam tahterevanda falan gezerim. Hem doğrusu da budur, ana karar mekanizması ve stratejist olan, başkomutan padişahın at üstünde yorulması hiç mantıklı değil ki?)

Hepsinden elim ve daha vahim olmak üzere, bu eklediğin ikinci yazı tamamen gerçek olsa bile, ilk yazının gerçekliğine nasıl bir desteği yahut kösteği olabilir ki? Bu nasıl bir mantık, ben çözemedim :)

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 21:07
gönderen MansurSah
AlpereN yazdı:
Pir Sultan Abdalda bir Şiirinde Şah sevgisini dile getirmiştir.Aslında bu sadece kendi değil,Alevi Türkmenlerininde düşüncesini yansıtır.

Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa,
Sizde Şah diyeni öldürürlerse,
Ben de bu diyardan, Şah'a giderim!
Pir sultan Abdal
..


Bu Şah o şah değil muhtemelen, Şah Tahmasb yanılmıyorsam. Ama farketmez, ortada aslolan bir "Şah" kavramı var, ortada bir Şah var. (Benim de nick'ime konu olan mesele :)

Bu alıntıladığın deyişin hikayesi de çok özeldir, daha uygun bir yerde paylaşırız. Benim en sevdiğim yorumu Feyzullah Çınar'a aittir, ama Erkan Oğur üstad da az değil tabii :)

http://www.youtube.com/watch?v=NOKhzBlm_Dk

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 21:10
gönderen mukanorkan
Eyvallah kardeş seni biraz yordum tabi senin görüşün de bu saygı duyarım benim net bir düşüncem yoktu onun için buraya koydum maksat bir fikir alış verişi olması idi saolasın

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 21:18
gönderen AlpereN
MansurSah yazdı:
AlpereN yazdı:
Pir Sultan Abdalda bir Şiirinde Şah sevgisini dile getirmiştir.Aslında bu sadece kendi değil,Alevi Türkmenlerininde düşüncesini yansıtır.

Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa,
Sizde Şah diyeni öldürürlerse,
Ben de bu diyardan, Şaha giderim!
Pir sultan Abdal
..


Bu Şah o şah değil muhtemelen, Şah Tahmasb yanılmıyorsam. Ama farketmez, ortada aslolan bir "Şah" kavramı var, ortada bir Şah var. (Benim de nickime konu olan mesele :)

Bu alıntıladığın deyişin hikayesi de çok özeldir, daha uygun bir yerde paylaşırız. Benim en sevdiğim yorumu Feyzullah Çınara aittir, ama Erkan Oğur üstad da az değil tabii :)

http://www.youtube.com/watch?v=NOKhzBlm_Dk


ben Şah İsmail zannediyodum.Ama bencede ortada bir Şah yanlılığı var.Pir sultanda zaten Şah İsmail ve Şah Tahmasb dönemlerinde yaşamıştır.Şiiri hangi dönem yazdığını bilmesemde,İdam edildiği dönem Şah Tahmasb dönemidir.

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 22:20
gönderen Yargan Kam
MansurŞah arkadaşım, mantığından ve bunu güzel bir şekilde kullanabildiğinden ötürü seni şahsen tebrik ederim ve takdir ettiğimi bilmeni isterim =)

İletiGönderilme zamanı: Cum Şub 20, 2009 22:27
gönderen Türk-Kan
Tarih bölümünde acacaginiz konularda kaynak göstermeye lütfen özen gösteriniz.

Baslik tasinmistir.

İletiGönderilme zamanı: Cmt Şub 21, 2009 16:21
gönderen MansurSah
mukanorkan yazdı:Eyvallah kardeş seni biraz yordum tabi senin görüşün de bu saygı duyarım benim net bir düşüncem yoktu onun için buraya koydum maksat bir fikir alış verişi olması idi saolasın


Olgunluğun ve yaklaşımını takdirle karşıladım kardeş, sağolasın.

Yargan Kam yazdı:MansurŞah arkadaşım, mantığından ve bunu güzel bir şekilde kullanabildiğinden ötürü seni şahsen tebrik ederim ve takdir ettiğimi bilmeni isterim =)


Estağfirullah hocam, eksik olma.